Bu Blogda Ara

25 Ocak 2019 Cuma

KUR’AN’DA AHLAK VE YAŞAM-4




De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."En’am:151
Ahlakın genel çerçevesi bu ayette apaçık ortaya konulmaktadır. Kur’an’ın bir ahlak manifestosu olduğunu bu ayetten apaçık görmekteyiz. Yeryüzündeki insanların hepsini bir araya toplasanız, ahlakın bu kadar açık ve net bir tanımını yapmasını ve çerçevesini  yaptıramazsınız. Allah açıkça bunu bize beyan ederken, kendi küçük beyinlerimizle yeni sınırlar belirlemeye kalkıyoruz.
Haydi gelin sizin yüzünüze karşı, rabbinizin neleri haram kıldığını size okuyayım…En önemli yapmamız gereken, ona hiçbir şeyi şirk koşmamaktır.İşinizi,paranızı,mevkinizi,bayunuzu güzelliğinizi,beklentilerinizi,korkularınızı,üstatlarınızı,şeyhlerinizi,atanızı,liderlerinizi,hocalarınızı,arabalarınızı,evlerinizi,villalarınızı,binalarınızı okullarınızı, mesleklerinizi yani kısaca, sizi Allah’ın dışında bağlayıcı olan ne varsa bunların hepsinin çekim alanından çıkıp, onların sahibi olacaksınız ki, Allah’a şirk koşmayasınız. Neye ait isek ve kendisi olmadan kendimizi anlatmakta güçlük çekiyorsak, bunların hepsi bizi Allah’a şirk koşmaya götüren etkenlerdir. Yaşatanın öldürenin rızık verenin, başımıza gelen olumlu ve olumsuzlukların hepsinin sahibi, hesapları görenin, her şeyin mutlak yöneteninin o olduğunu idrak edip, yüreklerimizin atışını ondan gelecek emirler doğrultusunda atmasını sağlayamıyorsak, o zaman hayatımızın şirk bataklığında geçtiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu bataklıktan dışarıya çıkmadan ahlaksal değerlerin hayatlarımızda izler bırakması da düşünülemez.
Sen olmazsan biz de olmayız diyeceğimiz tek güç Allah’tır. Onun dışındakilere söylenen bu söz Allah’a şirk koşmaktır. Onun dışında kutsallaştırılan ve tazim duruşu gerektiren her eylem, şirkin ta kendisidir. Şirk dendiği zaman hemen aklımıza sıradan basit putlar gelmesin…Onlar şirkin alenen zirve yaptığı ancak en sıradan olanlarıdır. Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmayın…Namazımız, okuduğumuz Kur’an, tuttuğumuz oruç, yaptığımız haç, verdiğimiz sadakalar da bünyesinde şirk unsuru barındırarak karşımıza çıkabilir. Eğer kıldığımız namaz, amaç olur, ne kadar güzel namazı eda ettiğimizi, o olmazsa olmaz olarak bizi sadece onunla bütünleşmek olarak algılanırsa, bu da çığırından çıkar…Kutsal olan namazın kendisi değil, Rabbimizdir. Allah’a giden yolda bir işaret olduğu için o değerlidir. Allah hesaba katılmadan alışılmış bir davranış olarak, eda edildiği sanılan namazlar, bize kendisini hatırlatıp Rabbimizi unutturacak durumdaysa, bunun bir şirk unsuru olmadığını kim söyleyebilir. Sairin dediği gibi “Kır bu evin putunu İbrahim ister Kur’an olsun adı, ister veli olsun, Kır bu evin putunu İbrahim! azmet deli gönlüm putlar kırmaya, putlar kıran Arzı Mevuta geçer.” Yani Kur’an’la Allah’a şirk koşan, bir yaşam ortaya çıkardık…
Şirk deyip hemen geçmemek gerekiyor, sıradan devlet yöneticileri bile yetkilerine kimseyi ortak etmeyi düşünmezken, nasıl olur da Tüm mahlukatın var edenine, çirkince bazı ortaklar kılabiliyoruz. Allah hiçbir konuda kendisine şirk koşulmasını asla istemiyor, ahlaki yaşamın olmazsa olmazı buradan başlar. Ondan sonra dünyaya gelmemize vesile olan anne ve babaya iyilikle muamele etmek gelmektedir.
