Bu Blogda Ara

16 Ocak 2019 Çarşamba

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM- 8




“İşte bunun için insanları tevhide davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların keyiflerine uyma ve de ki: "Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi. Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş yalnız O'nadır.” Şura:15
Senin görevin dosdoğru Tevhide davet etmektir. Elçinin görevi kendisine emredildi gibi dosdoğru olarak, İnsanları tevhide davet etmektir. Elçiye bunun dışında bir görev tevdi edip, kendi yaşamlarımızdaki yanlışları onaylayan bir makam takdim ederek, ona türlü iftira ve yalanları atarak, onu aşağılarken, bir de onu övgüyle andığımızı sanıp yeni bir din oluşturduk, şimdi de hayatımızın dosdoğru yolda ilerlediğini sanan kendi amelleriyle oyalanıp kendi sonunu hazırlayan zavallılar olduk.
“Ben, Allah’ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi. Diyen bir elçiye atfedilen her türlü atıfların kökeni yalan ve iftira üzerine kurulmaktadır. Elçi insanlar arasında hakemlik yapıp adaleti gözetmekle yükümlü ve Kitaptan kendisine bildirilenin dışında herhangi bir hüküm koymaya yetkisinin olmadığını açıkça deklare etmesine rağmen, Peygamberimiz şöyle dedi, şunu, evleri başlarına yıkılsın, keşke elim onlara uzansaydı da onların evlerini başlarına yıksaydım…vs. gibi uydurma bir masalı ona atfederek hiç mi utanmıyoruz. Yazıklar olsun Allah’ın emrine rağmen yeni bir anlayış ihdas ederek, Allah’ın gönderdiği halis dine, kitaba bir şeyler katamayacağını anlayanların, elçi adına uydurarak insanların yaşamlarını başlarına zindan eden her türlü rezil ve Allah’tan korkmaz anlayışlarına…Elçiye ait olmayan bir yaşamı, ona atfetmenin temelinde uydurma yaşamların, insanlar nazarında kabul edilebilirliğini oluşturmak için, elçiyi referans seçmelerinin hiç tesadüf olmadığına inanıyorum. Bir dinin karşısına ancak, onun içinden seçilecek bazı önemli referansları kendinize kalkan yaparak çıkabilirsiniz. Aksi durumda sizin ürettiğiniz yeni dinin kabulü zor olabilir. Emevi emperyalizmini ve zulmünü Allah’ın dininin kurmak istediği bir medeniyet olarak, tarihten günümüze taşımak ve bugün de onunla ecdadımızın şanlı tarihi diye bahsetmek, Allah’ın gönderdiği dinden habersiz yaşamaktır. Emevilerle başlayan bu süreç Sünni din diye bir anlayış ortaya çıkardı, Allah’ın elçisine dayandırılarak, kendi zalimliklerini de pekiştirme yoluna gittiler. Allah’tan korkmayanların bu şekilde davranması çok kolaydı ve de öyle oldu.
Bugüne kadar gelen, Şia ve Sünni din anlayışı, Allah’ın Kitabına ve onun gönderdiği elçisine rağmen, oluşturulan uydurma bir din olduğu halde neden acaba Resule Bu kadar söz isnat ederek bize yedirdiler dersiniz. Çünkü kendinizi temellendirmek için ortaya koyduğunuz referans sıradan biri olursa ya da elçiye dayandırılmazsa uydurma olduğunuz anlaşılır da ondan… Bugün bunları Kur’an gerçeğiyle muhatap olup idrak ettiğimizde, çok daha iyi anlayabiliyoruz. Çünkü Allah’ın gönderdiği din tamamıyla Allah’tan indirilen ve elçinin de ancak ona uymakla mükellef olduğu anlatılmasına rağmen, bu kadar saçmalıkları din adına yediğimizi görünce, böylesi bir uydurma dini yerden yere vurmak ve afyon olduğunu söylemek için daha ne zamana kadar beklemek zorundayız. Allah’ın indirdiği din değilse, tüm oluşturulan dinler, istisna olmaksızın insanlığı sömürmek ve onları uyutmak için güç sahipleri tarafından icat edilen hipnoz mekanizmasıdır. Bu Afyon kullanma seanslarına uğramayan ve aldığı uyuşturucuyla hayattan bağları kopan insanların, buraları terk ederek kendi özgürlük alanlarına yürekleri ile birlikte yolculuk yapmaya gitmesini, İnsanların Allah’ın dininden uzaklaşması gibi anlatmak ve öyle bir yaygara basmakta apayrı bir sorgulama alanıdır.
