Bu Blogda Ara

10 Temmuz 2013 Çarşamba

MENFAATLERİNİN KORUMASINI HAKİKAT OLARAK SUNANLAR!

“Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse ona ibadet edin. İşte bu, dosdoğru yoldur.”Al-i İmran:51
“…Kim Allah’a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle o, doğru yola iletilmiştir.”Al-i İmran:101
“Allah’a iman edip ona sımsıkı sarılanları ise (Allah), kendisinden bir rahmet ve lütfa kavuşturacak ve onları kendisine varan doğru bir yola iletecektir.”Nisa:175
İslam doğruluk ve hakka şahitlik dinidir. İslam, doğruluktan uzak kendi menfaatlerini korumak için İslam’ı, çıkarlarının önünde kalkan olarak gösterenlerin dini değildir. Emrolunduğun gibi dosdoğru olanların dini İslam’dır.
Allah hepimizin Rabbidir, ondan başkasına ibadet kastı taşıyan bir davranış içinde olmak, insanın kendisini kandırmasıdır. Dosdoğru yolda yürümek istiyorsak, Allah’tan başkaları hayatımızı Halaç pamuğuna çevirmemelidir. Heva ve heveslerimizin peşinden koştuğumuz halde Allah’ın ahkâmını yaşıyormuş gibi sevinçlerimizi anlamakta hayli zordur. Bu dinle olan irtibatımızın sulandırılmasının birçok nedeni olmasına rağmen, hiçbirini dikkate almadan, sadece kendi nefsimizle alakalı olanı düzeltirsek diğerlerinin yaşam hakkının ortadan kalkacağını düşünüyorum. Çünkü bizim dışımızda din adına bize giydirilmek istenen elbiselerin tümü, kendi boşluğumuzdan kaynaklanmaktadır. Bunlar ortadan kalktığı zaman, dini bir kalkan gibi isteklerimizin önüne çıkarmayacağız, din elbisesi ile kuşanmış olduğumuzdan, o kalkan zaten bizi koruyacaktır.
İslam’ın özünden hayatımıza akan kaynak olmadığı zaman, nefsin hoşuna giden her şeyi din olarak algılamaya mahkûm oluruz. Bu mahkûmiyet bizlerin hayatını dinamitlediği halde bulunmaz Hint kumaşı gibi kendimizi erişilmesi güç bir mertebe de görmekten de geri kalmayız. Hatta öyle bir duruma geliriz ki, “hayra dua eder gibi şerre dua ederiz.”Bu dualar gerçekleştiği zaman da yeryüzünde Allah’ın seçilmiş kulları olarak kendimizi görürüz. Bu yanlış ve bozuk algı kirliliğinden kurtulmadığımız sürece, dosdoğru yola iletilen kullardan olamayız.
Çok yakın günlerde İslami hassasiyetini anlatan bir grubun kanaat liderlerinden birinin anlattığını hiçbir ekleme yapmadan paylaşma gereği duyuyorum. Çünkü bu anlayışlar devam ettiği ve bunlarında dini hassasiyetler adı altında anlatıldığı bir ortamda daha ne kadar koyun gibi güdülen insanlar olacak doğrusu çok merak ettiğim için anlatacağım. Bu şahsı muhterem, Allah’ın samimi kullarını nasıl koruduğunu ve onları kesinlikle yalnız bırakmayacağını, yanlış referanslar evreninden örnekler vererek şöyle anlatıyordu. Ben de bu örneklere şahit oldum ve aforoz olma ihtimalini hesaba katmadım, ancak fitneci olarak damga yememek için bulunduğum ortamı terk ettim. Şimdi de sizlerle paylaşıyorum ki, dosdoğru olmaktan ne anladığımızı hep birlikte görelim diye.
Bu muhteremin işleri kötüye gitmeye başlamış, anlattığına göre, yani onun kötü dediği bizim yedi sülalemizi hayatımız boyunca besler, öyle bir kötüye gidiş. Böyle bir durumu yaşarken depolarında birikmiş ve satmaları gereken, defolu olarak adlandırılacak bir malzeme var, bir anda yabancı müşteriler gelir ve o maldaki defo anlaşılmayacak düzeyde olduğu için hiç söylemeden, normal bir malmış gibi fazlasıyla bir kar marjıyla anlaşırlar ve paketler yapılır. Bu muhteremin oğlu, dediğine göre rahatsız olur, müşterilere o malların böyle bir sorunu var dediği zaman, müşteriler malı almadan gidebilirler, endişesini taşımaya başlar ve durumu babasına anlatır. Baba ben bu işten rahatsızım ama söylersem de mal satılmaz ne yapmalıyım der. Bu muhterem kanaat sahibi babanın doğruluk kitabından inciler saçılmaya başlar ve oradakilerde ağlamaklı bir yutkunmayla, Allah mümin kullarına böyle yardım eder diyerek, iğdiş edilmiş bir dini hep beraber kurban