Bu Blogda Ara

4 Nisan 2020 Cumartesi

ÖZDİLE BİR HATIRLATMA ve SONRASI!!!! Toplumsal dayanışma Bu toplumun Ruhunda var!



Hep söylüyorum tekrar söyleyeceğim,yaşamın tamamında yapmanız gerekenleri yapmazsanız, belli dönemlere hasredilen davranışlar güvenirliğini ve hakkaniyet ölçülerini kaybediyor.Bizim Millet hakikaten kültürüyle duygusal bağlarıyla inanç temelleri ile farklı olduğunu her eylemiyle apaçık deklare etmektedir.Bu davranışlarımız devlet Millet el ele olduğu zaman daha farklı güzelliklere kapı aralamaktadır.Dün Yılmaz Özdil'in yazısını okudum.Büyük bir çoğunluğuna Özdil'iin yererek ve eleştirerek baktığı konuları ben ayakta alkışladım.Sebebi ise dünyanın tamamında ki devletlerden daha fazla yeryüzünün her yanına ulaşarak tüm insanlığa her açıdan destek olmaya çalışmışız bu da gösteriyor ki,biz bir evrensel medeniyet tasavvurunun taşıyıcılarıyız.Bu davranışlarımız her ne kadar içinde kısmi olumsuzluklar ve bilerek ya da bilmeyerek yapılan yanlışlar olsa da eylemler totalda bakıldığı zaman, çok güzel bir geleceğe kulaç attığı görülmektedir.