Uydurulan ve Allah’ın elçisine atfedilen yürürlükte olan din, Allah’ın gönderdiği dine mahkûm olacaktır. Bu mahkûmiyet yeryüzü şirk dinlerinin tamamını bir tufanla yerle bir edecektir bundan kimsenin kuşkusu olmasın…Bir dinin müntesiplerinin adının İslam olarak ifade edilmesi İslam olduğu anlamına gelmez…Bugün yaygın olan Hristiyanlık ve Yahudiliğin yürürlükten kalkmasının sebebi, Allah’ın gönderdiklerini kitabi olarak değiştirmeleri ve değiştirdiklerini de Kitaba ekleyerek, gönderilen elçilerin bunu getirdiğini iddia etmeleriydi. Ondan dolayı Kitabın aslı değişti ve tahrif oldu. Rabbimizin indirdiği vahyin kendi bağlam ve bütünlüğünü bozabilecek ve onda bir kuşku uyandıracak cesareti bulamayanlar, onunla birlikte yeni bir manifesto oluşturarak ona İman etmenin kaçınılmazlığını anlattıklarında, Kitabi olarak değiştiremedikleri vahyi, başka kaynaklar ekleyerek yaşam alanlarında rahatlıkla değişim meydana getirebileceklerini bildikleri için, Allah’ın Resulünü kalkan yaparak, bu fitneye giriştiler. Resule iftira edilmemesi gerektiğini anlatan ve Resulün Allah’ın emirlerine muhalif davranmayacağını söyleyenlere de, siz Şimdi Resulü bir postacı olarak mı görüyorsunuz diyerek…Potansiyel tehlike ilan ettiler. Çünkü onların şirk dininin yayılmasının önündeki en büyük engel, Kur’an ile doğrudan insanların muhatap olmasıydı. Bunun da önünü kapattılar, herkes Kur’an’ı anlamaz, onu anlamak için şu kadar ilim öğrenmek lazım, bu kadar şeyhe tabi olmak gerekir; biz ancak onlar sayesinde bunları anlayabiliriz diye, insanları da utanmadan kandırdılar. Şimdi de kalkmışlar bu şirk dininden insanların uzaklaşmasının adını, İslam’dan kaçış olarak görüyorlar…” Siz hiç mi akletmeyecek siniz…” Allah, insanlara akıl idrak ve muhakeme vermiş ve onlara özgürce seçim imkanları sunmuş,” Dileyen rabbine gider, dileyen başka yollara uyar. Oysa şirk dini olan ve muhteşem bir medeniyet gibi sunulan, köhnemiş Emevi dini kendisini zorla kabul ettirir. Çünkü genlerinde emperyalizm ve sömürü vardır. Bu anlayışların etki ve kapsam alanlarından çıkamayan hiçbir anlayış, muhteşem medeniyetin nasıl inşa edileceği yoluna bizleri eriştiremez. Muhteşem medeniyet ancak ve ancak evrensel tevhidin kuralları içinde gerçekleşir, bunun yolu da adalettir. Adaletin uygulandığı her ortam bir kıl çadır da olsa muhteşem medeniyettir.
