Bu Blogda Ara

24 Ocak 2019 Perşembe

KUR’AN’DA AHLAK VE YAŞAM-2




“Hani, biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.” Bakara:83
Kur’an ayetlerine baktığımız zaman, tüm toplumlara gelen uyarıcıların getirdiği ortak ve evrensel değerler, tamamıyla ahlakın genel sınırlarını belirlemektedir. Bu değerler tüm toplumların yaşamalarının sınırlarını en güzel şekilde anlatır. Allah’tan başkasına kulluk yapmamak ahlakın temelini oluşturmaktadır. Allah’tan başkasına kulluk yapanların hayatlarında olumlu özellikler olsa da evrensel ahlakın genel geçer özelliğini ortadan kaldırır. Çünkü, evrensel ahlakın değer ölçüsü insan dışında herkesi bağlayıcı bir referansın olmasıdır. Bu referans ancak tüm mahlukatı yaratan bir gücün belirlemesiyle oluşur. Onun için Yaratıcı, ahlakın içeriğinden bahsetmeden önce, Allah’tan başkasına kulluk yapılmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Bunun üzerine ancak diğerleri bina edilebilir. Allah’tan başkalarının egemen olduğu ve hayatlara hükmettiği ortamlarda, insanların davranışlarını belirleyici kurallar değişkendir. Hesaplar tutmaz, değer dejenerasyonlarının yaşanması kaçınılmaz hale gelir. Onun için rabbimiz, İsrail oğullarından bahsederken öncelikle Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmadan ona kulluk yaptıkları zaman, ahlakın şu hususlarında da söz almıştır.
“…anneye, babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık.”
Yukarıdaki davranışların yapılması ahlaki bir sorumluluktur. Bu sorumlulukları yerine getirmeyenlerin farklı alanlardaki sorumluluklara hassasiyet göstermelerini bekleyemeyiz. Allah, burada yapılması gerekenleri anlatırken şunlara yardım yapacaksın şunlara yapmayacaksınız diye inanca dayalı bir ayrım yapmıyor. Çünkü ahlaki sorumluluk herhangi bir inanca dayanan ayrımı gerektirmiyor. Ahlak insanın her ortamda yapması gereken sorumluluklarının aksatılmadan yapılmasını şart kılar.
Öncelikle anne, baba, yakın akraba, yoksullara iyilik yapmak ve herkese güzel sözler söylemek insanın şiarı olmalıdır. Bunları gözetmeyenlerin bir yaşam manifestosu yazmalarının hiçbir anlamı olmayacaktır. Çünkü ahlak davranıştır. Davranışlarda karşılığı olmayan bir eylemin, kitabi olarak yazılması ve anlatılmasının yaşamda karşılığı yoktur. Yaşamda yeri olmayan bir ahlak, ahlak olarak asla adlandırılamaz. İnsanların, yaşamın içinde uygulamalı olarak öğrenmediği bir davranışı, kitaptan okuyup ezberlemesinin hiçbir anlamı yoktur. Yaşamın rotasını, yaratıcının toplumsal hayatın devamı için ortaya koyduğu kurallara göre belirlemeyenler, dosdoğru bir eksen üzerinde hayatlarını görüntüleyemezler.
Anneye, babaya, akrabalara ve yoksullara merhameti olmayan bir ahlak anlayışı olmaz. Kendi ebeveynlerini gözetmeyenlerin giderek çoğaldığı bir hayatta, ahlaksal çözülme freni patlamış bir araç gibi daima hızlanarak gider. Herkese en güzel kelimeleri seçerek güzel konuşmak ahlaki bir eylemdir. Bu davranışın yerine oturması için, salatı ikame etmek ve kendi mallarının içine konulan emanetleri, Allah’ın istediği emanet sahiplerine vermek, ahlaki bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun yerine gelmesi için İsrail oğullarından alınan söz, bugün ve yarınlar için de geçerli olan sözdür. Her ne kadar bu söz alınmış olsa bile, insanların pek azı hariç, bu sözü yerine getiren olmamıştır. Tarih boyunca Allah’a verilen söze uyanlar, pek az kişiler olmuştur.
