Bu Blogda Ara

22 Ocak 2019 Salı

KUR’AN’DA AHLAK VE YAŞAM-1



“O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.” İnsan:7
Burada vurgulanan nezir kelimesi, geçmişten günümüze kadar adamak olarak anlamlandırılsa da, burada vurgulanan, verilen sözlerin hakkıyla yerine getirilmesidir. Yani bir söz verdiğimiz zaman o sözün yerine gelmesi için her şeyimizi o konuda seferber ederek, tüm imkanları kullanarak onu yerine getirmektir. Yeryüzünde olması gereken evrensel ahlakın temelinde sözlerin hakkıyla yerine getirilmesi bulunmaktadır. Sözlerin anlamsızlaştığı ve kimsenin verilen sözleri yerine getirmeyip çeşitli bahanelerle onun yüklediği sorumlulukları hiçe sayması ahlakın temelinin sarsılmasıdır.
Yeryüzü yaşamı, tamamıyla ilişkilerin güven temeline oturması üzerine kurulur. Güvenin olmadığı, insanların aralarında konuştukları ve yarın ne olacağı hususunda beyinlerinde hep kuşkular yaşadığı bir ortamda, ahlakın kılcal damarlarında dolaşan kana virüs karışmıştır. Damarlarda dolaşan virüslü kan, fert dünyasından toplumsal organizmaya bir evrimleşme yaşadığı zaman, ahlak denen bir kavramın gündemde dolaşması çok sıradan olur. Onlar adaklarını yerine getirirler diyerek, herkesi bir kurban kesmeye zorlayan anlayış, acaba sözlerin bir adak olduğunu ve onu mutlaka yerine getirmek için çaba sarf etmenin, neden önemini anlatmazlar.
Buradaki adak, Allah’a verilen bir sözün gerçekleştirilmesidir. Adakta asıl vurgulanan, yapılan işte yapılanın içeriği değil, işin gerçekleştirilmesidir. Yani Allah’a verilen bir sözün ne kadar önemli olduğunu anlayarak yaşamaktır. Yaşam alanımızda verdiğimiz sözlerin yerine getirilmemesi, insanı mutlak mahkemede zor duruma sokacağının beyanı vurgulanarak, hep dosdoğru olmak anlatılmaktadır.
O kimseler, kötülüklerin her yanı kuşattığı, sözlerini yerine getirmeyenlerin ortalıkta dolaştığı ve hesaplarının çetin olacağı günü bildiklerinden, Allah’a verdikleri sözlerini hakkı ile yerine getirmenin gayreti içindedirler. Allah, sizin sözlerinize değer verir, sözleriniz ya insanların dirilmesine ya da toptan imha olmasına sebep olabilir. O halde sözlerinizi, Allah’a verdiğiniz adaklarınızı, yerine getirin ve Rabbim sana inanmayanların, senden uzaklaşmalarına sebep olacak eylem ve sözlerden bizi uzak tut diyerek hassas davranmaya çalışın…Çünkü dünyada tüm kötülükleri yapanların ve insanları aldatanların toplanacağı gün gelecektir. İşte o günün dehşetinden korunmak ve kurtulmak istiyorsanız Allah’a verdiğiniz sözlerinizi yerine getirin…
 “Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız.” İnsan:10
Bizim bu sözlerimizi hakkıyla yerine getirmek için yaptığımız eylemler, kimsenin hoşuna gitmesi için değildir. Çünkü biz bizi yaratana karşı mahcup olmamak için, sözlerimizi yerine getiririz ve o dehşetli günde mahcup olmak istemiyoruz. Dehşetli bir günde o günün azabından dolayı rabbimizden korkarız.