Medeniyet fiziki olarak yaşam alanlarında doğayla savaşarak kendimizi doğa karşısında yenilmez kılmak değildir. Muhteşem medeniyet, yaratılan her varlığın yaratıcının yarattığı amaca uygun, kimsenin yaşam alanını daraltmadan herkesin adil olarak yaşayacağı mutlu huzurlu bir ortamın oluşturulmasıdır. Çok duyarsınız, adam ne kadar medeni dendiğini? Niçin medeni olarak anlatılır, herkesin hak ve hukukuna riayet ediyor, başkalarına saygı duyuyor, kendi dışındakilerin haklarını onlar olmadan da savunabiliyor, küçüklere sevgi ve büyüklere saygı ile yaklaşıp nezaketten ayrılmadığı için öyle adlandırılır. Bunlar adaletin özüdür. Demek ki medeniyet adalet ve Hukukla ancak inşa edilebilir. Hukukun olmadığı herkesin birbirini kemirdiği, dolandırıcılık hırsızlık gasp, tecavüz vs. gibi davranışların her geçen gün yaygınlaşarak devam ettiği topraklar, ne kadar da medeni olduklarını sorgulamak zorundadırlar.
“İşte bunun için insanları tevhide davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların keyiflerine uyma ve de ki: "Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi.”
Elçilerin adaleti gözetmek için geldiğini ve emredildiği gibi dosdoğru olmak zorunda olduğunu anlatan Göklerin ve Yerin Rabbi Allah’tır…  “Allah ile birlikte bir başka ilah ha! Elçilerin bu gönderiliş gayesinin dışında ona başka görevler tevdi edenler ve onu da kayıtsız şartsız iman edilmesi gereken esaslar olarak anlatanlar, Allah’a ve elçisine yalan iftira atmaktalar. Allah ve onun elçisi sizin iftiralarınızdan münezzehtir. “O kendi heva ve hevesinden size bir şey söylemez onun söylediği her şey vahiydir. Ayetine yapılan iftiralar o kadar çok ki, bunu nasıl utanmadan sıkılmadan Allah’a iman ettiğini iddia edenler söyleyebilir ki...Ona atfederek söylediğiniz hiçbir şey vahiy değildir. Söyledikleriniz baştan aşağı yalandır. Çünkü o size Vahiy dışında bir şey söylemez. Resulün sünnetine uyacaklar varsa, Allah’ın Kitabına uysun, çünkü Allah’ın gönderdiği vahyin dışında hiçbir söz söylemez din adına insanları bağlaması için…O zaman elçi Haşa Allah’ın hüküm vermediği bir konuda hüküm vererek Allah’a ortak koşar mı bu kadar bir beyinle mi bu dini ele alıyoruz. Elçi diyor ki, Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi.” Elçinin hayatı Allah tarafından korunmaktadır. O ancak Rabbinden kendisine gelene uymak ve onun gönderdiği Hüküm ile aranızda adaleti uygulamakla görevlidir. Elçinin görevinin ne olduğunu anlamayan bir beyin onun adına her şeyi söylemekte bir sakınca görmediği zaman, o uydurduğu şirk dinine de insanların uymasını beklemesin…Öncelikle, Allah’ın dini ile şirk dinin temel noktalarının ne olduğunu ortaya koymadan, bu uydurma dinlerden adalet beklemek ve onları da Allah’ın dini gibi algılamak tam bir zulümdür.
Bunun için, yani adaletin tecelli etmesi için, sen insanları bir ve tek olan Allah’ın Tevhit dinine çağır. Bunu ya parken de dosdoğru ol…Onların keyiflerine arzularına uyma sen sadece Allah’tan sana gelenlere inanarak, hakkı gözeterek rabbinden sana gelenleri bildirmelisin…
“…Allah bizim de rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş yalnız O'nadır.” Aralarında adaleti gerçekleştirmen emredildi. Sen istediğin gibi davranamazsın, sana nasıl bildirdiysek o şekilde aralarında adaleti uygula, itiraz edenlere karşı vereceğin en güzel karşılık, “…Allah bizim de rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş yalnız O'nadır.” Bu anlatılanlar çıkarlarına menfaatlerine uymayanlara de ki, Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya gerek yoktur. Hakikatler apaçık ortadadır. Buna rağmen tabulardan, alışılagelen inanışlardan uzaklaşmayacaksak ve hakkın sesine kulak vermeyeceksek, o zaman aramızda hiçbir tartışmaya gerek yoktur. Nasıl olsa Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Orada herkesin yaşadığı hayat ortaya dökülecektir o gün gelmeden önce hakikatleri anlayarak yaşamamız için Allah’ın elçisinin dilinden apaçık hakikatler anlatılmaktadır. Dönüş yalnız O’nadır.
