Bu Blogda Ara

14 Şubat 2021 Pazar

BEYNE VURULAN PRANGA

Onlara, “Allah'ın indirdiğine uyunuz” dendiğinde, “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” derler. Ya ataları akıllarını kullanamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler de mi? /Bakara:170
Tarihin her döneminde insanlık ailesi çok ciddi bir akıl tutulması yaşamıştır. Kendi akıllarını kullanamamanın faturasını da çok ağır bedellerle ödemişlerdir. Bazıları yere gömülmüş, bazıları bir sesle diz üstü çöküp kalmış, kimisi toptan suda boğulmuş, kimilerini bir hastalık kasıp kavurmuş nihayetinde aklı kullanmamanın faturası hayli kabarık olmuş…
Aklın başkalarının yaşam alanlarının gölgesinde kalarak kendi varlığını hissettirmemesinin adının akıl tutulması olduğunu sanıyorum anlamayan olmaz. Yani kimin karanlığındaysanız onun baskınlığını yaşamak zorunda kalırsınız. Hiçbir tarih, üzerine basılıp geçilmesi gereken bir birikim ve kalıntı değildir. Olumsuz olanlardan ibret alırsınız fazla gaz pedaline yüklenmez ve arada bir frene basar bazen de vites değiştirir kendinizi doğru konumlandırırsınız. Doğru olanları kutsamaz ve onlara kutsallık gömleği giydirmeden istifade edilecek yanlarını kendi yaşadığınız dönemin içinde harmanlayarak size bir vitamin olmasını sağlarsınız. Böyle bir mantıkla hayatı değerlendirenler kendi akıl kalıplarının değirmeni içine, geçmişte yetişen ambarda kalmış küflenmiş buğday tanelerini koymazlar; kendi yetiştirdikleri ürünleri atarak un haline getirir ve eskilerin kullandığı doğru yöntemler varsa onlardan da istifade etme yollarına giderler. Böyle bir yaşamın doğru denklem kurucuları akıl tutulmasından uzak bir hayata öncülük ederler. Bunlar her dönemin içinde sesi kısık ama aydınlattığı ışık çok büyük olan nesilden nesle aktarılan insanlık değer sisteminin aynı zamanda hem inşasında hem de taşınmasında rol alan az bir topluluktur.
Akıl tutulması yaşayanlarda böyle bir değer mirasının aktarımına şahit olamazsınız, onlar ancak ve ancak yeryüzünü ifsat eden birikimlerin ve sellerin çoğalarak evrenimizi yağmalamasına öncülük ederler. Bunun en kötü örneklerine de yaşadığımız dönemde hep birlikte şahit olmaktayız. Korona illeti bir Laboratuvar virüsü olmasına rağmen akıl tutulması yaşayan insanlık ailesi korku ve tedirginlikleriyle bu korkuyu yayanların gölgesinde kalarak çok ciddi bir travma yaşamaktadır. Bu travma insanlığın kılcal damarlarına kadar nüfuz etti. Ancak bilmedikleri bir şey vardı o da laboratuvarda ürettikleri bu virüsün kendi kontrol alanlarının dışına çıkabileceğinin hesaplanamamış olmasıydı. “Mutlak galip ancak Allah’tır.” Tüm ifsat mekanizmaları tarihin her döneminde ıslah ediciler olduklarını ve onlar ancak geçmişten devraldıkları geleneklerini yaşattıklarını iddia ederek insanlık hanesine kara damga vurdular. Oysa Allah onların oraya vurduğu tüm damgalı müsveddelerin hepsini bir anda imha etti. Allah’tan başka kendisine dost veli edinip onların dediklerine göre yaşayanların evlerinin örümcek evine benzediğini yine Allah söylemektedir. Şunu biliniz ki evlerin en zayıfı da ancak örümcek evidir, demektedir. İşte, Sonraki nesillere bir geçmiş taşıyan ifsat sahibi müfsitlerin mirasının, bir örümcek ağı olduğunu bilelim ve ona göre yeni bir yaşam denklemi oluşturalım; aydınlık ufuklarda hayatın ve var olan tüm nesnelerin doğru tanımını yapabilmek için…
Anlatımlarım size biraz üstü örtük cümleler gibi gelebilir, çünkü alışılmış olan üzerine oturduğu temel dinamikleri sarsmadan hayatımız hakkında ne kadar doğru bilgi sahibi olabiliriz ki! Doğru bilgiler ancak doğru yöntemle elde edilir; doğru yöntem ise Rabbimizin bize uyarıda bulunduğu yukarıdaki ayette apaçık ortaya çıkmaktadır. Atalarımızı ne üzerinde bulduysak ona uyarız bizim atalarımız seçilmişlerdi onlar asla yanlış yapmazlar demek kadar budalaca bir hareket olamaz. “Ya ataları doğru yolda değilse…” Bakar mısınız Yüce yaratıcı bizi o kadar çok düşünüyor ki ben sana bir beyin verdim, hazır duruyor sen neden hazır duran sermayeyi kullanmıyorsun da ya tutarsa diye başkasının sana vaat ettiği hayali bir sermayeyle ticaret yapıyorsun der gibi bizi uyarmaktadır.