ederler. Muhterem, mütevazı bir edayla, dilini eğip bükerek, yüz hatlarında doğal olmayan tebessüm goncaları patlatarak başlar konuşmaya. Muhterem kardeşlerim, Allah Mümin kulunun duasına icabet etmez mi? Ben oğluma dedim ki, evladım sen şimdi o malın kusurlu olduğunu söylersen, ticaretin durmuş olur, ama öyle yapma, sen dua et çünkü Allah onların gözlerini bağlar ve onlar o defoyu görmeden malı alıp giderler dedim. Başka yapacak bir şey yoktu, hep beraber dua ettik, iki gün sonra oğlum dedi ki baba; o mallar gitti ve paralar ödendi. Çok şükür bunu da böyle atlattık, görebiliyor musunuz siz doğru olursanız, Allah inanamadığınız yerden sizi destekler ve dualarınıza icabet eder. Sevgili kardeşlerim, bu doğruluğumuzu devam ettirdiğimiz sürece, kaybedenlerden olmayız diye konuşmasını sürdürürken müsaade istedim ve oradan ayrıldım. Bu yazıyı Ramazanın ikinci günü 2013 tarihinde yazdığımı düşünürseniz, takriben bir hafta önce yaşanan bir hadiseyi sizinle paylaşmış olmaktayım.
Evet, din adına yutulan bu zokalar devam ettiği sürece doğruluktan ve duadan ne anlaşıldığını anlatmak istemiyorum. Doğruluk, çıkarlarınızın, menfaatlerinizin en üst düzeyde korunması, dua ise hayatınızdaki şerlerin örtülmesi ve insanları aldatacak bir sermayenizin olması olarak anlaşılmaktadır. Bu kapitalist yaşam tomurcuklarının, doğruluk çiçeği gibi insanlara anlatıldığı ve hep bir ağızdan âminlerin yükseldiği, kafaların sallandığı, rakkaselerin yaşamının bir doğruluk kitabı olarak takdim edildiği bir dünyada ne kadar doğru ve Allah’a yakın kullar olduğumuzu sorgulamaya gerek var mı bilemiyorum.
Şayet dinden anlaşılan buysa ve insanlarda hep birlikte bunu sonraki nesillere sorgulamadan, yaşanılan manevi yardımların müminleri nasıl kuşattığını utanmadan anlatabiliyorsa, daha bu anlayışlarla çok derimiz yüzülecek, haberimiz olsun. “Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse ona ibadet edin. İşte bu, dosdoğru yoldur.”(Al-i İmran:51 )Bu yaşamı anlattığımız için, müminlerin hataları örtülmesi gerekmez mi diye soru sorabilecek insanlara naçizane cevabım, doğru, hataların üstü örtülür, ancak bir yaşamın bu kadar çarpıklaştırılarak, sonrakilere din olarak aktarılmasının üstünü örtmek hakkı gizlemektir. Kim bunu yapmaya kalkarsa adı ne olursa olsun, onlar kâfirlerin ta kendileridir, zalimlerin ta kendileridir, en ehveni fasıkların ta kendileridir. Fasıklar için Rabbimizin beyanı da şudur:”Allah fasıklar topluluğunu asla hidayete erdirmez.”
Evet, dostlar bu ramazan günü bunlarda anlatılır mı, günahlardan arınmamız gerekmez mi denebilir. Günahlardan arınmak için hayatımızdaki yanlış algı ve din kirliliğini temizlememiz için bunlar zaten birer hatırlatmadır. Bu hatırlatmalar önce kendime, sonra benim dışımdakileredir. Doğruluktan ne anladığımızı iyi algılayalım, inandığımız din sahih olmazsa, amellerimiz Salih olmaz, amellerimiz Salih olmazsa, sade dini Allah’a has kılma gibi bir eylem vuku bulmaz. Ne zamandan beri aldatmanın adı doğruluk, şerri gizlemek için yalvarmanın adı dua oldu. Kimseyi kimseyi aldatamaz dostlar, insan ancak kendisini aldatır. Ali (ra)nin deyimiyle,”bahaneler, insanın kendisine karşı söylediği en büyük yalandır.”Bu yalanlar ve hurafeler üzerine kurulmuş bu dinin zulmünden, bu mübarek ramazan günlerinde rabbim bizleri kurtarsın ve hakiki dosdoğru kıldığı kullarından eylesin…
“Allah’a iman edip ona sımsıkı sarılanları ise (Allah), kendisinden bir rahmet ve lütfa kavuşturacak ve onları kendisine varan doğru bir yola iletecektir.”(Nisa:175 )Rabbim bizleri bu ayetinde belirttiği kullar arasına katsın ve ayıpları araştıran değil ama Yezit’in din anlayışının kökünü kurutan yaşamı ortaya koyacak kullardan eylesin. Hakkın şahitliğini gereği gibi yapan ve yapmaya azmetmiş, çıkarların pençesinden kurtulmuş, özgür kullara selam olsun…