Erol KEKEÇ/16.01.2019



14 Ocak 2019 Pazartesi

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM- 7


Allah şu iki adamı da misal verdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; efendisine bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam eşit olur mu? Nahl:76
Allah, hayatın her noktasındaki incelikler için örnek vermekten aciz değildir. Bu ayette hayatın devamı için liyakatin ne kadar önemli olduğunu görmekteyiz. Toplumsal yaşamda bu uyarıyı dikkate almayan yönetimler yok olmaya mahkumdur. Konuşmaktan aciz, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve kendisini oraya getirene yük olan ve nereye koyarsan orada kalan farklılık oluşturamayandan ne hayır gelir. Rabbimiz bu örnekleri veriyor ki, belki insanlar akıllarını kullanırlar diye. Ne garip bir alem ki, adaleti tesis edeceğiz diye yönetim mekanizmalarının çarklarını ellerine geçiren her anlayış, bu çarkların doğru ve insanlara fayda üretecek durumda çalışmasını dikkate almadan, her çarkın başına kendisine yakın olanı getirmekten yana uygulamalar yapar. Bu durum birçok farklı kurumsal yapıların işleyişinin durmasına, çoğu zamanda rotasından çıkarak ciddi bir kaosa sebebiyet verebilmektedir. Bunları ayrıntılarıyla ele anlatmaktan ziyade, sadece hayatta verdiği tahrifatları ve yaşamın nasıl yaşanmaz hale geldiğini ortaya koymaktır hedefimiz.
Bir kurumun başına getirilen yöneticide aranması gereken en önemli özellik kurumun çalışma şekline ne kadar vakıf ve yöneticilik yanının bir toplumda sorunları çözebilecek kapasitede aklını kullanabilecek liyakate sahip olup olmadığına bakmak olmalıdır. Buna dikkat edilmeden nereye koyarsan orada kalan ve yukarıdan gelebilecek bir talimat olmadan herhangi bir problemi çözmekten aciz olanlar, hem insanları bıktırır kimseye fayda vermez, hem de onu oraya atayan anlayışa yük olur. Hiç kimseye faydası ve hayrı olmayanları kurumsal yapıların başına getirip sonrasında iyi bir yolculuk yapacağını söyleyen her anlayış yalan söylemektedir. Beyin kodlarını yaratıcının yerleştirdiği şekilde değil de, kendisini atayanlara borçlu olduğunu düşünerek, inisiyatif kullanma becerisi olmayan ve yeniliklere kapalı, günü takip edemeyen ve kurumsal işleyişi sağlayan mevzuatlardan habersiz bir yönetici atamak demek, topluma yapılan en büyük zulümdür. Allah, bu konuları açıkça ortaya koyuyor ki, biraz olsun belki aklımızı kullanırız diye…
Allah bize, kimi nereye atayacağımızı ya da kime nerede makam vereceğimizi mi, söylüyor diyen aynı zaman da Müslüman olduğunu iddia edenlere yazıklar olsun…Allah’ın gönderdiği kitap, yaşamın nasıl olması gerektiğini ve yaşamın kurallarını en güzel şekilde tanımlamasına rağmen, kendi çıkar menfaat ve beklentilerimize uymadığından dolayı ya onları değiştirmeyi ya da kendimize onun dışında bir hayat oluşturmayı marifet bilen zavallılar olduğumuzu da bilmeyiz.