Buradan benim anladığım, insanların doğrudan doğruya bir hakikate yönelmelerini sağlamaya dönük vurgu yapılmaktadır. O hakikatte elinizde bulunan çalıştırdığınızda ve onun içindeki yazılıma uygun davranıp, idsel melekelerinizi ön plana çıkarıp libidonun doyurulması için sürekli hedonist dürtülerle koşan evrimleşememiş, elleri üzerinde dört ayaklı yürüme pozisyonundan çıkmanızla mümkündür.
“Allah’ın indirdiğine uyunuz…” Ancak Allah doğruyu söyler, Allah’ın sözünde bir değişiklik asla bulamazsınız, çünkü onun ilmi tüm olanları olacakları bilmediklerimizi zerreden kürreye ne varsa hepsini kuşatmıştır. Biz ise sadece bize uygun olanları fark ediyoruz ve onları yaşam alanına çekiyoruz. Bize uygun olanı derken yaşadığımız atmosferde gördüklerimize uyabilen tanıdık ve bize fazla enerji tükettirmeyi gerektirmeyenleri alıp onun gölgesine sığınarak yaşamayı kendimize bir hayat edinmişiz; oysa onun doğru bir hayat olduğuna dair destekleyici bir bilgi ve onların temellendirilmesini sağlayan bir formülde yok akla dayanan, buna rağmen onlar bizim hayatımızın vazgeçilmezleri oluyor ama yaratanın buyrukları, ya, veya ama gibi bağlaçlarla üzerinde tereddüte yol açacak şekilde değerlendiriliyor. O zaman Rabbimiz de soruyor “ya ataları akıllarını kullanamamış ve doğruyu da bulamamışlarsa…”
Naçizane, tüm insanlık ailesine bir çağrımdır. Kendi akıllarını kullanmaktan korkan ve ne ile karşılaşacağından endişe eden, kolaycılığa sarılan, efor harcamaktan kaçınan, hep dünyalık kazanımlarının peşinde koşup, yeryüzündeki imarat sorumluluğunu atlayan ve aslan gördüklerinde korkup kaçan yaban merkepleri gibi basit bir hayatın taşıyanları olmaktan kurtulmak istiyorsak…Yaratılış hamurumuza dönelim ve hayata yeniden başlayalım…Hayata yeniden başlamak için, Hakkın dışında hiçbir bağlayıcı referans almayalım, Yeryüzünde adaleti esas alalım, akıl ve yürek denklemini iyi kuralım, merhamet ile korkaklığı birbirinden ayıralım, günahsız, yaratılan sorumluluk sahibi olmayacağını bilelim, kendi kendine yeteceğimizi düşünerek müstağnileşerek haddi aşıp Tağutlaşmayalım.
Sahibimizin olduğunun idrakinde olup kendimizi yeryüzünün hamisi olarak göremeyelim. Tüm bunların gerçekleşmesinin yolu aklımızı doğru kullanmaktan geçer. Aklını kullanamayanlar nesiçtir. Aklı kullanmak ifadesini doğru anlamak lazım, şeytanın mantık yürütmesi aklı kendi kurallarından ve kalıbından çıkararak bir kıyas yapmasıydı, bu aklı kullanılması, gerektiği gibi çalıştırmak değil, aklı isteklerin kölesi haline getirip yanlış öncüllerden doğru sonuç çıkarma çılgınlığıdır. Bizim rabbimizin bizden istediği her şeyin kendi yaratılış doğasına ve hukukuna uygun olarak kendi kuralları içinde çalıştırılmasıdır. O zaman hepimiz göreceğiz yeryüzünün nasıl huzur gezegeni olduğunu. Huzur gezegeni demek herkesin ortak inanç sahibi olacağı anlamına gelmez, ancak herkesin yeryüzünde ifsat çıkarmadan evrensel ortak değer sistemine göre yaşayacağı anlamı çıkar…O günlere, ancak bizler akıllı bir varlık olduğumuzu idrak eder, kendi sorumluluk alanlarımızdan başlayarak iyilikte yarışmalar çoğaldığı zaman ulaşırız. Bu çok zor değil ama basitte değil bizden istenenler var, onları gözümüzü kırpmadan istenildiği şekilde hassasiyetle yerine ulaştırdığımızda olur. “Siz en sevdiklerinizi Allah için(yani onun yeryüzünde olmasını istediği huzurlu bir hayat için)vermedikçe kesinlikle iyiliğe kavuşamazsınız…”
Hep birlikte iyilik yolunda yarışı ötelemeyelim, “İnsanların hesabının görüleceği zaman çok yakındır ancak onlar daldıkları gafletle hala yüz çeviriyorlar…” Ne dersiniz dostlar bu bir aydınlatma fişeği olsun, gerçek mermileri hep birlikte kullanalım ama öldürmek için değil diriltmek için… Selam ve dua ile….
EROL KEKEÇ/13.02.2021/23.00
Bir yazı görseli olabilir