Ana ve babaya çok iyi davranın, onlara kötü davranmak haram olan bir davranıştır. Haram anlatılacaksa, kültürü din haline getirerek insanlara haram sınırları belirlemekten uzaklaşalım ve Allah’ın haramlarını anlatalım…Ana ve babanın herhangi bir dini inancı sorgulanmadan onlara çok iyi davranmak ahlakın ikinci ve olmazsa olmaz ilkesidir. Bu aleme gelmemize vesile olan ana ve babaya saygı, sevgi, merhamet etmeyen bir anlayış tüm ahlak sınırlarını çiğnemiştir. Bu perdeyi parçalayanların diğer perdeleri koruması düşünülemez. Yaratan Allah, aleme gelmemize vesile olan, ana ve babadır. Dikkat ediyor muyuz, haram sınırlarının ilk temelinin nasıl atıldığını…Ancak Allah’a şirk koşmayanların ana ve babaya merhamet edip iyilik yapacakları da böylece ortaya çıkmaktadır. Ahlak ve etik değerlerden bahsedenlerin dünyasında analar ve abalar aciz düşmüş, barınacak bir ortamları olmadığından düşkünler evine terk edilmişse, orada çok ciddi bir ahlak erozyonu var demektir. İçinde yaşadığımız toplumda ana ve babaların dövüldüğü ve evlerden kovulduğu, aşağılandığı bir ortamda, din adına anlatılanlar, hala bilmem neyin faydası ve zararları ya da başı açık namaz kılmanın günah olup olmadığı anlatılıyorsa din ahlak dışı bir dindir. Ahlaksız bir din, asla Allah’ın dini olamaz.
Ahlaki bir devrim yapamayan toplumların hayatlarında din karşılık bulmayacaktır. Allah’ın neleri haram kıldığını açık seçik ortaya koyup onunla ilgili toplumsal gerçeklik masaya yatırılıp, ciddi bir operasyondan geçmediği sürece, toplumları kuşatan bulaşıcı toplumsal hastalıkların önlenmesi mümkün değildir.
Yoksulluk endişesiyle sakın ola ki çocuklarınızı imha etmeyin, sizin de onların da rızkını Allah vermektedir. Tüm rızıklar yanında olan yaratıcı, yaratıp bu aleme gönderdiği bir kulunu açlıktan ölüme mahkûm etmez. Âmâ ona verilen o rızkı gasp ederek onu ölüme mahkûm edenler yeryüzü zalimleridir. Bu dünya üzerinde hüküm sürenler ve tüm güçleri ellerine alanlar, dünyanın nimetlerinin sınırlı olduğunu ve ondan dolayı bir nüfus planlaması yapmak gerekir diyerek anne karnından ceninleri alarak onlara bu yaşamı zindan ettiler. Zamanla da bu doğal hale geldi…Oysa sizin de rızkınızı, doğacak olanların da rızkını Allah vermektedir. Dünya Firavunlarının Allah’ın hudutlarını imha etmelerine asla fırsat vermemektir görevimiz…
Kötülüklerin hem görüneninden hem de görünmeyenlerinden uzak durmak, hayatın temel üçüncü ilkesidir. Dikkat ediyor muyuz, sıralama o kadar önemli ki, bunları dikkate alanlar ancak yeryüzünde iyiliklerin yaygınlaşmasına öncülük edebilirler. Fahşanın her türlüsüne yaklaşmayın…Görünen kötülüklerden uzaklaşmak bazen kolay olabiliyor, ancak Allah’ın bildiği kulların onu anlamakta zorlandığı kötülüklerin bir virüs gibi, gizliden yayılarak toplumların genetiğini ele geçirdiğini görmekte zorlanabiliyoruz. İşte, bunu bilen rabbimiz, kötülüklerin hem gizlisinden hem de açığından uzak olun, onlara yaklaşmayın diyor…
Allah’ın saygın ve aziz kıldığı bir cana hakkı savunmak dışında kıymayın…Bu size kesinlikle haramdır. Her can saygın ve azizdir. Hiçbir gerekçe hakkın dışında bir cana kıyma hakkına sahip değildir. Hakkın savunması kişiye ve ortama göre olan bir durum değil, onun sınırlarını yine Rabbimiz belirlemiştir. Kısas bunların ilkidir. Onun dışındaki ise savaş anı ve onun da hukuku yine bellidir. Bunları yapmak evrensel bir ahlaki değerdir. Bunların ötesinde sınırları zorlayan ve kendilerine göre helal haram sınırları belirleyenler, Allah’ın hududunu çiğneyip haddi aşanlardır. Bu ayette vurgulanan hakikatler tamamıyla ahlaki açıdan bir yaşamda haramın sınırlarının ne olduğunun beyanıdır. Ameli olarak haram unsurları başka ayetlerde de anlatılmaktadır “... Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."En’am:151
“…Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."En’am:151
Rabbim en doğrusunu söyler, inşallah bu hakikatlere kulaklarımızı ve yüreğimizi açarak bir yaşamın yorulmayan yolcularından oluruz…
Erol KEKEÇ/24.01.2019

