Bu Blogda Ara

19 Ocak 2019 Cumartesi

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM-10



“Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever.” Mümtehine:8
Hiçbir sorun oluşturmayan toplumlarla savaşmadan, nasıl adil bir şekilde yaşamamız gerektiğini Rabbimiz anlatmaktadır. Allah’ın hükmü kesindir. Allah’ın Resulüne atfedilerek, o birçok toplumlarla İslam’ı yaymak ve onlara dini götürmek için savaştı anlayışları; tamamıyla tarihi mitolojik masallardan oluşmaktadır. İslam’ın anlatılası için savaşlar asla yapılmamıştır. Allah kendisini kabul etmiyorlar diye zorla bir topluma kendisini kabul etmesi için ordu gönderip onlara kılıçlarla kendisini kabul ettirmez. Bu Allah’ın şanına hakarettir. Allah, insanlara irade vermiştir, dileyen iman eder dileyen küfreder. Zorla bir dini kabullendirmek varsa, o zaman imtihanın ne anlamı kaldı. Cehennem boşuna mı yaratıldı. Allah’ın Kitabını ve Resulünün neden geldiğini bilmeyip sadece tarihi masalları dinleyerek din öğrenenler, İslam’ın esenlik barış ve rahmet olduğunu asla anlayamazlar. Çünkü Tarihi birçok cinayetler, Allah’ın emriymiş gibi anlatılarak geldi ve onların doğruluğunu kanıtlamak için de ciltler dolusu iftira sözler oluşturularak, Allah’ın resulüne atfedildi. Ondan sonra da Peygamberin sözlerine şimdi inanmıyor musunuz diyecek kadar beyinden oksun, Allah’a iman ettiğini sanan şeytanın askerleri ortalığı doldurdu. Tüm bu olumsuzluklar ve bilerek din konusunda yanlış yönlendirmeler, İslam’ın kaderiymiş gibi zorla dayatıldı. İslam tüm bunlardan beridir. Allah ve onun elçisi, bu uydurma cinayeti hoş görecek kadar gaddar değil, cinayet şebekelerinin iftiralarından uzaktır ve münezzehtir. Yukarıdaki ayetten de anlaşılacağı gibi, Müslüman’ın karşılık vermesi gereken eylem sadece kendisine ve yaşamına kast eden olumsuzlukları bertaraf etmektir. Bunu da yaparken adaletle davranmaktır.
Allah’ın Resulünün yaptığı tüm gaza ve seriyyeler, kötülüklere engel olmak ve kendilerine saldırı yapan ya da saldırıya geçmek için hazırlık yapanlara engel olmak içindir. Mekke fethi denilen olay ise Yurtlarından çıkarılan bir toplumun yeniden kendi yurtlarını alma savaşıdır. Orada da öyle ciddi kanların aktığı görülmüyor. İslam’da Cihat, ceht gayret çaba ve mücadele anlamlarına gelmesine rağmen, sadece kılıç elde savaşmak olarak tanımlanması ve herkesin zihninde öylece yer etmesi, bilerek bir yanlışın kabullendirilmesi olduğunu düşünüyorum. Bu süreç Allah’ın Resulünden hemen sonra başlamış ve Emevi yönetiminde ise zirve yapmıştır. Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı yönetimlerinde de Emevi mantığının ortaya koyduğu anlamı ile gelenekselleşerek günümüze kadar uzanmıştır. Tarihin yanlış rivayetlerinin, bir dini kavramın içeriğini ne boyutlara getirdiğini anlamak istiyorsak, Allah’ın yukarıdaki ayetini idrak etmeye çalışalım.
