Bu Blogda Ara

2 Kasım 2018 Cuma

Müslümanca Yaşama Üzerine Bir Hatırlatma-5



Kapitalizmin mezbelesinde leş peşinde koşmaktan yorulanlar,” Allah Katındaki Din İslam’dır” düsturunun içinde yolculuk yapamazlar. İslam yeryüzü ağırlıklarını sırtından endişe duymadan atan ve atabileceklerin güzergahıdır. Sırtına tonlarca ağırlık vuranlar, bu ağırlıkların altında mekânsal bir değişimin öncülüğünü yapamazlar. Değişim ve dönüşümü başlatıp, sürdürülebilir bir yaşamın öncülüğünü yapmak için ayağa kalkanlar, önlerine çıkacak her türlü yalancı ve sahte figüranların gerçek amaçlarını bilmek zorundadır.
Kapitalizmi, sadece yaşamın daha rahat etmesi için imkân ve koşulların iyileştirilmesi olarak algılayanlar, bu bataklık göletinde oluşacak girdapları bilmeden ve hangi noktasında nelerle karşılaşacağını da idrak edemez. Dolayısıyla onun bir kölesi olarak yaşayıp, farklı bir hayatın inşacısı olarak çığırtkanlıklarını sürüdür.
Dünya yaşamında en güzel mutlulukları sunacağını anlatan kapitalizm, evrenin her noktasında kendisinin olmasını arzular. Kapitalizm cismi ve cüssesi olan bir dev olarak düşünülmesin. Kapitalizm, sizi sizden alan ve kendine bağlayıp sadece kendisi için çalıştıran, yaratıcıya rağmen kendisinin vazgeçilmez olduğunu kılcal damarlara kadar dikta eden, görünmez ama hayata baskısı kaçınılmayacak kadar şedit olan dünya mezbelesinin adıdır.
Kapitalizm, önce ikna eder, sonra hayatın tamamını kendi arzu ve isteklerinle avucuna alır ve seni bangır bangır bağırtarak bağımlısı olduğun zevkleri yaşatmaya çalışır, diğer yandan da sende oluşturduğu korkularla, kendisini mutlak havari gibi sunar. Böyle bir yaşamla hangi hayatın neden ve niçin öncüsü olacağını bilmeyen, kendini tanımlamaktan uzak kobaylar, şartlandırılmış bir beyinle farklı ortamların mesajlarını aktarmaya çalışırlar. Ne kadarda kedisiyle barışık ama…(!)
Evet, Kapitalizmin gönüllü kölelerinden oluşan bir kervanla, “Allah katında din sadece İslam’dır. Yolculuğuna çıkılmaz. İstek, irade ve akıllarını peşinen Bila bedelsiz feda etmiş ve zamanlarını tecavüzcüsünün emrine vererek, sınırsızca kullanımına açmış, her gün tecavüze uğramaktan zevk alan bir maymun iştahlılıkla, acaba tecavüzcüsü dışında evlenecek kimsesi kalmamış bir beyin nasıl başka bir hayatın evreni kuşatması ve özgür fidanların yetişmesi için çaba sarf edebilir.
Alışkanlıkların kurbanı olmuş yaşamlar, yeni bir dünyanın oluşumundaki tuğlalar arasında bir harç olmayı asla düşünmezler. Alışılmış yaşamın gözü açık köleleri, yüreklerindeki körlüğü görüp tedavi etmedikleri sürece, hep uyanık olduğunu sanan köleler kitabının taşıyıcısı ve yayıcısı olmaktan kendilerini kurtaramayacaklardır. Nesnel, herkesi kuşatan, herkes için doğru ve olması gerekeni düşünmekten zerre tereddüt etmeyen beyinler, sorgulama ve kritik alarmını başlattıklarında yeni bir dünyanın tomurcukları açılmış olacaktır. Zaten kapitalizmin korkusu, düşünme alarmını başlatanların korkusuzluğuyla kendi büyüleyici tılsımının bozulacağı endişesi ve korkusudur.
Zamanlarını feda edenlerin, feda edemeyeceği bir şeyleri kalmaz. Kapitalizm insanların zamanlarını ipotek ederek kendi belirlediği alanlarda manevra yapmalarını istemektedir. Siz zamanınızı bir ele teslim ettiğinizde o zamanın nerede ve nasıl kullanıldığını sorgulama hakkınızı da kaybedersiniz. İşte yaşadığımız evrende kapitalizm aslında bir rahatlık getirmedi, insanların rahatlığını ellerinden alarak onların ellerine yaladıkça sürekli susuzluğu ve iştahı açtıran bir elma şekeri verdi. Yaladıkça iştahı kapardı iştahı kabardıkça yeni şekerler peşinde koştu, daimî yolların kralı olmak için çabaladı, âmâ ne kıralı oldu ne de kendini anlayabildi. Misafir olduğu sinemada son perde kapandığı zaman filmin finalinin galasında kocaman bir hiç ve avucunu yalayan ensesi kalın, elleri tutmaz, ufku kararmış, yerinden kalkmaktan aciz zavallı hareket kabiliyeti imha olmuş bir saman çuvalıyla karşılaştı. Acaba bu ben miyim diye soramadan, kendinden utandı ve avucunu açtı. Ey yaradanım sana geldim beni affet diye yalvarmaya başladı…İşte o zaman alacağı cevabın, bugün mü, daha önce neredeydin, arzu ve isteklerin bir atın dört nala gitmesi gibi senden çok ötede koşarken ben hiç aklına gelmemiştim, oysa şimdi sen bana gelmedin, kimse seni kabul etmediği için zorunlu seçenek, zaten geleceksin derse işte o zaman ne yapmayı düşünüyorsun…
Özgür kulların omuzlarında, zihinlerinden yüreklerine akacak doğru kıvılcımlarla harekete geçmiş bir yüreğin vereceği kararlar olmadan, kapitalizmden bağımsız bir yaşam ortaya konulamaz. Ey insan! Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan nedir? Sualine dosdoğru cevap vererek ayağa kalktığında hemen seni görünmez rabbinin eli kuşatır ve seni kapitalizmin fosseptiğinden alır Kevser havuzunda yıkar, sadece mutmain kullar için özel tahsis edilmiş cennetine koyar…Genişliği yer ve gökler kadar olan rabbinizin cennetine koşun, çalışanlar bunun için çalışsın, buyruğunun tecellisini görmek için özgürleşerek kul olamaya var mısınız?
                                                         Erol KEKEÇ/01.11.2018