24 Ocak 2019 Perşembe

KUR’AN’DA AHLAK VE YAŞAM-3




“Bir sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı yahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenler hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.” Nisa:114
Gizli konuşmaların çoğunda bir hayır yoktur. Gizli konuşmalarda dikkat edilmesi gereken temel kriter, sadaka vermek, iyilik yapmak ya da insanlar arasını düzeltmek olmalıdır. Bunun dışında yapılan konuşmaların çoğunda bir hayır yoktur. Hayrı olmayan konuşmalarla insanların hayatını düzene koymasını beklemek tam bir trajedidir. Bu trajedinin girdabından kurtulmak için öncelikle yaratıcının kullardan yapmasını istediği hayat dairesinin içine girmek gerekir. Bu dairenin içine giren kulların hayat basamaklarını doğru sıralaması mümkündür. Bu basamaklara dikkat edilmeyen ya da önemsenmeyen toplumlarda ahlaki yıkımlar kaçınılmaz olur.
Sadaka vermeyi konuşalım, alışılmış şekilde, dilenci olanlara kıyıdan kenardan bir ekmeğin kırıntısı şeklinde ayırdıklarımızı konuşmayalım. Çünkü, onların sıdk ile verilenler olmadığını, anlık reflekslere göre gelişen bir eylem olduğunu vicdanları kararmamış herkes çok iyi idrak eder. Şartlandırılmış bir davranış, uyarıcı teki sürecinde ortaya çıktığı için, onlarda düşünme idrak etme, sadakatini sorgulayarak yapma gibi bir anlayış bulamazsınız; bulsanız da dikkate alınmayacak düzeydedir. Bunları gündem yaparak aramızda fısıldaşmanın bir iyilik olmadığı ve hayra götüren yolları açmayacağı iyice kavranmalıdır.
Sadakayı konuşalım, çünkü sadaka sadakatten gelir. Yaratıcıya sadakati olanların yaptığı her eylem bir sadaka hükmündedir. Konuşmalarımızda, eylemlerimizde, tebessümlerimizde, yoldan bir taşı kaldırdığımızda, içselleştirerek ve sadece karşılığını yaratıcımızdan bekleyerek yapacağımız eylemlerimizi konuşalım. Bir garibin evinde tütmeyen ateşin neden tütmediğini, bir annenin dinmeyen göz yaşlarını, bir babanın durmayan ve bitmeyen yorgunluğunu, bir gelinin umutsuzca yol bekleyişini, bir çocuğun okul yolundaki çantasından çıkaracağı beslenmesinin ne olduğunu, tabiplerden evin çınarının hayatta olup olmadığını sormaya korkan gençlerin çaresizliklerini konuşalım …Konuşalım, konuşalım ama hayrı konuşalım hayrın dışında konuşacaklarımızın hepsinin, hakka giden basamakları imha etmenin değişik yolları olduğunu bilelim…
Hayır kapılarının nasıl açıldığını konuşalım. Gök kubbe altındaki acıların nasıl dineceğinin yollarını konuşalım, açların açlıklarının nasıl giderileceğini konuşalım, zalimlerin zulmünü durdurmanın yollarını konuşalım, evrenin dengesini bozan tüm ifsat yollarını açığa çıkarıp köklerini nasıl kurutacağımızı konuşalım. Adaletin yaygınlaştırılmasını ve hakkaniyete uygun bir hayatın olmazsa olmaz olduğunun kaçınılmazlığını konuşalım…Mazlumların acılarını dindirmeyi