“Hani, “Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız” diye de sizden kesin söz almıştık. Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz.” Bakara 84
İnsanlar birbirinin kanını dökmeyecek, birbirini yurtlarından çıkarmayacak, yani her toplum kendi kaderini belirleme hakkına sahip olacaktır. Tüm bunlara söz verenler, bu sözlerini çiğnemek için birbirleriyle yarışa tutuştular. İnsanlar, yaratıcının koyduğu değer sistemini kendi çıkar ve menfaatlerine göre harcadığı zaman, hayatın, toplumların ve nesillerin geleceğinin harcanacağını ve ifsata uğrayacağını hesap edemediler. Son dönemlerde batı dünyasında doğan ve bizim toplumlarda da giderek yaygınlaşmaya başlayan değer eğitimi adı altında oluşturulan bir algı, değerleri yeniden kazandıramayacaktır. Çünkü değerin, hayatta karşılığı olmayan ortamda, hangi değerler eğitimini vermek gerekir tartışmaları; sadece içeriği ve karşılığı olmayan lafları yuvarlama taktiğidir.
İnsanın yapması gereken bir eyleme kendisinin söz verip ve buna da şahitlik yaptığı hayatı aşındırdığı bir ortamda, değer sistemleri tümüyle iflas eder. Dünyanın geldiği nokta, değerler sisteminin alt üst olduğu ve bağlayıcı evrensel bir ahlakın, yaşamın en altında sürünmeye mahkûm olduğu bir noktadır. Buradan sıçramanın ve yeniden yeryüzünde hakkaniyete dayanan bir hayatı kurmanın şartı, pek az olsa da, sözlerine sadık olanların ayağa kalkmasıdır.
“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” Nisa:36
Kibirlenmeden bunları yapmak ve yeryüzünde övünmeden insan olarak yaşamak, yaratıcının öğütlediği bir ahlaki yaşamın kapsamıdır. Allah’ın sevmediği ve hoşlanmadığı bir yaşamın taşıyıcısı olmaktan ve ona öncülük etmekten kaçınmak zorunluluktur. Bunu göze alıp her şeye rağmen yaratıcıya hiçbir şeyi şirk koşmadan yaşayanlar, yeryüzünde kurulacak adil, ahlaki ve hakkaniyete dayanan bir yaşamın öncüleri olacaklardır. Hakkaniyete dayanan bir hayatın yorulmayan neferleri olmak üzere ayağa kalkan ve yakin kendilerine gelinceye kadar Allah’a kulluk yapanlardan olmak dileğiyle, rabbim hayır işlerinde yarışan kullarından eylesin bizleri…
Erol KEKEÇ/23.01.2019

22 Ocak 2019 Salı

KUR’AN’DA AHLAK VE YAŞAM-1



“O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.” İnsan:7
Burada vurgulanan nezir kelimesi, geçmişten günümüze kadar adamak olarak anlamlandırılsa da, burada vurgulanan, verilen sözlerin hakkıyla yerine getirilmesidir. Yani bir söz verdiğimiz zaman o sözün yerine gelmesi için her şeyimizi o konuda seferber ederek, tüm imkanları kullanarak onu yerine getirmektir. Yeryüzünde olması gereken evrensel ahlakın temelinde sözlerin hakkıyla yerine getirilmesi bulunmaktadır. Sözlerin anlamsızlaştığı ve kimsenin verilen sözleri yerine getirmeyip çeşitli bahanelerle onun yüklediği sorumlulukları hiçe sayması ahlakın temelinin sarsılmasıdır.