Onun için buradan açıkça deklare ediyorum ki,kin nefret ve saldırganlık üzerine asla bir yaşam kurulamaz; bu konuların daha aklı selim ve ideolojik sapkınlıklardan arınarak değerlendirilmesi kaçınılmazdır.2000 öncesinde kendi insanının karnını doyurmaktan aciz bir devletin, dünyanın dört bir yanına kadar uzanmış olması bizim açımızdan utanç duyulacak bir davranış değil, ancak kıvanç duyulacak bir davranış olabilir.Benim eleştiri noktalarım hiç de Özdil'in idrak edemeyeceği noktaları içermektedir.Ben adil hakkaniyetten yana olan bir anlayışın temsilcisi olarak devletin yönetim aygıtlarında istihdam edilecek fertlerin değerlendirme kriterlerinin düşünce,inanç ve birilerine yakınlığına bakılmaksızın,ehliyet liyakat ve emanete ne kadar riayet edileceğine bakılarak alınması gerektiğine inanmaktayım.Bu kurala uyulmadığı zaman hangi anlayışa sahip olursanız olunuz yanlışlar kapısından içeriye girersiniz bunun sonucu da yanlışların yanlışları beraberinde getirmesi olur.Biz, kendi halkının can,mal, nesil korunma ve ve barınma ihtiyaçlarını sağlamaya çalışan adil bir yönetimi korumazsak insan olmamızdan utanç duymalıyız. Peki bizim devletimiz bunları yerine getirebiliyor mu getiremiyorsa da ne kadar getirememekte ve nedeni ne olabilir bunları sorgulayarak kendimizle biraz yüzleşme yapalım.
Evet dostlar; bugünlerde yapılacak olan dayanışma ruhunu yok etmek ve eleştirmek bugün yapılması gereken bir eylem değildir.Bugün Millet olarak biribirimizdeki farklılıkları yok sayarak bu denizin dalgalarından sağ selim birbirimizin elinden tutarak karaya çıkmamız gereken bir dönemdir.Böyle değil de sen neden böyle yaptın o neden öyle oldu diye diye tartışalım hep beraber göreceğiz ki bu seller bu şekilde kaynayan toplumları yutar.Gelelim bugüne çok çeşitli kuruluşlardan bu bağış ve yardımlaşma hesabına nakit ya da farklı ihtiyaç maddelerini karşılamak için vaatlerde bulunan kişi ve kurumlar var.Ben burada bazı soruları sormam gerektiğine inanıyorum ve soracağım...'
1.Bu kadar biriktirip sizin dışınızdaki insanların şu ana kadar nasıl yaşadıklarını hiç mi merak etmediniz,
2.Beş aya kadar maaşlarını bağışlayanların demek ki yaşamlarını devam ettirmede,Milletin kıt kanaat geçimlerini sağlamak için elde ettiklerinden alınan vergilerden size verilen bu maaşların yaşadığımız ortam dikkate alındığı zaman sizin vicdanınıza hiç mi dokunmadı,
3.Devlet kurumları olarak bu kadar bağışların yapılacağı paralar,Millet bu halde yaşam sürerken orada bulundurup kurumların harcamalarında bir sınır tanımadan israfa dayalı bir yaşamı nasıl bugünlere getirebildik...
4. Allah'ın özgürce yarattığı kullara asgari bir yaşam denklemi oluşturarak ne kadarla nasıl geçineceğini ona dayatıp insani bir yaşam sunmamakla kendimizi hiç bu işlerde sorumlu tutuyor muyuz?
5.İhalelerin genellikle bu ülkede belli ellere verilerek onların mal varlıklarının Karun'un kıskanacağı duruma gelmesinde ve bugün bunların bu dayanışmadaki rollerinin neredeyse bir hiç pozisyonunda olmasından dolayı adil bir iş yapmış olacağımıza inanıyor muyuz?
6.Devlet,kendisinin söylediğinin bir kanun olduğunu ve herkesin buna gönül rahatlığı ile uyması gerekir anlayışını toplumun genelinde oluşturamadığından dolayı, hep başkalarını sorumlu tutarak sorunların kaynağına inmiş oluyor mu; yoksa kendisinin üzerine oturduğu ve savunduğu anlayışta bir hata olabilir diye kendisini sorgulamasının kaçınılmazlığını dikkate alacak mı?
7.Devlet,asıl fonksiyonunun toplumda meşruluk temeline oturmuş bir güven oluşturması gerektiğini dikkate alacak mı?
8.Devlet ne olursa olsun tüm vatandaşlarına merhametle yaklaşıp onların ajitasyona dayanan eylem ve düşüncelerini rehabilite ederek toplumsal yaşama entegre etmek için şefkat timleri kurup toplumda bir barış ve dayanışma atmosferi oluşturacak mı?
