Bu Blogda Ara

1 Şubat 2019 Cuma

KUR’AN’DA AHLAK VE YAŞAM-8



Allah’a söz verip o sözün ardında durmayanlar var ya onların ahirette hiçbir payı yoktur. Allah, sözlerine sadık olan ve atacağı her adımda bu sadakati dikkate alanların yar ve yardımcısıdır. Allah’a dualar edip yalvarıp, imkanlar eline geçtiğinde sanki o yalvaran kendisi değilmiş gibi davrananların vay haline…Zorda kalınca hemen dini Allah’a has kılmaya çalışırız, biraz rahatlayınca o günleri unutur kendimizi yeryüzünün ilahı sanırız. Yeryüzü ilahlarının hepsinin silineceği, göklerin ve yerin Rabbinin huzurunda hesaba duracağı günler gelecektir. O günlerin hesabını yapan bir insanoğlu insan verdiği söze sadakat göstermez olur mu?
Allah, bizim hayatımızın en son noktasında dikkat edilmesi gereken bir merci olarak bile görülmediği bir yaşamda, Allah’tan hayatımızı bir düzene koymasını istemek ancak insanın kendisiyle alay etmesidir. Allah hiç kimseye ayrıcalık tanımaz. Dönek varlıkların yaşamının ne olacağını da açıkça beyan etmektedir, onların ahirette hiçbir payı da yoktur. Biz günlük hayatımızda kendi türlerimizin ve cinslerimizin bize karşı verdiği sözü yerine getirmediği zaman, hemen esip gürleyip yağıyoruz. Âmâ Allah’a karşı her türlü dönekliği yaptığımızda, yine bize her türlü nimetlerini indirmesini bekleyerek bu yüzsüzlüğümüzü ortaya koymaktan kaçınmıyoruz. Sözlerin ne kadar anlamlı ve önemli olduğunu idrak edememek insanı basit sıradan bir varlık haline getirir. İnsanı değerli kılan, en önemli özelliklerdendir söz verdiği ahdini gerçekleştirmesi. Bu durum, insanın içten yanmalı ve kendi donanımlarına göre yaşarken o donanımlara uygun yeni bir karar verebilme özelliğinin olduğunu da gösterir. İnsanın seçebilme ve karar verebilme özelliği onu diğer yaratılanlardan üstün kılmaktadır. Âmâ bu karar verebilme ve seçim yapabilme kabiliyetini hiç yokmuş gibi hareket ederek, diğer varlıkların durumuna inmeye çalışırsa, bu durum insanın gelebileceği en alçak noktadır. İnsan bu alçalma durumundan kurtulup yukarıya çıkamadığı zaman kendisini bir şey sanma hakkına sahip değildir.
İnsan neden insan olduğunu unutarak, aşağılık yaşamların içinde kalmayı tercih eder, bunun en önemli nedeni kendi çıkar ve menfaatlerini kendisine bir tercih ve ilah yapmasından dolayıdır. Dünya ve içindekilerin cazibesine aldanıp onların devamlı kalacağını ve bu rahat yaşamın da sürekli olduğuna inanıp, kendisini de bu dünyanın odağına yerleştiren insan, çukurların en altına bir anda yuvarlanır. Tamamıyla insanın kendi tercihleri, onu insanlıktan uzaklaştıran ya da insan olarak yücelmesini sağlayan etken, o halde her fert önce insan olduğunu ortaya koyacak ve yaratıcıyla yaptığı söze sadık kalarak onları çıkarlarına feda etmeyecektir.
