Bu Blogda Ara

14 Mayıs 2021 Cuma

BİR DURUŞUN VAR DÜNYAYA DEĞER!

 Çocukluğumdan beri âşık olduğum ve bir tülü bu aşkımı sona erdiremediğim bir aşkım oldu. Öyle bir sevgili ki onun için yemediğim kazık ve uğramadığım ihanet olmamasına rağmen beni kendisine öyle bir bağladı ki koparabilene aşk olsun. Ondan daha işveli daha samimi ve söyledikleri yüreğimin ortasına silinmez harflerle yazılan başka bir sevgili bulamadım, bulsaydım bunu dama atacaktım ancak nafile…Bunun hayatıma ilk girdiği yer ve zaman çocukluk yıllarım babam Rahmetli tanıştırmıştı beni öyle dokunaklı ve içten konuşarak yüreğimi çaldı ki, babam gideli 27 sene oldu ama o bir türlü beni bırakıp uzaklaşmadı, sanki onun emanet bıraktığı ve benimle beşik kertmesi dedikleri bir sevgili gibi bütünleşti.

Ömrümü yedi ama helal olsun onun bir duruşu bir ömre değer mi değer. Beni çok yordu, zaman zaman hasbihal ederken arada bir bana dokundurmadı değil, âmâ onun o dokundurması bile beni kendisine bağlamaya yetti. Hangi ortama gittiysem hep benimle geldi, sen şurada dur ben onlarla bir anlaşayım sonra seninle oturur bir çayhanede dertleşiriz dedimse dinlemedi, sanki üzerimde elbise gibi hep o durdu. Bazen kendimle baş başa kaldığımda buna haber vermeden gideyim iş bitince haber vereyim dedim ama olmadı sanki içime yuva kurmuş oradan bana seslenerek hey iyi düşün değer mi dediğinde ben de irkilerek, hakikaten değer mi dememle tüm işler sarpa sarar oldu. Çok iyi bir dostluk kurduk ama bu dostluk, dost olmanın ötesine geçti hayatımı ipotek aldı ondan olsa gerek kendisinden başka kimseye yar etmiyor, arabesk aşıklar gibi ya benim olursun ya kara toprağın, demeye başladı son dönemde!

Babam rahmetli bunun zil zurna âşık olacağını biliyordu sanıyorum, beni hayatta ilk bununla tanıştırdı, o gündür bu gündür acılı aşkları yaşıyoruz hep…Bu acılı aşkın cilvesine dayanamayan çocuklar da kendi başlarına yola düştüler, bu kadar sıkı aşk bizi yaşamdan koparır diyerek onlar da kapıyı suratımıza kapatarak herkesin âşık olduğu yollardan hayata âşık olmaya koyuldular. Herkes anlatır leyla ile Mecnunu, Hâce ile Siyabendi,Kerem ile Aslıyı ama kimse onların kurdukları bir evden bahsetmezler. Eğer aşk bu ise bize bunların aşkı değil, serseri ve her tarafta olan bazen bizi bizden alan herkesle birlikte çalıp, herkes gibi oynayan dünyada dikili birçok ağacı olan aşklar lazım bize…Adı varmış kendisi yokmuş ne yapalım bu dünyada o aşkların yeri yok, biz de onların aşkına kanarsak öyle zaman gelir ki bizim de yüzümüze kapılar kapanır, işte o kapıları biz bugün kapayalım ki, en azından nesliniz tükensin de insanlar istediği gibi yaşasın diyerek bizden uzaklaştılar.

