Bu Blogda Ara

13 Ocak 2019 Pazar

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM- (6)



“Dönüşünüz hep O'nadır. Allah'ın vaadi haktır. Her şeyi ilk baştan yaratan O'dur. Sonra iman edip Salih amel işleyenleri hak ettikleri ölçüde mükâfatlandırmak için, geri döndürecek olan yine O'dur. Kâfirlere de inkâr ettikleri için kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap vardır.” Yunus:4
Dönüş mutlaka orayadır. Bunda kimsenin kuşkusu olmasın, Allah’ın vaadi haktır. Her şey aslına dönecektir. Yaşadığımız evrende ne tür kılıklara girersek girelim varacağımız yer aslımızdır. Her şeyi bilen ve ilk yaratan bizim ne özelliklere sahip olduğumuzu ve o özelliklerimize ne kadar uygun yaşayıp yaşamadığımızı bilmez olur mu? Allah her şeyden haberdardır.
Dünya yaşam denklemi denen bu kaotik yaşamın referansları, zaman zaman insan denen mahluka, yaratılış gayesini ve Allah’ın vaadinin hak olduğunu unutturmaktadır. Her şeyi ilk baştan yaratana döneceksiniz, nerede olursanız olunuz. Önceki yanlışları referans göstererek onların arkasına sığınarak kendimizi kandırmaya çalışmayalım. Allah her şeyi ilk baştan yarattığına göre, bizim içinde bulunduğumuz ortamın koşullarını ve yaşamını da yeniden inşa edecek özelliklerle bizi donattı. Bu özelliklerimizi açığa çıkararak ve en iyi olanı hakka uygun olarak yaşam alanımıza aktarmak zorundayız. Neden bunları yapalım, öncekilerden kalan bir miras var, onları alalım ve yaşayalım demek gibi bir sorumsuzlukla, kendi yanlış eylemlerimizin faturasını bir başkasına kesmeye hakkımız yoktur. Çünkü dönüş hep Allah'adır.
Adalet, onun belirttiği şekilde uygulanmak zorundadır. Tüm insanların iradi seçim yapmalarının önündeki engelleri kaldırmak bizim görevimizdir. Baskı ve zorlamayla, onların tercihlerini istediğimiz alana yöneltme hakkına sahip değiliz. Anlatmak hatırlatmak, doğru ile yanlış arasındaki keskin ve belirgin çizgileri Allah’ın istediği şekilde açığa çıkarmak bizim görevimiz, ancak insanların, çizginin hangi tarafında yer alacaklarına dair onların hayatına müdahale etmek hakkımız değildir.
İman edip salih amel işleyenleri, hak ettikleri ölçüde mükafatlandırmak için; geri döndürecek olan ancak Allah’tır. Yapılan iyi ve kötü hiçbir eylem karşılıksız kalmayacaktır. Nice krallar Şahlar Padişahlar tahtı tacı bırakıp gittiler. Çünkü yapılan her amelin mutlaka hakkıyla karşılığının ödeneceği gün gelecektir. Yaratılmışlara karşı itibar kaybına uğramamak ve prestijimizi korumak için yapılan yanlış eylemlerimizi, gizlilik içinde yapmaktan kaçınmıyoruz da, Allah’ın karşısına çıkıp mutlak mahkemenin kurulmayacağını mı sanıyoruz. Her insanın yaptığı amelin karşılığının hakkıyla ödeneceği günün yaklaşarak geldiğine, hazırlıklı olalım, eylemlerimizi hep hakkın ve adaletin ölçeğinde yerine getirmeyi tercih edelim.
Yaratıcının bizlerden yapmamızı istediği bu amellerin kapsamı dışında dolaşmak ve sürekli kendi menfaatlerimizin çığırtkanlığını yaparak, hakkı örtmeye çalışmanın bedelinin çok ağır olacağını bilmemiz gerekiyor. Hakkı gizlemek ve örtmek kadar kötü bir davranış olamaz. Oysa Rabbimiz bizlerin mutlaka ilk günde olduğu gibi kendisine döneceğimizi anlatarak, hakikatlerin her ortamda aydınlatılmasını ve üzerinin açılmasını istemektedir.