konuşalım. Yeryüzünün adil olarak kullanımının ve her kulun insanca yaşama hakkının olduğunu konuşalım. Sadakati, doğruluğu, sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, merhameti, özgürlüğü, insan olmanın gereklerini konuşalım…İlmi, bilimi, yaratılışı, kulluğu, şirki, Allah’tan uzaklaştıran tüm ilahların geçiciliğini ve hiçbir şeye güçlerinin yetmediğini konuşalım. Evet her şeyi konuşalım ama konuşmalarımızın içeriği ve yönü sadece hayra kodlanmış olsun…Bunun dışında kalan ve içinde bir hinlik barındıran konuşmaların hiçbirinde hayır yoktur.
Yeryüzünde hakkı konuşurken ve hakkın şahitliğini gereği gibi yaparken, kimseden bir karşılık beklemeden sadece Allah’ın rızasını kazanmak için bunları yapmanın gerekliliğini bilerek yaşamak gerektiğini de konuşalım…Unutmayalım ki sadece karşılığı Allah’tan beklenerek yapılan eylemlerin hiçbirisi karşılıksız kalmayacaktır. En karlı ticaretin içinde olmak ne güzel bir yaşamdır, onu konuşalım…Allah ile yapılan anlaşmaya sadık kalanların en karlı ticareti yaptıklarını konuşalım…Allah’tan karşılık beklenerek yeryüzünde adaletin ve hakkın şahitliğini hakka uygun olarak yapanların ve ihlasla dini sadece Allah’a has kılanların yalnız kalmayacağını, Allah’ın, onlara mutlak yardımının eksiksiz geleceğini konuşalım…Kana kana dünya ırmaklarına ağızlarını dayayarak tüm çamurları içine çekecek şekilde ağızlarını çamurlardan kaldırmayanların helakini ve kaybedenlerden olduğunu konuşalım…
Tevhit kervanının yolunun zorluklardan, yalnızlıktan ve Allah’tan başka kimsesi olmayanların yolu olduğunu konuşalım…Dünyanın letafetinin ve lezzetinin bir gün tükeneceğini ama Allah’ın katında olanların asla tükenmeyeceğini konuşalım…İnançlarına bakılmaksızın herkese adil davranmanın gerekliliğini ve göz yaşlarını silmenin muhteşemliğini konuşalım. Mazlumların inançlarına bakmadan hepsinin imdadına ve yardımına koşmanın hayattaki en güzel eylem olduğunu konuşalım…Sarp yokuşu çıkmanın ancak bir garibanın fakirin elinden tutup ona yardımcı olmaktan ve onu ayağa kaldırıp dertlerine deva olmaktan geçtiğini konuşalım…Ama asala ve asla, Allah’ın istemediği bir yaşamın hiçbir yanını ve insanları çekiştirmeleri, aşağılamayı, hor görmeyi kınamayı dışlamayı düşmanlığı kin ve nefreti konuşmayalım ki…Yeryüzü barış esenlik ve insanlık mektebinin tümel olarak yaşandığı bir gezegenin adı olsun…
Kim bunları sadece Rabbinin rızasına nail olmak için yaparsa bilsin ki, Allah, yapılan hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmayan yerlerin ve göklerin mutlak sahibi en cömert olandır. Kim bunlara sadık kalır ve hayrı konuşarak onunla ilgili bir eylemde bulunur ve bunu da sadece Allah rızası için yaparsa bilsin ki, Allah onu karşılıksız bırakmaz fazlasıyla vereceğinden kimsenin kuşkusu olmasın…
Erol KEKEÇ/24.01.2019