Şimdi siz, başkasının müdahalesi olmayan yerinden kalkamayan bir taş ile, toprağa atılan bir tohumun gövermesini, kök salmasını, gövdeye binmesini, dal budak salıp yapraklar vermesini tomurcuklanıp çiçek açıp meyveler verip insanları faydalandırmasını aynı şey mi sanıyorsunuz. Bunlar asla birbiriyle aynı olamaz ve birlikte kıyaslanması da imkansızdır diyecek birçok insanın olduğu muhakkak. Âmâ yaşamın içine inildiği zaman taşlar ile bir meyveyi kıyaslayıp, hatta koyduğumuz yerden hiç kalkmayacak olan o taşın daha değerli olduğunu anlatacak, taş beyinlerle ortalık dolup taşmaktadır. Ne gariptir ki, bu tür eylemler Kur’an’ı bir hayat kitabı olarak gördüğünü iddia edenlerin hayatlarında karşılık bulmuştur. Ondan sonra da herkesin adil bir yaşama sahip olması gerektiği anlatılır. Bu kadar sahte yalancı dalavereci bir yaşamla, dosdoğru yaşamı inşa etme imkanının olup olmadığını bir dirhem beyni olan herkesin sorgulaması elzemdir. Adalet Mülkün temelidir. Allah Maliki-l mülktür. Bu kâinatın ayakta durması ve hiçbir sütun ve ayağa ihtiyaç duymadan üzerimizde kalmasının yegâne sebebi adalete uygun dizayn edilmesidir. Adaletsiz bir donanım olsaydı, bu şekilde bir düzenliliğin oluşması düşünülemezdi. İslam Adalet dinidir. Adaletin olmadığı bir yaşamda İslam’ı aramanız sadece ona bir hakaret içerir.
“Adalet Mülkün temelidir” Sözü, bizlere tüm hakikatleri en ince ayrıntısına kadar anlatmaktadır. Mülkü, mal olarak ifade edip onunla insanları kandıran anlayış, bu yaklaşımı ortaya koymaktan acaba hiç mi utanç duymamıştır. Mülk, güç Kuvvet, saltanat ve iktidar anlamlarında kullanılır Allah’ın kitabında. Oysa bizler elimizdekileri korumak adına, hep kullandık bu kavramı. Böyle bir anlam kayması ve daralmasının olduğu bir yerde tabi ki, adalet de hayatın hiçbir noktasında karşınıza çıkmayacak basit sıradan bir kavram olarak anlaşılacaktır. Allah’ın Malik olmasında asla bir adaletsizlik göremezsiniz. Âmâ yeryüzü Firavunları, tüm günahlarının, zalimliklerinin ve zındıklıklarının bedeli olarak yaratıcıyı gösterip kendilerini rahatlatmaya çalışsalar da” Maliki-l mülk Allah’tır ve Allah mutlak galiptir.
İktidarlarını, saltanatlarını güç ve kuvvetlerini adaleti ayakta tutmak için kullanmayan tüm güçler, adaletle yok olacaklardır. Mülkün ayakta durması için, o temelin adalet üzerine inşa edilmesi Allah’ın bir emridir. Namazdan oruçtan Hacdan bahsedenler, onların olmazsa olmaz olduğunu söylerken acaba Adalet, namazdan daha mı az önemlidir. İkame etmek kelimesine derinlemesine bakıldığı zaman Adalet ortaya çıkar. Adaletin tüm bireysel ibadetlerden daha önemli olduğunu anlamadığımız sürece, diğer ibadetlerimizin Allah katında bir karşılığının olmayacağını idrak edelim. “Vay o namaz kılanların haline” Acaba hiç düşündük mü buradaki vurguyu, işte onlar harama gitmezler diyerek, hemen geçiştirmeye çalışırız. İnsan niçin harama yönelir. İçselleştirilmemiş bir adalet her ortamda insanın yanlışa yönelmesine neden olur. Eğer bir insan yeryüzünde yaşarken nasıl yaşaması gerektiğine inanıyorsa, kendi dışında olanların da aynı haklara sahip olduğunu bilirse yanlışa yönelmez ve daima ilkeli davranır. Bu da adalettir. Yani herkesin hak ettiği karşılığı ve yaratıcının ona bahşettiği haklarını titizlikle korumak ve sadece hesabı Allah’a vereceğini düşünerek yaşamak, adaletin temelidir.