Yaşadığımız dünyanın gözle görülen cazibesine kapılarak, hakikatleri örtmenin bedelinin çok ağır ve ödenecek faturanın da çok kabarık olduğunu asla unutmayalım. Buradaki yaşamın ziyneti ve içinde bulunduğumuz imkanların kalıcı olduğunu sanarak, hakkın ve adaletin yönünü değiştirmenin karşılığında, kaynar, su, içki ve acılı bir azabın bizleri karşılamak için beklediğini hiç unutmayalım. Kafir dendiği zaman hemen Allah’ın varlığını inkâr eden aklımıza gelir. Oysa Kafir hakkın ve adaletin üzerini örterek onun ortaya çıkmasından rahatsız olmaktır. Bu rahatsızlık ta en fazla Hakikate göre yaşamadığı zaman vicdan azabı çekenlerin, bu rahatsızlıktan kurtulmak için, Hakikatin üzerini örterek kısmi olarak kendisini rahatlatma seanslarının adıdır.
Hakka ve adalete şahitlik yapmaktan kaçınmanın ve isteklerimizi bir yaşamın olmazsa olmazı olarak sunmanın bedelinin, çok ağır olacağını bilerek yaşayalım ve kendimize gelelim. Burada kendimize gelmezsek, buradan sonra kendimize geleceğimiz yerin adı hesaptır. Allah’ın hesabında hiçbir yanlışlık olmaz. Önümüze konulan kitap eksizsiz olarak her şeyi yazmıştır.
“Her Ümmetin bir Resulü vardır, resulleri gelince, aralarında adaletle hüküm verilir. Ve onlara hiç zulüm yapılmaz.” Yunus:47
Resullerin en önemli vazifesi adaletle hükmetmeleridir. Her ümmete, adaletle hükmeden bir resul mutlaka gelmiştir. Allah adaletin nasıl uygulandığını göstermeden ve uygulamadan kimseye azap etmemiştir. Bugün ortaya çıkıp herkesin kendine göre bir adalet tanımlaması vardır, adalet kime göre olacak gibi, itirazların tamamı anlamsız ve yersizdir. Resul, hem adaletle hüküm vermek için geldiği gibi, herkesin hakikati görmesi için hak ile batıl arasındaki perdeleri kaldırarak onlara hakikati açıkça da tanımlamaktadır. Bunun temel sebebi insanların yarın benim bundan haberim yoktu, olmadı gibi bahaneler üreterek, hakkın kendisine ulaşmadığı iddiasının anlamsızlığını ortaya koymaktadır. Çünkü Allah kimseye zulmetmez ve asla Resuller göndermeden azap edecekte değildir. Allah’ın adaletinde bir sapma asla bulamazsınız. Onun gönderdiği Resullerin getirdiği hakikatler de, insanlar arasında adaleti ikame etmek amaçlıdır. Adaletin dışarıda bırakıldığı kimin kim adına nerede bulunduğunun belli olmadığı, çıkarların her yerde kol gezdiği ortamda, adalet yaşamın kapsam alanının dışında kalmaktadır. Adaletin kapsam alanının dışında kaldığı bir yerde bireysel ferdi ibadetler bizlerin hesabını kolaylaştırmayacaktır.