 “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” Kalem:4
Yüce ahlak üzere olmayanların bu dünya mezbelesinin çirkefliğine katlanması çok zordur. Adaleti gözeterek ve sadece Allah’a kulluk yaparak onunla yapılan antlaşmalara sadık kalmanın yolu, yüce bir ahlak üzerinde yaşamaktır. Yüce ahlak, Allah’ın kâinatta olmasını istediği, tüm yaratılmışların yaratılma gayelerini gözeterek ona uygun yaşamalarının yollarını oluşturmak için mücadele etmektir. Bu mücadele ancak yüce bir ahlak sahibi olmayı gerektirir. Elçilerin tamamı bu ahlaki değerlere sahip olduğundan, onlara bir kişi dahi iman etmese, onların şahitliği bitmemiş ve bu ahlaki değerlerinden taviz vermemişlerdir. Oysa kendi yaşamlarımıza baktığımızda, sahip olduğumuz cemaatin tarikatın ya da içinde olduğumuz grubun düşüncelerinin daha baskın olması için, Allah’ın değerlerinden harcamadığımız bir şey bırakmıyoruz. Sayısal çoğunluk olabilmek için bazen Allah’a verdiğimiz sözleri hiç dikkate almadan sadece elde edeceklerimizin hesabını yaparak, tüm ahitleri rafa kaldırabiliyoruz. Sonrasında da maslahat icabı bunların yapılması gerektiğini savunarak kendimizi kandırmaktan da geri kalmıyoruz. Allah ile yapılan sözleşmelere uymadan yeryüzünde hangi yaşamın maslahatı gözetilebilir ki, sözleşmelerine sadık olanlar ancak hakiki bir maslahatı gözetme hakkına sahiptir.
Allah’a verilen sözlerin ve yeminlerin bedava satıldığı bir ortamda, hayatları yönlendiren dinamikler gabya ait olamazlar. Gaybe ait olan dinamikler sözlerin sadakatini gerektirir. Eğer yaşamda sözlerin bir anlamı kalmamış ve inandırıcılığını yitirmiş, Allah adına konuşanların sözlerini kimse duymak istemiyorsa, orada çok ciddi bir sözleşme revizyonu gerekmektedir. Çünkü verilen sözler anlamını kaybettiği için, yaşamlar da örnek bir model olmaktan uzaklaşmıştır. Örnek model olmayacak düzeyde ciddiyetini kaybeden hayatlar, asla “Yüce Ahlak üzere” olan bir elçinin takipçisi olamazlar. Dolayısıyla Müslüman olduğunu iddia edenlerin, sözleşme yaptıkları Rableri ile aralarındaki ilişkiyi yeniden gözden geçirmesi kaçınılmazdır. Çünkü Rabbimiz apaçık beyan ediyor, onların ahirette bir payları yoktur, onlarla konuşulmayacak ve onlar için acı bir azap oluğunu…
Allah’ın hiç hesaba katmayacağı ve konuşmayacağı yüzsüz bir yaşamın kurbanı olmak ne acı…Eğer bizler örümceklere yem olan o sözleşmelerimizi yeniden hatırlayıp o sözleşmelere sadık kalacak, adam gibi adam olma mücadelesi verecek, vakarlı bir yaşamı ortaya koymazsak, yeryüzünden hakkın ve adaletin silinmesine ve kötü ahlakın yaygınlaşmasına vesile olan zavallılar durumuna düşeriz…Bu zavallılıktan kurtulup kendimize gelmezsek, hafiften esen bir rüzgarın tüm yaşamımızı alıp götürmesine engel olamayacağız.
“Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur; Allah kıyamet günü onlarla hiç konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır.” Al-i İran:77
Çıkarların, gücün, menfaatin, her türlü yüzsüzlüğün egemen olduğu bir yerde bunlardan nemalanmak için, Allah’a verdiğimiz sözlerimizi satarsak bilelim ki, ahiretteki payımızı peşinen tüketmiş olmaktayız. Ahiretteki paylarını tüketenlerin, Allah’tan onun karşılığını almak için, onunla buluşması imkânsız olacaktır. Çünkü Rabbimiz bizi adam yerine koyup konuşmayacaktır. Bize hiç bakmayacağı gibi, buradan götürdüğümüz pisliklerimizle dolaşırken de bizleri temizlemeyecektir. Sonrası acı bir azap…Tüm bunlardan arınmanın yolu yüce bir ahlak üzere yaşamak ve rabbimizle olan sözleşmemize sadık kalarak, dini sadece ona has kılmaktır. Bunun yolu da yeryüzünde adaletin şahidi olmaktır.