Yeryüzü yaşamı, tamamıyla ilişkilerin güven temeline oturması üzerine kurulur. Güvenin olmadığı, insanların aralarında konuştukları ve yarın ne olacağı hususunda beyinlerinde hep kuşkular yaşadığı bir ortamda, ahlakın kılcal damarlarında dolaşan kana virüs karışmıştır. Damarlarda dolaşan virüslü kan, fert dünyasından toplumsal organizmaya bir evrimleşme yaşadığı zaman, ahlak denen bir kavramın gündemde dolaşması çok sıradan olur. Onlar adaklarını yerine getirirler diyerek, herkesi bir kurban kesmeye zorlayan anlayış, acaba sözlerin bir adak olduğunu ve onu mutlaka yerine getirmek için çaba sarf etmenin, neden önemini anlatmazlar.
Buradaki adak, Allah’a verilen bir sözün gerçekleştirilmesidir. Adakta asıl vurgulanan, yapılan işte yapılanın içeriği değil, işin gerçekleştirilmesidir. Yani Allah’a verilen bir sözün ne kadar önemli olduğunu anlayarak yaşamaktır. Yaşam alanımızda verdiğimiz sözlerin yerine getirilmemesi, insanı mutlak mahkemede zor duruma sokacağının beyanı vurgulanarak, hep dosdoğru olmak anlatılmaktadır.
O kimseler, kötülüklerin her yanı kuşattığı, sözlerini yerine getirmeyenlerin ortalıkta dolaştığı ve hesaplarının çetin olacağı günü bildiklerinden, Allah’a verdikleri sözlerini hakkı ile yerine getirmenin gayreti içindedirler. Allah, sizin sözlerinize değer verir, sözleriniz ya insanların dirilmesine ya da toptan imha olmasına sebep olabilir. O halde sözlerinizi, Allah’a verdiğiniz adaklarınızı, yerine getirin ve Rabbim sana inanmayanların, senden uzaklaşmalarına sebep olacak eylem ve sözlerden bizi uzak tut diyerek hassas davranmaya çalışın…Çünkü dünyada tüm kötülükleri yapanların ve insanları aldatanların toplanacağı gün gelecektir. İşte o günün dehşetinden korunmak ve kurtulmak istiyorsanız Allah’a verdiğiniz sözlerinizi yerine getirin…
 “Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız.” İnsan:10
Bizim bu sözlerimizi hakkıyla yerine getirmek için yaptığımız eylemler, kimsenin hoşuna gitmesi için değildir. Çünkü biz bizi yaratana karşı mahcup olmamak için, sözlerimizi yerine getiririz ve o dehşetli günde mahcup olmak istemiyoruz. Dehşetli bir günde o günün azabından dolayı rabbimizden korkarız.
“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Mevla iyilik edenleri sever.”Al-i İmran:134
Allah’ın istediği ahlaka sahip olanlar, hiçbir gerekçenin arkasına sığınmazlar. Bolluk zamanlarında da darlık hallerinde de Allah için harcarlar. Öfkelendikleri zaman hemen ahlaki olmayan bir yaşama dönmezler, çünkü onlar sadece Yaratıcının onlarla ilgili hesabını, hesaba katarak yaşarlar. Yeryüzünde hiçbir yanlışı referans göstererek onların yaptıklarından dolayı, onların hak ettiğini düşünerek; aşırı gidip hakkın dışına asla çıkmazlar. Öfkelenmiş olsalar da, zorlarına gitse de onları yutarlar, büyük bir günde o hesaplarının görüleceğini bilirler.