Zulüm yapmış olan herkes, azabı görünce yeryüzündeki her şeyin sahibi olsa da, (o azaptan kurtulmak için) hepsini feda ederdi. Ve içten içe pişmanlık duyardı. Fakat aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbirine zulüm yapılmaz” Yunus:54
Zalimlerin kendisini paklama imkânı o gün asla olmayacaktır. Azabı gördüğünde yeryüzünün tamamına sahip olsa, o azaptan kurtulmak için hepsini feda etse, yine yaptıklarının karşılığını mutlaka görecektir. Allah adaletle hüküm verir. Allah’ın tartısında asla bir eğiklik bulamazsınız. Yeryüzü kanunlarının zulmünü adalet sananlar, orada adaletin ne olduğunu çok iyi anlayacaklardır. Bir babanın ya da annenin suçlu olmasını bahane ederek küçücük sabilerin yaşam haklarını ellerinden alıp, onları ölüme ve açlığa mahkûm edenler, Allah’ın adaletinin ne olduğunu çok iyi anlayacaklardır. Hiç kimse kendi menfaatlerini devamlı kılmak için başkalarının yaşam haklarını elinden alma hakkına sahip değildir. Yaşama hakkı yaratıcının verdiği bir haktır. Onun yaşaması için gerekli olan nimetleri de yine o veririr. Ancak yeryüzü zalimleri, bir insanın yaptığı olumsuz davranışın yaptırımını uygularken, insanların biyolojik yaşamını devam ettiren haklarını da ellerinden almaya çalışırlar. Bu davranış hangi coğrafyada ve toplumda olursa olsun adı zulümdür. Suç ve ceza bireyseldir. Bireysel ferdi suçların karşılığı olarak, bir toplumun cezalandırılma isteği, haddi aşmaktır. Allah asla haddi aşanları sevmez.
Allah yeryüzü zalimlerinin yaptığı zalimlikleri bile, adaletle cezalandırıp hesaplarını görmesine rağmen, ben Müslümanım diyenlerin yeryüzünde suçu ve cezayı ferdi olmaktan çıkarıp, bir toplumsal yaptırımmış gibi uygulamalarını anlamakta zorlanmaktayım. Hiçbir günahkâr bir başkasının günahını üstlenmez. Baba oğul adına, oğul da babası adına hesap vermez. İnsana ancak yaptığının karşılığı verilir. Ey yeryüzü firavunları! şunu biliniz ki, pişmanlık duyup her şeyinizi feda edeceğiniz günler gelmeden önce, göklerin ve yerin Rabbinin adaletinde, hesaplarımızın görüleceği günü düşünerek, bugün haddimizi bilelim ve bir fani olduğumuzu unutmayalım.
Allah adaletle hükmeder ve kimseye asla zulmedilmez. Dünya bir handır, bu handa nice konaklayanlar vardır. Karacaoğlan der ki, kondum göçülmez, acıdır ecel şerbeti içilmez, üç derdim var; birbirinden seçilmez, bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm…Ölüm gelip çatmadan önce bugün hesapları yapma ve hesaba hazırlıklı olma günüdür.” Allah adaletle hükmeder…”
Erol KEKEÇ/12.01.2019

11 Ocak 2019 Cuma

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM- (5)



“Musa'nın kavminden doğru yolu gösteren ve doğrulukla adalet yapan bir topluluk da vardı.” A’raf:159
Hayatın her döneminde doğru yolu gösteren ve doğrulukla adalet yapan bir topluluğun olacağını asla unutmayınız. Bunun en güzel örneğini yine rabbimiz beyan ediyor. “İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel örnek vardır.” “İbrahim tek başına bir ümmetti” yani o tek olarak mücadele etti ve ona iman edenlerden söz edince, sadece Lüt’un ona inandığını açıklamaktadır. Peki, O nasıl olur da bir topluluğu anlatan Ümmet Kavramıyla özetlenir. Bunu derinlemesine düşündüğümüz zaman şu hakikatle yüzleşiyoruz. Her dönemde Tevhidi düstur edinen, Allah’ın vahyini taşıyan ve ona hiçbir şeyi katmayanlarla İbrahim bir ümmettir. Çünkü o tüm ilahları ve anlayışları redderek Rabbine dönen bir elçidir. Ondan olsa gerek, Tüm ilahların tasallutundan kurtularak sadece rabbine yönelen, doğrudan Kur’an’dan almalıyız ilhamı, diyen Şairin dediği gibi, her dönemde vahye dayanan bir yaşamla ortaya çıkanlar İbrahim ile birlikte bir ümmettir. İşte bu ümmet, Allah’ın Resulü Muhammed (as)’ın arkadaşlarına bir örnek olarak sunulmaktadır. Bu ümmet, tevhit erlerinden oluşan doğruluğa şahitlik yapan ve yeryüzünde sadece adaletin mücadelesini verenlerdir.