“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Mevla iyilik edenleri sever.”Al-i İmran:134
Allah’ın istediği ahlaka sahip olanlar, hiçbir gerekçenin arkasına sığınmazlar. Bolluk zamanlarında da darlık hallerinde de Allah için harcarlar. Öfkelendikleri zaman hemen ahlaki olmayan bir yaşama dönmezler, çünkü onlar sadece Yaratıcının onlarla ilgili hesabını, hesaba katarak yaşarlar. Yeryüzünde hiçbir yanlışı referans göstererek onların yaptıklarından dolayı, onların hak ettiğini düşünerek; aşırı gidip hakkın dışına asla çıkmazlar. Öfkelenmiş olsalar da, zorlarına gitse de onları yutarlar, büyük bir günde o hesaplarının görüleceğini bilirler.
Hesabını sadece Allah’tan alacağını düşünenlerin, bu alemde başkalarından gelebilecek olumlu ve olumsuzlukları hesaba katarak hareket ettiklerini göremezsiniz. Çünkü onların davranışlarının her noktasındaki referans, sadece Allah’tan gelen yaşamı nasıl yaşayacaklarıyla alakalıdır. Böyle bir hayatın içinde, önemli ve birbirinden bağımsız sürekli kırılmaların ve çözülmelerin olduğuna şahit olamazsınız. Şayet bir hayatın dünü ve bugünü arasında ahlaki açıdan önemli değişimleri ve farklılaşmaları görüyorsanız, orada yaratıcının hesaba katıldığı bir hayatı bulamazsınız. Allah, ahlaki ölçüleri insanların vicdan kodlarına yerleştirmiştir. Bazı ortamlarda bu kodlara ulaşmak çok kolay olmasına rağmen, bazı ortamlarda bunları ortaya çıkarmak hayli zaman alabilmektedir. Bunun temel sebebi de insanları yaşadığı ortamın olumsuzlarından ve alışılagelen yanlışların etkisinden arındırmanın kolay olmamasıdır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, insanın vicdan genlerine yerleştirilen bu kodlamalar bir gün insanlığın yaşamına egemen olacaktır.
Dünyalık lezzetlerin ve hazların her türlüsüne ulaşan varlıkların, bunun ötesinde ulaşacağı bir farklı noktanın kalmadığına inananların da, belli yaşlara gelenlerin nefsi ve cinsel arzulardan elinin eteğinin çekildiği gibi, bu yaşama veda ederek kendi genlerindeki kodlara döneceği günler gelecektir. İşte o gün ahlaki devrimlerin her ortamda gerçekleştiğini göreceksiniz. Geldiğimiz noktadan dünyaya baktığımızda her toplumda iyiliğin yaygınlaşmasını isteyen ve insanca yaşamanın gerekliliğine inanan farklı dinlerden birçok yaşamlara şahit olmaktayız. Yeryüzünde farklı inanışa sahip olsalar da herkesin içinde iyilik genlerinin hareketlendiğini görmek mümkündür. Bu da gösteriyor ki, ahlak evrensel ve tek bağlayıcı bir değerdir. Kendilerine herhangi bir elçinin gelmediği toplumlar doğrudan yaratıcıyı tanıdıklarında ve ona şirk koşmadan yaşadıklarında ahlaki eylemlerinden dolayı yaratıcıya hesap vereceklerdir. Kuran’a bakarsanız, ibadetlerden daha çok ahlaki davranış kalıpları ve bunlara uyulması gereken öğütler anlatılmasına rağmen, İslam adına söz sahibi olduklarına inanılanlar hep ibadetlerle yaşamı sınırlayarak, ahlak dışı bir hayatın din olarak yaşanmasına öncülük etmişlerdir. Oysa Allah’ın dini tamamıyla ahlak ve adalet üzerine bina edilmiştir. İbadetler bireylerin kendileriyle alakalı olan içsel muhasebe araçlarıdır. Oysa adalet ve ahlak bizim dışımızdakilerle alakalı olan hayatın gerçek yönüdür. Bunlara dikkat etmeyen ve ibadetlerle dini sınırlandırıp ahlaksız bir yaşamı miras bırakan her anlayış Allah’ın huzurunda hesap vermekte zorlanacaktır.