Hesabını sadece Allah’tan alacağını düşünenlerin, bu alemde başkalarından gelebilecek olumlu ve olumsuzlukları hesaba katarak hareket ettiklerini göremezsiniz. Çünkü onların davranışlarının her noktasındaki referans, sadece Allah’tan gelen yaşamı nasıl yaşayacaklarıyla alakalıdır. Böyle bir hayatın içinde, önemli ve birbirinden bağımsız sürekli kırılmaların ve çözülmelerin olduğuna şahit olamazsınız. Şayet bir hayatın dünü ve bugünü arasında ahlaki açıdan önemli değişimleri ve farklılaşmaları görüyorsanız, orada yaratıcının hesaba katıldığı bir hayatı bulamazsınız. Allah, ahlaki ölçüleri insanların vicdan kodlarına yerleştirmiştir. Bazı ortamlarda bu kodlara ulaşmak çok kolay olmasına rağmen, bazı ortamlarda bunları ortaya çıkarmak hayli zaman alabilmektedir. Bunun temel sebebi de insanları yaşadığı ortamın olumsuzlarından ve alışılagelen yanlışların etkisinden arındırmanın kolay olmamasıdır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, insanın vicdan genlerine yerleştirilen bu kodlamalar bir gün insanlığın yaşamına egemen olacaktır.
Dünyalık lezzetlerin ve hazların her türlüsüne ulaşan varlıkların, bunun ötesinde ulaşacağı bir farklı noktanın kalmadığına inananların da, belli yaşlara gelenlerin nefsi ve cinsel arzulardan elinin eteğinin çekildiği gibi, bu yaşama veda ederek kendi genlerindeki kodlara döneceği günler gelecektir. İşte o gün ahlaki devrimlerin her ortamda gerçekleştiğini göreceksiniz. Geldiğimiz noktadan dünyaya baktığımızda her toplumda iyiliğin yaygınlaşmasını isteyen ve insanca yaşamanın gerekliliğine inanan farklı dinlerden birçok yaşamlara şahit olmaktayız. Yeryüzünde farklı inanışa sahip olsalar da herkesin içinde iyilik genlerinin hareketlendiğini görmek mümkündür. Bu da gösteriyor ki, ahlak evrensel ve tek bağlayıcı bir değerdir. Kendilerine herhangi bir elçinin gelmediği toplumlar doğrudan yaratıcıyı tanıdıklarında ve ona şirk koşmadan yaşadıklarında ahlaki eylemlerinden dolayı yaratıcıya hesap vereceklerdir. Kuran’a bakarsanız, ibadetlerden daha çok ahlaki davranış kalıpları ve bunlara uyulması gereken öğütler anlatılmasına rağmen, İslam adına söz sahibi olduklarına inanılanlar hep ibadetlerle yaşamı sınırlayarak, ahlak dışı bir hayatın din olarak yaşanmasına öncülük etmişlerdir. Oysa Allah’ın dini tamamıyla ahlak ve adalet üzerine bina edilmiştir. İbadetler bireylerin kendileriyle alakalı olan içsel muhasebe araçlarıdır. Oysa adalet ve ahlak bizim dışımızdakilerle alakalı olan hayatın gerçek yönüdür. Bunlara dikkat etmeyen ve ibadetlerle dini sınırlandırıp ahlaksız bir yaşamı miras bırakan her anlayış Allah’ın huzurunda hesap vermekte zorlanacaktır.
Müminlerden, yani emin olanlardan bahsederken, onların ibadetlerinde titiz olduklarını ve Allah ile aralarındaki bağların sağlam olduğunu, tefekkürlerini daim her ortam da yatarken yürürken, konuşurken semayı izlerken eksiksiz yaptıklarını ve onların boşuna yaratılmadığını, mutlaka bunun bir anlamının olduğunu idrak ederek yaşadıkları anlatılmaktadır. Bu hayatın anlamlı kılınması ise, yeryüzünde şahitliğin gereği gibi yapılmasıyla ilişkilidir. Rabbimiz şu ibadeti yapan cennete girer demiyor, âmâ hayatın rotasını en güzel şekilde onun belirlediği yönde devam ettirenlerin, altından ırmaklar akan cennetlere gireceğini anlatmaktadır. Yani demek istediğim odur ki, namaz kılmak, oruç tutmak hacca gitmek vs. Allah’ın katında mutlak kurtulanlardan olmanın bir kanıtı değildir. Ancak mutlak kurtulanların hayatında bu amelleri görmek mümkündür. Yolun kendisi hakka giden bir yol ise, o yolun üzerinde tüm bireysel ameller yapılmamış olsa da, o yolun belirlediği kurallara uyan kulların tamamı Allah’ın razı olduğu kullardan olduğunu idrak ederek yaşamak gerekir. İşte yaratıcının yeryüzündeki yolu mutlak tevhit ve ahlaktır. Mutlak tevhidin evrensel adalet olduğunu idrak etmeyen anlayışlar hiçbir bireysel ferdi amelleri ile Allah katındaki hesabını veremeyecektir.