Eğer bir toplumda doğru yolu gösteren ve herkese doğrulukla adalet yapanlar olmasa, vahiy gelmeyeceğine göre yaşamın kaybolan rotasını bir daha yakalamak zor olacaktır. Demek ki Musa (as) zamanında da doğruluğa, hakka şahitlik eden bir grup vardı ve de her dönemde bu grup devam edecektir. Doğruluğa hakka şahitlik edenler, herhangi bir grubun, partinin ya da cemaatin insanları değildir. Onların beslenme kaynağı doğrudan vahiydir. Allah’ın emrettiği doğruluk ve adalet dışında başka bir şeyi gözetmezler. Bunlar, tarihin kırılma noktalarında her zaman doğruluk ışığını, elleri, ayakları yansa, yüreklerinden vurulsalar da O ışığı taşımaktan yana reylerini kullanırlar. İşte, bu topluluk İbrahim ile birlikte bir ümmet oluşturur.
Firavunun tüm baskı ve zorlamalarına rağmen hakkın ve adaletin şahitliğini yapmaktan kaçınmayan o insanların durumunu göz önüne alarak, günümüz yaşamına en doğru seçenekler sunarak hakka ve adalete doğrulukla şahitlik yapmak olmalı görevimiz. Bu şahitliği yaparken her türlü saldırı oklarının hedefi olacağımızı düşünerek, hakkın dışında asla bir referansı dikkate almamalıyız. Hakkın dışında yamularak bir oyana bir bu yana olacak şekilde doğruluğa şahit olamayız. Çünkü adaleti doğrulukla ayakta tutanlardan olmamız gerektiğini, sadece beyinlerimize değil yüreklerimizin tam ortasına kazımak zorundayız. Neden bu kadar keskin konuştuğumu düşünebilirsiniz, ancak şunu unutmayalım ki, çok kötü ve etrafı kuşatan logar pisliklerinin temizlenmesi için, içine akıtılacak çok temiz suların da o pis sularla karışarak onun bünyesine sineceğini unutmayalım. Onun için bir pis suyun içine temiz suların akıtılması, pis suyu temizlemez, ancak temiz suyu kirletir o halde yanlış bir düşünce ortamında doğruları anlatarak o yanlışların değişmesini beklemek, hem boşuna kürek çekmek hem de kendinizi imha etmek olur. Rabbimiz, Musa’nın kavminden bahsederken de, onların içinde farklı yaşayan bir grubun varlığını anlatmaktadır. Yani onlar gibi yaşayıp farklı düşünleri anlatmıyor. Bu da gösteriyor ki, doğru yolu gösteren ve doğrulukla şahitlik yapan bir ümmet olursa, ancak doğruluk tarihi kırılmaların etkisinde kalmadan gelecek çağlara aktarılabilir. Aksi halde sadece iğdiş edilen ve tüm özellikleri imha edilen bir şirk dini ve zulüm mekanizmaları sonrakilere miras bırakılır.
Doğru yolu gösteren bir doğrulukla adalete şahitlik yapılmazsa, insanlığın tüm iyilik genleri imha edilir. Onun için bizlerin bu konuda sarf edeceği özveri her şeye rağmen durmamalıdır. Fedakârlığın olmadığı bir değer, gün gelir kendi kendisini imha eder. Uğruna fedakarlıkların yapılmadığı bir yaşamın devam etmesi zaten mucizelere kalır. Gelecek kuşaklara mucizelere kalan bir yaşamı miras bırakmak istemiyorsak, hep birlikte erdemli, doğruluğu hayatlarının olmazsa olmazı gören ve adalete doğrulukla şahitlik yapacak insanlar olarak bir ve beraber olarak dünyaya meydan okumak zorundayız. Doğrular ve doğru yolu gösterenler, doğrulukla adalete şahitlik yapma cesaretini göstermezlerse, körler dünyasında tek gözlü olanlar daima o toplumları sömürenler olarak varlıklarını devam ettirirler.