Ne biçim bir aşk bu diyeceksiniz, aşk acı verir mi yahu diyenlerinizin olacağını biliyorum…Vallahi ve Billahi diyorum ki ben hep âşık olduklarımın acısını tattım diğerlerinin acısı vız geldi tırıs gitti. Ondandır sanıyorum bu aşkım beni ayakta tuttu dosdoğru ama kimse yaklaşmadı etrafında dolambaçlı yollar yok dedi. Ben çocukluğumdan beri duruşu olan aşkların hayranıyım. İlk aşkımı Babamdan öğrendim. Babam öyle bir aşıktı ki duruşa, dünya bir araya gelse inandığı doğrusundan onu asla vaz geçiremezdi, ancak izah edip ikna etmeniz gerekirdi. İkna olur ve ona inanırsa hemen ona da âşık olur onunla bütünleşirdi. Hakikate böyle âşık olmuş birinden aşkı öğrenmek öyle basit olur mu benim de yüreğime kazıdı. İlk âşık olduğum insan babamdı çünkü babam bir duruşa sahipti ne şiş ne kebap asla bilmedi ne suya ne sabuna asla mıntıkasına uğramadı. Çünkü ne su ne sabun diyenlerin necis olduğunu anlatırdı, onlardan her ortamda pislik kokusu geldiğini söylerdi. Onun kendisine has bir duruşu vardı ve bu duruşundan dolayı da adam gibi adam olarak kalmayı benim yüreğime kazıdı. Duruşu olan ve bir omurga taşıyanlara, sürüngenler gibi her deliğe girebilmek için ayaklar altında dolaşan ama bir deliğe girdiği zaman oradan dilini uzatıp etrafa zehrini akıtanları gördüğümde, daha çok âşık oluyorum. Ben bir duruşa aşığım, onun dışındaki aşkların hepsini tepeler geçerim benim aşkım kutsal ve onun yere inmesi imkansızdır.

Aşkım elden ele dolaşmaz, sahibine nüfuz eder onu ayağa kaldırır, kimse ona yaklaşmasa da o herkesin kaçtığı yaratana yaklaşır. “İstikamet üzere dosdoğru olmak ve öyle kalmak için ayağa kalkan ve o uğurda tüm acıları ıstırapları göze alıp yüreğiyle yanan beyniyle seven aşklardır benim yerim ve onları başıma taç yaparım…

Ben çocukluğumda babamın gösterdiği yerde âşık oldum duruşa ve o beni çok yorsa da insan aşkından vazgeçebilir mi, hakikaten onu seviyorsa…Ne güzel çocukluk aşkı değil mi, Allah herkese çocukluğundan gelen aşkları yaşamayı nasip etsin…

Bir gün olur kırılırsa kalbim bilin ki aşkımın ölüm defterinde ismimi kaydetmişim…Sizinle yaşayan ve sizinle ölen duruşu olan ve duruşuna âşık olunacak aşkları yaşayanlar olmamız dileğiyle herkesi bir daha aşklarını gözden geçirmeye çağırıyorum…

Erol KEKEÇ/14.05.2021/00.55



12 Mayıs 2021 Çarşamba

SOKAKLARDA BAĞIRMAYALIM ZALİMLERİ İMHA EDELİM

 “Size ne oluyor da Allah yolunda ve "Ey Rabbimiz bizi, halkı zulme sapmış şu kentten çıkar; katından bize bir dost gönder, katından bize bir yardımcı gönder!" diye yakaran mazlum ve çaresiz erkekler, kadınlar, yavrular için savaşmıyorsunuz! 

İman edenler Allah yolunda savaşırlar; küfre sapanlarsa tağut yolunda savaşırlar. O halde, şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç kuşkusuz, şeytanın tuzağı çok zayıftır.”  Nisa/75-76

Dilleri ve bağırmalarıyla rahatlayan toplumlar eylemleriyle çok yorulacaklarını bildikleri için yerlerinden kalkamazlar. İnsanın en sade ve doğal mutlu olma yolu, enerjisini karşılığı olan bir yere aktararak rahatlamasıyla ortaya çıkar. Enerjilerini olur olmaz yerlerde tüketen ve karşılığında sadece bir yorgunluk ve avuç yalama ötesinde bir kazancı olmayanlar mutluluk ve huzur adasına ulaşamazlar. Oysa günümüzün en kestirme mutlu etme yollarının başında sözlü sin Kaflı ifadeler kurarak zihinsel mastürbasyon teknikleri kullanılmaktadır. Bu teknikler insanı insanlığından uzaklaştırarak yaşamını sırtında yük olarak taşıyan aciz ve zavallı varlıklar oluşturdu. İnsanın bu acziyetini bilenler onu çıkarlarına uygun hale getirip kullanmayı ihmal etmediler.

İnsan öyle bir psikolojiye sahip ki, mesafesi az ama ödülü büyük olan sonuçları arzular. Hatta emeksiz kazanımlar olursa daha rahat boğazdan geçer yağ gibi…(!)Böylesi bir yaşamın canlı kobayları haline gelmiş olan insan türü nasıl olur da kendi dışında acı çekenler için bir çırpıda karar verip ayağa kalkabilir ki!