Şimdi siz adaletin kıyısından köşesinden geçmeyenlerle, adaleti emreden ve doğru yolda olanları aynı mı sanırsınız…Hiç mi akdetmeyeceksiniz. Adalet Tevhidin özüdür. Adaletin olmadığı bir yerde kimse Tevhitten söz etmesin. Tevhit mutlak adalettir. Allah’tan başka tüm ilahların hayatımızdan atıldığı bir ortamda, adaletsiz bir yaşama şahit olamazsınız. Varsa dahi bireysel ve lokal boyutta kalır. Mutlak adalet Allah’ın emrettiği bir eylem ve İslam’ın özüdür. İslam’ın özünü kevgire çevirmiş hiçbir anlayış Allah’ın huzurunda hesap verecek bir yüzle Allah’ın huzuruna çıkamayacaktır. Allah size adaleti emretmektedir,” diye her cuma günü hutbelerde okunan bu ayetin hayatımızdaki karşılığına bakar mısınız yerlerde sürünüyor. Ey Müslümanım diyen Allah’ın gönderdiği dinden habersiz yaşayıp, İslam’ı kimseye vermeyen biz zavallılar, acaba ne zaman,” Ey İman edenler! Allah’a ve Resulüne iman edin” ayeti ile muhatap olacağız.
Bu konuları daha fazla ayrıntılara dalarak gitmek istemiyorum. “Benim size söylediğimi bir gün anlayacaksınız…” O gün geldiği zaman “keşke toprak olsaydım,” keşke şu andaki hayatım için önceden bir şeyler yapsaydım…” Diyeceğimiz günlerin arifesinde yaşamaktayız.
“İnsanların hesabının görüleceği günler çok yakındır, ancak onlar daldıkları gafletle hala yüz çevirmektedirler.” Rabbimizin bu buyruğunun bizleri diriltmesi ve kendimize getirmesi ümidiyle…
Erol KEKEÇ/14.01.2019

13 Ocak 2019 Pazar

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM- (6)



“Dönüşünüz hep O'nadır. Allah'ın vaadi haktır. Her şeyi ilk baştan yaratan O'dur. Sonra iman edip Salih amel işleyenleri hak ettikleri ölçüde mükâfatlandırmak için, geri döndürecek olan yine O'dur. Kâfirlere de inkâr ettikleri için kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap vardır.” Yunus:4
Dönüş mutlaka orayadır. Bunda kimsenin kuşkusu olmasın, Allah’ın vaadi haktır. Her şey aslına dönecektir. Yaşadığımız evrende ne tür kılıklara girersek girelim varacağımız yer aslımızdır. Her şeyi bilen ve ilk yaratan bizim ne özelliklere sahip olduğumuzu ve o özelliklerimize ne kadar uygun yaşayıp yaşamadığımızı bilmez olur mu? Allah her şeyden haberdardır.
Dünya yaşam denklemi denen bu kaotik yaşamın referansları, zaman zaman insan denen mahluka, yaratılış gayesini ve Allah’ın vaadinin hak olduğunu unutturmaktadır. Her şeyi ilk baştan yaratana döneceksiniz, nerede olursanız olunuz. Önceki yanlışları referans göstererek onların arkasına sığınarak kendimizi kandırmaya çalışmayalım. Allah her şeyi ilk baştan yarattığına göre, bizim içinde bulunduğumuz ortamın koşullarını ve yaşamını da yeniden inşa edecek özelliklerle bizi donattı. Bu özelliklerimizi açığa çıkararak ve en iyi olanı hakka uygun olarak yaşam alanımıza aktarmak zorundayız. Neden bunları yapalım, öncekilerden kalan bir miras var, onları alalım ve yaşayalım demek gibi bir sorumsuzlukla, kendi yanlış eylemlerimizin faturasını bir başkasına kesmeye hakkımız yoktur. Çünkü dönüş hep Allah'adır.
Adalet, onun belirttiği şekilde uygulanmak zorundadır. Tüm insanların iradi seçim yapmalarının önündeki engelleri kaldırmak bizim görevimizdir. Baskı ve zorlamayla, onların tercihlerini istediğimiz alana yöneltme hakkına sahip değiliz. Anlatmak hatırlatmak, doğru ile yanlış arasındaki keskin ve belirgin çizgileri Allah’ın istediği şekilde açığa çıkarmak bizim görevimiz, ancak insanların, çizginin hangi tarafında yer alacaklarına dair onların hayatına müdahale etmek hakkımız değildir.