9.Devlet, acaba bugünlerdeki musibetlerden bir ders alarak kendisini yeniden yapılandırıp gelecekte çok daha farklı,hakikaten bir baba olma dirayetini şecaatle nasıl gösterecek?
10.Devlet,toplumda gerilim oluşturmaya dönük kendisini desteklemeyen ya da destekleyen fark etmez her türlü olumsuz düşünce ve eylemlere karşı toplumsal sulh mekanizması kurarak toplumsal bir kardeşlik ruhu ile bu dayanışmayı daha kapsamlı ve kuşatıcı tüm kitlelere taşıyacak nasıl bir formül oluşturmayı düşünmektedir?
11.Devletimizin neredeyse gelir kalemlerinin tamamı vergiye dayanmaktadır.İnsanlardan aldığı vergi ile hiyerarşik gücünün devamını sağlayan bir devlet, ben yaptım oldu gibi, kendisine teslim edilen maddi ve manevi imkanları çok hassas ve har vurup harman savurak savurganlıkta sınır tanımadan istediği gibi harcamalı mı yoksa Hz Ömer gibi kendi işini yaparken kendisine özel mumu yakarak mı aydınlanmalı, ya da Rahmetli Hasan Celal Güzel gibi,kendi özel işinde kendi cebinden çıkardığı özel kalemi ile mi imza atmalı,bu konuda gerekli ve hassas duyarlılık örneği gösterecek bir düşünce ve eylemi ne zaman hayata geçirmeyi düşünmekte...
12.Devlet, ne zaman kendi içinde bir makama geçmek için milyonlarca paralar harcayarak ya da el altından ona buna rüşvet vererek bir yere gelmeye çalışanların önüne geçmeyi düşünmekte,alacağı maaş belli olmasına rağmen bu kadar paralar harcayarak oraya gelmeyi düşünen bir anlayışın bu Milletin teslim ettiği vergi emanetini Allah'tan korkarak harcayacağı mı düşünülüyor yoksa,Devlet bu yola açılan kapıların hepsini ne zaman kapamayı hesap etmekte...
13.Geçmişte belli kesimler hariç(ihtilal yaparak devletin kasalarını boşaltan paşalar) devlette çalışanların imkanları çok sınırlıydı ve insanlar onlara destek olmaya çalışırdı oysa bu gün devlette çalışan belli makamlar sınırsız imkanlara sahip ve kendi avanelerini korumaya ve kollamaya çalışmaktadır.Peki sormak gerekmez mi bu adamlar tacir değil ticaret yapmıyor buna rağmen bu kadar imkanlara nasıl ulaşıyor,o zaman bunlar bizim kendilerine emanet ettiğimiz emanetleri amaçları dışında kullanmaktadırlar diye bir algı oluşuyor ve bu algı da yalanlanacak ciddi gerekçelerle karşılık bulmuyorsa devlet bunları önlemek zorunda değil mi?
14.Şairin deyimiyle,"Vurun ulan vurun,ben kolay ölmem,ocakta küllenmiş közüm,söylemeye sözüm var karnımda halden bile,....Devlet bir an evvel yeni bir inşa sürecine girmeli yaptığı güzellikleri alkışlıyoruz daha güzeli rahatlıkla olabilir,bunun yolu tüm vatandaşlarına asgari bir yaşam bağışlamadan adil ve hakkaniyet ölçeğinde herkese insanca yaşayacağı bir yaşamı sunmalıdır.Sınıfsal ayrışmanın önüne geçmeli herkes devletine destek olacak duruma gelmeli,Güç para sadece belli ellerde toplanarak ifsatın kaynağını oluşturmamalıdır.
15.Rabbm, bugünleri bizler için tefekkür,yeniden doğuş,kaynaşma,beraberlik kardeşlik ve sadece Yaratıcıya kulluğa açılan kapı,hakkaniyet ve adalet ölçeğinde Allah'ın kullarına merhamet ve şefkat kanatlarını gereceğimiz günler eylesin...
Bu değerlendirmem sadece yürek çakralarımızı açmak zihin duvarlarımıza yapışmış örümcek ağlarını yok etmek,bizi biz yapan değerler atmosferi ile buluşarak kendimize gelmek için bir analiz olarak görmenizi istiyorum...Rabbim sadece hakkın ve adaletin şahitleri kılsın bizleri! Bu süreçte canını dişine takarak her daim koşan uykusuz kalan ve yürekten mücadele eden tüm gönül erleri büyüklerimi saygı ve küçüklerimi de sevgiyle selamlıyorum,özverileri karşısında muhabbet duyuyorum selam ve muhabbetlerimle Hayırlı cumalar diliyorum...
Erol Kekeç/4 Nisan/2020 Sancaktepe/İst