Müminlerden, yani emin olanlardan bahsederken, onların ibadetlerinde titiz olduklarını ve Allah ile aralarındaki bağların sağlam olduğunu, tefekkürlerini daim her ortam da yatarken yürürken, konuşurken semayı izlerken eksiksiz yaptıklarını ve onların boşuna yaratılmadığını, mutlaka bunun bir anlamının olduğunu idrak ederek yaşadıkları anlatılmaktadır. Bu hayatın anlamlı kılınması ise, yeryüzünde şahitliğin gereği gibi yapılmasıyla ilişkilidir. Rabbimiz şu ibadeti yapan cennete girer demiyor, âmâ hayatın rotasını en güzel şekilde onun belirlediği yönde devam ettirenlerin, altından ırmaklar akan cennetlere gireceğini anlatmaktadır. Yani demek istediğim odur ki, namaz kılmak, oruç tutmak hacca gitmek vs. Allah’ın katında mutlak kurtulanlardan olmanın bir kanıtı değildir. Ancak mutlak kurtulanların hayatında bu amelleri görmek mümkündür. Yolun kendisi hakka giden bir yol ise, o yolun üzerinde tüm bireysel ameller yapılmamış olsa da, o yolun belirlediği kurallara uyan kulların tamamı Allah’ın razı olduğu kullardan olduğunu idrak ederek yaşamak gerekir. İşte yaratıcının yeryüzündeki yolu mutlak tevhit ve ahlaktır. Mutlak tevhidin evrensel adalet olduğunu idrak etmeyen anlayışlar hiçbir bireysel ferdi amelleri ile Allah katındaki hesabını veremeyecektir.
Şu yetin anlamını derinliğine bir tefekkür ettiğimiz zaman hakikatin ne olduğunu daha iyi anlamış olacağız. “İşte onların mükafatı Rab’leri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedi kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükafatı ne güzeldir!” Al-i İmran:136
Fazla uzatmadan şunu ifade ederek noktalamak istiyorum, evrensel adaleti uygulayan, ahlaki olarak insanların yaşamlarında çığır açan ve Allah’tan başkasına yalvarmayanların varacağı yer ne güzeldir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. Rabbim bizleri hakkı hak olarak tanıyıp, hakka gereği gibi şahit olan adil kullarından eylesin…
Erol KEKEÇ/22.01.2019

19 Ocak 2019 Cumartesi

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM-10



“Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever.” Mümtehine:8
Hiçbir sorun oluşturmayan toplumlarla savaşmadan, nasıl adil bir şekilde yaşamamız gerektiğini Rabbimiz anlatmaktadır. Allah’ın hükmü kesindir. Allah’ın Resulüne atfedilerek, o birçok toplumlarla İslam’ı yaymak ve onlara dini götürmek için savaştı anlayışları; tamamıyla tarihi mitolojik masallardan oluşmaktadır. İslam’ın anlatılası için savaşlar asla yapılmamıştır. Allah kendisini kabul etmiyorlar diye zorla bir topluma kendisini kabul etmesi için ordu gönderip onlara kılıçlarla kendisini kabul ettirmez. Bu Allah’ın şanına hakarettir. Allah, insanlara irade vermiştir, dileyen iman eder dileyen küfreder. Zorla bir dini kabullendirmek varsa, o zaman imtihanın ne anlamı kaldı. Cehennem boşuna mı yaratıldı. Allah’ın Kitabını ve Resulünün neden geldiğini bilmeyip sadece tarihi masalları dinleyerek din öğrenenler, İslam’ın esenlik barış ve rahmet olduğunu asla anlayamazlar. Çünkü Tarihi birçok cinayetler, Allah’ın emriymiş gibi anlatılarak geldi ve onların doğruluğunu kanıtlamak için de ciltler dolusu iftira sözler oluşturularak, Allah’ın resulüne atfedildi. Ondan sonra da Peygamberin sözlerine şimdi inanmıyor musunuz diyecek kadar beyinden oksun, Allah’a iman ettiğini sanan şeytanın askerleri ortalığı doldurdu. Tüm bu olumsuzluklar ve bilerek din konusunda yanlış yönlendirmeler, İslam’ın kaderiymiş gibi zorla dayatıldı. İslam tüm bunlardan beridir. Allah ve onun elçisi, bu uydurma cinayeti hoş görecek kadar gaddar değil, cinayet şebekelerinin iftiralarından uzaktır ve münezzehtir. Yukarıdaki ayetten de anlaşılacağı gibi, Müslüman’ın karşılık vermesi gereken eylem sadece kendisine ve yaşamına kast eden olumsuzlukları bertaraf etmektir. Bunu da yaparken adaletle davranmaktır.