1 Kasım 2018 Perşembe

Müslümanca Yaşama Üzerine Bir Hatırlatma-4



Tarihi ne yargıla ne de tarih hayatınızın dinamosu olsun. Onlar bir Ümmetti geldiler ve gittiler. Gelen ve giden, bugünü belirleme hakkına sahip değildir. Onlar sadece görülüp ibret alınmak ve uygun olmayan kısımlarını kendilerine bırakarak yol alınması gerekir. Hayatın dinamosu, içinde bulunduğun zaman ve mekân kurallarına göre çalışmalıdır.15 yıl önce yeni çıkmış bir cep telefonundan nasıl ki, görüntülü ve sesli konuşma imkânın yokken bugün varsa, tarihte hayatınızda o kadar olmalıdır. Ben illada 15 yıl önceki telefonla da görüntülü konuşmak istiyorum diye diretirsen donanımdan ve yazılımdan yoksun olan telefon seni arzularına ulaştıramayacaktır. Tarih döneminin zaman ve mekânından bağımsız değerlendirilemeyeceği için, günümüz yaşamının dinamosunu onlarla çalıştırmak istemek ve hatta dayatmak bugüne yapılacak en büyük zulüm olur ve asla da çalışmayacaktır.
Geçmişin yıkıntıları altında kalmak ve onlarla avunmak, Müslümanın hiç yapmaması gereken bir eylem olması gerekirken en çok sahiplenen olduğunu görmek ne kadar şaşırtıcı değil mi?
Siz gezmiyor musunuz, dolaşmıyor musunuz gittiğiniz yerlerde sizden önce de yaşayanlar vardı, ancak şimdi onların yerinde sadece bir kalıntı görmektesiniz mesajları, bizim onlar üzerinde düşünüp onların yanlışlarını kendimizden uzaklaştırmak, geldikleri sürecin üzerinde bir yol almak içindir. Onların yaşadıkları zamana ve yere takılıp kalmak için değildir. Parmakla gösterilen hedefe değil de parmağa takılanlar çok ses çıkardılar ancak yerlerinde sayarak kendilerini imha ettiler.
İslam, bir ağacı sürekli kutsamak değil, evrenin her noktasına onun yaşayabileceği ortamlara yeni fidanlar dikmektir. Eğer Evrenin her yanına tek bir iklimde yetişen bitkileri dayatırsanız ne onlar filiz verir ne de sizlerin emekleri karşılık bulur. “İnsana ancak emeğinin karşılığı vardır. Emeksiz bir düşüncenin yazılı olarak doğru yanlış bir ayıklaması olmadan sizden sonrakilere ve sizin döneminize aktarılmasını isterseniz, ancak hakkınız bir komisyonculuk olur. Bu din, komisyoncuların elleriyle hayat bulmayacaktır. Bu din, kendini değeri için feda eden ve emek harcamaktan asla tereddüt etmeyen fidanların, her coğrafya ve iklimde, evrende filiz vermesiyle hayat bulacaktır.
Budanmaktan ve yeni filizlerin gövermesinden korkan ağaçlar, nasıl ki, tapınak haline gelip ziyaret ağaçlarına dönüşüyorsa, Yeni fikir düşünce, aksiyon ve dinamizmden yoksun bir dogmatik din algısı da kendisini tapınak haline getirir ve götürmesi gereken hedef kendisi olur. Sonrasında anlamsız bir yaşamı din diye yaşar hale geliriz.
İnsan hangi koşullar altında yaşıyorsa evreni ve var oluşu o şekilde anlamaya mahkûm olur, bu da tarih ve doğanın insan üzerindeki baskısını ortaya koyar. Evrenin bağımsız ve insani bir duruşla tanımlanabileceğini anlamayan ve bilmeyenler, asla Evrenin tüm boyutlarında örnek olacak bir yaşama öncülük edemezler. Bu açıdan bir değerlendirme yaptığımız zaman, İslam’ın her kıtaya ve zamana hitap ediyor olması için, bir Güneş gibi tüm canlıları aydınlatması ve onlara ısı ışık ve