“Yine bizim yarattığımız insanlardan öyle bir ümmet var ki, onlar hakka yol gösterirler ve o hak ile adaleti yerine getirirler.” A’raf:181
Günümüz yaşamına bir göz atacak olursak, Hakka yol gösterenlerden ciddi anlamda rahatsızlık duyanlar olabiliyor, çünkü onlar içinde bulundukları halden memnun oldukları için, hakka yol gösterenleri potansiyel bir düşman ve hain olarak görüp onları bir anda imha etmek isteyebilirler. Çünkü hakka yol gösterenlerin topluma tuttukları ışık, herhangi bir kişisel yaşamı anlatan ve toplumu bir postu paylaşmaya davet eden ışık olmayacağı için, toplumların buna yönelmesi mümkün olabilir. Bu hakikatten rahatsızlık duyan statükolar, kendi avenelerinin elleriyle hakka şahitlik yapacak, Adaleti gözeten bu ümmeti tehlikeli bir zümre olarak tanıtıp onların yaşama haklarını ellerinden alma yoluna gidebilirler. Ancak şunu hiç unutmamak gerekir ki, O ümmet hak ile, adalete şahitliklerini yerine getirmek zorundadır. Ey dostlar! Neden hakka yol gösteren ve hak ile adaleti yerine getirenler bizler olmayalım…Şu üç günlük dünyanın lezzeti vicdanın vereceği o felahı size bahşedebilir mi? Günler hızla akarken bizler o günlerin içinde bir o yana bir bu yana savrulan güz yaprakları gibi çiğnenirken, zaman değirmeninin içinde de öğütülürken hala bura için adaleti gözetmeyeceksek ve doğrulukla hakka bir yol göstermeyeceksek, bu hayatı o zaman yaşanmadı  bilelim…Hak ile adaleti yerine getirmek ile göstermelik adil olmazlığı birbirinden ayırarak adam gibi yaşayan kullardan olmak kaydıyla, ”Onlar hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar, bu Allah’ın bir lütfudur, onu ancak dileyen kullarına verir.”
Zaman geçmeden, yarınlar kararmadan, bugün bitmeden hakka yol göstermek için çıkalım yollara ve hak ile adaleti getirelim yerine, işte o gün rahmet iner üstümüze…
Erol KEKEÇ/10.01.2019


10 Ocak 2019 Perşembe

EY İNSANLAR! HAKKI AYAKTA TUTANLAR OLALIM- (4)

De ki: "Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz.” Araf:29
“Rabbim bana adaleti emretti.” Adaletin olmadığı yerde Tevhitten asla söz edemeyiz. Allah’ı birleyen ve yegâne güç sahibi Allah olduğuna inanan, ancak mutlak adaleti tesis edebilir. Allah’ın hesaba katılmadığı bir yaşamda, adaletin tecelli edeceğini beklemek sadece imkansızı imkanlı hale getirmek gibidir. Yani yeri göğe, göğü de yere indirmek nasıl ki mümkün değilse, bu da mümkün değildir. Nerede olursanız olunuz yüzünü, secde için sadece Allah’a yöneltin. Yeryüzü despotlarının, bankerlerinin, menfaatlerin, haydutların emperyalistlerin, tağutların önünde eğilip te, Allah’a yüzünü çevirdiğini sanan maymuni bir yaşamın canlı denekleri olmaktan kurtulmadığımız sürece; asla adaleti tesis edemeyiz.
Rabbim bana adaleti emretti.” Bu yeryüzünde yaşamamızın temel gayesi adaleti gerçekleştirmek için mücadele etmektir. Adaleti tesis ve temin etmek için mücadele edenlerinin dışındaki, tüm mücadeleler anlamsızdır. Allah nasıl ki kâinata bir denge düzen ve vird koyduysa, yarattığı bu canlılar aleminde de öyle bir virdin gerçekleşmesi halinde adalet ortaya çıkar. Adaletin olduğu yerde tevhit anlaşılır. Hak ile batıl arasındaki farklar anlaşıldığı zaman, insanlar kendi hür iradeleriyle hak ve batılı seçebilecek ortama kavuşurlar. Hakkın hak olarak yaşanması ve batılında batıl olarak tanınması ve onu tercih edenlerin ahirette hesabının görülmesi için, tam anlamıyla bir aydınlanma gerekmektedir. Bu aydınlık ortamın oluşması için; adalet sisteminin yeryüzünde tek kıstas olarak alınması hem zorunlu hem de gereklidir.