Allah’ın Resulünün yaptığı tüm gaza ve seriyyeler, kötülüklere engel olmak ve kendilerine saldırı yapan ya da saldırıya geçmek için hazırlık yapanlara engel olmak içindir. Mekke fethi denilen olay ise Yurtlarından çıkarılan bir toplumun yeniden kendi yurtlarını alma savaşıdır. Orada da öyle ciddi kanların aktığı görülmüyor. İslam’da Cihat, ceht gayret çaba ve mücadele anlamlarına gelmesine rağmen, sadece kılıç elde savaşmak olarak tanımlanması ve herkesin zihninde öylece yer etmesi, bilerek bir yanlışın kabullendirilmesi olduğunu düşünüyorum. Bu süreç Allah’ın Resulünden hemen sonra başlamış ve Emevi yönetiminde ise zirve yapmıştır. Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı yönetimlerinde de Emevi mantığının ortaya koyduğu anlamı ile gelenekselleşerek günümüze kadar uzanmıştır. Tarihin yanlış rivayetlerinin, bir dini kavramın içeriğini ne boyutlara getirdiğini anlamak istiyorsak, Allah’ın yukarıdaki ayetini idrak etmeye çalışalım.
Din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara, iyilik yapmaktan ve onlara adaletli davranmaktan Allah sizleri men etmiyor. Allah’ın men etmediğini nasıl rivayetlerle bir din haline getirip, o rivayetlerle bir dini yaşamın içini cehenneme çevirdiysek, yeniden Allah’ın istediği şekilde anlayarak yaşamak ve dünyayı cennete çevirmek zorundayız. Allah’ın men etmediğini ve bir sakınca görmediğini kim, kim adına niçin sakıncalı gösterebilir. Allah en güzel bir yaşamı bizlere göndermesine rağmen, o yaşamın temel kutup başları ile oynayarak onun genetiğini değiştirip, hormonel bir din piyasaya sürenler Allah’ın gazabının kapsamı içindedirler. Allah’ın gazabını hak eden bir toplumu, aklı başında ve rabbinin emirlerini onun istediği şekilde yaşayan kullar dost edinmezler. Beyin fonksiyonları henüz işlevini kaybetmemiş olan, her bir Müslüman, bu yanlış geleneklerin dayatılan yaşamının dehlizlerinden çıkarak, Kur’an’ın aydınlık ufuklarında yolculuk yapmak zorundadır. Kur’an’ın aydınlığını, tarihin yanlışlarının karanlığına kurban edenler şunu bilmeli ki, “Allah İman edenlerin dostu onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfredenler (hakikatleri örterek onu gizleyenler)’in ise dostu tağuttur, onları aydınlıktan alır karanlıklara götürür, onlar ateş ashabıdır ve orada ebedi kalacaklardır.” Bakara:257
“Siz ortada bir ümmetsiniz, insanlara iyiliği anlatır kötülükten sakındırırsınız. “Müslüman, tüm insanlık için bir saat kulesi olmak zorundadır. Saat kulesini bozan ve herkesin anladığı ve kendisine gelen bir saat ayarlamaya çalıştığı yaşamda hiçbir saat doğruyu göstermeyecektir. Bir Müslüman’ın herkesin örnek alacağı ve yaşamını kendisine göre düzenleyeceği bir saat gibi olabilmesi için, bu saatin çalıştıranı ancak Allah’ın vahyi olmalıdır. Allah gönderdiği hakikatleri