SOSYOLOG-EROL KEKEÇ- 10.07.2013(10.00-12.10) ÇENGELKÖY/İST

17 Haziran 2013 Pazartesi

ONURLU BAŞARI


       Ne yaparsan yap başı ve sonu konusunda dikkatli olmalısın. Dikkatlice davranılan bir işin sonunda, başarı kendiliğinden gelir. Dikkatten yoksun çalışmalarda sonuçlar hep hüsranla sonuçlanır. Açmak gerekirse reel yaşamdan örneklerle biraz izah edelim.

      Feodal anlayışlar, duyguların akılla çiftleşmemiş çocukları olduğundan, ilkeli olmayı ve belirli kurallara göre yaşamayı ahmaklık sayarlar. Ahmak bir yaşam tarzında dikkat aranmamalıdır. Anlık reflekslerin çok güçlü olduğu bu anlayışta, şartlandırılmış güdülere göre yaşamak, bir üstünlük alametidir. Koşullanmış varlıkların, yaptığı en iyi eylemin gramı ne kadar ki, kazandıracağı saygınlık ne olabilir. Akıldan yoksun, özgürlükçü bir anlayışı diskalifiye etmeye çalışan, kişi, toplum, yönetim, aile ve iş kolu ne olursa olsun hepsi, feodal bir yapılanmadan ibarettir. Bu feodal ortamlarda yetişen bireylerin, eylemlerinde baş ve son arasında bir dikkat aramak komik olur. Çünkü bunlar o an yaptıkları eylemden alacakları hazın miktarına koşullanmışlardır. Sonuçta kimlerin etkileneceği, ne kadar zararlarının olacağı, onlar açısından hiç önemli değildir. Bunun için verdikleri zararın ucu, doğmamış çocukların yüreklerini bile acıtabilir. Bu acılı tabloların oluşmasını istemiyorsak, dikkatte, aklı aktif hale getirmek zorundayız.