İman edip salih amel işleyenleri, hak ettikleri ölçüde mükafatlandırmak için; geri döndürecek olan ancak Allah’tır. Yapılan iyi ve kötü hiçbir eylem karşılıksız kalmayacaktır. Nice krallar Şahlar Padişahlar tahtı tacı bırakıp gittiler. Çünkü yapılan her amelin mutlaka hakkıyla karşılığının ödeneceği gün gelecektir. Yaratılmışlara karşı itibar kaybına uğramamak ve prestijimizi korumak için yapılan yanlış eylemlerimizi, gizlilik içinde yapmaktan kaçınmıyoruz da, Allah’ın karşısına çıkıp mutlak mahkemenin kurulmayacağını mı sanıyoruz. Her insanın yaptığı amelin karşılığının hakkıyla ödeneceği günün yaklaşarak geldiğine, hazırlıklı olalım, eylemlerimizi hep hakkın ve adaletin ölçeğinde yerine getirmeyi tercih edelim.
Yaratıcının bizlerden yapmamızı istediği bu amellerin kapsamı dışında dolaşmak ve sürekli kendi menfaatlerimizin çığırtkanlığını yaparak, hakkı örtmeye çalışmanın bedelinin çok ağır olacağını bilmemiz gerekiyor. Hakkı gizlemek ve örtmek kadar kötü bir davranış olamaz. Oysa Rabbimiz bizlerin mutlaka ilk günde olduğu gibi kendisine döneceğimizi anlatarak, hakikatlerin her ortamda aydınlatılmasını ve üzerinin açılmasını istemektedir.
Yaşadığımız dünyanın gözle görülen cazibesine kapılarak, hakikatleri örtmenin bedelinin çok ağır ve ödenecek faturanın da çok kabarık olduğunu asla unutmayalım. Buradaki yaşamın ziyneti ve içinde bulunduğumuz imkanların kalıcı olduğunu sanarak, hakkın ve adaletin yönünü değiştirmenin karşılığında, kaynar, su, içki ve acılı bir azabın bizleri karşılamak için beklediğini hiç unutmayalım. Kafir dendiği zaman hemen Allah’ın varlığını inkâr eden aklımıza gelir. Oysa Kafir hakkın ve adaletin üzerini örterek onun ortaya çıkmasından rahatsız olmaktır. Bu rahatsızlık ta en fazla Hakikate göre yaşamadığı zaman vicdan azabı çekenlerin, bu rahatsızlıktan kurtulmak için, Hakikatin üzerini örterek kısmi olarak kendisini rahatlatma seanslarının adıdır.
Hakka ve adalete şahitlik yapmaktan kaçınmanın ve isteklerimizi bir yaşamın olmazsa olmazı olarak sunmanın bedelinin, çok ağır olacağını bilerek yaşayalım ve kendimize gelelim. Burada kendimize gelmezsek, buradan sonra kendimize geleceğimiz yerin adı hesaptır. Allah’ın hesabında hiçbir yanlışlık olmaz. Önümüze konulan kitap eksizsiz olarak her şeyi yazmıştır.