12 Şubat 2021 Cuma

TALANİSTAN’DA AİLE YAPISI VE DEĞİŞİM


Talanistanın aile yapısı ve değişim sürecine bir göz attığımızda, bizim toplumla ne kadar benzer yanlarının olduğuna hep birlikte şahit olacağız. Talanistanın çok köklü bir aile yapısı olmasına rağmen, küresel değişim süreci Talanistanın aile yapısını çok derinden sarsmıştır. Nesil ile aile arasında biyolojik bir bağ dışında neredeyse aile olduklarına dair görünürde herhangi bir bağ kalmamış gibi…
Bu beyliğin çok özel ve kendine özgü narin ve naif değerleri olduğu hep anlatılır ancak yaşadığı bu dönemde neredeyse eskiyi çağrıştıracak hiçbir benzer özellikler ortalıkta görünmüyor. Talanistan’ın ailesi tarih boyunca en çok anlatılan asil bir aile olarak göze çarpar, aynen Türk ailesi gibi; ancak bu değişimler onu çok kötü etkilemiş ve aile olmanın ötesinde her özellik göstermesine rağmen aileye dair bir özellik çöze çarpmıyor artık…
Ailede güven, sadakat, eşlerin karşılıklı birbirini koruma ve kollama eğilimleri tamamıyla erozyona uğramıştır. Bu beylikte eskiden kadına karı derlermiş erkeğede koca! Yani erkek bir dağ olarak tanımlanıyormuş, kadında dağın tepesinde dağı örten bir kar olarak biliniyormuş…Onun için erkek talip olduğu kadına benim karım olur musun diye hitap eder ve ona dağın tepesinde ona kimsenin erişemeyeceği, Tertemiz kalan bir kar anlamında benim karım ol diye içten duygularını anlatırmış…Kadın da ben senin karın olurum çünkü böyle bir dağın karı olmak bana mutluluk verir diye karşılık verirmiş; oysa günümüzde Talanistan ‘da öyle bir değişim olmuş ki, hayat arkadaşı kavramı onun yerini almış, ortak istek ve duygular için bedensel hazları tatmak adına buluşan bedenler ortalığı doldurmuş o bedenler birbirine aşina olup birbirinden bıkınca ortaklık bitmiş neredeyse çiftlerden her biri diğerini nasıl avutur ve uyuturum diye farklı yollar aramaya başlamış.
Sadakatin yerini, güvensizlik, eminliğin yerini aldatma, taşımanın ve taşınmanın yerini, terk etme, yamama ve örtmenin yerini afişe etme, fedakârlığın yerini kar etme, iletişimin yerini duvarlar örme almış ve aile yaşamında 9.9 şiddetinde deprem meydana gelmiş ve tüm fay hatları harekete geçmiş, tam anlamıyla gazı boşalmamış bu yapı tedirginlik endişe ve tereddütlerle yeni dönemini yaşamak istemiş, ancak geldiği nokta tamamıyla çiftlerin birbirini takip eden ve yaşamdan kopan, dedektif gibi bir hayatı ortaya çıkarmış…Yani anlayacağınız geçmişinden eser kalmamış…