Şu yetin anlamını derinliğine bir tefekkür ettiğimiz zaman hakikatin ne olduğunu daha iyi anlamış olacağız. “İşte onların mükafatı Rab’leri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedi kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükafatı ne güzeldir!” Al-i İmran:136
Fazla uzatmadan şunu ifade ederek noktalamak istiyorum, evrensel adaleti uygulayan, ahlaki olarak insanların yaşamlarında çığır açan ve Allah’tan başkasına yalvarmayanların varacağı yer ne güzeldir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. Rabbim bizleri hakkı hak olarak tanıyıp, hakka gereği gibi şahit olan adil kullarından eylesin…
Erol KEKEÇ/22.01.2019

19 Ocak 2019 Cumartesi

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM-10



“Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever.” Mümtehine:8
Hiçbir sorun oluşturmayan toplumlarla savaşmadan, nasıl adil bir şekilde yaşamamız gerektiğini Rabbimiz anlatmaktadır. Allah’ın hükmü kesindir. Allah’ın Resulüne atfedilerek, o birçok toplumlarla İslam’ı yaymak ve onlara dini götürmek için savaştı anlayışları; tamamıyla tarihi mitolojik masallardan oluşmaktadır. İslam’ın anlatılası için savaşlar asla yapılmamıştır. Allah kendisini kabul etmiyorlar diye zorla bir topluma kendisini kabul etmesi için ordu gönderip onlara kılıçlarla kendisini kabul ettirmez. Bu Allah’ın şanına hakarettir. Allah, insanlara irade vermiştir, dileyen iman eder dileyen küfreder. Zorla bir dini kabullendirmek varsa, o zaman imtihanın ne anlamı kaldı. Cehennem boşuna mı yaratıldı. Allah’ın Kitabını ve Resulünün neden geldiğini bilmeyip sadece tarihi masalları dinleyerek din öğrenenler, İslam’ın esenlik barış ve rahmet olduğunu asla anlayamazlar. Çünkü Tarihi birçok cinayetler, Allah’ın emriymiş gibi anlatılarak geldi ve onların doğruluğunu kanıtlamak için de ciltler dolusu iftira sözler oluşturularak, Allah’ın resulüne atfedildi. Ondan sonra da Peygamberin sözlerine şimdi inanmıyor musunuz diyecek kadar beyinden oksun, Allah’a iman ettiğini sanan şeytanın askerleri ortalığı doldurdu. Tüm bu olumsuzluklar ve bilerek din konusunda yanlış yönlendirmeler, İslam’ın kaderiymiş gibi zorla dayatıldı. İslam tüm bunlardan beridir. Allah ve onun elçisi, bu uydurma cinayeti hoş görecek kadar gaddar değil, cinayet şebekelerinin iftiralarından uzaktır ve münezzehtir. Yukarıdaki ayetten de anlaşılacağı gibi, Müslüman’ın karşılık vermesi gereken eylem sadece kendisine ve yaşamına kast eden olumsuzlukları bertaraf etmektir. Bunu da yaparken adaletle davranmaktır.