“Rabbim bana adaleti emretti. Tüm elçilerin geliş gayelerine baktığımız zaman, Tevhidin yerleştirilmesine hizmet ettikleri bilinir. Tevhidin arkaplanında bulunan gerçek aslında şudur, diye inanıyorum. Tevhit her alanda Allah’ı birlemek ve ona hiçbir şeyi ortak etmemektir. Eğer yeryüzünde yaratılmışlar kendisini, Allah’ın bu vasıflarına sahip olduklarını sanarak, insanlığı ifsat etmeye başlamışsa, denge düzen ve vird bozulmaktadır. Bu düzenin bozulması insanlar arasındaki eşitsizlikleri ve farklılaşmaları ortaya çıkarmaktadır. Bu da kimi insanların ilahlaşmasına, kimilerinin de köleleşmesine neden olmaktadır. Yani ticarette, hizmette, mevki ve makamlar arasında ciddi anlamda ayrışmalar oluşmakta; tam anlamıyla zulüm mekanizması işlev kazanmaktadır. İşte, Tüm elçiler bu dengeyi bozanların bozduğu dengeyi onararak, adaleti tesis etmek ve insanların ancak yaratıcıya kul olmaları gerektiğini anlatmak için gelmişlerdir. Bu hakikati görmediğimiz müddetçe, insanları hangi ameli ibadetlere zorlayarak; Allah’a kulluğa çağırabilirsiniz. Bireysel yakınlaşma ve yaratıcıyla aradaki iletişimi kolaylaştırmak adına, Allah’ın kullarından istediği ferdi ibadetleri hayatın odağına yerleştirip, odağı da kenar kıyı ve köşe yaparsanız, din insanların yaşamındaki anlamını kaybeder. İslam’ın, yani tevhidin odağında adalet vardır. “Çünkü Allah adaleti emretmektedir. Adalet üzerine ikame edilmeyen bir inanış, asla ve kat’a, Allah’ın gönderdiği din olmaz. Adalet, tüm yaratılmışların yaratılış doğasına, fıtratına uygun yaşayacağı, taşın çöpten, ağacın ottan, koyunun kurttan şikâyet etmeyeceği düzeyde bir yaşamsal ortam oluşturmaktır.
Rabbim bana adaleti emretti. Adalet kavramının, evrensel nesnel ve tüm yüreklerde kolaylıkla aynı anlamlara gelecek bir kavram olduğunu, neredeyse yeryüzünde bilmeyen yoktur. Böyle evrensel bir değeri tesis etmeyi bırakıp, insanların ideolojileri, inançları, kılık kıyafetleri, kültürleri, renkleri ve cinsiyetleri üzerinden bir tanımlama yaparak; insanlığa ideal bir sistem sunduklarını sananlar sadece zulmün ve karanlığın kökleşmesine katkıda bulunurlar.
Adalet kavramı, nesnel ve vicdanlarda karşılığı olan bir kavramdır. Vicdanları etkisi altına almayan ve insanların iç dünyalarında depreşmelere neden olmayan, içgüdüleri konuşturmayan bir kavramla insanlık ortak paydası oluşturamazsınız. Onun için Göklerin ve yerin Rabbi, bize adaleti emrediyor. Çünkü adalet varsa, diğer alanlarda söz hakkı ve konuşma hakkınız doğar. Bunu bilen Rabbimiz bize adaletin şahitliğini hakkı ile yapmamızı ve yeryüzünde bozgunculuk yapmamamız gerektiğini anlatmaktadır.