bir kenara bırakıp, onun dışında ne varsa hepsini bir hakikat olarak benimseyenler, hiçbir örneklik oluşturamazlar. Allah’ın gönderdiği yaşamın örneğinin olmadığı bir dünyanın, çatışma savaş kan gözyaşı ve acılardan başka nesi olabilir ki…İşte, Müslüman bunların son bulması ve insanlığın onurunun yeniden dirilmesi ve kendisine gelmesi için, adaleti gözeten olarak ayağa kalkmak zorundadır. Müslüman’ın, Müslüman olarak yaşamadığı bir dünya karanlıklara gömülür. Karanlıkların yerini aydınlığa bırakması, nasıl ki Güneşin doğmasıyla mümkünse, dünyanın aydınlığa kavuşmasının yolu da, Müslüman’ın, Allah’ın indirdiği dine onun istediği şekilde inanması ve yaşamasıyla mümkündür. Bu hakikatleri dikkate almayanlar asla etrafa aydınlık yayamazlar. Aydınlıktan yoksun olanların bir yaşamın nasıl olması gerektiği gibi, aydınlatıcı ayrımlar yaparak insanlığa temellendirilmiş bir bilgi aktarmaları da mümkün değildir.
Allah’ın adaleti yeryüzündeki herkes için gerekli ve geçerli olan evrensel bir adalettir. Bu evrensel adaleti kendi yaşam tarzları ve tarihi rivayetler ile daraltanlar, Allah’a iftira atarlar. Allah tüm iftiralardan ve uydurmalardan münezzehtir. Sizinle savaşmayanlara karşı iyilik yapmanız ve onlara adil davranmanızda bir sakınca yoktur diyen Rabbimizin, bu uyarısını hiç hesaba katmayanlar, hiç hesaba katılamayacağı günlere hazırlıklı olsunlar.” Çünkü Allah adalet yapanları sever.”
Adalet, tüm yaratılmışlar için gerekli olan ve acilen yeryüzünde huzura kavuşturacak yegâne sistemin adıdır. Adalet, Yaratıcının olmasını istediği ve tüm yaratılmışların kendi doğasına uygun yaşama imkanlarını onlara sunan evrensel sistemdir. Adalet ile Allah’a kulluk bir arada vurgulanarak geliyorsa, bunun üzerinde etraflıca tefekkür etmek her bir insan için şarttır. Elçiler insanlar arasında adaleti uygulamak için geliyor, Allah ancak adil olanları seviyor ve yeryüzünde adaletin şahitliğini gerektiği gibi yapmamızı istiyorsa, biraz olsun bu hususun açıklanması gerekmez mi?
Allah’ın hak üzere gönderdiği dini kimsenin değiştirme ve yenileme hakkı yoktur. Çünkü Allah adaletin uygulanması için elçisiyle berber kitabı ve ölçüyü de indiriyor. Sen onların heva ve heveslerine asla uyma, aralarında adaletle davran…
Kainat, adalet üzerine ikame edilmiştir. Bir devletin, yönetimin değerli olmasının ölçüsü insanlar arasında adaleti en güzel şekilde uygulamasıdır. Adaletten uzak, kendi hegemonyasını sürdürmek için kanunlar ve kurallar koyan sistemler asla korunmaya değmez. Bu sistemler sürekli ortalığı karıştırır ve toplumsal huzuru bozmak için her türlü oyunları oynamakta bir sakınca görmezler. Rabbimiz o kadar ince ayrıntılar veriyor ki, onlara iyilik yapmanız da ve onlara adil davranmanızda bir sakınca yoktur. “Çünkü Allah ancak adil davrananları sever.”