KUR’AN’DA AHLAK VE YAŞAM-2




“Hani, biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.” Bakara:83
Kur’an ayetlerine baktığımız zaman, tüm toplumlara gelen uyarıcıların getirdiği ortak ve evrensel değerler, tamamıyla ahlakın genel sınırlarını belirlemektedir. Bu değerler tüm toplumların yaşamalarının sınırlarını en güzel şekilde anlatır. Allah’tan başkasına kulluk yapmamak ahlakın temelini oluşturmaktadır. Allah’tan başkasına kulluk yapanların hayatlarında olumlu özellikler olsa da evrensel ahlakın genel geçer özelliğini ortadan kaldırır. Çünkü, evrensel ahlakın değer ölçüsü insan dışında herkesi bağlayıcı bir referansın olmasıdır. Bu referans ancak tüm mahlukatı yaratan bir gücün belirlemesiyle oluşur. Onun için Yaratıcı, ahlakın içeriğinden bahsetmeden önce, Allah’tan başkasına kulluk yapılmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Bunun üzerine ancak diğerleri bina edilebilir. Allah’tan başkalarının egemen olduğu ve hayatlara hükmettiği ortamlarda, insanların davranışlarını belirleyici kurallar değişkendir. Hesaplar tutmaz, değer dejenerasyonlarının yaşanması kaçınılmaz hale gelir. Onun için rabbimiz, İsrail oğullarından bahsederken öncelikle Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmadan ona kulluk yaptıkları zaman, ahlakın şu hususlarında da söz almıştır.
“…anneye, babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık.”
Yukarıdaki davranışların yapılması ahlaki bir sorumluluktur. Bu sorumlulukları yerine getirmeyenlerin farklı alanlardaki sorumluluklara hassasiyet göstermelerini bekleyemeyiz. Allah, burada yapılması gerekenleri anlatırken şunlara yardım yapacaksın şunlara yapmayacaksınız diye inanca dayalı bir ayrım yapmıyor. Çünkü ahlaki sorumluluk herhangi bir inanca dayanan ayrımı gerektirmiyor. Ahlak insanın her ortamda yapması gereken sorumluluklarının aksatılmadan yapılmasını şart kılar.
Öncelikle anne, baba, yakın akraba, yoksullara iyilik yapmak ve herkese güzel sözler söylemek insanın şiarı olmalıdır. Bunları gözetmeyenlerin bir yaşam manifestosu yazmalarının hiçbir anlamı olmayacaktır. Çünkü ahlak davranıştır. Davranışlarda karşılığı olmayan bir eylemin, kitabi olarak yazılması ve anlatılmasının yaşamda karşılığı yoktur. Yaşamda yeri olmayan bir ahlak, ahlak olarak asla adlandırılamaz. İnsanların, yaşamın içinde uygulamalı olarak öğrenmediği bir davranışı, kitaptan okuyup ezberlemesinin hiçbir anlamı yoktur. Yaşamın rotasını, yaratıcının toplumsal hayatın devamı için ortaya koyduğu kurallara göre belirlemeyenler, dosdoğru bir eksen üzerinde hayatlarını görüntüleyemezler.
Anneye, babaya, akrabalara ve yoksullara merhameti olmayan bir ahlak anlayışı olmaz. Kendi ebeveynlerini gözetmeyenlerin giderek çoğaldığı bir hayatta, ahlaksal çözülme freni patlamış bir araç gibi daima hızlanarak gider. Herkese en güzel kelimeleri seçerek güzel konuşmak ahlaki bir eylemdir. Bu davranışın yerine oturması için, salatı ikame etmek ve kendi mallarının içine konulan emanetleri, Allah’ın istediği emanet sahiplerine vermek, ahlaki bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun yerine gelmesi için İsrail oğullarından alınan söz, bugün ve yarınlar için de geçerli olan sözdür. Her ne kadar bu söz alınmış olsa bile, insanların pek azı hariç, bu sözü yerine getiren olmamıştır. Tarih boyunca Allah’a verilen söze uyanlar, pek az kişiler olmuştur.
“Hani, “Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız” diye de sizden kesin söz almıştık. Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz.” Bakara 84
İnsanlar birbirinin kanını dökmeyecek, birbirini yurtlarından çıkarmayacak, yani her toplum kendi kaderini belirleme hakkına sahip olacaktır. Tüm bunlara söz verenler, bu sözlerini çiğnemek için birbirleriyle yarışa tutuştular. İnsanlar, yaratıcının koyduğu değer sistemini kendi çıkar ve menfaatlerine göre harcadığı zaman, hayatın, toplumların ve nesillerin geleceğinin harcanacağını ve ifsata uğrayacağını hesap edemediler. Son dönemlerde batı dünyasında doğan ve bizim toplumlarda da giderek yaygınlaşmaya başlayan değer eğitimi adı altında oluşturulan bir algı, değerleri yeniden kazandıramayacaktır. Çünkü değerin, hayatta karşılığı olmayan ortamda, hangi değerler eğitimini vermek gerekir tartışmaları; sadece içeriği ve karşılığı olmayan lafları yuvarlama taktiğidir.
İnsanın yapması gereken bir eyleme kendisinin söz verip ve buna da şahitlik yaptığı hayatı aşındırdığı bir ortamda, değer sistemleri tümüyle iflas eder. Dünyanın geldiği nokta, değerler sisteminin alt üst olduğu ve bağlayıcı evrensel bir ahlakın, yaşamın en altında sürünmeye mahkûm olduğu bir noktadır. Buradan sıçramanın ve yeniden yeryüzünde hakkaniyete dayanan bir hayatı kurmanın şartı, pek az olsa da, sözlerine sadık olanların ayağa kalkmasıdır.
“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” Nisa:36
Kibirlenmeden bunları yapmak ve yeryüzünde övünmeden insan olarak yaşamak, yaratıcının öğütlediği bir ahlaki yaşamın kapsamıdır. Allah’ın sevmediği ve hoşlanmadığı bir yaşamın taşıyıcısı olmaktan ve ona öncülük etmekten kaçınmak zorunluluktur. Bunu göze alıp her şeye rağmen yaratıcıya hiçbir şeyi şirk koşmadan yaşayanlar, yeryüzünde kurulacak adil, ahlaki ve hakkaniyete dayanan bir yaşamın öncüleri olacaklardır. Hakkaniyete dayanan bir hayatın yorulmayan neferleri olmak üzere ayağa kalkan ve yakin kendilerine gelinceye kadar Allah’a kulluk yapanlardan olmak dileğiyle, rabbim hayır işlerinde yarışan kullarından eylesin bizleri…
Erol KEKEÇ/23.01.2019

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!