İslami Burjuva'nın yeni yaşam tarzı!
07 Kasım 2008 10:08Ekonomik yapıdaki bu değişiklik kendini yaşam tarzında da gösteriyor. Yatak odalarında üç metrelik palmiye ağaçları,en küçüğü 50 metrekarelik namaz odaları...
Yatak odalarında üç metrelik palmiye ağaçları, sedir yerine tavandan sarkan salıncaklar, en küçüğü 5O metrekarelik namaz odaları bulunan bu yeni kesim, kimi İslami çevrelerce de fazla gösteriş düşkünü oldukları gerekçesiyle eleştiriliyor. Aktüel dergisinden Ece Vahapoğlu "İslami Burjuva" diye tanımladığı kesimin evlerini tasarlayan, Vogue Interiprs'un sahibi 33 yaşındaki genç iç mimar Şafak Çak ile son dönemdeki İslami burjuvazinin eve dair zevklerini konuştu.İşte, yeni zenginlerin yaşamlarını şekillendiren Şafak Çak'ın yaşadıkları ve kendisinden talep edilen ilginç istekler... Müşteri profiliniz nedir? Bir değişim oldu mu bu profilde? Müşteri profilimiz çok geniş. Aslında dışarıdan B-A ve A+ gibi gözükse de, zevk sahibi olan ve ne istediğini bilen herkes müşterimiz. Daha önceleri müşterilerim doktorlar ve sanatçılardı. Halen müşterileri min yansını îslami burjuvalar, yarısını çok yenilikçi ve tam laik aileler oluşturuyor, işimi yapıyorum, insanların tercihleri ile ilgilenmiyorum. Son dört senedir müşteri tarzlarında değişiklik var diyebilirim. Şu andaki iktidara yakın, daha muhafazakâr ve bugüne kadar hayatlarım hiç bilmediğim ailelerden söz ediyorum.Bu yeni müşteri profilini anlatır mısınız?Eşlerinin başları kapalı, çocukları İstanbul'un en iyi okullarında hatta bazıları Dubai'deki Amerikan kolejlerinde okuyan, bugüne kadar Türkiye'de bir iddiası olmadığını sandığımız ancak içlerine girildiğinde dışarıda gördüğümüz insanlardan hiçbir farkı olmayan hatta kendini daha da hızlı geliştiren ve öğrenen yepyeni bir burjuva kesimi diyebiliriz. Dünyadaki son trendleri takip eden, moda ile yakından ilgili ve yeni olan her şeye açık.Neden sizi tercih ediyorlar? En başta, müşteriye verdiğimiz güven geliyor. Bu, hem hayallerinin evini yaratmada hem de sonrasında üçüncü şahıslara bu aileleri ve evleri afişe etmememizden kaynaklanan güven. Kimse bizim kime iş yaptığımızı, ne kadara yaptığımızı ve ailevi detayları bilemez. Bu dengeler öyle hassastır kî, bu kesim müşteriler kendileri hakkında konuşulmasını, özel hayatlarının afişe edilmesini hatta evlerine tasarlanan bir mobilyayı bile bir başkasının evinde görmeyi istemezler. Tüm objelerin onlara "özel" tasarlandığı ve imal edildiği konusunda tam güven isterler.Kaç senedir bu işi yapıyorsunuz?Sekiz senedir. Ondan önce babamın 45 senelik bir mobilya mağazası geçmişi var.İslami şartlara uygun olarak yaşamayı hedefleyen ailelerde ne gibi ilginç isteklerle karşılaşıyorsunuz?Bu kesimin istekleri normal müşterilerimizden çok da farklı değil. Hatta bu yeni burjuva dediğimiz gençler o kadar bilinçli ve o kadar ne istediklerini biliyorlar ki, bu öngörü ve beğenilerinde çok sık yurtdışına ve bilhassa Dubai gibi Asya ülkelerine sıklıkla seyahat etmelerinin büyük rolü var. Aslında birçok insanı şaşırtacak, hayrete düşürecek veya gıpta ile bakmalarım sağlayacak kadar iddialı ve marjinal fikirlerle geliyorlar. Ben onların isteklerini çok hızlı kavrayıp kâğıda