“Her mescitte yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na yalvarın.” Yüzümüzü sadece ona doğrultmak ve dini sadece ona has kılanlar olarak yaşamak bize emredildi. Yönümüz, yüzümüz Allah’a döndürülmüyorsa, adaletin şahidi olmamız çok zordur. Dini sadece Allah’a has kılanlar, ancak adaletin gereğini yaparlar. Allah’a rağmen, başka hesaplar peşinde olan bir anlayış, adaleti kendi tarafına yontmayı gerçek adalet olarak tanımlayabilir. Oysa dini sadece Allah’a has kılanlar, hesabın çok ince ayrıntılarını hesap ederek, yeryüzünde dosdoğru yaşamaktan haz alırlar. Allah’a yalvarıp ona dini has kılabilmenin en önemli koşulu; adil olmaktan geçer. Adaletli olmak kimseyi kazanmak ve kırmak adına olmadığı zaman, sadece Allah’a kulluk gerçekleşir. Allah’a kulluğun, “Rabbim bana adaleti emretti” anlayışından geçtiğini idrak edemeyenler, hayatlarındaki ilahların sayısını sayacak zamanları olamaz.
“İlkin sizi yarattığı gibi Ona döneceksiniz.” Hiçbir şey iken bizi bu aleme gönderen Rabbimiz, burada elde ettiklerimizi tekrar bizden alarak, bizi yarattığı gündeki halimiz gibi kendisine döndürecekse, bu zulmün anlamı nedir diye düşünecek beyin ve onu anlayacak yürekler ancak adaletin temsilcisi olabilirler.
Sizin elinizdekiler bir gün tükenir ama Allah’ın yanında olanlar asla tükenmez. Tükenmeyen hazinelerin ve nimetlerin sahibi, bize verdiği nimetlerle, yeryüzünde onun istediği emanetleri koruyarak ve insanlar arasında adaletin şahidi olarak yaşamamızı istemektedir. Çünkü Allah adaleti bize emretti. Adil olan ve adil olanları seven bir yaratıcı, bizden ancak adaletle hükmetmemizi ve adaleti gözeterek yaşamamızı istemektedir.
Adaletin tartısında tartan ve tartılanın eylemleri dışında hiçbir özellik barınamaz. Ne sizin inancınız ne inanmayışınız sizi asla farklı kılmaz. Paranız malınız, cübbeniz, soyunuz, cinsiyetiniz, makamınız, taraftarlarınızın çokluğu vs. gibi hiçbir unsur sizi farklı görmek için bir neden olamaz. Çünkü adalet karşısında herkes nötrdür. Adalet ancak sizin nötr olan rakamınızın önüne ve arkasına geçecek sayıyı vererek ya sizi artıya ya da eksiye geçirir. Adaletin tecelli etmediği yerde hangi kanun olursa olsun daima sizi alçaltır.
Adalet, yüceliğin, insan olmanın Yaratıcıya yakın olmanın otobanıdır. Bu otobanı trafiğe kapatarak hangi toprak ve kumlu yollardan insanlığı taşımaya çalışırsanız çalışınız, asla huzurlu mutlu bir hayat otoparkında konaklamayacaksınız. Huzurun olmadığı ve farklılıkların anlaşılamayacağı, yüzlerin Allah’tan başkasına döndüğü ortamlarda, şirk dini insanlığı sömüren bir ahtapot gibi büyür. Her mescitte yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na yalvarın.
“De ki, Rabbim bana adaleti emretti.” Onun gerçekleşmesi için ne gerekiyorsa yapmakla beni mükellef kıldı. Tarihin yönünü karanlığa götürenleri tanıyarak, hayata yeniden başlamam gerektiğini bana emretti. Ey insan kalk ve Rabbine dön, hangi mescitte olursan ol, dini sadece ona has kılarak, ilk gün geldiğin gibi ona döneceğini unutma…” Bunlar Allah’ın bize tayin ettiği ve emrettiği buyruğudur. Kim Allah’ın buyruğundan yüz çevirirse, bilsin ki, Allah buyruğuna karşı gelenleri asla affetmez.”
Adil bir yaşamın kollarında, sevgi, saygı ve barış dini olan rabbimizin buyruğunu yaşayarak adaleti tesis edip, kan göz yaşı ve acıların silinmesi için ayağa kalkmaya hazır mısınız?



Erol KEKEÇ/09.01.2018



"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!