Bu Blogda Ara

9 Şubat 2021 Salı

SONA BİR HARF KALA "Z" NESLİ


Z kuşağı olarak adlandırılan,1999 doğumlular veya 95 ve sonrası gençler üzerinde hesap yapanların tüm hesapları ellerinde patlayacağından kimsenin kuşkusu olmasın...

Tüm ideolojik yaklaşımlar bu genlerin yaşamına Bir şeyler sunmaktan mahrum kaldı. Dinler de bu gençliği anlayacak düzeyde dini yaşadığını söyleyenlerce dışlandı ve gençlikle aralarına duvarlar ördü. Duvarın öbür tarafından anlaşılmayan dilde mitolojik masallarla gençlerin yüreklerine hitap etmeyi düşündü ama düşündüğü kendi avucunda kaldı. Çünkü gençler, çok hızlı yaşadıklarından onların yaşamıyla yol alacak düzeyde bir din mottosu ortada yoktu. Dini sunanlar, bu gençlere daha çok şekiller ve ibadetler boyutuyla yaklaştı ama bu şekillerin onların yaşamlarına katacağı bir artı olmadığından dine karşı da bir lakaytlık kendiliğinden gelişmeye başladı. Dinin sadece bireye standart ve ibadetlerden oluşan bir fıkıh algısının din diye dayatılması onların dincilere ve dolayısıyla Dine karşı da güvenlerini zedeledi. Çünkü Dini yaklaşımda bulunanların yaşamlarındaki dengesizlik ve ve yaşama dokunmayan, zulmün gölgesinde kalan din algısı yerini yavaş yavaş kendisinden nefret edilecek tohumları geride bırakarak bu gençlerin yaşamlarından uzaklaştı. Sonrasında ne oldu dersiniz, bu gençlik fıtratlarını yok sayamadıklarından sadece tanrı inancıyla dinin yaşanabileceğini diğer anlatılanların tamamının onların yaşamlarındaki gelecek süreci kısıtlamaya yönelik bir tavır olduğu kanısını onlarda oluşturdu. Bu kanaate giden yol dışardan onlara dayatılan dinin içeriğinin yaşama dokunmaması ve onların hayatına bir değişim ve farkındalık kazandırmamasıydı. Oysa onların görmek istedikleri din hayatın kendisiyle paralellik oluşturması ve hayatı daha kolay yaşanabilir ortama taşımasıydı. Bu aradıklarına kavuşamayınca ne dini anlatanlara ne anlattığına bakmaksızın bunların anlattıklarını dinleyerek geçirilecek zamanı fuzuli olarak gördüler ve buna bağlı ciddi, refleksi bir tavır geliştirdiler ve din anlatılan ortamları terk etmeye başladılar. İşte bu uzaklaşma Z kuşağı ile aralarına duvar örenlerde bu kuşağın dinden uzaklaştığını hatta tamamıyla Deizme bir kayış olduğunu sesli dillendirmelerine neden oldu. Peki soruyorum bu sürecin bu şekilde dillendirilmesi ve her yandan dini anlatan vaizlerin verilmesi sorunu çözer mi dersiniz? Yoksa daha bir dine karşı antipatik eylemlerin çoğalmasına mı neden olur...?

İnsanların yaşamına dokunmayan onların sorunlarını sorun olarak görmeyen ve ne olursa olsun dünya yansa da ben buyum bunu zoraki kabul etmen gerekir diyen anlayışların adı ne olursa olsun isterse içerisine doğal din aroması katılsın yok olmaya mahkumdur.

Hayatın odağına dokunmak için insanı insan olarak görüp onun fert olarak bir değer ifade ettiğini kabullenip ona o şekilde yaklaşmanın kaçınılmaz bir sorumluluk olduğu bilinmelidir. Ancak bu sorumluluğu yok sayarak insanları toplum içinde aidiyet kimlikleriyle tanımlamaya kalkarsanız, onların sizi tanımlanamayacak duruma getireceklerinden kuşkunuz olmasın...Z nesli kendisi olarak var olmak ve kendisi olarak kabul görmek istiyor, onu bu şekilde kabul ederseniz ondan sonra ona sunacağınız aidiyet kimlikleri onda karşılık buluyor. Bundan dolayıdır ki, bu kısa yorumlamalarımla aslında biraz da şu mesajı aktarmaya çalışıyorum, gelecek bu nesli, fert olarak kabul edip onların sürecine katkı sunduğunuz zaman sizin mesajınız onlarda bir karşılık bulacak, yoksa onların ortaya koyacağı tavır hem bir toplumun yaşam tarzını hem de nice siyasal ve sosyal sistemlerin muhatap bulamayarak yok olmasına neden olacaktır...Alfabenin son harfine dikkat edelim ya cümle tamamlanır ya da hiçbir cümle kuramazsınız mesajınızı siz çalar siz söylersiniz bağrınıza hançer saplanır...
Erol KEKEÇ/07.02.2021
Bir bir veya daha fazla kişi görseli olabilir

MAHO AĞA MI ÇAĞDAŞ AĞALAR MI? (!)