Erol KEKEÇ/31.01.2019

30 Ocak 2019 Çarşamba

KUR’AN’DA AHLAK VE YAŞAM-7



” Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” Hucurat:11
Alay ve küçümsemek, Allah’ın şiddetle yapmamızı istemediği bir eylem olmasına rağmen, ne hikmetse hayatımızı kuşatan bir eylem olup çıktı. Alay etmek ve küçümsemek mütekebbirlikten kaynaklanır. Bir birey ya da toplum başkalarını küçümseyerek alaya aldıkları zaman kendilerini çok farklı ve seçilmiş olduklarına inanarak bu eylemleri yaparlar. Hiçbir insanın ya da toplumun, davranışlarını çok iyi görerek başkalarını aşağılama ve alaya alma hakkı yoktur. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha herkesin birbirini aşağıladığı, küçümsediği bir dünyanın küçüldükçe küçülen varlıkları haline gelmemize rağmen, hala kendimizi asil varlıklar olarak anlatmıyor muyuz?
Gök kubbe altında yaşayan hiçbir yaratılmışın, birbirine karşı bir üstünlüğü ve ayrıcalığı yoktur. Ayrıcalık ve üstünlük yaratıcının huzurunda terazi kurulduğu zaman ona verilecek olan ödüldür. Burası, ayrıcalıklı ve farklı bir varlık olduğumuzu anlatmak için kabara kabara yürünecek bir yerin adı değildir. Burası sadece yaratılmış olan her varlığın yaratılış amacına uygun yaşayacağı yerin adıdır. Bu yaratılanlar içinde aklı ve muhakeme yeteneği olan, kendi iradesini kullanarak seçim yapabilecek özelliğe sahip insanın vebali ve sorumluluğu diğerlerinden farklıdır. Bir varlığın donatıları ne kadar fazla ve ayrıntılı ise sorumluluk alanları da ona göre şekillenmektedir. İnsanın sorumluluk alanları ve hesap günü ödeyeceği hesap diğer yaratılmışlarla aynı olmayacaktır. “Allah yarattı ve hedefini gösterdi.” Derken, tüm yaratılmışlar için bu hakikat geçerlidir. Ancak insan denen varlık, kendisine yüklenmiş olan donanımlarından kaynaklı seçme ve belirleyici olma özelliklere de sahiptir. Bu özelliklerinden istifade ederken, kimi zaman bu özelliklerinin var edeni kendisiymiş gibi davranarak, yaratılmış lığını unutarak kendisini bir yaratıcı gibi görmektedir. Bu algı onun yaşam alanını cehenneme çevirebilmektedir. İşte, bu davranışların girdabında insanların yok olduğunu gören yaratıcı, yine hatırlatmalarda bulunarak onların dikkatli olmalarını istemektedir.
Hiç kimse yeryüzünde kendisini ayrıcalıklı bir yerde görmesin, bir başkasını küçümseyerek alaya almasın, belki sizin alay ettikleriniz sizden daha değerlidir. Yaratılmış olma özelliği insanın büyüklenme çılgınlığını ortadan kaldıran en önemli gerekçedir. Büyüklenmek ancak ve ancak, doğmamış doğrulmamış, öncesi sonrası olmayan her yerde hazır ve nazır olan, şah damarından kuluna daha yakın olan Allah’ın hakkıdır. Ne hikmetse bizim kültürümüz büyüklenmeye ve başkalarının yaşamlarını küçümseyerek küçük yaşlardan başlayarak bizleri eğitmektedir. Bu kültür inançla da birleşince, başka yaşamları alaya almak ve küçümsemek hayatın temel felsefesi haline gelebilmektedir. Bunu bilen Rabbimiz onun için Ey insanlar demiyor, dikkat ediyor muyuz? “Ey İman edenler! Bir topluluk bir başka topluluğu alaya almasın…” Sosyal yaşamın içini değerlendirmek için, patoloji laboratuvarına gönderdiğimizde her noktasından bulaşıcı virüslerin aktığına şahit olacaksınız. Çünkü sosyal yaşam