dökebiliyorum.Müşterilerimizden gelen en ilginç isteklerin başında, yatak odasına koyduğumuz üç metrelik palmiyeler, sinema odalarında kullandığımız ve Suudi Arabistan'dan getirttiğimiz klimaya bağlanan otomatik gül suyu kokusu pompalayan havalandırma sistemi geliyor. Boğaz'da yaptığım evlerde genellikle odalardaki ve salondaki tüm ekranlara, çatıya koyduğumuz 360 derece dönebilen kameraları bağlıyoruz. Bu sayede evin herhangi bir odasından Boğazı canlı izleyebiliyorlar. Bu sistemin bir benzerini Pelİcan Hill'de tasarımına başladığımız bir villaya yapacağız buradakinin tek farkı, Boğaz'ı internet üzerinden webcam sağlayıcıları ile alırken, Kabe ve etrafını da uydudan canlı olarak 24 saat izleyebilecekler. Yeni zenginler gösterişe meraklıdırer halde? Yaptığım evlerden birini görmüş bir aile benden randevu isteyip görüşmeye geldi. Adamın ilk sözü, "Şafak Bey bana öyle bir ev yapın ki bende 30 milyon dolar var zannetsinler", inanın başımdan aşağı kaynar sular aktı. Bu kesim, parayı har vurup harman savurmak yerine mantıklı harcamayı ancak kalitenin en üst seviyesini talep eder. Buna yüzde 10'Iuk bir kesimi dahil edemem. Örneğin, normal bir ev fiyatı verdiğim birkaç ailenin, "düşük fiyat verdi" diye gelmediklerini biliyorum. "En pahalı en iyidir" düşüncesinde olan insanlar da var.Dini görevlerini / alışkanlıklarını yerine getirmek için özel istekler var mı?İlginç isteklerden biri de, namaz ve sohbet odaları. Hayalimde hep modern bir cami dekore etmek vardır. Bunu şu an Zeynep Fadıllıoğlu başarı ile gerçekleştiriyor. Ben ise, bu hayalimi şu an ancak bu kesimin evlerine namaz odaları, ufak mescit veya sohbet odaları yaparak gerçekleştiriyorum. Bunlar kafanızda kurduğunuz o sedirlerin olduğu namaz odası şeklinden çok uzakta tasarımlar.Fark nedir?400-500 metrekarelik evlerden bahsediyoruz namaza odalarının en ufağı 50 metrekare. Namaz odasının ritüelleri, halı, sedir ve rahle, çok daha fütüristik Sedir yerine tavana ahşap kalasla bağlı, üzerine mor kapitone kumaş kaplı salıncak mesela. Amaç sallanmak değil tabii, yerden kazanmak, ibadet edilen ve "Allah'ın huzuruna çıkılan yer, evin en özel mekânı olmalıdır" mantığı ile insanın kendini en huzurlu hissettiği mekânları yaratıyorum. Bunun bir benzerini Musevi olan olan bir müşterime yoga odasında uyguladım.Hanımlarla nasıl muhatap oluyorsunuz?Bu konuda ritüelleri çok iyi öğrendim. Bu konuda en büyük iş, benimle beraber çalışan ablam Başak'a düşüyor. O türbanlı müşterilerimizle öylesine içli dışlı ki hemen hemen tüm davetlerine katılıp, bir ev projesinde başından sonuna kadar onlarla yaşıyor. Kendi aralarındaki davetlerde sosyete dergilerinde bile göremeyeceğimiz elbiselerle şıklık yarışı içinde olduklarını ve herkesten daha çok modayı takip edip trendlere uyum sağladıklarını biliyorum. Beyleri ile ben muhatap oluyorum.En radikal müşteriniz kimdi?En radikal müşteri toplantımız, kara çarşaflı bir aile ile, kendi evlerinde, evin üst katında evin beyi ve erkek çocuklarla benim, alt katında evin hanımı ve kız çocukları ile ablam ve bizim iç mimar kızlarımızın yaptığı görüşme idi. O ev bitene kadar evin hanımım ve kızlarını hiç görmedim. 