Din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara, iyilik yapmaktan ve onlara adaletli davranmaktan Allah sizleri men etmiyor. Allah’ın men etmediğini nasıl rivayetlerle bir din haline getirip, o rivayetlerle bir dini yaşamın içini cehenneme çevirdiysek, yeniden Allah’ın istediği şekilde anlayarak yaşamak ve dünyayı cennete çevirmek zorundayız. Allah’ın men etmediğini ve bir sakınca görmediğini kim, kim adına niçin sakıncalı gösterebilir. Allah en güzel bir yaşamı bizlere göndermesine rağmen, o yaşamın temel kutup başları ile oynayarak onun genetiğini değiştirip, hormonel bir din piyasaya sürenler Allah’ın gazabının kapsamı içindedirler. Allah’ın gazabını hak eden bir toplumu, aklı başında ve rabbinin emirlerini onun istediği şekilde yaşayan kullar dost edinmezler. Beyin fonksiyonları henüz işlevini kaybetmemiş olan, her bir Müslüman, bu yanlış geleneklerin dayatılan yaşamının dehlizlerinden çıkarak, Kur’an’ın aydınlık ufuklarında yolculuk yapmak zorundadır. Kur’an’ın aydınlığını, tarihin yanlışlarının karanlığına kurban edenler şunu bilmeli ki, “Allah İman edenlerin dostu onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfredenler (hakikatleri örterek onu gizleyenler)’in ise dostu tağuttur, onları aydınlıktan alır karanlıklara götürür, onlar ateş ashabıdır ve orada ebedi kalacaklardır.” Bakara:257
“Siz ortada bir ümmetsiniz, insanlara iyiliği anlatır kötülükten sakındırırsınız. “Müslüman, tüm insanlık için bir saat kulesi olmak zorundadır. Saat kulesini bozan ve herkesin anladığı ve kendisine gelen bir saat ayarlamaya çalıştığı yaşamda hiçbir saat doğruyu göstermeyecektir. Bir Müslüman’ın herkesin örnek alacağı ve yaşamını kendisine göre düzenleyeceği bir saat gibi olabilmesi için, bu saatin çalıştıranı ancak Allah’ın vahyi olmalıdır. Allah gönderdiği hakikatleri bir kenara bırakıp, onun dışında ne varsa hepsini bir hakikat olarak benimseyenler, hiçbir örneklik oluşturamazlar. Allah’ın gönderdiği yaşamın örneğinin olmadığı bir dünyanın, çatışma savaş kan gözyaşı ve acılardan başka nesi olabilir ki…İşte, Müslüman bunların son bulması ve insanlığın onurunun yeniden dirilmesi ve kendisine gelmesi için, adaleti gözeten olarak ayağa kalkmak zorundadır. Müslüman’ın, Müslüman olarak yaşamadığı bir dünya karanlıklara gömülür. Karanlıkların yerini aydınlığa bırakması, nasıl ki Güneşin doğmasıyla mümkünse, dünyanın aydınlığa kavuşmasının yolu da, Müslüman’ın, Allah’ın indirdiği dine onun istediği şekilde inanması ve yaşamasıyla mümkündür. Bu hakikatleri dikkate almayanlar asla etrafa aydınlık yayamazlar. Aydınlıktan yoksun olanların bir yaşamın nasıl olması gerektiği gibi, aydınlatıcı ayrımlar yaparak insanlığa temellendirilmiş bir bilgi aktarmaları da mümkün değildir.
Allah’ın adaleti yeryüzündeki herkes için gerekli ve geçerli olan evrensel bir adalettir. Bu evrensel adaleti kendi yaşam tarzları ve tarihi rivayetler ile daraltanlar, Allah’a iftira atarlar. Allah tüm iftiralardan ve uydurmalardan münezzehtir. Sizinle savaşmayanlara karşı iyilik yapmanız ve onlara adil davranmanızda bir sakınca yoktur diyen Rabbimizin, bu uyarısını hiç hesaba katmayanlar, hiç hesaba katılamayacağı günlere hazırlıklı olsunlar.” Çünkü Allah adalet yapanları sever.”
Adalet, tüm yaratılmışlar için gerekli olan ve acilen yeryüzünde huzura kavuşturacak yegâne sistemin adıdır. Adalet, Yaratıcının olmasını istediği ve tüm yaratılmışların kendi doğasına uygun yaşama imkanlarını onlara sunan evrensel sistemdir. Adalet ile Allah’a kulluk bir arada vurgulanarak geliyorsa, bunun üzerinde etraflıca tefekkür etmek her bir insan için şarttır. Elçiler insanlar arasında adaleti uygulamak için geliyor, Allah ancak adil olanları seviyor ve yeryüzünde adaletin şahitliğini gerektiği gibi yapmamızı istiyorsa, biraz olsun bu hususun açıklanması gerekmez mi?