tamamıyla başkalarını alaya alma, onlarla dalga geçme onların sahip olduklarını, sevdiklerini, peşine gittiklerini aşağılayarak geçmektedir. Bu konuda kimse bir başkasından günah açısından daha masum değildir. Bu toplumsal dokunun genetiğini kuşatmış durumdadır. Bu noktadan yaşadığımız hayatın dinamiklerini ele alacak olursak, bu hususta sınıfta kaldığımızı ve çok çaba sarf etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Rabbimizin özellikle Ey iman edenler! Diye yaptığı hitabın iman ettiğini iddia edenlerin hayatının kıyısından ve köşesinden hiç geçmiyor olması da bir o kadar talihsizliktir. Neden böyle olduğunu söylemek isterim, çünkü İman edenler davranışlarını ahlaki sorun yaşayanların hayatlarına bakarak düzenlemezler, âmâ onlar da böyle yaptı gibi, bir mazeret üretme ve bahanelere sarılma hakkına sahip değildir. “Gökyüzünün öğrencisi olanlar ancak yeryüzün öğretmeni olabilir” diyen Alia’İzzetbegoviç’e de buradan rahmet diliyorum. Müminlerin değerlendirme kriteri hiçbir zaman yeryüzü değerleri olamaz. Rabbimiz, siz insanlara iyiliği anlatan kötülüklerden alıkoyan vasat bir ümmetsiniz derken, hayatımızın üzerine oturması gereken kıstaslarını da bizzat kendisi koymaktadır. Mümin, mümin olarak başka hayatları ne küçümseme ne de alaya alma eyleminde bulunmaz. Şayet bulunuyorsa kendi Öğreticisinin ve mürebbisinin kim olduğunu yeniden gözden geçirsin. Şayet Mürebbimiz Allah’ın beyanları değilse, her türlü yolu meşru kılmak için elimizden geleni arkamıza bırakmayız. Yeryüzünde evrensel bir ahlak anlayışının ve huzurun yaygınlaşmasını istiyorsak hal ve hareketlerimizle evrensel temeller üzerinde yükselen bir medeniyeti ortaya çıkarmak zorundayız. Bunun tek bir yolu var, gökyüzünün düzenindeki ve adaletindeki adaleti tecelli ettirenin öğrencisi olarak yeryüzünde iyi bir öğretmen olmaktır.
Bu ayette kadın ve erkek arasında bir ayrım yapmaksızın, bu ahlaki ilkeye herkesin uymasını ve kimseyi alaya alıp küçümseyerek lakaplarla çağırmamamız ve onlara o lakaplarla hitap etmememiz gerektiğini anlatan Yerin ve Göklerin Rabbi, hayatı nasıl düzene koymaktadır. Hakkı hak olarak yaşamak isteyenlerin, buna gözlerini kapaması ancak yüreklerinin kapandığındandır. Allah’ın ortaya koyduğu bir yaşamın hayatımıza müdahil olmadığı bir ortamda başkalarının hayatlarının düzene konulması için bazı kurallar ihdas etmek sadece insanın kendisine karşı yaptığı en büyük ihanet olur. “Ey İman edenler! Yapmayacağınız şeyleri neden söylersiniz, Allah katında en sevilmeyen şey yapmadıklarınızı söylemektir.” Hayatlarımız yapmadıklarımızı söylemekle heba olmasına rağmen, hala Allah’ın yardımını bekleyen fasıklar topluluğu olduğumuzu görmezsek, o zaman Allah’ın gazabı bizleri kuşatacak demektir. “Allah, fasıklar topluluğunu asla hidayete erdirmez.” Üç kuruşluk dünya ve içindekilerin bizim elimizde kalması ve onunla biraz daha oyalanmak için, bizim dışımızda olanlara her türlü hakareti küçümsemeyi ve alaya almayı nasıl reva görebiliyoruz. Onlar o eylemi hak etmiş olsa bile onları söyleme ve onları alaya alarak küçümseyip onlara lakap takmaktan Rabbimiz bizi men etmesine rağmen, böyle yaşamak sadece nefsin zebunu olmanın bir görüntüsüdür.