10 kat fazla para harcıyorlar Ne kadar para harcıyorlar?Bu soruya cevap vermek çok zor çünkü bütçeler aile yapısına göre değişiyor. Kimi aileye 100 bin dolar çok gelirken, kimisine l milyon dolar az geliyor. Geniş bir skala. Şöyle bir kıyaslama yapabilirim yeni yetişen türbanlı burjuva gençliği, başı açık yeni evlenen genç bir çifte göre en az 10 kat fazlasını harcıyor. Bu gençlik, Anadolu kaplanları dediğimiz ailelerin çocukları. Hepsi yurtdışında iyi üniversitelerde okumuş, vizyonu olan gençler. Aile şirketlerinde aktif rol oynayıp, kazandıkları parayı hayallerinin evinde oturmak için harcamaktan çekinmezler.Ödeme şeklî nasıl oluyor?Bugüne kadar ödeme konusunda bir tek aile dışında hiç problem yaşamadım o ailede de eşler arasında sorun vardı. Yüzde 90 nakit ödeme yaparlar. Çek ve senet kullanmazlar. Genelde anlaştığımız vadelerde nakit ödeme yaparlar. Bu kadar nakiti olan insanlar evlerinde kasa da yaptırıyordur değil mi?Hepsi kasa yaptırır. Sac ve çelikten büyük kasalar.İslami burjuvazi dünyada da yükselişte"îslami kesimde bir modernleşme yaşanıyor" diyebilir miyiz?Kesinlikle. Artık dünyada bile bu kesim bir yükseliş ve kabul görme trendinde. Dubai'nin başarılı olma sebeplerinin başında bu iki kesimin huzur içinde yaşayabilmesi gelir. Günümüzde ABD, Avrupa ve Asya'da kriz derinleşirken Araplar bunu hafif çiziklerle atlatıyor ve izlemekle yetiniyorlar. Tüm tasarım dahîleri önce Arapları memnun etmek İçin emek sarf ediyorlar. Bu tekstilde de, mobilyada da böyle. Dubai'deki 7 yıldızlı otelleri yapan mimarların yüzde 90'ı İtalyan'dır. Hatta Burj Al Arab'a denizden baktığınızda, karşınızdaki manzara kocaman bir haç şeklidir ve yıllardır bu konu tartışılır. Ülkemizde olduğu gibi dünyada da Islami burjuvaziyi yok saymak imkânsız.İslam dini şatafatı önermez bu kesimde nasıl bir ikilem yaşanıyor?Önermez doğru, ancak helal yoldan kazanılan parayı kendi evine harcamayı bir israf olarak görmüyorlar. Çünkü zaten çevrelerine yeterince yardım yapan insanlar. Genç îslami burjuvalar bu konuda daha şatafat severken, orta yaş ve daha yaşlılar mütevazı davranıyorlar.Müşteri başka müşteri getiriyor mu?Sistemimiz bunun üzerine kurulu. Müşterilerimiz, evlerinde sahip oldukları hayallerinin mekânını çevresi ile paylaşmaktan çok zevk alan İnsanlar. Biz bir evi teslim ederken, o müşterimizin en yakın dostlarının bulunduğu sade ama şık bir davet verip, evin anahtarım müşterimize bu şekilde teslim ederiz. Bunu genellikle bütün evi A'dan Z'ye değiştirdiğimizde yapıyoruz. Her bitirdiğimiz ev, bizim vitrinimiz. Evi teslim ettiğimiz ilk hafta, müşterimizin tüm akraba, arkadaş ve eş dostları ile yaptığımız tanışma toplantıları ile geçer. İlginç bir anınız var mı?Florya'da giriş katı üzerinde bulunan bir daireyi bitirirken, arabası ile geçen türbanlı bîr bayan, merak edip eve kadar çıkarak, çalışan ustalardan telefonuma ulaşmış. Randevu alarak ertesi gün yanında bir başka hanımla ofise geldi. "Biz de Florya'daki evimizi yaptırmak İstiyoruz, harika işler çıkartmışsınız" dedi. Ben de "Teşekkürler, sadece o gördüğünüz evi değil, bu ailenin Silivri'de ünlü bir sitedeki villalarını da yaptım" dedim. "O projenizi de görebilir miyiz?" diye sordu. Gösterdim. En fazla 25 yaşlarındaki bu hanım, altında Porsche Cayenne, elinde Swarovski taşlı Vertu telefonla İdi. Dört gün sonra randevusuz geldiler. Masama iki adet anahtar koydular. "Pazar günü bu siteden, kardeşim ile bize ikiz villa aldık, işte anahtarları, umarım bu yaz ayına yetiştirebilirsiniz" dediğinde aylardan nisandı. Tanesi 450 bin Euro olan bu villalardan iki gün içinde karar verip satın almak, oldukça hızlı, ne istediğini bilen ve kendine güvenli bir hareketti.