15 Ağustos 2019 Perşembe

İnsaf Her Yüreğe Konaklamaz



Şu bir kez daha kanıtlandı ki, emperyal devletlerin hiçbiri bu ülkenin  ileriye bir  adım  atmasını istemiyorlar.30 mart öncesi seçim sürecini bir gözden geçiriyorum, her türlü çakallıklar ve sırtlanlıklar her ortamda ciddi bir şekilde uygulanmış.RTE'yi seversiniz sevmezsiniz o sizin sorununuz,ancak bir hakkı teslim etmek gerekir.Onun şahsı ile ülke bütünleştirilerek ülkeye alenen her alanda savaş açanlar ne oldu da bir anda yok oldu.Bir insanın şahsı ile bağlantı kurarak bir ülkeye düşmanlık etmek bir diktatörden sizi kurtarmak olmadığının aşikar olduğu açıktır.Yani dünya zalimleri sizi ve ülkenizi düşünerek  zalim ve diktatör dediği birinden, sizi kurtaracak öyle mi vah bu beyinle yaşayıp akıl taşıdığını sananlara.Devleti manavcılık yaptıracak kadar köylünün malını elinden alıp seçim öncesi her türlü kargaşaya uygun zemin yaratan bu ülkenin içinde yaşayıp sahibi adına her delikten çıkan o domuzların hepsinin tespit edilip vatana millete ve insan haklarına ihanetten yargılanırken en ağır şekilde cezalandırılması hukukun zorunlu bir görevidir.Ne oldu da seçim sonrası patates soğan vs.  gibi birincil derecede insanın yaşaması için gerekli gıdaların fiyatı -%600'lere varan bir düşüş yaşadı.Tüm bunlar gösteriyor ki,ülke içindeki bazı haksız ve usulüne uygun olmayan uygulamaların olması, toplumsal yaşamda tabakalar arası geçişlerin zorlaşması ve ekonomik imkanların pervasızca kullanılması, gayrisafi milli hasılanın ülkede üretime katılan üretim unsurları(doğa-emek-sermaye ve girişim) arasında adil bir paylaşımı olmasa da ülkemizin uluslararası standartlarda bazılarının korkulu bir rüyası haline geldiği bir gerçektir.Biz toplum olarak içimiz kan ağlasa da kızılcık şerbeti içtik ondan ağzımdan kırmızı su geliyor diyebilecek asaletli bir toplumuz.Hiçbir zaman kendi insanımızı başkalarının bozuk para gibi harcamasına müsaade etmeyiz.Bunun da en açık göstergesi,  kim tarafından ne adına yapıldı nasıl cereyan etti vs.gibi fulü kalan durumlar olsa da 15 Temmuz 2016'daki milletin şaha kalkışıdır.Biz özgürlüğüne düşkün bir toplumuz ve kan bağları duygusallıklar bizleri birbirimize bağlar.İki kardeş kendi arasında birbirini mahveder ama dışarıdan bir saldırı olduğunda hemen omuz omuza verir karşıya saldırır.İşte bu güzel duygularımızı,hakkaniyet ve adalet temelinde yoğurduğumuz da dünyanın çehresini yeniden değiştirecek duruma geleceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın.Ey güzel dostlarım bir ortamın yanlışı ile doğrusunu ya da doğrusu ile yanlışını birlikte toplayarak kökten karşı olmak ile kökten taraf olma gibi basit sıradan algılarımızı bir yana bırakarak bu ülkenin bizlerin omuzlarında gelecek kuşaklara bırakılacağını bilerek adil ve insaflı insan kimliği ile anılan, adam gibi adamlar olalım.RTE bu ülkenin seçilmiş bir Cumhurbaşkanıdır.Onu herkesin sevmesini bekleyemezsiniz ama herkesin saygı duymasını beklemek insani bir duruştur.Bu ülkenin her insanı o makamda olan birine saygısızlık yaptığında aslında kendisiyle alay edip dalga geçmektedir.Biz insan gibi yaşayan ayırıcı ve seçici olan doğruları doğru ile yanlışları da yanlışla toplayıp insanlara öyle bakmamız gerekir.Ülke politikasında ciddi stratejik ve taktiksel hataların ve uygulamaların yapıldığına benim gibi sizlerin de şahit olduğu olmuştur,ancak bunların yapılmasında ciddi hinliklerin ve bilerek ihanet eden satılmış varlıkların olduğunu, işlerin çok altına indiğimde şahsen benim şahit olduğum çok konu oldu.Hala da şu an da bile çok önemli makamları işgal edip emrinde çalıştığı RTE'ye ihanet edenlerin olduğunu biliyorum.Bir insan olarak bakıyorum ve diyorum ki,vatanını milletini seven ve insanlığına bir dirhem saygısı olan herkesin bu karanlık dönemlerin aydınlatılmasında bir nefer olması gerektiğini düşünüyorum.Hep yeren kınayan ve sürekli eleştirerek hiçbir değer ortaya koyamayan bir meta olmaktan çıkıp bir suje konumuna geçmek zorundayız.Ancak o zaman aramıza konulan duvarları yıkar surun en yükseğinde bayrağımızı dalgalandırırız.Merhum NFK deyimiyle "Surda bir gedik açtık,mukaddes mi mukaddes,ey kahpe rüzgar artık ne yönden esersen es....!"Bizler insan olarak tüm kahpelikleri görerek değerlendirmelerimizi yapalım hiç kimse masum değil onu da bilelim...."Allah'tan başka her-şey yok olmaya mahkumdur.Mücadele esas, fertler fani;ebedi olan hakikatler hiçbir zaman fani olan fertlerle sınırlandırılmamalı öyle olursa bu hakikate en büyük zulüm olur....Gelin dostlar yeni bir güne yeni bir misyonla merhaba diyerek başlayalım insafı elden bırakmayalım....
Erol Kekeç/14.08.2019