“Her Ümmetin bir Resulü vardır, resulleri gelince, aralarında adaletle hüküm verilir. Ve onlara hiç zulüm yapılmaz.” Yunus:47
Resullerin en önemli vazifesi adaletle hükmetmeleridir. Her ümmete, adaletle hükmeden bir resul mutlaka gelmiştir. Allah adaletin nasıl uygulandığını göstermeden ve uygulamadan kimseye azap etmemiştir. Bugün ortaya çıkıp herkesin kendine göre bir adalet tanımlaması vardır, adalet kime göre olacak gibi, itirazların tamamı anlamsız ve yersizdir. Resul, hem adaletle hüküm vermek için geldiği gibi, herkesin hakikati görmesi için hak ile batıl arasındaki perdeleri kaldırarak onlara hakikati açıkça da tanımlamaktadır. Bunun temel sebebi insanların yarın benim bundan haberim yoktu, olmadı gibi bahaneler üreterek, hakkın kendisine ulaşmadığı iddiasının anlamsızlığını ortaya koymaktadır. Çünkü Allah kimseye zulmetmez ve asla Resuller göndermeden azap edecekte değildir. Allah’ın adaletinde bir sapma asla bulamazsınız. Onun gönderdiği Resullerin getirdiği hakikatler de, insanlar arasında adaleti ikame etmek amaçlıdır. Adaletin dışarıda bırakıldığı kimin kim adına nerede bulunduğunun belli olmadığı, çıkarların her yerde kol gezdiği ortamda, adalet yaşamın kapsam alanının dışında kalmaktadır. Adaletin kapsam alanının dışında kaldığı bir yerde bireysel ferdi ibadetler bizlerin hesabını kolaylaştırmayacaktır.
Zulüm yapmış olan herkes, azabı görünce yeryüzündeki her şeyin sahibi olsa da, (o azaptan kurtulmak için) hepsini feda ederdi. Ve içten içe pişmanlık duyardı. Fakat aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbirine zulüm yapılmaz” Yunus:54
Zalimlerin kendisini paklama imkânı o gün asla olmayacaktır. Azabı gördüğünde yeryüzünün tamamına sahip olsa, o azaptan kurtulmak için hepsini feda etse, yine yaptıklarının karşılığını mutlaka görecektir. Allah adaletle hüküm verir. Allah’ın tartısında asla bir eğiklik bulamazsınız. Yeryüzü kanunlarının zulmünü adalet sananlar, orada adaletin ne olduğunu çok iyi anlayacaklardır. Bir babanın ya da annenin suçlu olmasını bahane ederek küçücük sabilerin yaşam haklarını ellerinden alıp, onları ölüme ve açlığa mahkûm edenler, Allah’ın adaletinin ne olduğunu çok iyi anlayacaklardır. Hiç kimse kendi menfaatlerini devamlı kılmak için başkalarının yaşam haklarını elinden alma hakkına sahip değildir. Yaşama hakkı yaratıcının verdiği bir haktır. Onun yaşaması için gerekli olan nimetleri de yine o veririr. Ancak yeryüzü zalimleri, bir insanın yaptığı olumsuz davranışın yaptırımını uygularken, insanların biyolojik yaşamını devam ettiren haklarını da ellerinden almaya çalışırlar. Bu davranış hangi coğrafyada ve toplumda olursa olsun adı zulümdür. Suç ve ceza bireyseldir. Bireysel ferdi suçların karşılığı olarak, bir toplumun cezalandırılma isteği, haddi aşmaktır. Allah asla haddi aşanları sevmez.
Allah yeryüzü zalimlerinin yaptığı zalimlikleri bile, adaletle cezalandırıp hesaplarını görmesine rağmen, ben Müslümanım diyenlerin yeryüzünde suçu ve cezayı ferdi olmaktan çıkarıp, bir toplumsal yaptırımmış gibi uygulamalarını anlamakta zorlanmaktayım. Hiçbir günahkâr bir başkasının günahını üstlenmez. Baba oğul adına, oğul da babası adına hesap vermez. İnsana ancak yaptığının karşılığı verilir. Ey yeryüzü firavunları! şunu biliniz ki, pişmanlık duyup her şeyinizi feda edeceğiniz günler gelmeden önce, göklerin ve yerin Rabbinin adaletinde, hesaplarımızın görüleceği günü düşünerek, bugün haddimizi bilelim ve bir fani olduğumuzu unutmayalım.
Allah adaletle hükmeder ve kimseye asla zulmedilmez. Dünya bir handır, bu handa nice konaklayanlar vardır. Karacaoğlan der ki, kondum göçülmez, acıdır ecel şerbeti içilmez, üç derdim var; birbirinden seçilmez, bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm…Ölüm gelip çatmadan önce bugün hesapları yapma ve hesaba hazırlıklı olma günüdür.” Allah adaletle hükmeder…”
Erol KEKEÇ/12.01.2019

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!