İnsanın nerde ne zaman nasıl davranacağını bilen Rabbimiz, yukarıdaki ayetlerde aslında insanın bizim açımızdan bilmediğimiz bilinçaltı yoğunluğunu ortaya koymaktadır. Bu yoğunluk temizlenmediği sürece, değerlerin bir değer olarak insanın zihin ve yürek istasyonunda kutsal bir boyut kazanarak uğruna her şey harcanabilir anlayışını geliştirmesi mümkün değildir.

İşte bu ayetler bize öyle bir ültimatom veriyor ki, ”Size ne oluyor ki…!”Çıkışı kendinden habersiz ama her şeyi bildiğini sanan ve yaptıklarının da doğru olduğundan zerre kuşkusu olmayan suya sabuna dokunmadan bir yaşam sürdüğünü zannedenlerin yüreğini ağzına getirmesi gerekiyor. Ancak böyle bir canlanma meydana getirmediği içindir ki,Allah’u Teala,”İman edenler Allah yolunda Küfredenlerde Tağut yolunda savaşırlar. Uyarısıyla bulunduğumuz halin dışına çıkmamızın gerekliliğini anlatmaktadır.

Şehrin zalimlerce kuşatıldığı ve çoluk çocuk kadın yaşlı demeden herkesin zulme uğradığı bir yerde, bu acılardan kurtulmak isteyenlerin çığlıklarına kulak vermeyenler, zalimlerin zulmüne ortak olurlar. Hayati bir durum söz konusu ve insanlar en değerli canlarıyla bu zulüm karşısında duruyorlarsa, bu tarz zulüm odaklarının zulmüne elle düşünceyle ve buğzederek karşı durmak şarttır. Biz bunları telin ediyoruz diyerek mazlumların zulümleri artarken hala kınama ve sözlü ifadelerle zulmü geçiştiriyorsak, Allah’ın şedit uyarısıyla muhatap olmamız kaçınılmaz olur.

Yer kürenin neresinde ve hangi inançta olursa olsun, her türlü zulüm karşısında olmak ve zalimlere karşı kuvvetli organizasyonlar yaparak onların zulmüne mâni olmak Müslümanın asli görevlerindendir. Bu sadece benim mi görevim demeden herkeste aynı etki ve duyarlılığı meydana getirmesi gerekir. Çekilen acının şiddeti artmasa bu zavallı mazlumlar, Rabbimiz katından bir yardımcı gönder diyecek kadar çaresiz olabilirler mi? Çaresizlerin çaresi olmak için Allah Tüm imkân sahibi Müslümanları sorumlu tutmaktadır. Böyle zor durumda yakarana sen dur ben size yardım edeceğim ve o zalimleri hemen yere geçireceğim demiyor da Size ne oluyor ki diyerek sorumluluğu bizim sırtımıza vuruyor.Dolayısıyla,Caddelerde sokaklarda meydanlarda mazlumlar için sloganlar atarak Rabbim bunlara yardım eyle diye yalvarmak, bu işin doğasıyla uyuşmadığı için sadece heba olan boşa giden enerjiler ortalıkta görülür. Değişim dönüşüm ve zulmü ortadan kaldıracak bir eylem oluşmaz. Oysa Allah Müslümanların böyle durumlarda doğrudan ayağa kalkıp harekete geçmesini istemektedir. Ancak bizler öyle duyarsız hale geldik ki çok basit bağırma ve çağırmalarla mutlu olup rahatlayarak büyük sorumluluklara gerek kalmadığını söyleyecek kadar da basitleştik. Herkesin malumudur, ülkemizin her yerinde mazlum Filistin halkına yapılan zulmü ve katliamı kınamak amacıyla yollara ve sokaklara döküldüğümüz…Ancak gözümüzü açıp etrafa baktığımızda ne zalim İsrail’i bir adım geri attırdı ne mazlum Filistinlilerin acısını dindirdi. Peki neden böyle çıkışların yapılması özellikle istenir ve insanlar belli bir süre gazlarını böylece atarak rahatlayarak evlerine dönerler. Bu tarz eylemlerin hepsi zalimlerin ömrünü uzatır ve mazlumların yaşamına da asla katkı sunmaz. Onun içindir ki Yerin ve Göklerin sahibi bu konudaki sözünü net ortaya koymaktadır. “Size ne oluyor ki…”Bize bir şey olduğu yok da bu kalkışımızın yerini alan ve onunla bizleri avutarak farklı ortamların bu eylemlerle yer değiştirmesi ve daha cazip hale gelmesi var. Bunları kimler neden ve niçin yapar. Bu soruları burada ayrıntılarıyla konuşmayacağım ancak bir iki ipucuyla geçiştireceğim inşallah anlaşılmasına vesile olmuş oluruz.