Allah’ın hak üzere gönderdiği dini kimsenin değiştirme ve yenileme hakkı yoktur. Çünkü Allah adaletin uygulanması için elçisiyle berber kitabı ve ölçüyü de indiriyor. Sen onların heva ve heveslerine asla uyma, aralarında adaletle davran…
Kainat, adalet üzerine ikame edilmiştir. Bir devletin, yönetimin değerli olmasının ölçüsü insanlar arasında adaleti en güzel şekilde uygulamasıdır. Adaletten uzak, kendi hegemonyasını sürdürmek için kanunlar ve kurallar koyan sistemler asla korunmaya değmez. Bu sistemler sürekli ortalığı karıştırır ve toplumsal huzuru bozmak için her türlü oyunları oynamakta bir sakınca görmezler. Rabbimiz o kadar ince ayrıntılar veriyor ki, onlara iyilik yapmanız da ve onlara adil davranmanızda bir sakınca yoktur. “Çünkü Allah ancak adil davrananları sever.”
Analitik düşünmekten uzak, sistemli bir anlayışı tehlikeli gören, kümülatif ne olduğu bilinmeyen ciltler dolusu karmakarışık bir saman çuvalını andıran bilgilerden beslenmekten kurtulup, Allah’ın Kitabının kuşatıcılığına kalplerimizi açtığımız zaman, kitap bizi hastalıkların her türlüsünden arındıracak ve bizim biz olmamızı sağlayacaktır. Biz olmamız için Kur’an’ın yeni bir dünya tasavvurunda buluşmak ümidi ve dileğiyle diyorum…Adil olalım ve asla adaletten uzaklaşmayalım, adalet hiçbir dünyalık uğruna kurban edilmeyecek kadar asil ve onurlu bir hayatın dünyadaki provasıdır.” Allah ancak adil davrananları sever.”
Erol KEKEÇ/18.01.2019

18 Ocak 2019 Cuma

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM- 9



“Tartıyı adaletle yapın, terazide eksiklik yapmayın…” Rahman:55
“Tartıyı adaletle yapın, terazide eksiklik yapmayın…” Kendimize gelince şapur şupur diğerlerine gelince yarabbi şükür…şükredeceksiniz ne yapalım elimizdeki imkanlar bu diyerek bir taksimat yapanlar, Allah’ın adaletini çiğneyenlerdir. Adalet tevhidin özüdür. Allah’ı birleyenlerin en önemli özelliği terazide hassasiyet göstermeleri ve adaletten asla ayrılmamalarıdır. Teraziyi hiçe sayan her kim olursa olsun, Allah katında hiçe sayılacaktır. Adaleti gözetmeyenlerin ferdi bireysel kendisine ait ibadetleri onu kurtarmaya yetmeyecektir. Allah’ın yeryüzündeki hakkı, insanlarla olan münasebetlerin adalet temeli üzerine oturmasıdır. İnsanlar arasında adaleti gözetmeyenler,” Meryem oğlu İsa’nın “Ey havarilerim Allah’a giden yolda yardımcılarım kimlerdir, dediğinde, Havariler, bizler Allah’ın yardımcılarıyız diye cevap verdikleri, yolun yolcusu asla olamazlar. Allah’a yardım etmek onun yarattığı kullar arasında tartıyı adaletle yapmak ve terazide eksiklik yapmamaktır. Yani adaleti herkes için aynı şekilde uygulamak ve kimsenin tarafına tartıyı eğmemektir.