Aslında bizim topluma ne kadar da benziyor değil mi? Bizde de buna benzer hadiseler çok fazla(!)Aile mahkemeleri boşanma davalarına bakmaktan yorulmuş, serbest ilişki diye bir hayat her tarafta kök salmaya başlamış,1+1 ya da 1+0 tarzında konutlar yok satmaya başlamış, firmalar en çok bu konutları sattıklarını söyleyerek bu konutlara yönelmiş, evli kadınların ücret karşılığı fuhşa yönelimi rekor düzeylere çıkmış, erkekler birliktelikte sınır tanımaz olmuş, yani alabildiğine idsel kültürün yaygın hale gelmesi göze çarpar olmuş. Diziler TV. Programları planlı ve programlı bir toplumsal değişim hareketinin en önemli simsarları olarak görevlerinde asla suiistimale yer vermemiş dolayısıyla dün hoş karşılanmayan her davranış, bugün alkışlanır olmuş…İşte, bizim toplumdaki bu hızlı değişim ne kadar da Talanistan’daki ailenin değişimine benziyor…(!)
Talanistan aile Bakanlığı bizim bakanlığı sanki yakından takip ediyor, bizim burada yapılan eylemleri aynen uygulamaktan zevk alıyor, kadınlar ile erkekler arasında ciddi bir pozitif ayrımcılığa gidiyor, kadınlara tanınan hakları erkeklere tanımıyor, hatta kadın girişimci olduğunuzda rakipleriniz erkekse maça her zaman 2 sıfır önde başlıyorsunuz. Sanki bizde de (!) buna benzer uygulamalar hatırlıyorum, hatta bizdeki uygulamalar çalışan ve çalışmayan kadınlar arasında türe dayalı statüsel ayrımcılıkta yapıyor. Çalışan kadınları ödüllendirip onlara pirimde veriyor, ama hiç çalışamayan ve çocuklarına analık yapanları insan yerine bile koyamıyor ve onları ödüllendirmeyi hiç düşünmüyor…Onlarda cinsel ayrımcılık var da, en azından türsel ayrım olmuyor, bizde ciddi anlamda türe dayanan adil olmayan ayrımcılıklarda aileyi çok etkiliyor olmalı…(!)
Talanistan Aile Bakanlığı aileye sadece bakıyor ve eşleri birbirine düşman edebilmek için elinden geleni arkasına koymuyor. Feminan bir bakışla aileyi koruyacağını sanıyor, oysa feminan anlayış doğrudan kadının üstünlüğünü öne alan ve kadını bir adım önde gören ve bunu kabul etmeyenlerle de şartsız çatışma ve savaşı öne çıkaran bir anlayış olmasına rağmen, bu beyliğin Aile Bakanı, aile yıkan bir Bakanlık olarak sonraki tarihçiler tarafından tarihe not düşülerek kaydedileceğe benziyor. Çünkü Talanistan beyliği, batıdan devşirme her geleni yaşadığında kutsal bir emir gelmiş gibi telakki ederek uyguladığı için, kendi toplumsal benliğini kaybettiğinden ailesini de kaybetmenin son çıkışına gelmiş görünmektedir. Bu çıkışı da kaçırmak üzere, eğer Talanistan bu son çıkıştan sapıp yeniden yol değiştirmezse, sanıyorum gelecek yaşamında şurada bir aile varmış onu ziyaret edelim; acaba aile olmak nasıl bir şeymiş gibi insanlar arasında anlatılacak bir masal gibi olacak. Evet, hakikaten Talanistan ’da yaşanan hızlı ve sürekli yükselerek artan bu çözülme sürecinin önüne geçilmezse, yakın tarih toplumsal kültürel ve toplumsal kimlik açısından çok ciddi bir imha sürecini yaşayacağa benziyor.
Talanistan’ın durumu ne kadar da bize tanıdık geliyor değil mi(!)sanki biz de onlarla yaşıyoruz gibi bu konulara aşinayız, nedeni ise bizim de onlara çok benziyor olmamız olabilir mi acaba?
EROL KEKEÇ/11.02.2021
Bir 2 kişi, çocuk ve yazı görseli olabilir