Can derdine düşmüş olanlar için meydanlarda avazımız çıktığı kadar bağırsak nasıl bir katkıda bulunmuş olabiliriz. Şayet katkımız olmuş olsaydı, Rabbimiz, size ne oluyor ki, mazlumlar için sokaklara dökülüp bağırıp çağırıp yırtınmıyorsunuz, çünkü sizin bağırmalarınız kara bulutları dağıtır ve mazlumlar aydınlanır demedi…Ama Allah’ın bilmediğini İslam ülkesi diye geçinen yerlerin yöneticileri bu işi çok iyi biliyorlar ve Allah’ın sözünden daha etkili haşa söz söylüyorlar. Sizler Zalim Siyonizm’i protesto etmek istiyorsanız sizin eylem yapacağınız yerleri oluşturalım ve onların güvenliğini sağlayalım ancak başka yerlerde taşkınlık yapmayın demek için insanları pısırıklaştırarak öfke ve kinlerinden kaynaklanan yüksek gerilimi bu tarz bağırma ve çağırmalarla boşa akıtarak, asıl zalimler için tehlike olacak koşulları imha etmektedirler. Bunu anlayıncaya kadar ne mazlumlar yaşayacak ne insanların öfke ve kinlerine dayanan yüksek gerilimleri kalacak sonrasında herkes rahatlıkla mezbahanın yolunu tutacağı kasaplık koyunlara dönecek.

Onun için bu satırlarda içime sığdıramadığım öfkemi haykırarak sizlerle paylaşarak Rabbimin bu ayetini biraz olsun anlayalım derim. Ey adam gibi adam olduğunu iddia eden ve ayrıca bir de Müslümanım diyen insan kalk ve kendine gel…Acaba ne olur, şunlar nasıl bakar, Birleşmiş leş yiyicileri nasıl bakar vs. Gibi bahanelerle kendini rahatlatmaya çalışma. Bahaneler hep korkuların gizlenmesine neden olan ve onların verdiği tedirginlikleri ötelemek için sığınılan bir iksirdir. Ancak bu iksirler tamamıyla uyuşturma, alıştırma ve duyarsızlaştırarak zamanla tepkisiz hale getirme iksirleridir. Müslüman bunları düşünerek hareket etmez. Müslüman sadece kendisinin donanımlarını ve nasıl bir zırhla bu zalimlerin karşısına çıkacağının hesabını yapar. Asla Donkişot lük yapmaz. Donkişotluktan kastım, donanımsız olmaz ancak şu devletler ne der gibi bir masalın tekerleme bölümleriyle zamanı geçirmez. Mazlumların yanında olmak doğrudan Allah’ın gücünü zaten yanına almaktır. Ancak Allah’ın gücü menfaatsiz ve doğrudan sadece Allah’ın rızasını kazanmak için olduğu zaman yanınıza alırsınız. İşin içine başka ne girerse Allah sizinle olan ilişkisini keser. Bunun en açık örneğini de Hz. Musa ve Harun’a Firavuna gidin o azdı…Uyarısında ortaya çıkan tablo olayı netleştirmektedir.

"Firavuna gidin, çünkü o azdı."

"Ona yumuşak ve tatlı bir sözle hitap edin; belki öğüt alır yahut ürperir."

Dediler ki: "Rabbimiz, onun aleyhimizde bir taşkınlık yapmasından yahut yine azmasından korkuyoruz."

Buyurdu: "Korkmayın! Ben sizinle beraberim; işitiyorum, görüyorum."

"Hadi gidin ona! Deyin ki; "Biz senin Rabbinin iki resulüyüz. İsrail oğullarını bizimle gönder, onlara işkence etme! Rabbinden sana bir mucize getirdik. Selam, hidayete uyanlaradır. “TAHA/43-47