Ey Allah’ın kulları, namaz kılmamanıza bir gerekçe uydurabilirsiniz ama insanlar arasında gözetilmeyen adalete hiçbir gerekçe uyduramazsınız. Çünkü Adaleti, Allah emrediyor…Adalet, onun yeryüzünde olmasını istediği hayatın temelidir, hayatın temelini yıkanların yıkık bir yapı içinde üstü başı, toz toprak ve pislik içinde olmasına rağmen ama burada yine de ibadetlerimizi yapıyoruz demesi gibidir. Adaletin gözetilmesi, Allah’ın hakkının her zaman ve her yerde gözetildiğinin göstergesidir. Allah’ı gözetmeyenlerin ibadetlerle kendisini kurtaracağını sanması uydurulmuş dinin kuşatıcılığında yaşamaktır…
Bir insanın yeryüzündeki hayat ölçüsü, onun adalete yakınlığıyla alakalıdır. Adaleti hayatlarından kovanların hiçbir dini göstergesi sizi aldatmasın…Bireysel ibadetler kimseyi ilgilendirmez, ibadetler onun yapmakla mükellef olduğu ve kendisini yaratana karşı daha yakın olmak için ifade ettiği, şekilsel davranış biçimleridir. Onların tümü yaratıcıyla buluşma ve yaptığı yanlışlarda ondan af ve mağfiret dileyerek yaptığı yanlışları bir daha tekerrür ettirmemek için huşu ve yakarış anlarıdır. Bu yakarışları yapanların hayatın içinde adaletli uygulamalarını görmüyorsanız, onları adaletle, adalete davet ediniz, şayet bunların işine gelmediği için hep bahaneler uyduruyorlarsa, onlardan uzak durun, hakkı hatırlatmak görevdir. Hakkı dayatmak bizim işimiz değildir. Sen Hakkı hatırlat dileyen Rabbine giden bir yol tutar…” Ey İnsan hangi yoldan gidersen git, muhakkak ki sen, Rabbine varan bir yol üzerinde çabalayıp durmaktasın ve nihayet ona varacaksın…” İnşkak:6
İnsanın rabbine giden yoldan başka seçeneği yoksa, acaba neden hayatı yaşanmaz hale getirmek onun haz duyduğu alan olur…Yollar ne kadar farklı ve yaşanmayacak kadar kötü ve iyilerle iç içe olsa da, mutlaka Rabbe giden bir yol üzerinde çabalayıp durduğunu bilenlerin, hakikatten uzaklaşması ve adaleti ayaklar altına alarak kendi dışındakilere yaşanmaz bir yaşamı sunması imkansızdır. Çünkü Allah’a giden yolun yolcuları mutlak hesap görenin huzurunda mutlak hesaplarının görüleceğini bilerek yaşarlar. Onun için de kendi ibadetlerini hangi mezhebe göre, ya da abdestimiz bozulur mu bozulmaz gibi, yaşama aykırı ayrıntılarda boğarak, yaşamın omurgasını gözetmemezlik yapmazlar.
Allah, hesap görülecek günde tek hesap görücü olarak hayatlara hükmederse, yeryüzündeki hüküm ve kanunların onun isteği dışında oluşması imkansızdır. Kanunlar düzenleyerek, birçok görüşmeler yaparak asgari ücret nasıl olmalı gibi hayatın doğasına aykırı beyanatlarla, adaleti gözetemezsiniz. Adaletin temelinde insanca yaşamanın olması gerektiği bilinmelidir. Kendi menfaat ve çıkarlarımızı korumak adına rakamlarla oynayarak insanlara yanlış bilgiler sunarak, doğru iş yaptığını sanan her anlayış, doğru olmadığını önüne kitabı koyulduğu zaman anlayacaktır.
“Tartıyı adaletle yapın…” Tartı yaşamın her noktasında titizlikle korunmalıdır ki, Allah bizi kayda değer kulları arasına koysun…Her toplumda ve her dinde din bezirganları kurumsal statükolarla daima flört yaptığı için, hakikatin üzerini örtmekte ve onu aslından uzaklaştırma noktasında bayağı marifet ortaya koyduklarından, toplumların algılarını yönlendirmede de büyük görevler yapmaktadırlar. Bu din bezirganlarının yaşamlarına bakarsanız sistemlere çok büyük hizmet ettiklerinden, en büyük çıkar ve menfaate de hemen kavuşurlar. Neden bir toplumda Din örgütlü bir kurum haline gelir ve toplumdaki gelir kaynaklarından büyük bir pay alır. Halk arasında bir deyim vardır,” ne kadar ekmek, o kadar köfte”. Yani sizin ekmek sahibi yaptırdığınız insanlar için ortaya koyduğunuz saçma sapan ve Allah’ın dini ile asla uyuşmayan ama toplumları uyuşturan fetvalar, size köfte olarak dönmektedir. Bu karşılıklı ilişkilerin, güçlenerek devam ettiği toplumlarda, adalet mekanizması imha edilir. Çünkü adaletin olmasını isteyenler, haksızlıkla insanların haklarını yiyen ve onu da dini kılıflarla açıklayan bu zümrelerin yaşam alanlarını tehlikeye sokar. Ondan dolayıdır ki, Siyasal statükolar daima dinsel zümrelerin desteğini alarak hakikati yamultup vicdanen rahatlamaya çalışsalar da Allah katındaki hesaplarından kurtulamayacaklardır.