11 Şubat 2021 Perşembe

DİKKAT HASTALIK HANGİ HÜCRELERDE!

Hayatımız boyunca bize anlatılanlar olumsuz olan yerlerden uzak durmamız oldu. Çünkü iyi olduğu kabul edilen yerlerde yanlışların olması hiç düşünülmemişti. Baktığımızda doğru bir denklem gibi görülse de aslında biraz farklı boyutlarda sorgulamanın gerekliliğini insan bu yaşlara gelince anlıyor. Onun için ben az da olsa bu konuyu biraz sorgulama niyetindeyim.

İblîs dedi ki: "Bundan böyle benim sapmama izin vermene karşılık, ant içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.”

"Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın."

Allah buyurdu: "Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!"

Yukarıdaki ayeti dikkate aldığımız zaman kötülüklerin mimarı ve ilk asi varlık Allah ile sanki bir antlaşma yapıyor. Sonrasında da Andolsun ki senin doğru yolunun üzerine oturacağım diyor. Acaba neden yanlış yollar ve kötülüklerin içinde olacağım demiyor da özellikle doğru yolun üzerinde oturacağını vurguluyor olabilir. Şunu iyice anlamak gerekir ki hiçbir yanlış kendisinin yanlış olduğunu bile bile bunu yanlış olarak size sunuyorum diyemez derse baştan nakavt olur. Çünkü insan fıtratı bunu reddetme donanımıyla gelir ve doğru olduğuna ikna olduğunu da kabul eder. İşte Tüm yanlışlar doğru kılığında bir elbise ile yaşam alanında podyuma çıkar, insan da bunlar arasından kendisine uygun olanı seçer ve giyinir. 

Yanlışları hemen elinizin tersiyle itersiniz, âmâ yanlış olduğu her halinden belli olmasına rağmen üzerindeki örtü iyilik örtüsü ise bunu dışlayamazsınız çünkü içinizde bir acaba kalır. Bunu çok iyi bilen İblis Adem’in neslini saptırmak için yaşam sinemasındaki ikinci perdeyi bu cümle ile araladı, ancak kimse bunu dikkate almadığı için bu filmin seyircisi hiç azalmıyor ve her geçen gün bu film tüm dünyada gişe rekorları kırmaya gidiyor.

Hakikati anlamak onun özünde nelerin gizli olduğunu iyi idrak etmek gerekir. İdrak mekanizmaları dumura uğramış ve âtıl durumda olanlar hakikatin ne olduğunu ve hakikatin yerine göz kırpan batılın ne olduğunu anlayamazlar; ondan sonra da kendi yaşamlarındaki olumsuzlukları meşrulaştırmak için, ehveni şer gibi kavramlarla batılı hak gibi göstermeye çalışırlar. Oysa bilmezler ki şerrin ehveni olmaz hakikati örtme açısından. Allah:” Haktan sonra delaletten başka ne var ki?” demesine rağmen doğru yol üzerine oturan İblis ’in torunları batılı Hak gibi öğütlemede bayağı bir yol kat ederler. İşte insanlığın dirilip kendine gelmesini engelleyen ve onları kandıran en önemli ifsat odakları, doğru yol üzerine oturup Hakkı öğütler gibi içine Hak karıştırılmış doğal aromalı bir batılı hak gibi sunanlardır.