Evet, bu ayetler bize hakikatin ölçüsünün ne olduğunu açıkça anlatmaktadır. Bir eyleme girişirken kimlerin gözetileceğinin yolu bellidir. Hakikat dışında gözetilecek hiçbir şey yoktur. Eğer şunlar bunlar onlar ne der diye eylemsizliği öne çıkaracak bir sürece girilirse, Allah ile bağ kurulamadığı için Allah’ın yardımına mazhar olacak bir hayatta olmaz doğrudan girişilmeden kayba uğrayanlardan oluruz. O günün şartlarında Yeryüzünün en gaddar zalimine iki insan gönderiliyor ve endişeliler ancak Allah onların herhangi bir endişe duymaması gerektiğini söylemektedir. Çünkü Allah’a dayananların endişeye mahal vermemesi onların asaletinden ve bağlılığındandır. Çok iyi donanımlı olsanız da o donanımlarınıza güvenerek siz kendiniz kazanacağınızı düşünürseniz kaybedenlerden olursunuz .Çünkü sizin genlerinizin temelinde kazanmanızı sağlayan Allah olduğu yazar. Ama Zalim müşrikler sadece ellerindeki imkanlara güvenerek hareket ettiklerinden onlar onunla kazanabilirler ancak Müslüman aynı mantığa sahip olarak sonuçtan emin olamaz. Donanıma sahip olmak şart ancak donanımdan dolayı kazanacağımızı sanmak tam bir fiyasko olur. “Attığın zaman sen atmadın…”Bu uyarılar bizim tüm gözeneklerimizi kuşatması lazım işte o zaman şartlar aynı olduğunda Müslüman galip gelir. Şartlar iyi olması için çalışıp ancak onların durumuna gelmemiş olsak bile Allah bizim destekçimiz ise yine onlara galip geliriz. Bu anlayışla yola çıkmaya hazır olan Müslümanlaradır Allah’ın yukarıdaki çağrısı…

“Size ne oluyor da Allah yolunda ve "Ey Rabbimiz bizi, halkı zulme sapmış şu kentten çıkar; katından bize bir dost gönder, katından bize bir yardımcı gönder!" diye yakaran mazlum ve çaresiz erkekler, kadınlar, yavrular için savaşmıyorsunuz! 

İman edenler Allah yolunda savaşırlar; küfre sapanlarsa tağut yolunda savaşırlar. O halde, şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç kuşkusuz, şeytanın tuzağı çok zayıftır.”  Nisa/75-76

Ey Müslümanlar! Kendimize gelelim, biz bize gelmezsek bizi bize getirmeyecek tüm çabalar harcanmaktadır. Yeryüzü zalimlerinin tek korkusu, Allah’a dayanan ve doğrudan ilhamı Kurandan alan Müslümanların oluşmasıdır. Bu Müslümanlar, birleştirilmesi gerekeni birleştirirler,merhametlidirler,adaletten yanadırlar, asla heva ve heveslerine göre kimseyi yargılamazlar. Onlar hesap gününün sahibinin göreceği hesabı hesaba katarak adımlarını atarlar. Dolayısıyla bunların gittiği her yere huzur ve mutluluk gider. İnsanlığın huzurunu bozanlar huzur istemediklerinden Bu Müslümanları size öcü ve imha edilmesi gereken güçler olarak gösterip sizleri avutma peşindedirler, onun için ölüm bize gelip çatmadan önce aklımızı başımıza alalım ve bir Müslüman olarak yaşayalım Allah’ın emirlerine uymayı kendimize şiar edinelim yoksa parçalamak isteyenler düşünürken zaten bizler parça pençik olup yaşadığımızı sanırız…

Ben sizi güçlü olan çok bağışlayan yerin ve göklerin Rabbi Allah’a çağırıyorum, herkesin ona döneceğinde kuşku yoktur size söylediğimi bir gün anlayacaksınız…

Ayetler apaçık onların ayrıntısına girmedim ne yapmamız gerektiğini rabbim söylüyor, Allah’ın sözünden daha doğru sözlü kim vardır…Bunlar hayati konular, dikkate almayanları Rabbim asla dikkate almayacaktır. O gün çok yakındır Ayağa kalkalım Ve Allah yolunda Mazlumlar için çarpışalım…

Selam saygı muhabbet ve dualarımla…

Erol KEKEÇ/11.05.2021/18.00


11 Mayıs 2021 Salı

DENGE YOKSA HELAK OLMAYI BEKLEYEDURUN

 “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline!

Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler.

Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.

Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?”  Mutaffifin/1-6

Alemlerin rabbi yüce Allah ne kadar güzel tasvir ediyor…Ölçü ve tartıda hile yapan çifte standartçıların vay haline, onlar kendileri için şapur şupur, başkalarına gelince yarabbi şükür diyecek kadar basit karakterlililerdir.İnsan psikolojisi ne kadar tutarsızlıkları kendi içinde taşımayı arzulamaktadır. Bu isteklerin yeryüzünün dengesini bozduğunu ne zaman anlayacak bu varlık…

Bu özellik bireyden topluma toplumdan devlete, devletten devletlere kadar aleni görülen bir hastalıktır. Bu hastalık yaşam alanında her geçen gün biraz daha hayatiyet kazanarak kapsam alanını genişletiyorsa, insani değerlerde yavaş yavaş etkileme gücünü kaybederek kendi kabuğuna çekiliyor demektir. İnsani yaşamın yaşam alanına veda etmesiyle insanın yaşam alanında kalacağını düşünebilir misiniz? İnsani yaşam ile insan birlikte var ve birlikte yaşarlar. Birisi ortalıkta görünmemeye başladıysa insanın da görünmeyeceği ve kendi kaderini kendisinin belirlediği kaderin sonunun yakın olduğunun habercisidir.

İnsani yaşam ile insan yaşamı at başı devam eder. İnsan ve İnsani yaşam birbirini doğurur. Eğer insani yaşam ortalıkta görünmez olmuş ise, insan şeklen var ancak ölü ruhlu olduğundan, ruhları ölmüş olanların bedenen yaşamalarının anlamı olmayacağı için, yaratıcı iş olsun tarzından bir varlık yaratmayacağından, bunların yerine asıl fonksiyonlarını yerine getiren başkalarıyla bu varlığın hayatında bir değişim yapar. Allah’ın bu değişim günlerinin arifesinde yaşadığımızı bilerek, insanların yeniden kendilerine gelerek, insanlığı ruhu ile yaşamları gerektiğini idrak etmeleri gerekmektedir. İnsanın kendi çabası olmazsa Allah onların durumunda değişiklik yapmaz. “Duanız olmasa Rabbim sizi ne yapsın” Duadır hayatı değiştiren dua ise, aciz bir varlık olduğunu idrak eden insanın yakarışı ve kendisine çeki düzen vermesi halidir. Bu Ruh hali oluşmuyorsa, insan yaşadığı halden memnun olmuş, insanlık ise bu durumdan ciddi rahatsızlık duyduğundan böyle basit varlıkların ortamında olmaktan acı çektiği için insanı terk ederek kendi yuvasında kahrından yıpranırken Allah duruma müdahale eder ve huysuz arsız ve sınır tanımadan ölçüye ve tartıya dikkat etmeden düzeni bozmaktan haz alan bu varlığı falakaya yıkar sonuç ne olur onu bilemem, Allah hesap görenlerin en adil ve seri olanıdır. O hesabını çok iyi bilir.

Kâinat ölçü üzerine kurulmuştur. Bu ölçü bozulduğunda bütün bir alem ifsat olur. Yeryüzü alemindeki ifsatın kaynağı da insandır. Çünkü insan yaratılmışlar içinde irade verilen en önemli canlıdır. Bu durum cinlerde de olmasına rağmen onlar fiziki alemde gözle görülen bir karşılığı olmadığı için sorumluluk daha çok insana kalmaktadır. İnsan bu sorumluluğu yüzünün akıyla yerine getirmesi için yeryüzü denklemindeki hayat formülünün bileşenlerini doğru ve yerine koyarak sonuca gitmesi gerekir. Bunu yapmak istemediği zaman kullanacağı denklem onu hiçbir zaman doğruya götürmeyecektir. Doğruyu aramaya çalışırken, doğrudan uzaklaşıp bulunduğu hal ile mutlu olduğunda da içinden çıkamayacağı bir karanlığın pençesinde yaşamaya mahkûm olur. Bu mahkûmiyet onu hakikatten her gün biraz daha uzaklaştırarak, onu içinin gerçek doğru gibi algılanmasına neden olur.

Peki bu yaşam alanında kendisiyle alakalı sorunları çözmemiş ve çözmek istemeyen doğruları yanlışla ve yalanla yer değiştirerek sürekli ortalığı karartma da sınır tanımayan bu varlık bu düzenin hep sahibi olur mu dersiniz? Hayır Allah yarattığı kainatında düzeni bozanların daha çok düzeni imha ederek yaşamalarını istemez, ancak onlar için önceden belirlediği bir ecel olduğu için, onları o ecele kadar devam ettirir. Bu durum Yaratıcının bunların pisliklerine güç yetirememesi değil, kendi kanunlarında bir değişim asla olmamasıdır. Çünkü Allah hep düzenden yanadır ve düzenin olmasını istemektedir.