15 Şubat 2019 Cuma

HAYAT ENERJİ VE YATAK




Hayat, doğumla ölüm arasındaki keskin çizgi üzerinde ruh ve bedenle birlikte dosdoğru yürüme azmidir. Azmin zaferi, anlamlı bir yaşamın film galasında tüm koltuklar bomboş kalsa da yılmadan yürüme kararlığını ortaya koyduğu zaman anlam bulur.
Hayat, insanın, bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk, yetişkinlik ve yaşlılık dönemleri diye bir süreci eskiterek son noktaya yaptığı yolculuktur. Bu yolculuk her dönemde, aynı hız ve rahatlıkta olmayabilir. Belli dönemlerde enerji, yatağı aşındırırken, bazen de yatak enerjiyi taşıyamaz duruma gelir. Bu süreci böyle okuduğumuz zaman, hayat hakkında ortaya koyacağımız düşünceler de yaşamsal gerçekliğimizle bir bütünlük içinde olur. Âmâ bu yol üzerindeki, enerji ve yatağı ayrı ayrı ele alır ve hayat hakkında anlamlı bir yargı oluşturmak istersek, içinden çıkamayacağımız paradokslarla karşı karşıya kalırız.
Su akarken nasıl ki geçtiği her toprağın ve çakılın kokusunu ve özelliğini de içine alarak yoluna devam ederse, insan da ilk başlangıcından hayatının sonuna kadar yaşadığı her ortamın, zamanın ve yaşın durumuna göre bulunduğu özellikleri alarak yaşam serüvenini noktalar. Bu süreci dikkate alarak insan yaşamını değerlendirmek olmalı bakış açımız. İnsanın yaşam yolu üzerindeki etkenlerden ve zamandan bağımız değerlendirilmesi onu doğru tanımlamak ve anlamak olamaz.
Çağımızın en önemli sorunları arasında ele alınan konuların başında, gençlik sorunu düşünülür. Oysa gençlik bir sorun değil, sorunları rahat çözmek için aktif hale getirilmesi ve doğru yönlendirilmesi gereken aktif bir enerji olarak görülmesi kaçınılmazdır. Bir nehrinin yatağının bazı noktaları, suyun debisini nasıl daha güçlü kılıyorsa; gençlik de insan enerjisinin debisinin şiddetli aktığı dönemlerdir. Bu dönem, kendi içinde ve koşullarında ele alınmak zorundadır. İnsanı, manişizmin bir parçası olarak değerlendirmekten uzaklaşıp, onu psiko-sosyal yönünün güçlü olduğu bir varlık olarak görmek gerekir. İnsana bu bakışla baktığımız zaman onun anlaşılmayacak çok az yönünün kalacağını düşünüyorum. İnsanın bilinmeyen yönü de kendisinin bile anlamakta zorlandığı sebepsiz, hiçbir neden olmadan göstereceği davranışlarıdır. Bu davranışların ne olduğu bilinmemiş olsa bile o davranışları ortaya çıkaran psikolojik, sosyal ve fiziki etkenler tespit edilip, önlemler alındığı ya da doğru yönlendirmeler yapıldığı zaman; insan bir muamma olmaktan çıkmış olur.
İnsanın en önemli özelliği fıtratın evrensel olması ve ana maddesinin toprakta birleşmiş olmasıdır. İnsanın ana maddesi toprak ise o zaman toprağın yapısındaki değişimler verimlilikler insan yaşamında da doğrudan etkili olacağı muhakkaktır. Bunu dikkate alarak insan için oluşturulacak yargılar ve teoremler, doğru sonuçlar doğurabilir. İnsanın ana maddesi ve fıtrat genleri dikkate alınmadığı zaman, tüm denklemler insanı anlamaktan ve onun hayatına katkı sunacak denklem olmaktan uzaklaşır.