enerjisinden aktarması gerekir. Güneşin bir coğrafyada yaşayan canlılara fayda sağlaması ve diğerlerine de o coğrafyada yaşayanların aldığı enerjiyi aktarmaya zorlaması, Güneşin Güneş olma vasfını yitirmesi anlamına gelir. İslam Evrensel bir din, dememizin altındaki temel dinamik, yaratıcının yarattığı tüm varlıkları bilmesi ve onların doğasına ve fıtratına uygun bir yaşamın ilkelerini göndermiş olmasındadır. Onun için tarih bizim hayatımıza olduğu gibi aktarılmak istendiğinde, insanlık tarih zindanında can vermeye mahkûm olur. Toprak aynı olmasına rağmen ne kadar farklı ürünler yetiştirebiliyoruz aynı toprakta. Peki farklı topraklarda sadece o topraklarda yetişen ürünlerin yerine biz sahip olduğumuz ve bildiğimiz ürünleri yetiştirmek istersek nasıl bir sonuçla karşılaşırız. Bunu anlamadığımız zaman dayatan, bıktıran, anlamsız, kendini tanımaktan aciz, sadece parçalamaya ve ifsata dayalı bir hayatın gözü bağlı kurbanları olarak yaşamaya mahkûm oluruz.
İslam idrak dinidir. İdraklarda karşılığı olmayan, beyin mekanizmalarını en aktif hale getirmeyen, yüreklerde evrenin farklı bölgelerinin iklimine yer vermeyen bir din asala ve kata Allah’ın gönderdiği Tevhit dini İslam olamaz. Tevhitte kuşatıcılık vardır. Elmada bitki, portakal da bir bitki ama her ikisinin ürünü ve yetişme koşulu birbirinden farklı, ama sonuçta ikisi de eylemleri neticesinde tevhide uygun bir meyve veriyor. Onların tevhidi, faydalı ve güvenilir meyveler vermesidir. Elmanın portakal vermesi, portakalın da elma vermesi değildir. Buradaki tevhidin sırını anlayan bir algı, ancak İslam’ın evrenselliğini özümser ve bir tarihi, hayat diye insanlığa dayatmaz.
“İnsana ancak emeğinin karşılığı vardır. Senin yaşadığın döneme ait vereceğin bir mesajın yoksa, ya da örnek olacak bir hayatın gövermemişse, kendini yırtmana gerek yoktur, önce kendini bul, sonra başkalarıyla birlikte nasıl yaşanılır onun yollarını aramaya bak. Hayat ve algı bir zar gibidir. Soğanın içindeki zarı ayıklamadığınızda, bazen insanlarda gereğinden fazla hazımsızlıklara yol açabiliyor, onun için düşüncenin oluşumundaki zarı ayıklayamayanlar, zardan sonra başlayacak olan hayatı sunma becerisini oluşturamazlar. Hayat ancak teslim olduğumuz değerle bütünleşirse, her ortamda ve koşulda evreni kuşatır. Evreni kuşanmayacak bir hayatın İslam diye pazarlarda tezgahlara dizilmesi, kimsenin o pazara uğramayacağı anlamına gelir. Pazar düşüncesinden hayat düşüncesine geçememiş, basit sıradan ve sadece aktarım üzere oluşan yığılan bir bilgi dağarcığının İslam diye dayatılması, öğütülmeden tüketmeye, beyin ve yürek hazımsızlıklarına neden olduğu için hep hastalıklarla boğuşmaya mahkûm oluruz…Ben de, onun için diyorum ki, yeni bir fidan ve yeni bünye gerekli sağlıklı yaşam için, o da Allah’ın kuşatıcı dininin tüm evreni Güneş gibi kuşatacak boyutta yeniden kendi emeklerimizle yaşanmasıyla olacaktır.
Dini, kendi gettolarına hapseden dogmatik yaşamdan, Evrenin yatışmaz dinamik yapısına mesajı olan, dinamik bir yaşama geçiş yolunda buluşmak ümidiyle….
                                                                Erol KEKEÇ/31.10.2018