Analitik düşünmekten uzak, sistemli bir anlayışı tehlikeli gören, kümülatif ne olduğu bilinmeyen ciltler dolusu karmakarışık bir saman çuvalını andıran bilgilerden beslenmekten kurtulup, Allah’ın Kitabının kuşatıcılığına kalplerimizi açtığımız zaman, kitap bizi hastalıkların her türlüsünden arındıracak ve bizim biz olmamızı sağlayacaktır. Biz olmamız için Kur’an’ın yeni bir dünya tasavvurunda buluşmak ümidi ve dileğiyle diyorum…Adil olalım ve asla adaletten uzaklaşmayalım, adalet hiçbir dünyalık uğruna kurban edilmeyecek kadar asil ve onurlu bir hayatın dünyadaki provasıdır.” Allah ancak adil davrananları sever.”
Erol KEKEÇ/18.01.2019

18 Ocak 2019 Cuma

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM- 9



“Tartıyı adaletle yapın, terazide eksiklik yapmayın…” Rahman:55
“Tartıyı adaletle yapın, terazide eksiklik yapmayın…” Kendimize gelince şapur şupur diğerlerine gelince yarabbi şükür…şükredeceksiniz ne yapalım elimizdeki imkanlar bu diyerek bir taksimat yapanlar, Allah’ın adaletini çiğneyenlerdir. Adalet tevhidin özüdür. Allah’ı birleyenlerin en önemli özelliği terazide hassasiyet göstermeleri ve adaletten asla ayrılmamalarıdır. Teraziyi hiçe sayan her kim olursa olsun, Allah katında hiçe sayılacaktır. Adaleti gözetmeyenlerin ferdi bireysel kendisine ait ibadetleri onu kurtarmaya yetmeyecektir. Allah’ın yeryüzündeki hakkı, insanlarla olan münasebetlerin adalet temeli üzerine oturmasıdır. İnsanlar arasında adaleti gözetmeyenler,” Meryem oğlu İsa’nın “Ey havarilerim Allah’a giden yolda yardımcılarım kimlerdir, dediğinde, Havariler, bizler Allah’ın yardımcılarıyız diye cevap verdikleri, yolun yolcusu asla olamazlar. Allah’a yardım etmek onun yarattığı kullar arasında tartıyı adaletle yapmak ve terazide eksiklik yapmamaktır. Yani adaleti herkes için aynı şekilde uygulamak ve kimsenin tarafına tartıyı eğmemektir.
Ey Allah’ın kulları, namaz kılmamanıza bir gerekçe uydurabilirsiniz ama insanlar arasında gözetilmeyen adalete hiçbir gerekçe uyduramazsınız. Çünkü Adaleti, Allah emrediyor…Adalet, onun yeryüzünde olmasını istediği hayatın temelidir, hayatın temelini yıkanların yıkık bir yapı içinde üstü başı, toz toprak ve pislik içinde olmasına rağmen ama burada yine de ibadetlerimizi yapıyoruz demesi gibidir. Adaletin gözetilmesi, Allah’ın hakkının her zaman ve her yerde gözetildiğinin göstergesidir. Allah’ı gözetmeyenlerin ibadetlerle kendisini kurtaracağını sanması uydurulmuş dinin kuşatıcılığında yaşamaktır…
Bir insanın yeryüzündeki hayat ölçüsü, onun adalete yakınlığıyla alakalıdır. Adaleti hayatlarından kovanların hiçbir dini göstergesi sizi aldatmasın…Bireysel ibadetler kimseyi ilgilendirmez, ibadetler onun yapmakla mükellef olduğu ve kendisini yaratana karşı daha yakın olmak için ifade ettiği, şekilsel davranış biçimleridir. Onların tümü yaratıcıyla buluşma ve yaptığı yanlışlarda ondan af ve mağfiret dileyerek yaptığı yanlışları bir daha tekerrür ettirmemek için huşu ve yakarış anlarıdır. Bu yakarışları yapanların hayatın içinde adaletli uygulamalarını görmüyorsanız, onları adaletle, adalete davet ediniz, şayet bunların işine gelmediği için hep bahaneler uyduruyorlarsa, onlardan uzak durun, hakkı hatırlatmak görevdir. Hakkı dayatmak bizim işimiz değildir. Sen Hakkı hatırlat dileyen Rabbine giden bir yol tutar…” Ey İnsan hangi yoldan gidersen git, muhakkak ki sen, Rabbine varan bir yol üzerinde çabalayıp durmaktasın ve nihayet ona varacaksın…” İnşkak:6