Acaba neden, doğrudan yanlış görülmesine rağmen, herkes o yanlışın yanlış olduğunu anlatmada gayet cüretkâr davranırken, kendisini gizleyen ama hak gibi gözüken, aslında insanlığı aldatma ve acı çektirme yönünden o batıldan daha tehlikeli olmasına rağmen kimse ondan bahsedemez. Asla bahsedemez çünkü Doğru yola oturmuş orada İblisin düdüğünü çalar ama herkes onun çaldığının hakkın düdüğü olduğunu sanır. Bu düdüklerin hepsi kırılmadığı sürece hep aldatılan insanlık olacaktır. İnsanlık aldatılmaya uygun hipnotize seanslarına düzenli giriyorsa o düdükler de hep çalacak siz de hep aldanacaksınız demektir.

“Ey beni Âdemoğlu İblis Sizin atanızı saptırdığı gibi sakın sizin de başınıza bir bela getirmesin…” Diyerek uyaran Rabbimizin buyruğunu dikkate almaz da kendi görmek istediğimizi gördüklerimi kayıtsız şartsız hakkın temsilcisi olarak görürsek biliniz ki o yol, Hakkın yolu değildir. Neden neden insan hiç düşünmek istemez, Tarihin her sayfasını açıp okuyabilirsiniz, aldatanların hangisi kendisinin kötü biri olduğunu anlatarak insanlığı aldattı. Hepsi ya ıslah edicileriz dedi ya biz iyilik havarisiyiz dedi ya ben sizi en doğru olana götürüyorum dedi, daha da ileri giderek ben sizin rızkınızı veriyorum, ben olmasam siz acınızdan ölürsünüz dedi. Oysa Rabbimiz, onlar ıslah edicileriz demelerine rağmen asıl bozguncuların onlar olduğunu hep anlattı, bunun en açık örneği alim bir zat olan ve toplumun gözbebeği olarak bilinen Karun’un hayatında göze çarpar.

Allah’ın adını kullanarak her türlü çirkefliklerini gizleyerek, size olgun, münevver, doğru ve hakkı temsil eden gibi görülenlerin sözlerine asla inanmayın; onlar sizi Allah’ın adını kullanarak aldatırlar. Şeytanın aveneleri atlı, yaya, önden arkadan bize dost olarak yaklaşıp, bizi bizden daha çok düşündüklerini söyleyerek bizi uçuruma yuvarlarlar. İblis ‘in Âdem ve Havva (as)’a yaklaşım tarzını sanıyorum bilmeyen yoktur. “Muhakkak ki ben size öğüt verenlerdenim” Hiçbir yalan ve batıl, batıl olarak insana yanaşmaz. Şeytanın kurduğu bu düzen tüm boyutlarıyla Hakka bürünerek insanlığı idrakten yoksun duruma getirdi. Aslında konuşulacak çok şey olmasına rağmen kısaca bu açıklamalardan sonra şu hatırlatmayı yaparak noktalıyorum. Şeytan’ın askerlerini, kerih görünen ortamlarda aramayın, oralarda olanlar apaçık damgalı olarak göze çarpar, asıl aranacak yer sizi sizin değerlerinizle aldatmaya çalışan ortamlardır. Bunu anlamak çok zor çünkü Âdem ve Havva’da bunu anlamamıştı. Onun için Rabbimiz der ki,” Ey Âdemoğlu! İblis sizin atanızı saptırdığı gibi sakın sizin de başınıza bir bela getirmesin, ancak bana kulluk edin işte dosdoğru yol budur…”

EROL KEKEÇ/10.02.2021
                          

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!