31 Ekim 2018 Çarşamba

Müslümanca Yaşama Üzerine Bir Hatırlatma-3



Müslüman ismi, Ortadoğu, Afrika ve Asya’da yaşayan son nebi Muhammed (as)'ı kabul edenlere verilen, dinsel bir şövenist kimlik değildir. Müslüman İsmi, Allah’ın tüm insanlar için gönderdiği Tevhit dininin adıdır. Bu isim İlk İnsan Ademden Günümüze kadar gelen, yaratıcının gönderdiği tevhidin ortak ismidir.
Çünkü,” Allah katında din sadece İslam’dır. Bu uyarıyı, ben Müslümanım diyerek kendilerine bir dinsel kimlik oluşturup, kendi dışındakileri paçavra din olarak gören bir anlayışın temsil ettiği yaşam tarzı olarak anlamamak gerekiyor. Bu uyarı, yaratıcının katında gönderilen ve makbul olan, başka bir isimle dinin olmadığına dairdir. Tarih boyunca yaşayan toplumlara baktığımızda, kendilerine tevhidi anlatan ve İslam olarak gelen uyarıcıların getirdiği bu dinin ya aslı, tamamıyla değiştirilmiş ya da yaşam alanlarından sıfırlanarak anlamı olsa da hayatta karşılığı kalmamıştır. Sonrasında da her toplum kendi benimsediği bir isimle bu dini adlandırmıştır. Bu adlandırma yaratıcının verdiği bir isim değildir.
Dolayısıyla, bugün adına Müslümanım diyerek kendisine bir ayrıcalık tanınacağına inanan toplumların tamamı yeniden, sahip oldukları dinin, Allah’ın katındaki Tevhidi içeren İslam mı, yoksa kendi taraflarından Yahudilerin ve Hristiyanların isimlendirdikleri bir din gibi olan İslam mı? Bunu anlamaları kaçınılmazdır.
“Allah katında din Sadece İslam’dır” uyarısı tüm toplumlar ve dinler için de geçerlidir. Çünkü Allah Hiçbir topluma İslam dışında bir din göndermedi, ancak onlar kendilerine göre yontarak yeni bir din ihdas ettiler. İslam dünyası olarak bildiğimiz ve bizim de içinde olduğumuz bu yaşam, tıpkı öncekiler gibi Yaratıcının gönderdiği Tevhit olan İslam’ı yok ettiler, ancak isim olarak ona sarıldıklarında kurtulacaklarına inandılar. Bu durum tam anlamıyla bir tahrif ve farklı bir yaşamı Allah’ın katındaki din gibi sunmaya dönüştü.
Şöyle bir etrafımıza bakalım, nice ismi Hüseyin olan ama asla Hüseyin olamayacak Yezitler görürsünüz. Bunların İsminin Hüseyin olması onlara bir ayrıcalık tanır mı; Hüseyin gibi olmadıkları sürece…İşte, İslam aynen böyledir. Allah katındaki Din İslam olduğundan biz kendimizi o isimle adlandırarak kurtulacağımızı sanıyorsak bu yaşamlarla, en büyük zokayı işte o zaman yeriz.
“Allah katında din ancak İslam’dır. Bunun anlamını rabbimin verdiği idrakle şöyle anlıyorum, siz kendi tarafınızdan farklı ya da bu isimle bir yaşam biçimi oluşturup bunun da ancak Allah katından olduğunu anlatarak kendinizi avutmayın, bizim katımızdan size gönderdiklerimiz bellidir, yani sizlerin Allah’a teslim olmanız ve ona gönülden bağlanarak hakkın ve adaletin şahitliğini yapacağınız din dışında bir din göndermedik.