    Baş ve sonuç birbirinden ayrı algılandığı sürece, acılı gözlerden yaşlar asla kurumayacaktır. İnsanların akıttığı gözyaşlarını, bardaklarına doldurup, zevkle içenler, ama bir gün mutlaka o gözyaşlarında boğulacaklar. Evet, biz bu konuyu biraz sorgulanmamış alandan ele almayı düşündük. Onun için biraz başınızı ağrıtabiliriz. Şartlandırılmış ve aç bırakılmış, kobay farelere baktığımızda, karnını doyurmak ve haz almak için, normal insanların beğenmeyeceği her türlü davranışı yapabilirler. İşte adı insan olup da, insanlık mektebinin bir öğrencisi asla olamayacak, biyolojik iki ayaklı bu yaratıklar, kobay fareler gibi hayatta çok kullanılmaktadır. Bunlar kullanılırken, dikkatten yoksun, sadece salyalarını akıtarak, yiyecek toplamaya çalışırlar. Bunların hayatında baş ve sonu sorgulamak ahmaklıktır. Bunlar için ne baş ne de son önemlidir. Bunlar için önemli olan zevk almaları, enselerini kalınlaştırmaları ve kendi köşelerine yığılarak kıs kıs gülüp, göbeklerini şişirip oynatmalarıdır. Bu kadar basit yaratıkların at oynattığı bir dünyada, ne yaparsan yap, başına dikkat etsen sonuç karmaşıklaşır, sonuca baksan baş ayak olur. Çünkü baş ile son arasında kurulan kanalların suyu daima bulandırılmaktadır.
   
     Bu bulanık ortamda, dikkatli insanların dikkatini, cambazların ip atlamasına ayırması, onun için hayati bir kayıp olur. Çünkü bu insanlar, aktif enerjilerini, bu basit yaratıkların dalaverelerine ayırarak kendilerini yok etmezler. Bunlar koşullandırılmış denekler değildir. Bir denek grubunun karşısına çıkıp, onların seviyesinde bir savaş vermek istemediklerinden, bazı işlerin sonucunda başarıları, başarısızlıkmış gibi yansıyabilir. Ama onlar bilir ki, kişiliğini ve karakter bütünlüğünü kaybetmektense, maddi dünyadaki kayıp daha büyük bir başarıdır. Uyanık, zeki ve dikkatli insanların bu hareketi olmasa, lağım pislikleriyle yaşamlarını devam ettiren, lağım fareleri açlıktan ölebilir. Bunu bildiklerinden, tüm sahip olduklarını, işkembelerini şişirdiklerinde yaşamdan zevk aldığını sanan, lağım farelerine bırakıp, ruhlarından izinsiz, bedenleriyle geldikleri dünyayı terk ederek, bedenlerini diriltmek için ruhlarına hicret ederler. Çünkü ruhsuz beden doldurulsa da doymayacağından, ruhun gölgesinde yaşamayı, denek farelerle mücadeleye tercih ederler. Farelerin lağım savaşı bitmeyeceğinden, maddesel dünyada hep zarar etmiş görülürler. Ama bilmez ki, lağım fareleri, akıllı ve onurlu insanlar için, maddesel varlık, denize daldırılan bir parmaktaki nem kadar bir şeydir asıl hayatın yanında. Ondandır, akıllı uyanık insan, üretici yeteneklerini ortaya koyma ve insanlara yararlı olma hayalleriyle yaşarken, lağım farelerinin lağımları parçalayıp lağımdaki pislikleri zevkle yiyeceği anı hiç düşünmezler. Ama şunu iyi bilmek gerekir ki fareler ancak fareliklerini yaparlar.

     Evet, yolun başında ve sonunda dikkatli olunursa başarısızlık asla olmayacaktır. Farelerin her gün çoğaldığı bir dünyada, farelerle olan ilişkilere bir nokta koyup, faresiz bir yaşamı hedefleyen insanlar en büyük başarıyı kazanmışlardır; maddesel ekranlarda izlenebilecek herhangi bir oyunları olmasa bile…
Yıl:01.04.2004
Saat:17.55-18.40
Yer: Kadıköy(FBM)İST
Erol Kekeç

12 Haziran 2013 Çarşamba

ALLAH'IN GAZABI ÇOK YAKIN!