“Andolsun biz elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın dinine ve elçisine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.” Hadid:25
Elçilerin apaçık delillerle neden ve niçin geldiğini anlamayan bir anlayış, adaleti neden önemsesin ki…İnsanların adaleti yerine getirmesi için elçilerle birlikte, Allah, Kitabı ve ölçüyü de indirdi ki, siz kendi kuruntularını adalet olarak insanlara sunmayasınız diye. Bu kadar açık beyanatlar üzerinde hiç tefekkür etmeyi düşünmeyenler Allah’ın yüceliğini takdis edemezler. “Onlar Allah’ı Hakkı ile takdir edemediler” beyanı bizi hiç ilgilendirmiyor değil mi? Tüm bunlar başkaları için bizler seçilmiş kullarız öyle mi…Yazıklar olsun bu anlayışlarımıza.
Allah’ın kitabında siz bir eksiklik bulamazsınız, orada her şeyden bahsedilmiştir derken, hemen itiraz edenler çıkabilir. İnsanların adaleti yerine getirmesi için, kitabı ve ölçüyü indiren yaratıcı, eksiksiz hiçbir şey bırakmadığını açıkça anlatmaktadır. Dayandığı bir hak referans ve ölçülebilir özellikten yoksun bir adalet asla olmaz. Çünkü adaletin gerçekleştirilmesi için elçileri bir kitapla ve ölçüyle gönderen Allah, nasıl bir uygulama yapmamızın boyutlarını da bize açıklamaktadır. Matematiksel ölçüden yoksun bir adalet tesis edilemez. Adaletin temelinde sayılabilirlik yani ölçü vardır. Bu ölçü de, Allah’ın bize hem yorumsal hem de sayısal olarak gönderdiği hakikattir.
Adaletin ayakta durması bir güç ve kuvvet gerektirebilir. Onun için rabbimiz demirin büyük bir kuvvete sahip olduğunu anlatmaktadır. Adalet konusunda hem demir gibi sert olacaksınız hem de demiri kullanarak o adaleti icra etmek için caydırıcı araç ve gereçler yapacaksınız; yoksa siz adaleti tesis etmekte zorlanabilirsiniz. Hakkın adaletini tesis etmek çıkar ve menfaatlere ters olacağından, bu konuda asla yumuşama olmaması gerektiğini anlatan rabbimiz, demiri örneklendirerek onun üzerinde tefekkür etmemizi istemektedir.
“…Bu, Allah'ın dinine ve elçisine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.” Hadid:25
Tüm bu açıklamalar gösteriyor ki, Adaleti tesis edenler, Allah’ın dinine ve elçisine görmeden yardım edenlerdir. Aynı zamanda adaletli bir yaşam oluşturanlar hangi dönemde ve toplumda olursa olsunlar, Allah’ın dinine ve elçisine görmeden yardım edenler olarak belirlenmiş olanlardır. Eğer siz bunları yapmaz kendi heva ve heveslerinize göre bir yaşamı ortaya koyar ve insanlara da bunu dayatırsanız biliniz ki,” Şüphesiz Allah kuvvetlidir ve daima üstündür.” Allah’ın sizin hiçbir şeyinize ihtiyacı yoktur. Ama yeryüzünde bunları yaparsanız siz kendiniz için iyi bir gelecek hazırlarsınız. Gelecek hazırlayacaksanız, Allah’ın dinine ve elçisine görmeden yardım edin, bunun yolu da, Kitabı ve ölçüyü indiren Allah’ın emrettiği adaleti yeryüzünde gerçekleştirmektir veya o yolda can vermektir. Ey iman edenler adaletin şahidi olarak can verin ki, Allah size değer versin!