İnsanın rabbine giden yoldan başka seçeneği yoksa, acaba neden hayatı yaşanmaz hale getirmek onun haz duyduğu alan olur…Yollar ne kadar farklı ve yaşanmayacak kadar kötü ve iyilerle iç içe olsa da, mutlaka Rabbe giden bir yol üzerinde çabalayıp durduğunu bilenlerin, hakikatten uzaklaşması ve adaleti ayaklar altına alarak kendi dışındakilere yaşanmaz bir yaşamı sunması imkansızdır. Çünkü Allah’a giden yolun yolcuları mutlak hesap görenin huzurunda mutlak hesaplarının görüleceğini bilerek yaşarlar. Onun için de kendi ibadetlerini hangi mezhebe göre, ya da abdestimiz bozulur mu bozulmaz gibi, yaşama aykırı ayrıntılarda boğarak, yaşamın omurgasını gözetmemezlik yapmazlar.
Allah, hesap görülecek günde tek hesap görücü olarak hayatlara hükmederse, yeryüzündeki hüküm ve kanunların onun isteği dışında oluşması imkansızdır. Kanunlar düzenleyerek, birçok görüşmeler yaparak asgari ücret nasıl olmalı gibi hayatın doğasına aykırı beyanatlarla, adaleti gözetemezsiniz. Adaletin temelinde insanca yaşamanın olması gerektiği bilinmelidir. Kendi menfaat ve çıkarlarımızı korumak adına rakamlarla oynayarak insanlara yanlış bilgiler sunarak, doğru iş yaptığını sanan her anlayış, doğru olmadığını önüne kitabı koyulduğu zaman anlayacaktır.
“Tartıyı adaletle yapın…” Tartı yaşamın her noktasında titizlikle korunmalıdır ki, Allah bizi kayda değer kulları arasına koysun…Her toplumda ve her dinde din bezirganları kurumsal statükolarla daima flört yaptığı için, hakikatin üzerini örtmekte ve onu aslından uzaklaştırma noktasında bayağı marifet ortaya koyduklarından, toplumların algılarını yönlendirmede de büyük görevler yapmaktadırlar. Bu din bezirganlarının yaşamlarına bakarsanız sistemlere çok büyük hizmet ettiklerinden, en büyük çıkar ve menfaate de hemen kavuşurlar. Neden bir toplumda Din örgütlü bir kurum haline gelir ve toplumdaki gelir kaynaklarından büyük bir pay alır. Halk arasında bir deyim vardır,” ne kadar ekmek, o kadar köfte”. Yani sizin ekmek sahibi yaptırdığınız insanlar için ortaya koyduğunuz saçma sapan ve Allah’ın dini ile asla uyuşmayan ama toplumları uyuşturan fetvalar, size köfte olarak dönmektedir. Bu karşılıklı ilişkilerin, güçlenerek devam ettiği toplumlarda, adalet mekanizması imha edilir. Çünkü adaletin olmasını isteyenler, haksızlıkla insanların haklarını yiyen ve onu da dini kılıflarla açıklayan bu zümrelerin yaşam alanlarını tehlikeye sokar. Ondan dolayıdır ki, Siyasal statükolar daima dinsel zümrelerin desteğini alarak hakikati yamultup vicdanen rahatlamaya çalışsalar da Allah katındaki hesaplarından kurtulamayacaklardır.