Bunun mutlaka ama mutlaka okunmasını ve izlenilmesini isterim......!
Allah Haddi aşanları sevmez;
“ Savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.”Bakara:190
“Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.”Maide:87
“Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.”A’raf:55
Bu ayetlere dikkat ettiğimizde bir hakikate gözlerimizi kapamamız mümkün değildir. Bu haikaket, haddi aşmak ve aşırı gitmek, Allah katında sevilmeyen ve kınanan eylemler olduğunu rahatlıkla görürüz. Allah’u Teâlâ bir eylemi bu kadar açık bir ifade ile kınayarak anlatmış olmasına rağmen, bu tarz eylemleri kendilerine kalkan edinen ve ben Müslüman’ım diyen varlıkları anlamakta çok güçlük çekmekteyiz. İçinde bulunduğumuz ülkede, son dönemlerde yaşanan olayların arkasında her ne kadar bazı kirli odaklar olsa da, bazı haddi aşan ve aşırıya giden davranışların olduğunu da görmek gerek.
Aklı başında bir Müslüman, bu patolojik vakaların oluşmasına fırsat vermeyecek kadar aşırılıklardan ve haddi aşmaktan uzak durması gerektiğini çok iyi bilir. Rabbimiz bizi, başkaları için fitne kaynağı kılma diyerek, hadlerini ve hudutlarını çok iyi bilir, tövbe ve istiğfar ederler.

Allah Şımaranları sevmez;
“Şüphesiz Kârûn, Musa’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: “Böbürlenme! Çünkü Allah böbürlenip şımaranları sevmez.”Kasas:76
Karunlaşmaya giden yola dikkat ediyor muyuz, tamamıyla şımarıklıktan geçiyor. Haddi aşmak ve aşrı gitmek beraberinde insanı şımarıklığa sürüklemekte ve hiçbir şeyi takmadan dalga geçer duruma getirmektedir. Şımarık varlıklar, kendilerini yeryüzünde seçilmiş, özel iltimas sahibi varlıklar olduğunu düşünürler. Şımarık çocuklar kimseyi takmadıkları gibi herkesle dalga geçip kendini aşan konulara da burnunu sokmaktan geri kalmaz. Yaşanılan olumsuzlukların temelinde mutlaka şımarık eylemlerin olduğunu görmekte güçlük çekmezsiniz. İnsanların sahip olduğu imkânlar onları böbürlenmeye ve aşrı azgınlıklara sürükler. Merhum Sezai Karakoç üstadın deyimiyle,”Hükümdarların hükümdarlığı için halka yalvardığı ama yine de eşsiz zulümler işlediği günlere geldik sizler bunu bana söylemediniz…”dediği gibi, şımarmak, insanların sonunu yaklaştırır.
“Şüphe yok ki Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları hiç sevmez.”Nahl:23
Allah yere gireni, yerden çıkanı, göğe yükseleni ve gökten ineni, sinelerde saklı bulunan her şeyi en iyi şekilde bilir. Allah her şeyden haberdardır. Hiç kimse kendisinin ne hesaplar yaptığını kafasının arkasında olanlardan Allah’ın haberdar olmadığını sanmasın… Allah size şah damarınızdan daha yakın olmasına rağmen, yaptığınız eylemlerde sizi gözleyenin olmadığını mı sanıyorsunuz? Herkesin ne yapıp ettiğini göreceği günler çok yakındır.”Ey insan! Kerim olan rabbine karşı seni büyüklük taslamaya ve azgınlık yapmaya sevk eden nedir? Bu büyüklenmelerinizin kaynağı nedir, yoksa Allah’ın perçeminizden yakalayamayacağını mı sanıyorsunuz, böyle bir büyüklenme hesaplarınız varsa, şunu biliniz ki, mutlak galip Allah’tır. Hesap gününün tek hâkimi odur, Allah hesabı çabuk görendir, orada bir saniye beklemezsiniz ve sizlere hiçbir haksızlıkta yapılmayacaktır. İnsanlara olduğundan fazla kibirlenip büyüklük taslayanlar, Allah katında kimsenin kimseye faydasının olmayacağı bir günden sanırım haberleri olmasa gerek…
Allah bir resul gönderse senin   gibi ipsiz sapsız çulsuz birini göndermeye mi kalır, diyen Mekke’nin müşriklerinin gerekçelerini dikkate almayanlar, o müşriklerin tavırlarını eylem olarak yaşamalarına rağmen, sözleriyle farklı mesajlar vermeye kalsalar da, Allah sizin yapıp ettiklerinizden hesap soracaktır. O doğrulamamış, namaz kılmamış, büyüklük taslayarak yüz çevirip sırtını dönmüş sonra da salına salına kendenden yana olanların yanına gitmişti, sana yazıklar olsun yazıklar, daha sana ne olsun… Bu kibirlenme kulelerinden aşağıya inerek, herkesin söylediği sözün bir kıymeti vardır diyerek düşünülmediği sürece, azgınların perçemlerinden yakalanacağı günler çok yakın demektir.
Rabbinin verdiği bunca imkânlara rağmen sizi Kerim olan, Allah’ın nimetlerini yok sayarak, kendinizi dev aynasında görmenizin anlamı nedir? Yoksa insan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sandı, bizim ona yetişip kendisini yakalayamayacağımızı mı sandı… Hayır, hayır onlar akletmiyorlar ve inatlarında devam ediyorlar... Bizim inatçı zorba kavimleri ne yaptığımızı görmediler mi? Sen öğüt ver umulur ki öğüt alırlar, öğüt ancak iman edenlere fayda verir…
Allah fesat çıkaranları asla sevmez!
Bir de Yahudiler, “Allah’ın eli bağlıdır” dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar! Hayır, onun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, sana Rabbinden indirilen (Kur’an) onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır. Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah bozguncuları sevmez. Maide:64
“Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Kıyamet’in kopması bir göz kırpması gibi veya daha az bir zamandır. Şüphesiz Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.”Neml:77