Erol KEKEÇ/17.01.2019


16 Ocak 2019 Çarşamba

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM- 8




“İşte bunun için insanları tevhide davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların keyiflerine uyma ve de ki: "Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi. Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş yalnız O'nadır.” Şura:15
Senin görevin dosdoğru Tevhide davet etmektir. Elçinin görevi kendisine emredildi gibi dosdoğru olarak, İnsanları tevhide davet etmektir. Elçiye bunun dışında bir görev tevdi edip, kendi yaşamlarımızdaki yanlışları onaylayan bir makam takdim ederek, ona türlü iftira ve yalanları atarak, onu aşağılarken, bir de onu övgüyle andığımızı sanıp yeni bir din oluşturduk, şimdi de hayatımızın dosdoğru yolda ilerlediğini sanan kendi amelleriyle oyalanıp kendi sonunu hazırlayan zavallılar olduk.
“Ben, Allah’ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi. Diyen bir elçiye atfedilen her türlü atıfların kökeni yalan ve iftira üzerine kurulmaktadır. Elçi insanlar arasında hakemlik yapıp adaleti gözetmekle yükümlü ve Kitaptan kendisine bildirilenin dışında herhangi bir hüküm koymaya yetkisinin olmadığını açıkça deklare etmesine rağmen, Peygamberimiz şöyle dedi, şunu, evleri başlarına yıkılsın, keşke elim onlara uzansaydı da onların evlerini başlarına yıksaydım…vs. gibi uydurma bir masalı ona atfederek hiç mi utanmıyoruz. Yazıklar olsun Allah’ın emrine rağmen yeni bir anlayış ihdas ederek, Allah’ın gönderdiği halis dine, kitaba bir şeyler katamayacağını anlayanların, elçi adına uydurarak insanların yaşamlarını başlarına zindan eden her türlü rezil ve Allah’tan korkmaz anlayışlarına…Elçiye ait olmayan bir yaşamı, ona atfetmenin temelinde uydurma yaşamların, insanlar nazarında kabul edilebilirliğini oluşturmak için, elçiyi referans seçmelerinin hiç tesadüf olmadığına inanıyorum. Bir dinin karşısına ancak, onun içinden seçilecek bazı önemli referansları kendinize kalkan yaparak çıkabilirsiniz. Aksi durumda sizin ürettiğiniz yeni dinin kabulü zor olabilir. Emevi emperyalizmini ve zulmünü Allah’ın dininin kurmak istediği bir medeniyet olarak, tarihten günümüze taşımak ve bugün de onunla ecdadımızın şanlı tarihi diye bahsetmek, Allah’ın gönderdiği dinden habersiz yaşamaktır. Emevilerle başlayan bu süreç Sünni din diye bir anlayış ortaya çıkardı, Allah’ın elçisine dayandırılarak, kendi zalimliklerini de pekiştirme yoluna gittiler. Allah’tan korkmayanların bu şekilde davranması çok kolaydı ve de öyle oldu.
Bugüne kadar gelen, Şia ve Sünni din anlayışı, Allah’ın Kitabına ve onun gönderdiği elçisine rağmen, oluşturulan uydurma bir din olduğu halde neden acaba Resule Bu kadar söz isnat ederek bize yedirdiler dersiniz. Çünkü kendinizi temellendirmek için ortaya koyduğunuz referans sıradan biri olursa ya da elçiye dayandırılmazsa uydurma olduğunuz anlaşılır da ondan… Bugün bunları Kur’an gerçeğiyle muhatap olup idrak ettiğimizde, çok daha iyi anlayabiliyoruz. Çünkü Allah’ın gönderdiği din tamamıyla Allah’tan indirilen ve elçinin de ancak ona uymakla mükellef olduğu anlatılmasına rağmen, bu kadar saçmalıkları din adına yediğimizi görünce, böylesi bir uydurma dini yerden yere vurmak ve afyon olduğunu söylemek için daha ne zamana kadar beklemek zorundayız. Allah’ın indirdiği din değilse, tüm oluşturulan dinler, istisna olmaksızın insanlığı sömürmek ve onları uyutmak için güç sahipleri tarafından icat edilen hipnoz mekanizmasıdır. Bu Afyon kullanma seanslarına uğramayan ve aldığı uyuşturucuyla hayattan bağları kopan insanların, buraları terk ederek kendi özgürlük alanlarına yürekleri ile birlikte yolculuk yapmaya gitmesini, İnsanların Allah’ın dininden uzaklaşması gibi anlatmak ve öyle bir yaygara basmakta apayrı bir sorgulama alanıdır.