 

Ağalık sistemi ve feodal anlayışların en belirgin yanları duyguları sömürmesi ve insanların aklını kullanabilecek imkanların tüm yollarını tıkamasıdır. Büyük oranda duygusal kabullerden ve kutsallıkların etkisinin oluşturacağı tepkinin şiddetinden beslenirler. Onun için de daima bu tarz ortamların oluşturulması ve sürekli kıvılcımların devam etmesi için uygun zeminler yaratma çabası içinde olurlar.

Ağalık sistemi bir sömürge oluşumudur. Ağalar hep sizin menfaatleriniz için çabaladıklarını söylerler ancak kendi ağalıklarının kurallarının kökleşmesinin ötesinde hiçbir kaileleri yoktur. Ancak marabalığı kabullenen zavallı akıl ve bilinç yoksunu duyguların galeyana gelmesiyle kendisinin bir değer ifade ettiğini bilmeyenler ise bu sömürü çarkının devam etmesini sağlayan en önemli figüranlardır. Figüran diyorum çünkü onların daha ötesidir aslında ama bu kavram bile onların basitliğini anlatmak için cılız kalmaktadır. Kendi bireysel varlıkları bir anlam ifade etmeyen, ağalık terminolojisinde tanımlanan kavramlara göre size bir anlamın verildiği yaşamın, ancak sömürülen ve sağılan, beyinden yoksun kendini bir değer sanan ağalık merasında otlanan ağa olmasa yırtıcı hayvanlara yem olacağını düşünen bir popülasyon yığınlarından oluşan karartılar etrafı doldurur.

Feodal yaşamların tarihsel geçmişine baktığımızda hakikaten ağalık çok ciddi ele alınması ve tüm yönleriyle sosyolojik açıdan değerlendirilmesi gereken yaşam kalıntılarının içindeki en önemli yerini korumaktadır. Ağalık, vadilerin karnında barınmayan ve o tepeden bu tepeye at sırtında daima taarruzda olan ve ekmeğini taştan çıkaran ruhunun yaşadığı yerde özgürce tefekkürün zirvesinde yaşayan iradi varlıkları bir nesneye dönüştüren, kendini korumaktan aciz, yalan dolan ve bir erkek hindi gibi kabararak etrafa korku salmaya çalışan bedevi (hadari)yaşamın sahne önündeki çağdaş (!) yüzüdür.

Ağalığı neden mi bu kadar anlatma gereği duydum, çünkü bu yaşam tarzı en çağdaş dediğiniz ortamlarda da karşınıza kanın başa sıçraması olarak ifade edilen, kanım beynime sıçradı deriz ya, işte o isme layık bir kavramla, yeniden tarihsel evrimini tamlayarak, (Baş-kan)yani baştaki kan olarak başköşedeki yerini alır. Sahiden geçmiş filmlerde gördüğümüz Maho ağa tiplemesi Ortadoğu toplumlarını ne kadar güzel anlatmaktaydı. Sizin tarlalarınızı ben verirem, karnınızı ben doyururem, ulan altınızdaki karilerinizi ben alırem demiyor muydu…Sahne önündeki çağdaş ağalık sisteminin gelecekte gelebileceği tekâmül sürecinin aslında ipuçlarını da veriyordu. Ağalık sisteminin en önemli özelliği olarak göze çarpan ırgatların eylemlerini takip eden muhbir yaverlerin olmasıydı. Kendi kafanıza göre hela bile yapma hakkınız yoktu, hatta ağanın şeysinin üzerine şey mi olur herkes haddini bilecekti…

Ağalık isteminin karnında ortaya çıkmamış öyle sözler ve mesajlar var ki, daha güneş görmemiş onlar…Tekâmül sürecinde onların hepsi zirve yapar.
Erol Kekeç/07.02.2021
Ercan Yüceman ve Emsal Malkoç

14 Eylül 2020 Pazartesi

PİSLİK SAHNESİNDE OYUNLAR BİTMİYOR!