Mü ‘minin hayatı, yeryüzü yaşamının kalitesini ortaya çıkarır. Yani yaşamın, eylemlerin ve ahlaki kriterlerin kıstasını çok yukarılara çıkarır. Eğer yeryüzünde ahlaki yaşamın giderek çukura düştüğünü, hele ki bu eylemin Müslümanım diyenlerin hayatlarında daha yaygın hale geldiğini görüyorsanız toplumların ifsat olmasının zamanı çok yakın demektir. Çünkü yeryüzünde İyiliğe şahit olan bir toplum her zaman bulunur, ancak bu şahitlik yapacaklar da fesadın içindeyse, o zaman tren son istasyona varmadan raydan çıkmış demektir. Bu gidişin karşılığı ne olur onu ancak Rabbimiz bilir. Biz necip bir milletiz gibi basit sıradan ve ne olduğu belirsiz, içi boş sloganlarla kendimizi kandırmaktan kurtulup hayatın gerçeğiyle yüzleşmek için vakit çok geç olabilir. Biz bir kuluz, işimiz de bu kulluğumuzu kimseye zarar vermeden, ahlaklı ve adil olarak bireysel sorumluluklarımızı en güzel şekilde yerine getirmek için çaba sarf ederek hayatımızı sonlandırmak olmalıdır.  “Yakın (ölüm) sana gelinceye kadar Rabbine kulluk et…” Tüm bu uyarıları dikkate almayan bir yaşamın kurbanları yeryüzünde ancak ifsat çıkarırlar. Yeryüzünü fesada vermek için gönderilmediğimiz ve hakkaniyete uygun herkesi Allah’ın kulları olarak görüp, kendimizin bir damla su olduğunu bilerek yaşamamız gerektiğini idrak etmek zorundayız…
” Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” Hucurat:12
Dikkat ediyor muyuz, Allah’ın Resulünün son dönemlerinde, arkadaşları arasında birçok olumsuzlukların ortadan kaldırılması için Rabbimizin vahiyle bunları ortadan kaldırdığını…Demek ki insan, her zaman ve her ortamda bu eylemleri yapabiliyor, insanın bu zaafı ondan alınmadı ve devam ediyorsa, bu davranışların devamı da olacaktır. Bizim sorumluluğumuz bu zaafların pençesinde can vermemektir. Bu zaafları ortadan kaldırmanın tek yolu, hakikaten sadece insan olarak ve hesap anımızı düşünerek kendimize gelmemizdir. Bunun dışında hiçbir etken bizleri bunların pençesinden uzaklaştıramayacaktır. Bu ayetler Medeni bir surenin ayetleridir. Medine’nin son dönemleri dikkate alındığı zaman, bizim hayatımızı nelerin düzene koyması gerektiğini de daha iyi anlamış olacağız. Allah’ın Resulü hayattayken çok korkunç bu uyarıya mazhar olan insanların yaşamı değil, Allah’ın Kitabı ancak örnek alınarak evrensel bir medeniyet inşa etmek mümkündür. Onların tümü bu uyarının içinde olmasa da bu uyarının yapılmasını gerekli kılacak kadar uygun olmayan bir yaşamın ortada olduğu muhakkak…
Buradaki uyarıya iyi dikkat etmek gerekir, insanların ferdi olan, toplumsal yaşamı ilgilendirmeyen hata kabul edilecek kusurları ele alınmaktadır. Namazı kaçırmış, sahura kalkamamış ve dayanamamış oruç yemiş, bir bayanla birlikte sohbet ederken görülmüş vs. gibi kendisiyle örtüşen ve toplumu ifsada ve ahlaksızlığa götürmeyen eylemleri gündem yaparak, onunla çok büyük kötülüklerinizin ortaya çıkmasını önlemeye çalışmayın…İmkanlar sizin elinizde olabilir o imkanları da kullanarak istediğiniz gibi ifşa ederek yaymayın…Ama hırsızlık, liyakatsizlik, rüşvet, dolandırıcılık, haksız kazanç, adaletsiz uygulama, kötülüklerin önünü açma vs. Gibi eylemler mutlaka karşılığı olmalı ve cezalandırılmalıdır. Bunları gıybet kapsamına alıp, bireysel günahları ise ifşa edenler felah bulmazlar. Çünkü bu kurnazlık toplumların helakine neden olur.