Allah’ın Resulünün yaptığı tüm gaza ve seriyyeler, kötülüklere engel olmak ve kendilerine saldırı yapan ya da saldırıya geçmek için hazırlık yapanlara engel olmak içindir. Mekke fethi denilen olay ise Yurtlarından çıkarılan bir toplumun yeniden kendi yurtlarını alma savaşıdır. Orada da öyle ciddi kanların aktığı görülmüyor. İslam’da Cihat, ceht gayret çaba ve mücadele anlamlarına gelmesine rağmen, sadece kılıç elde savaşmak olarak tanımlanması ve herkesin zihninde öylece yer etmesi, bilerek bir yanlışın kabullendirilmesi olduğunu düşünüyorum. Bu süreç Allah’ın Resulünden hemen sonra başlamış ve Emevi yönetiminde ise zirve yapmıştır. Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı yönetimlerinde de Emevi mantığının ortaya koyduğu anlamı ile gelenekselleşerek günümüze kadar uzanmıştır. Tarihin yanlış rivayetlerinin, bir dini kavramın içeriğini ne boyutlara getirdiğini anlamak istiyorsak, Allah’ın yukarıdaki ayetini idrak etmeye çalışalım.
Din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara, iyilik yapmaktan ve onlara adaletli davranmaktan Allah sizleri men etmiyor. Allah’ın men etmediğini nasıl rivayetlerle bir din haline getirip, o rivayetlerle bir dini yaşamın içini cehenneme çevirdiysek, yeniden Allah’ın istediği şekilde anlayarak yaşamak ve dünyayı cennete çevirmek zorundayız. Allah’ın men etmediğini ve bir sakınca görmediğini kim, kim adına niçin sakıncalı gösterebilir. Allah en güzel bir yaşamı bizlere göndermesine rağmen, o yaşamın temel kutup başları ile oynayarak onun genetiğini değiştirip, hormonel bir din piyasaya sürenler Allah’ın gazabının kapsamı içindedirler. Allah’ın gazabını hak eden bir toplumu, aklı başında ve rabbinin emirlerini onun istediği şekilde yaşayan kullar dost edinmezler. Beyin fonksiyonları henüz işlevini kaybetmemiş olan, her bir Müslüman, bu yanlış geleneklerin dayatılan yaşamının dehlizlerinden çıkarak, Kur’an’ın aydınlık ufuklarında yolculuk yapmak zorundadır. Kur’an’ın aydınlığını, tarihin yanlışlarının karanlığına kurban edenler şunu bilmeli ki, “Allah İman edenlerin dostu onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfredenler (hakikatleri örterek onu gizleyenler)’in ise dostu tağuttur, onları aydınlıktan alır karanlıklara götürür, onlar ateş ashabıdır ve orada ebedi kalacaklardır.” Bakara:257
“Siz ortada bir ümmetsiniz, insanlara iyiliği anlatır kötülükten sakındırırsınız. “Müslüman, tüm insanlık için bir saat kulesi olmak zorundadır. Saat kulesini bozan ve herkesin anladığı ve kendisine gelen bir saat ayarlamaya çalıştığı yaşamda hiçbir saat doğruyu göstermeyecektir. Bir Müslüman’ın herkesin örnek alacağı ve yaşamını kendisine göre düzenleyeceği bir saat gibi olabilmesi için, bu saatin çalıştıranı ancak Allah’ın vahyi olmalıdır. Allah gönderdiği hakikatleri bir kenara bırakıp, onun dışında ne varsa hepsini bir hakikat olarak benimseyenler, hiçbir örneklik oluşturamazlar. Allah’ın gönderdiği yaşamın örneğinin olmadığı bir dünyanın, çatışma savaş kan gözyaşı ve acılardan başka nesi olabilir ki…İşte, Müslüman bunların son bulması ve insanlığın onurunun yeniden dirilmesi ve kendisine gelmesi için, adaleti gözeten olarak ayağa kalkmak zorundadır. Müslüman’ın, Müslüman olarak yaşamadığı bir dünya karanlıklara gömülür. Karanlıkların yerini aydınlığa bırakması, nasıl ki Güneşin doğmasıyla mümkünse, dünyanın aydınlığa kavuşmasının yolu da, Müslüman’ın, Allah’ın indirdiği dine onun istediği şekilde inanması ve yaşamasıyla mümkündür. Bu hakikatleri dikkate almayanlar asla etrafa aydınlık yayamazlar. Aydınlıktan yoksun olanların bir yaşamın nasıl olması gerektiği gibi, aydınlatıcı ayrımlar yaparak insanlığa temellendirilmiş bir bilgi aktarmaları da mümkün değildir.