“Andolsun biz elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın dinine ve elçisine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.” Hadid:25
Elçilerin apaçık delillerle neden ve niçin geldiğini anlamayan bir anlayış, adaleti neden önemsesin ki…İnsanların adaleti yerine getirmesi için elçilerle birlikte, Allah, Kitabı ve ölçüyü de indirdi ki, siz kendi kuruntularını adalet olarak insanlara sunmayasınız diye. Bu kadar açık beyanatlar üzerinde hiç tefekkür etmeyi düşünmeyenler Allah’ın yüceliğini takdis edemezler. “Onlar Allah’ı Hakkı ile takdir edemediler” beyanı bizi hiç ilgilendirmiyor değil mi? Tüm bunlar başkaları için bizler seçilmiş kullarız öyle mi…Yazıklar olsun bu anlayışlarımıza.
Allah’ın kitabında siz bir eksiklik bulamazsınız, orada her şeyden bahsedilmiştir derken, hemen itiraz edenler çıkabilir. İnsanların adaleti yerine getirmesi için, kitabı ve ölçüyü indiren yaratıcı, eksiksiz hiçbir şey bırakmadığını açıkça anlatmaktadır. Dayandığı bir hak referans ve ölçülebilir özellikten yoksun bir adalet asla olmaz. Çünkü adaletin gerçekleştirilmesi için elçileri bir kitapla ve ölçüyle gönderen Allah, nasıl bir uygulama yapmamızın boyutlarını da bize açıklamaktadır. Matematiksel ölçüden yoksun bir adalet tesis edilemez. Adaletin temelinde sayılabilirlik yani ölçü vardır. Bu ölçü de, Allah’ın bize hem yorumsal hem de sayısal olarak gönderdiği hakikattir.
Adaletin ayakta durması bir güç ve kuvvet gerektirebilir. Onun için rabbimiz demirin büyük bir kuvvete sahip olduğunu anlatmaktadır. Adalet konusunda hem demir gibi sert olacaksınız hem de demiri kullanarak o adaleti icra etmek için caydırıcı araç ve gereçler yapacaksınız; yoksa siz adaleti tesis etmekte zorlanabilirsiniz. Hakkın adaletini tesis etmek çıkar ve menfaatlere ters olacağından, bu konuda asla yumuşama olmaması gerektiğini anlatan rabbimiz, demiri örneklendirerek onun üzerinde tefekkür etmemizi istemektedir.
“…Bu, Allah'ın dinine ve elçisine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.” Hadid:25
Tüm bu açıklamalar gösteriyor ki, Adaleti tesis edenler, Allah’ın dinine ve elçisine görmeden yardım edenlerdir. Aynı zamanda adaletli bir yaşam oluşturanlar hangi dönemde ve toplumda olursa olsunlar, Allah’ın dinine ve elçisine görmeden yardım edenler olarak belirlenmiş olanlardır. Eğer siz bunları yapmaz kendi heva ve heveslerinize göre bir yaşamı ortaya koyar ve insanlara da bunu dayatırsanız biliniz ki,” Şüphesiz Allah kuvvetlidir ve daima üstündür.” Allah’ın sizin hiçbir şeyinize ihtiyacı yoktur. Ama yeryüzünde bunları yaparsanız siz kendiniz için iyi bir gelecek hazırlarsınız. Gelecek hazırlayacaksanız, Allah’ın dinine ve elçisine görmeden yardım edin, bunun yolu da, Kitabı ve ölçüyü indiren Allah’ın emrettiği adaleti yeryüzünde gerçekleştirmektir veya o yolda can vermektir. Ey iman edenler adaletin şahidi olarak can verin ki, Allah size değer versin!
Erol KEKEÇ/17.01.2019


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!