“…Ölüm size gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, muhakkak ki Allah, günahların hepsini bağışlar…” Tövbeleri kabul eden merhametli bir Rabbimiz var şükürler olsun ona…Başka dönüş yolumuz yoksa, zamanı aralamadan hakka tabi olalım, kimseyi küçümsemeden ve alaya almadan ona dönelim ve dini sadece ona has kılalım ki, o da bizlerin dağınık işlerini bir araya getirsin…Yoksa Tüm amelleri boşa gittiği halde kendisini Salih bir yolda sananlar gibi Rabbimizin gazabına uğrayanlarda oluruz…
“Ey Rabbimiz! tüm dönüşlerin sana olduğu günde bizleri mahcup eyleme…”
Erol KEKEÇ/29.01.2019

29 Ocak 2019 Salı

KUR’AN’DA AHLAK VE YAŞAM-6




“Medyan halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için ondan başka hiçbir ilah yoktur. Rabbinizden size açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların mallarını eksiltmeyin. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk etmeyin. İnananlar iseniz bunlar sizin için hayırlıdır.” A’raf:85
Ayette vurgulanan hakikate bakar mısınız, ahlaksızlığın ortaya çıktığı ve insanların haddi aştığı durumda hemen onlara bir uyarıcı geliyor. Bu uyarıcının anlattığı temel gerekçe, “Allah’a kulluk edin sizin ondan başka hiçbir ilahınız oktur.” Allah’a kulluğun dikkate alınmadığı ortamlar, tüm hesapların altını üstüne, üstünü de altına getirmekte bir sakınca görmezler. Onun için uyarıcının insanları ahlaki olarak davet ettiği en önemli hakikat, Allah’tan başkasına kulluktan kaçınmaları ve gönderilen apaçık delillere göre yaşamalarıdır. Ölçünün ve tartının bozulması, ahlaki bir çözülme ve toplumsal güvenin ayaklar altına alınmasıdır. Ondan dolayı elçinin hatırlatması, ölçüyü ve tartıyı tam yapın olmuştur. Başkalarının hak ve hukuklarına dikkat etmeyenlerin, ahlakı cinsel yaşamla sınırlandırarak ahlaksız bir yaşam oluşturmalarının tutarsızlığı da böylece ortaya çıkmaktadır.
Ahlak ve hukuk iç içe olan iki kavramdır. Yaşamdaki hakkaniyetler aynı zamanda hukukun temel kriterlerini oluşturur. Ahlaksız bir toplumda hukuk kurallarının da çok anlamlı bir yaptırıma sahip olduğunu düşünemezsiniz. Çünkü insanların ahlaken dejenere olduğu ve kimsenin, başkasının hak ve hukukunu korumasının gerekliliğine inanmadığı bir ortamda, uygulayacağınız kuralların yaptırımının çok etkisi olmayacaktır. Onun için böylesi toplumlarda hapishanelerde insanların dolup taştığına şahit olursunuz. Ancak ahlaksal olarak hakkaniyete uygun yaşayan toplumlarda insanları hukuken cezalandırmaya ihtiyaç duymazsınız, ondan dolayı da hapishanelerin kapatıldığını görebiliriz.
Eğer bir fert, tek başına hayatta kalmak için başkalarının da varlığına ihtiyacı olduğunu anlarsa, insan olduğunu anlamış olur. İnsan olduğunu anlayan her fert bir başkasının da kendisi gibi yaşamını devam ettirmesi için, başkalarının varlığına ihtiyacı olduğunu bilir. Her hareketini ortaya koyarken iyilikleri kendi tarafına, karşı tarafa da olumsuzlukları koymaya çalışmaz. Ahlaki bir eylemin herkes için gerekli ve elzem olduğuna inanarak yaşar. İnsanlar böyle bir yaşamın ortasında varlıklarını devam ettirmek isterlerse, insan gibi yaşarlar; şayet kendi çıkarlarını sadece koruyacağına inanırsa o zaman da hayvani güdülerinin etkisiyle bir hayat ortaya koyar ki, bunun adı insani bir yaşam asla olamaz.