Hakikat'ın üzerini örtmek için yanlışların kendi arasında hızlı bir yarışa tutuştuğu ortamlarda, hayatınıza konformizm egemen olur.Böylesi bir yaşamın yanlışlarını göklere çıkarmak için birbirlerine rakip olanların mücadelesinin temel etkileme gücü,sahip oldukları konfordan aşağı inmeme çırpınışı ve sahip olduklarını kaybetme korkusudur. Ülkemiz gerçeğini dikkate aldığımız zaman hangi ideoloji ve parti taraftarı olursa olsun böylesi bir bataklığın göletinde battıkça batan su aygırı gibi sesler çıkarmaktadırlar.Bu sesleri de ağızlarından köpük ve salya akıtarak saldırı pozisyonlarında savururlar.Ne garip değil mi, Hakikatler yere batırılırken karanlık odakların yanlış düşünce ve eylemlerinin meşruiyyet kazanarak hakikati nakavt etmesi.Yeryüzünün melanet yaşamının görüntülendiği pislik sinemasının lağım sahnesindeki çukur oyununda, hep sonuç hakikatlerin karalanması ve ona karşı savaşan dinozorların alkışlanmasıyla, perde kapanır.Birazcık kendisini insan olarak gören ve yaratıcının kendisine bahşettiği insani donanımlarından haberdar olan varlıklar, ne pahasına olursa olsun bu sahnenin pisliklerinden beslenerek haz aldığını sanan yaşama,hiç faydalanmasa da kalıcı yaşamdan alacağı hazın vermiş olduğu sarhoşlukdan bunlara karşı kıyamında ve şahitliğinde asla kusur etmemeye çalışır.Ancak öyle bir alemde ve ortamda yaşıyoruz ki,görünen faydasız yaşam görünmeyen hakiki yaşama tercih edilmektedir."İnsanlar gözleriyle gördüklerine aldandılar da arkalarındaki büyük günü hesaba katmadılar ve unuttular."Yaratıcının bu uyarısının sahip olunanlar kadar ve fani olanların size yaptığı vaatler kadar etkisinin olmadığı zamanlar da hep sahnelerde karanlık yaşamın görünmeyen ellerinin sergilediği filmler gişe rekorları kırar. Sanırsınız ki bunlar gerçek yaratıcının vaadi bir film,oysa hep gerçek sandıklarımız ömrümüzü tüketen bir film senaryosu olarak sinemalarda oynamayı beklerken,perdeyi kapatmak üzere gerçek yaşamın son perdesini kapatmak üzere kendisine gelecek emri bekleyen Azrail baş ucumuzda bizi gözetlemekte!!! Ne yapalım, şimdi bu yaşadığımız hayatı yok mu sayalım diye içinden mırıldananların sesleri sanki kulağıma geliyor gibi;yok saymayın ama asıl var olanın yerine koymayın,onun yerine koyduğunuz için asıl ile filmi birbirine karıştırdık ve filmlerle boğuşurken dışarıda gürül gürül akan bir yaşamın kıyısında horul horul uykuya daldık... Daldığımız uykudan bizi uyandırmak isteyenleri de neden hep farklı ses çıkarıyorsun diye bir kaşık suda boğmak için elimizden geleni arkamıza koymadık ardında da bunlar neden başımıza geliyor biz şöyleyiz böyleyiz şanlı bir geçmişimiz var her yere bayraktarlık yaptık dünya da bizim gibi hayra koşanlar var mı vs. gibi canhıraş sitemlerle kendimizi aklamaya çalıştık,anlaşılan o ki biz bu filmlerin dışında gerçek bir hayatın olduğuna asla yüreğimizle inanmadık... Yürekte iz bırakmayan bir yaşamın görünene hükmetmesini beklemek tam bir ahmaklık olur. Yüreğe kim hükmederse yaşamda onun kanunları geçerli olur. Yaşamımıza hükmedenlere bir bakalım, bu konformizmin bataklığında can çekişenler acaba hakiki yaşama bu lağımları yutmadan ulaşabilirler mi? Hakikaten yaşam serüveni bir gün noktalanacak peki ne zaman nerede nasıl noktalanacağı üzerinde söz sahibi olmadığımız bu gerçek senaryoya,sahiplendiğimiz ve bizim kontrolünde olduğunu sandığımız eklemeler yaparsak senaryo daha mı kaliteli olmuş oluyor.Hayır asla ve kata ancak biz o senaryonun kalitesini önemini anlar ve o rollerimizi en güzel şekilde oynadığımızda o senaryonun çok önemli olduğunu idrak ederiz.O senaryoya önem verdiğimiz de atacağımız her adım yüreğe hükmeden gücün belirlediği sınırlar içinde devam eder.Burada önemli bir iş yapınca yarın ki hayatın çok değerli olduğuna inandığımızdan oradaki sahnede seyircilerin karşısında gala yaparken mahcup olmamak için provamıza çok dikkat ederek önemli bir iş çıkarmış oluruz... Benim naçizane tavsiyem prova yaptığımız hayatta gala yapacakmış gibi tüm maharetlerimizi dünyaya ait rollerde oynayarak asıl olacağımız yere bir şeyler taşıyamama endişesidir. Konformizm sinemasındaki batak sahnesindeki rolleri imha edelim,mütmain bir yürekle gerçek hayata hazırlıklı bir yaşam ortaya koyalım, yoksa hakikatler bizlerin elleriyle lağım çukurlarında ölecek!!! 
14.09.2020/Erol KEKEÇ 

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!