İslami burjuva kesiminde son trendler neler?Mobilyacılarda, dekorasyon dergilerinde ve TV'de gördüğümüz trendler gerçeği yansıtmıyor. Gerçek trendler, Asya'da Dubai'den, Avrupa'da italya'dan ve Amerika'dan çıkan yükse len değerler. Şu an çok popüler gözükenler, tüm mobilyacıların vitrinlerini süsleyen abanoz ağacı kaplaması ve her şeye hatta bir projemde WC taşma bile yaptığım Swarovski taş. Ama bu devrin sonu geldi. Yükselen trend, siyah-beyazın yerine biraz daha sıcak renkler. Önümüzdeki yaz kırmızı-siyah, mor-siyah, fuşya-siyah bütünlüğü hem modada hem dekorasyonda çok fazla yer alacak.Daha çok hangi semtlerdeki evlerde çalışıyorsunuz?En fazla Florya, Yeşilköy ve Alkent 2000'de projem oldu ancak iki senedir bunlara Ataköy Konakları, Levent Loft. tstinye Park, Sapphire ve Pelican Hill eklendi. Şu an genç îslami burjuvasında şiddetle residence'lara ilgi var. Öyle ki, şu an Fulya, Istinye ve Şişli'deki satılık residence'larda metrekare fiyatları 3-4 bin dolar iken Kiler grubunun yaptığı Sapphire Residences, metrekaresi 8 bin-12 bin dolar arasında alıcı buluyor. Bu genç kesim tüm dünyada bilhassa Dubai'de yapılmış residence'ları görerek ve özenerek İstanbul'da aynı şekilde bir yaşam alanı yaratmak istiyor.Sizin hayat tarzınızdan çok farklı yaşamları nasıl dizayn ediyorsunuz?Bu röportajı okuyanlar beni belli bir tarikata veya mezhebe mensup sanabilirler ama hiçbir yerle bağlantım yok. Müslüman'ım, cuma namazı ve bayram namazına giderim, Allah inancım sonsuzdur, bir o kadar da Atatürkçü ve laikim. Sadece hayalgücüm çok yüksek. Karşımdaki bana ne istediğini anlatmaya başladığı an onun hayalindeki evi zihnimde yaratabiliyorum.
Aktüel (alıntı)
Bu Blogda Ara
8 Kasım 2008 Cumartesi
26 Ekim 2008 Pazar
Nerden Nereye?!....
Milli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi, bugün yayınlanan köşe yazısında şok bir öneride bulundu.
İşte Eygi'nin bugünkü yazısı:
''Müslümanların Uyarılması Lazımdır
Herif Müslüman geçiniyor ama dini imanı para. Üstelik de haram para... Soruyorum, böyle Müslüman olur mu?
Adam derviş geçiniyor ama günde birkaç saat gıybet yapıyor. Gıybet ne demek? Ölü kardeşinin etini yemek kadar büyük ve iğrenç bir günah.Adam İslâmcı geçiniyor. Herkese örnek olmak onun temel vazifesi. O ise bir sürü yamukluk sergiliyor. İslâm ile yamukluk bir arada olabilir mi? Kadıncağız sözde tesettürlü. Takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş ortalıkta dolaşıyor. Saçlarını deve hörgücü gibi topuz yapmış, üzerine altın sarısı parlak mı parlak bir örtü takmış. (Sahih hadîste, Peygamberimiz ‘Saçlarını deve hörgücü gibi yapan kadınlar Cennet’in kokusunu alamayacaklar’ buyuruyor.) Açık kadınlardan daha fazla dikkat çekiyor. Böyle tesettürlü İslâm hanımı olur mu?