Ahlaksızlık, sadece fahşanın içinde bir unsurun ortaya çıkmasıyla olacağını düşünen ve öyle anlamaya mahkûm olmuş insanlar, öncelikle ahlaksızlığın temel kriterlerini iyi kavramaları gerekir. Ahlaksızlık, ölçü ve tartıyı eksilmekle başlıyor. Bu dengesizliğin içerisinde her şey vardır. Başkasının eşi çocukları değersiz, bizimkiler çok değerli, bizim eylemlerimiz kutsal diğerlerinin ki çirkef, bizim malımız canımızın yongası, başkasının ki ortalık malı yemeyen keriz, benim çalmamın bir anlamı var, başkasının çalması ne kadar kötü, benim yaptığım sapkınlığın adı, olur böyle kaçamaklar, başkasının yaptığı, alçaklık adilik vs. Biz ağzımıza alınmayacak kelimeleri kullandığımızda karşıdaki hak eder, diğeri kullandığında pisliğin yapacağı ancak bu, kendimize ait olamayanları kendi ukdemize almak için her türlü yalanı söylemekte bir sakınca görmezken, onlar yaptığında onların zaten geçmişi belli…kendi çevremizde ahlak yoksunu her türlü kepazeliklerin üzeri örtülür ve adı, kol kırılır yen içinde kalır, diğerleri yaptığında onların tüm kirli çamaşırlarını pazara dökmek şart olur. Her türlü imkanları kendi yakınımıza ve sadakatli olanlara haksızca aktardığımız zaman hiç olmazsa namazlı ve alnı secde görür, diğerleri olunca onlara gidecek bir dirhem su bile haram olur…Bunları çoğaltmak mümkündür. Yani buradan yola çıkarak öncelikle ölçüyü ve tartıyı tam yapmadığımız müddetçe, ahlaksızlığın en ala kollarında can verileceğinden kimsenin kuşkusu olmasın…
“…Rabbinizden size açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların mallarını eksiltmeyin. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk etmeyin. İnananlar iseniz bunlar sizin için hayırlıdır.” A’raf:85
İnsanların mallarını eksiltmeyin… Hangi gerekçe ve anlayışla onların vermek zorunda olmadığı paraları, neden hukuki bir gerekçeyle alma hakkına sahip olduğunuzu anlatırsınız. Allah almamanızı istediği bir malı kendinize göre gerekçeler oluşturarak alırken hiç mi içiniz sızlamaz.
Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, ahlaktan söz edecekseniz. Ölçü ve tanrının şaftını kaydırmış olanlar hiçbir ahlaktan bahsetme hakkına sahip değildir. Ölçü ve tartının üzerinde bu kadar durulmasının hikmetini anlamayanlar, ahlaksal yozlaşmanın ve çözülmenin hiçbir noktasına olumlu katkı sunamazlar. Çünkü ahlaksal bozulma, haksızlıkların artmasıyla başlar. Haksızlıklara göz yumanlar diğer taraftan da neden böyle bir uçuruma gidiyoruz gibi timsah gözyaşlarını akıtmasınlar. Öncelikle timsah gibi her şeye saldırmaktan ve her şeyin sahibi olmaktan kurtulsunlar, sonra ahlakı konuşma hakkına sahip olduklarını ortaya koysunlar.
Allah’ın apaçık delillerine rağmen ahlaksızlığın odağını değiştiren anlayışlar, ne kadar da yeni odaklar oluştursalar asla iflah olmazlar. Hırsızlığın, gaspın, tecavüzlerin, insan katletmelerin, ailelerin dağılmasının, cinsel fuhşun yaygınlaşmasının, saygının ve sevginin yok olmasının, rüşvetin, adam kayırmaların, liyakatsizliklerin, vs. gibi ahlaksal çöküşlerin hepsinin temelindeki ana bileşenin ölçü ve tartıyı tam yapmamaktan kaynaklandığını göremeyenler, yan değişkenlerde bu sorunların kaynağını ne kadar ararlarsa arasınlar, petrol olmayan bir yerde petrol aramak gibi avuçlarını yalayacaklardır.
Düzene konulan bir hayatı yaşanmaz hale getirip sakın bozgunculardan olmayın. Allah hiçbir bozguncuyu sevmez. İnanan kimseler iseniz bunları yapmak sizin için hayırdır.
 “Bir de, tehdit ederek Allah’ın yolundan O’na iman edenleri çevirmek, Allah’ın yolunu eğri ve çelişkili göstermek üzere her yol üstüne oturmayın. Hatırlayın ki, siz az (ve güçsüz) idiniz de o sizi çoğalttı. Bakın, bozguncuların sonu nasıl oldu!?” A’raf :86
Allah’ın yolunu eğri ve çelişkili göstermek için yolunun üstüne oturarak kendinizi bu yolun sahibi gibi göstermekten uzaklaşın. Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın, bozguncuların sonunun nasıl olduğunu görün…Hiçbir toplum kendisini ayrıcalıklı sanmasın, İnsanları tehdit ederek, Allah’ın yolundan insanları çevirmenin sonunun ne olduğunu herkes çok iyi görecek… Bakın, bozguncuların sonu nasıl oldu”
Erol KEKEÇ/28.01.2019

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!