Allah’ın adaleti yeryüzündeki herkes için gerekli ve geçerli olan evrensel bir adalettir. Bu evrensel adaleti kendi yaşam tarzları ve tarihi rivayetler ile daraltanlar, Allah’a iftira atarlar. Allah tüm iftiralardan ve uydurmalardan münezzehtir. Sizinle savaşmayanlara karşı iyilik yapmanız ve onlara adil davranmanızda bir sakınca yoktur diyen Rabbimizin, bu uyarısını hiç hesaba katmayanlar, hiç hesaba katılamayacağı günlere hazırlıklı olsunlar.” Çünkü Allah adalet yapanları sever.”
Adalet, tüm yaratılmışlar için gerekli olan ve acilen yeryüzünde huzura kavuşturacak yegâne sistemin adıdır. Adalet, Yaratıcının olmasını istediği ve tüm yaratılmışların kendi doğasına uygun yaşama imkanlarını onlara sunan evrensel sistemdir. Adalet ile Allah’a kulluk bir arada vurgulanarak geliyorsa, bunun üzerinde etraflıca tefekkür etmek her bir insan için şarttır. Elçiler insanlar arasında adaleti uygulamak için geliyor, Allah ancak adil olanları seviyor ve yeryüzünde adaletin şahitliğini gerektiği gibi yapmamızı istiyorsa, biraz olsun bu hususun açıklanması gerekmez mi?
Allah’ın hak üzere gönderdiği dini kimsenin değiştirme ve yenileme hakkı yoktur. Çünkü Allah adaletin uygulanması için elçisiyle berber kitabı ve ölçüyü de indiriyor. Sen onların heva ve heveslerine asla uyma, aralarında adaletle davran…
Kainat, adalet üzerine ikame edilmiştir. Bir devletin, yönetimin değerli olmasının ölçüsü insanlar arasında adaleti en güzel şekilde uygulamasıdır. Adaletten uzak, kendi hegemonyasını sürdürmek için kanunlar ve kurallar koyan sistemler asla korunmaya değmez. Bu sistemler sürekli ortalığı karıştırır ve toplumsal huzuru bozmak için her türlü oyunları oynamakta bir sakınca görmezler. Rabbimiz o kadar ince ayrıntılar veriyor ki, onlara iyilik yapmanız da ve onlara adil davranmanızda bir sakınca yoktur. “Çünkü Allah ancak adil davrananları sever.”
Analitik düşünmekten uzak, sistemli bir anlayışı tehlikeli gören, kümülatif ne olduğu bilinmeyen ciltler dolusu karmakarışık bir saman çuvalını andıran bilgilerden beslenmekten kurtulup, Allah’ın Kitabının kuşatıcılığına kalplerimizi açtığımız zaman, kitap bizi hastalıkların her türlüsünden arındıracak ve bizim biz olmamızı sağlayacaktır. Biz olmamız için Kur’an’ın yeni bir dünya tasavvurunda buluşmak ümidi ve dileğiyle diyorum…Adil olalım ve asla adaletten uzaklaşmayalım, adalet hiçbir dünyalık uğruna kurban edilmeyecek kadar asil ve onurlu bir hayatın dünyadaki provasıdır.” Allah ancak adil davrananları sever.”
Erol KEKEÇ/18.01.2019

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!