Uydurulan ve Allah’ın elçisine atfedilen yürürlükte olan din, Allah’ın gönderdiği dine mahkûm olacaktır. Bu mahkûmiyet yeryüzü şirk dinlerinin tamamını bir tufanla yerle bir edecektir bundan kimsenin kuşkusu olmasın…Bir dinin müntesiplerinin adının İslam olarak ifade edilmesi İslam olduğu anlamına gelmez…Bugün yaygın olan Hristiyanlık ve Yahudiliğin yürürlükten kalkmasının sebebi, Allah’ın gönderdiklerini kitabi olarak değiştirmeleri ve değiştirdiklerini de Kitaba ekleyerek, gönderilen elçilerin bunu getirdiğini iddia etmeleriydi. Ondan dolayı Kitabın aslı değişti ve tahrif oldu. Rabbimizin indirdiği vahyin kendi bağlam ve bütünlüğünü bozabilecek ve onda bir kuşku uyandıracak cesareti bulamayanlar, onunla birlikte yeni bir manifesto oluşturarak ona İman etmenin kaçınılmazlığını anlattıklarında, Kitabi olarak değiştiremedikleri vahyi, başka kaynaklar ekleyerek yaşam alanlarında rahatlıkla değişim meydana getirebileceklerini bildikleri için, Allah’ın Resulünü kalkan yaparak, bu fitneye giriştiler. Resule iftira edilmemesi gerektiğini anlatan ve Resulün Allah’ın emirlerine muhalif davranmayacağını söyleyenlere de, siz Şimdi Resulü bir postacı olarak mı görüyorsunuz diyerek…Potansiyel tehlike ilan ettiler. Çünkü onların şirk dininin yayılmasının önündeki en büyük engel, Kur’an ile doğrudan insanların muhatap olmasıydı. Bunun da önünü kapattılar, herkes Kur’an’ı anlamaz, onu anlamak için şu kadar ilim öğrenmek lazım, bu kadar şeyhe tabi olmak gerekir; biz ancak onlar sayesinde bunları anlayabiliriz diye, insanları da utanmadan kandırdılar. Şimdi de kalkmışlar bu şirk dininden insanların uzaklaşmasının adını, İslam’dan kaçış olarak görüyorlar…” Siz hiç mi akletmeyecek siniz…” Allah, insanlara akıl idrak ve muhakeme vermiş ve onlara özgürce seçim imkanları sunmuş,” Dileyen rabbine gider, dileyen başka yollara uyar. Oysa şirk dini olan ve muhteşem bir medeniyet gibi sunulan, köhnemiş Emevi dini kendisini zorla kabul ettirir. Çünkü genlerinde emperyalizm ve sömürü vardır. Bu anlayışların etki ve kapsam alanlarından çıkamayan hiçbir anlayış, muhteşem medeniyetin nasıl inşa edileceği yoluna bizleri eriştiremez. Muhteşem medeniyet ancak ve ancak evrensel tevhidin kuralları içinde gerçekleşir, bunun yolu da adalettir. Adaletin uygulandığı her ortam bir kıl çadır da olsa muhteşem medeniyettir.
Medeniyet fiziki olarak yaşam alanlarında doğayla savaşarak kendimizi doğa karşısında yenilmez kılmak değildir. Muhteşem medeniyet, yaratılan her varlığın yaratıcının yarattığı amaca uygun, kimsenin yaşam alanını daraltmadan herkesin adil olarak yaşayacağı mutlu huzurlu bir ortamın oluşturulmasıdır. Çok duyarsınız, adam ne kadar medeni dendiğini? Niçin medeni olarak anlatılır, herkesin hak ve hukukuna riayet ediyor, başkalarına saygı duyuyor, kendi dışındakilerin haklarını onlar olmadan da savunabiliyor, küçüklere sevgi ve büyüklere saygı ile yaklaşıp nezaketten ayrılmadığı için öyle adlandırılır. Bunlar adaletin özüdür. Demek ki medeniyet adalet ve Hukukla ancak inşa edilebilir. Hukukun olmadığı herkesin birbirini kemirdiği, dolandırıcılık hırsızlık gasp, tecavüz vs. gibi davranışların her geçen gün yaygınlaşarak devam ettiği topraklar, ne kadar da medeni olduklarını sorgulamak zorundadırlar.