Yani, Allah katında olan, sizin isim olarak ben Müslümanım dediğiniz din değildir. Emrolunduğunuz gibi dosdoğru olduğunuz dindir. Bu dinin tarihteki önemli öncülerinden biri, İbrahim (as)’dir. “İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel örnekler vardır, hani onlar kavimlerine demişlerdi ki, bizimle sizin aranızda ebedi bir kin ve düşmanlık baş göstermiştir ta ki, bir Olan Allah’a iman edinceye kadar…” Mümtehine:4
Bu ayetin ifadesi dikkate alındığı zaman tüm nebi ve resullerin getirdiği dinin adı tevhit ve İslam’dır. O halde bugünkü yaşamları ele aldığımızda İslam ismi ile İsimlenmek hiçbir zaman bizim yaşadığımız olumsuzlukların nötrleneceği anlamına gelmemelidir.
İslam bir başlangıç ve diriliş amentüsünün manifestosudur. Bu manifestodan yoksun olanlar, “Allah katında din İslam’dır”, dininin içinde asla yer alamazlar, bu dinden olamadıktan sonra varsın adın Hristiyan, Yahudi, Budist, Müslüman ne olursa olsun ne fark eder ki…
İslam alemi, Hristiyanlık alemi, Yahudi alemi vs. gibi adlandırmaların tevhit dini ile asla uyumlu olmadığını düşünüyorum…İnsanlık alemi vardır ve bu alemde ya tevhit dini üzere olan Müslümanlar vardır, ya diğerleri…Dine dayalı şovenist bir İslam kimlik tanımlaması asla Tevhit diniyle alakalı bir tanımlama olamaz.
Yaşayan tüm dinlere baktığımızda, yaratıcıyla alakası kalmamış, ancak gönül avutmak ve kendilerine aidiyet oluşturmak için, ilahi isme sığınarak farklı dinler oluşturulmuştur. Sosyolojik tablo bunu tüm detayıyla ortaya koymasına rağmen kendilerini kurtulanlardan gören ve sahip olduklarını başkalarına dayatan bir anlayış, Allah katındaki din İslam, tanımlamasıyla adlandırılamaz.
“Ey iman edenler! Allah’a ve Resulüne iman edin” Resuller arasında hiçbir ayrım gözetmeden hepsine iman ettik, diye başlayan ayetlere baktığımızda da Müslümanım diyerek ortalıkta gezen bir topluluk, öncekiler gibi tevhitten uzak bir din oluşturma ihtimalleri olmamış olsaydı acaba yaratıcı bu uyarıyla uyarır mıydı?
Kısaca anlatmaya çalıştığım bu örnekler dikkate alındığı zaman ortaya çıkan tablonun şu olduğunu görüyoruz. Ebu Cehil gibi yaşayıp adı Muhammed olanlar, nasıl ki Muhammed olamazlarsa, adı İslam olup da Mekke müşriklerine kök söktürenler de İslam olarak tanımlanamayacağı gibi, adı Hans olup da Muhammed gibi yaşayanlar da Ebu cehil olarak adlandırılamaz. Bu Allah’ın adaletiyle bağdaşmaz.
Yoksa siz Allah’a bilmediğini mi öğretiyorsunuz, uyarısının muhatabı bizler olacağımızı unutmayalım…
Çok örneklerle konuyu daha kapsamlı bir atmosfere çekmeyi düşünmüyorum, anlatmak istediğim sanıyorum anlaşılacaktır. “Ey iman edenler! Allah’tan nasıl ittika edilmesi gerekiyorsa öylece ittika edin ve sakın Müslüman isminin yanında başka bir sıfatla can vermeyin…” Allah katında İslam olan din budur, bizim yaşadığımızı sandığımız din ise, anlam kayması ve mana erozyonu ile, yaşam alanımızda infilak etmiştir…
Muktedirlerin oluşturduğu dinden, Allah katında bizi kurtaracak dine Hicret etmeye var mıyız…?
EROL KEKEÇ/31.10.201

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!