Ölçü ve tartı hayatın olmazsa olmazıdır. Tartınız biraz fazla gelirse metabolizmanız bozulur, ölçüde sınır tanımazsanız başkalarının yaşamına katkı sunacak imkanları heder edersiniz ve onları problemlere mahkûm ederek huzuru bozarsınız. Doğadaki suların yönünü değiştirir ve hepsini doğrudan denizlere akıtmak isterseniz, ormanları kururtursunuz,ormanlar kuruduğu zaman yağmurlar azalır, yağmurlar azaldığında içecek sularınız kurur dolayısıyla hepsi birbiriyle bağımlılık içindedir. Bu hayata dair yapılacak en küçüğünden bir hile, huzur ve ölçünün ayarını bozmak bütün bir kâinatı ifsat etmekle eş anlamlıdır. Hayat ölçü ve tartıyla kıvama gelir. Denge kurulur dengenin olduğu yaşamda mutluluk ve huzur tomurcukları her yerden patlamaya başlar ve evrenimiz misk kokular salar. Cenneti olmayanların gideceği yer asla cennet olmayacağından, ölçüyü ve tartıyı düzeltelim evrenimizi cennet kılalım…

Yaşadıkları evreni cehenneme çevirenlerin, cennet beklemesi anlamsız ve koftur. Öyle bir beklenti sadece yalan ve kandırmadır. Kimse kendisini aldatmasın, yaşadığımız ortamı cennete çevirdiğimiz zaman gideceğimiz cenneti de inşa etmiş oluruz. Onun içindir ki bu işin temeli ölçü ve tartıdan geçiyor. Ölçü ve tartının içinde kâinat yaşamının tüm inceliklerinin denklemi yatmaktadır. Bu denklemin sırrını çözmeyenler yeryüzünde huzur ve mutluluğu yakalayamazlar. Yeryüzünde huzurdan uzak yaşayanların yeri doğrudan kendilerine taksim edilmiş cehennem olacağından kimsenin kuşkusu olmasın… “Yoksa siz sizden önce orayı kazanmak için, yeryüzünü cennete çevirmek isteyenlerin başlarına gelenleri yaşamadan cennete gireceğinizi mi sandınız? Hayata dokunmayan ve hayatta karşılığı olmayan bir din sizi asla ve kata cennete götürmez. Onun için Allah’ın nizamının herkes tarafından çok ii anlaşılması ve doğru yaşanması hayatın sonunda doğru sonuçlarla karşılaşmak için gerekli ve zorunludur. Bu zorunluluk insanda bir uyanış alarmı başlatmıyorsa, insanın uyanışı onu helak etmek için gelen sesler olacak ki, onun da hiç faydası olmayacaktır.

Kâinat denklemiyle tüm insanlık sorumlu iken yaşam alanlarındaki ilişkilere yansıyan ölçü ve tartıya baktığımız da nefisler öyle zebunlaşmış ki, kendi çıkarından başkasının hakkı yokmuş gibi davranmayı bir marifet biliyor. Aldığında alman gerektiğine inanırsan verdiğinde senden bir şey gidecekmiş gibi hesap ederek davranırsan, zaten ölçünün şavktı kaymış demektir. Ölçünün denkleminin bozulduğu ve ölçünün öyle olduğuna inanıldığı yaşamlarda,o ölçüye göre yapacağınız her türlü tartı zaten doğruyu tartmayacaktır. Böylesi karmaşık alışkanlıklar üzerine kurulmuş bir yaşam içinde insanlar birbirlerinin haklarını ne kadar koruyor olabilirler dersiniz. Böylesi bir yaşam ağında kurulan ilişkilerden sağlıklı bir sonuç asla bekleyemezsiniz. Her yanı bozuk bir çarktan doğru işler çıkaramazsınız. Onun için öncelikle hak,hukuk,ölçü,tartı,adalet,ahlak gibi değerlerin evrensel ve yaratılış tanımına göre yeniden tanımlanması ve ona göre bir yaşam ağı kurmalarını öğretmek gerekir. Bu kurulduktan sonra belki hayatta yeni kıvılcımlar oluşmaya başlar. Bu oluşmadan bekleyeceğimiz beklentilerimizin tümü bir hiç olacaktır. Ölçü tek taraflı değildir. Bu anlaşılmadığı zaman hep ölçüler yanlış sonuç verecektir. Hile ve desiselerin bir hakmış gibi toplumsal yaşamın genetik dokusunda kök saldığı ortamlar ancak ve ancak ahlaksızlık ve fuhşiyat üretirler. Toplumsal hastalıkların ve bunlara bağlı oluşan sapkın bireysel hastalıkların hepsinin temelinde ölçü ve tartının bozulmasının olduğu bilinmelidir. Bir düşünceyi eleştireyim derken karşınızdakine her türlü hakareti ve aşağılamayı yaparken bunu eleştiri kabul ettiğiniz bir hak olarak görüryorsunuz,ancak başkalarının sizin için yaptığı bir eleştiriyi de hakaret olarak görüp güç elinizde ise onlara yaşamı zehredebiliyorsunuz sonrasında da adil olduğunuz söyleyerek başka bir ifsatta bulunurken hala dengenin olmasını beklersiniz. Dengenin kendi ellerinizle bozulduğunu idrak etmediğiniz sürece ortalığı asla huzura kavuşturamazsınız. Tüm olumsuzluklar denge ve düzenin bozulmasıyla başlar.

“Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline! Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?”  Mutaffifin/1-6

Şunu özellikle belirtmeliyim ki, Alemlerin Rabbinin huzurunda hesaba duracaklarına inanmayanlar, her türlü ölçü ve tartıyı bozmada bir sakınca görmezler. Ancak huzuru mahşerde karşılarına çıkacak küçük bir olumsuzluğun onların yüzünü kızartacağı endişesini taşıyanlar asla ve kat’a bu dengesizliğe vesile olmazlar ve o konuda çok hassas olurlar. Bugün bu hassasiyet yok olmuş ve kimse buna önem vermiyorsa, dengenin iflas ettiğindendir. Adaletin olduğu yerde kimsenin halinden şikâyet edip patolojik davranmasını düşünemezsiniz. Ancak küfür ve inatlarında diretenler hariç…

Allah kâinatı ölçü tartı ve denge üzerine kurmuştur. Bu dengenin yeniden kurulması ve insanlık aleminin insanlarla birleşmesi ve aralarındaki ilişkileri düzenlemesi için hesabımızı hesap ederek yeni bir ufuk açmaya hazırlanalım. Bizler ufuk açmaksak düzeni bozanlar bizim bahtımızda cehennem çukuru kazacaklar. Bütün bir insanlık helak olmanın eşiğinde can çekişmektedir. Kendimiz olmadan kendimizden başlamadan başkalarına düzen vermeye kalkmayalım en iyi düzen düzene girmiş özgür bir insan görmektir. Kâinatın merkezine dengeli bir insan geldiğinde o kâinat yeniden düzene biner…Bunun en açık örnekliği de Allah’ın bir elçi göndererek insanların yaşamını yeniden fıtrata çevirmek için onları uyarmasını istemesidir. Denge tamamıyla bozulduğunda uyarıcılar gelmiştir. Eğer Allah tarafından seçilmiş vahye dayanan bir uyarıcı gelmeyecekse ki öyle inanıyoruz o zaman insanlığın sonuna yaklaştığı anı yaşıyoruz demektir. Biz bunları idrak ederek sorguluyorsak demek ki hala içimizde yeryüzünün bozulmuş olan düzenini, düzene koymak isteyen gönül erleri varmış…Böyle olunca demekki,hala umut var o halde kalkalım kendimize gelelim ve evrenimizi yeniden insanlık ruhunun insana hicret edeceği çağa ve güzelliğe çevirelim…Bunu yapmak zor değil çok kolay sadece bir zorluğu var, irademizi yaratıcının istekleri ile bütünleştirmek ve ona kayıtsız şartsız teslim olmak bu teslimiyet bizlere kocaman dağların buz gibi erimesini beraberinde getirecektir.

Ey rabbimiz, hesabını şaşıranlardan eyle me ki, ölçü ve tartının şavkını kaydırmayalım…Öylesi basit uğraşlar içinde ömür tükettiğimizi bilerek bu basitliklerin yaşamımıza etki etmeden adaleti gözeterek herkese örnek bir yaşam ortaya koyacak güç kuvvet ve dirayet bize bağışlamasını rabbimden niyaz ederek, herkese selam saygı ve muhabbetlerimi iletiyorum…Selam ve dua ile

Erol KEKEÇ/10.05.2021/16.44


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!