“İşte bunun için insanları tevhide davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların keyiflerine uyma ve de ki: "Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi.”
Elçilerin adaleti gözetmek için geldiğini ve emredildiği gibi dosdoğru olmak zorunda olduğunu anlatan Göklerin ve Yerin Rabbi Allah’tır…  “Allah ile birlikte bir başka ilah ha! Elçilerin bu gönderiliş gayesinin dışında ona başka görevler tevdi edenler ve onu da kayıtsız şartsız iman edilmesi gereken esaslar olarak anlatanlar, Allah’a ve elçisine yalan iftira atmaktalar. Allah ve onun elçisi sizin iftiralarınızdan münezzehtir. “O kendi heva ve hevesinden size bir şey söylemez onun söylediği her şey vahiydir. Ayetine yapılan iftiralar o kadar çok ki, bunu nasıl utanmadan sıkılmadan Allah’a iman ettiğini iddia edenler söyleyebilir ki...Ona atfederek söylediğiniz hiçbir şey vahiy değildir. Söyledikleriniz baştan aşağı yalandır. Çünkü o size Vahiy dışında bir şey söylemez. Resulün sünnetine uyacaklar varsa, Allah’ın Kitabına uysun, çünkü Allah’ın gönderdiği vahyin dışında hiçbir söz söylemez din adına insanları bağlaması için…O zaman elçi Haşa Allah’ın hüküm vermediği bir konuda hüküm vererek Allah’a ortak koşar mı bu kadar bir beyinle mi bu dini ele alıyoruz. Elçi diyor ki, Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi.” Elçinin hayatı Allah tarafından korunmaktadır. O ancak Rabbinden kendisine gelene uymak ve onun gönderdiği Hüküm ile aranızda adaleti uygulamakla görevlidir. Elçinin görevinin ne olduğunu anlamayan bir beyin onun adına her şeyi söylemekte bir sakınca görmediği zaman, o uydurduğu şirk dinine de insanların uymasını beklemesin…Öncelikle, Allah’ın dini ile şirk dinin temel noktalarının ne olduğunu ortaya koymadan, bu uydurma dinlerden adalet beklemek ve onları da Allah’ın dini gibi algılamak tam bir zulümdür.
Bunun için, yani adaletin tecelli etmesi için, sen insanları bir ve tek olan Allah’ın Tevhit dinine çağır. Bunu ya parken de dosdoğru ol…Onların keyiflerine arzularına uyma sen sadece Allah’tan sana gelenlere inanarak, hakkı gözeterek rabbinden sana gelenleri bildirmelisin…
“…Allah bizim de rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş yalnız O'nadır.” Aralarında adaleti gerçekleştirmen emredildi. Sen istediğin gibi davranamazsın, sana nasıl bildirdiysek o şekilde aralarında adaleti uygula, itiraz edenlere karşı vereceğin en güzel karşılık, “…Allah bizim de rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş yalnız O'nadır.” Bu anlatılanlar çıkarlarına menfaatlerine uymayanlara de ki, Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya gerek yoktur. Hakikatler apaçık ortadadır. Buna rağmen tabulardan, alışılagelen inanışlardan uzaklaşmayacaksak ve hakkın sesine kulak vermeyeceksek, o zaman aramızda hiçbir tartışmaya gerek yoktur. Nasıl olsa Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Orada herkesin yaşadığı hayat ortaya dökülecektir o gün gelmeden önce hakikatleri anlayarak yaşamamız için Allah’ın elçisinin dilinden apaçık hakikatler anlatılmaktadır. Dönüş yalnız O’nadır.
Erol KEKEÇ/16.01.2019



"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!