Allah’ın buyruğuna inanmayarak, ya da kendisini ilgilendirmiyormuş gibi davrananların sonunun, Yahudilerin söylediklerinden dolayı, nasıl ki Rahman olan rabbimiz, onların elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar diyor, bu kapsam alanına girmemek için fesat çıkaran ve ifsatçı bir yaşam ortaya koymaktan kaçınmaları gerekir. Her ne zaman ortalığı karıştırmak için bir ateş yakılmışsa Allah onların ateşini söndürmüştür. Allah bozgunculuk yapanların bu ateşlerinin yayılmasına asla fırsat vermez. Çünkü rahman ve rahim olan Allah, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanları asla sevmez ve onları yakın yerden yakalar.
Yerlerin ve göklerin gizlediklerinin bilgisi tamamıyla Allah’a aittir, Allah yapılanların hepsinden haberdardır. Kimse dünyaya direk kalacağını ve bu dünyanın tek sahibinin olacağını sanmasın… Kıyametin kopması sadece bir göz kırpması ve daha az bir süredir, bunu bilen geçici dünya metaına aldanarak mütekebbirleşmek zorunda kalır mı? Elbette hayır, ancak dünyada uzun yaşama arzusu insanları yanlış yapmaktan men edemez. Bu sonsuz yaşama gayreti, insanı azgınlaşma sendromunun pençesinde can vermeye sürükler. Şunu unutmamak gerekir ki, Allah her şeye hakkı ile güç yetirendir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın her şeye güç yetireceğini bilen birinin, tasalanmasına kaygılanmasına gerek var mı?
Eğer siz Allah’ı hesaba katmazsanız hesabı şaşırırsınız ve kendinizi erişilmesi ve ulaşılması çok güç, mütekebbir olarak ilan edersiniz, sonrasında da kendiniz için karanlık yaşamı, kendinize reva görürsünüz… O zaman Allah sizin başınıza kimi musallat eder bilemem. O halde “Ey iman edenler! Adaleti gözetenler olarak dosdoğru hareket ediniz ve büyüklenme kulelerinden inerek, yaşamın bir ortağı olduğunuzu kanıtlayın ki, Allah’ın rahmeti sizi kuşatsın…
NOT: Devam edecek…
SOSYOLOG-EROL KEKEÇ
12.06.2013(12.30-13.50)
ÇENGELKÖY/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!