Biz, gençlik kavramını bu çerçevede ele alıp, geniş boyutlu tahliller yapmak için kafa yorduğumuz zaman, yorulan kafalar en güzel çözüm önerileri ve fayda teorileri oluşturduğu zaman, tüm yorgunluğunu atacak bir rahatlığa kavuşacaktır. Çünkü onun yorulduğu noktadan itibaren, elde ettiği enerjiyi daha aktif hale getirecek bir enerji akışını ortaya çıkaracaktır. Bu enerji akışı, diller arasındaki ahenk, uyum ve iletişimin güçlü olmasıyla ortaya çıkacaktır. Bu dil yakalandığı zaman, sorun olarak algılanan ve öylece tanımlanıp büyük yatırımlar yapmayı gerektirecek, altından kalkılmayan bir ağırlık olarak görülen tablo, bir anda hayatın en güçlü ve dinamik boyutu haline gelecektir.
Gençlik insan yaşamının en güçlü ve dinamik noktasıdır. Bu noktanın nasıl, nerede, ne zaman hareketlenme gerçekleştireceği ve hangi kutup başlarıyla reaksiyona geçtiği anlaşılmadan; sorun olarak gördüğümüz durumu daha büyük ve korkunç bir duruma getirebiliriz. Bunun için yapacağımız çalışmalar ve ortaya koyacağımız eforların hepsinin bir anlam ifade etmesi için elinizde hiç kullanılmayacak parçalanmış bir kâğıttan bir şekil, ya da bir odundan kereste yapacak usta olarak kendimizi görmekten uzaklaşmak zorundayız. Bu anlayışın hayatımıza katacağı çok önemli ufuklar açacağını bilelim. Gençlik çalışması, adı altında yapılan tüm faaliyetlerin anlamlı olması için, bu çalışmaların baş aktörü olarak rol alanların, sadece bir aydınlatma fişeği olduklarını idrak etmeleri kaçınılmazdır. Aydınlatma fişeği olma özelliği olmayanların, merminin nasıl atılacağını kendi deneyimsel tecrübelerini bilimsel bir bilgi gibi dayattıkları ortamlarda, tüm mermilerin boşa patlatılmasına sadece şahit oluruz. Bu şehadetimizden yola çıkarak gençlik heder oluyor, onlar nereye gidiyor gibi, anlamsız sorgulamaları muhatabı olan kendimize değil de başkalarına sormaya kalktığımızdan; gençlikle aramızda bir uyum sürecini asla oluşturamayız.
Gençlik, bir bitkinin ne gövdesi ne yaprakları ne tomurcuğu ne de köküdür. Gençlik bir bitkinin en hassas noktası olan çiçeklenme durumu gibidir, o dönemde iklim nasıl bitkinin çiçeklerini dökmemesi ve aşırı bir rüzgarla tüm çiçekleri koparmamasına dikkat ediliyorsa, gençlikte insan yaşamının çiçek açtığı dönemdir. Bu dönem en hassas ve çok kolay her farklı uyaranlarla reaksiyona geçeceği bir dönem olarak ele alınmak zorundadır. Bu hassasiyeti dikkate alarak o çiçekleri savuracak aşırı ve kötü iklim şartlarına müdahale ederek, o çiçeklerin kendi doğal yapılarına uygun zamanlarını tamamlamasına katkı sunmak esas olmalıdır. Bu süreci dikkate alan ve arızasız atlatan toplumların, gelecek endişesi taşımadığına şahit olursunuz; çünkü onlar neredeyse tüm çiçekleri meyve oluşacak ortama taşımışlardır.
Beyinsel ve evrensel insanlık ana maddesini dikkate alarak yapılacak gençlik faaliyetleri bir yol alır ve nehirler okyanuslara ulaşır. Ancak böyle değil de iş olsun torba dolsun mantıklarıyla bizi de bir adam sansınlar algısıyla kendimizi manevi olarak rahatlatmak için yapılacak çalışmaların tümü, sadece suların buharlaşarak yok olmasına neden olan faydalı güneş ışıkları gibi hem gençliğin enerjisini boşa harcamaya ve zamanları heba etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Hep birlikte yeni bir güne açılan Güneş ışıklarının altında sonsuzluk ufkuna yolculuk yapmak için herkese kendi görevinin başına diyorum…
Erol KEKEÇ/14.02.2019


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!