Şuna bakınız: Dindar, sofu geçiniyor. Gırtlağına kadar faize, ribaya, haram işlere batmış. Bu ne biçim sofudur, dindardır. Evlere şenlik!..
Muvahhid (tevhid ehli) geçinen şuna bakınız: “Teslis de haktır, Teslis ehli de kurtulacak ve Cennet’e girecektir” diyor. Bu ne biçim muvahhiddir?
Şu namuslu geçinen hayduta bakınız: “Bozuk düzenlerde, İslâm’a ve Şeriat’a aykırı bozuklukları yapmak caizdir” diyor. Elinde Şeytan’dan alınma kapı kadar fetva ve ruhsat da var. Muhammedü’l-Emîn sallallahu aleyhi ve sellemin dininde böyle şey olur mu?
Şeyh geçiniyor, namaz kılmıyor.
Sâlih geçiniyor, yapmadığı fitne ve fesat yok.
Biraz kitap okumuş, kendini müctehid sanan şu zata bakınız.
Örnekleri çoğaltmıyorum. Bu kadarı fikir vermeye yeter. Bu gidişin sonu ne olacaktır?
Gerçekten bir kısım Müslümanlar çok başı boş kaldılar.
Müslümanları çekip çevirecek, uyaracak yeterli sayıda ulemâ yok. İslâm’a, Şeriata, Fıkha, Sünnete, ahlâka aykırı bir yığın yazı yayınlanıyor, iş yapılıyor ve bunlara gereken tepki gösterilmiyor.
Yüz kadar gerçek icazetli din âlimi, gerçek müftü, gerçek fakih, gerçek şeyh, gerçek mürşid bir araya gelseler; Müslümanlara hitaben bir bildiri metni hazırlasalar ve bu metin en az 10 büyük gazetede tam sayfa olarak yayınlansa, ayrıca birkaç milyon tirajlı bir broşür haline getirilip halka dağıtılsa... İyi olmaz mı? Böyle bir hizmet, böyle bir uyarı niçin yapılmıyor? Müslümanlara niçin öğüt verilmiyor?
Bu gidişin sonu ne olacak?''
M.Sevket Eygi
Hay diline saglik M.Sevket abi.
İşte Eygi'nin bugünkü yazısı:
''Müslümanların Uyarılması Lazımdır
Herif Müslüman geçiniyor ama dini imanı para. Üstelik de haram para... Soruyorum, böyle Müslüman olur mu?
Adam derviş geçiniyor ama günde birkaç saat gıybet yapıyor. Gıybet ne demek? Ölü kardeşinin etini yemek kadar büyük ve iğrenç bir günah.Adam İslâmcı geçiniyor. Herkese örnek olmak onun temel vazifesi. O ise bir sürü yamukluk sergiliyor. İslâm ile yamukluk bir arada olabilir mi? Kadıncağız sözde tesettürlü. Takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş ortalıkta dolaşıyor. Saçlarını deve hörgücü gibi topuz yapmış, üzerine altın sarısı parlak mı parlak bir örtü takmış. (Sahih hadîste, Peygamberimiz ‘Saçlarını deve hörgücü gibi yapan kadınlar Cennet’in kokusunu alamayacaklar’ buyuruyor.) Açık kadınlardan daha fazla dikkat çekiyor. Böyle tesettürlü İslâm hanımı olur mu?
Şuna bakınız: Dindar, sofu geçiniyor. Gırtlağına kadar faize, ribaya, haram işlere batmış. Bu ne biçim sofudur, dindardır. Evlere şenlik!..
Muvahhid (tevhid ehli) geçinen şuna bakınız: “Teslis de haktır, Teslis ehli de kurtulacak ve Cennet’e girecektir” diyor. Bu ne biçim muvahhiddir?
Şu namuslu geçinen hayduta bakınız: “Bozuk düzenlerde, İslâm’a ve Şeriat’a aykırı bozuklukları yapmak caizdir” diyor. Elinde Şeytan’dan alınma kapı kadar fetva ve ruhsat da var. Muhammedü’l-Emîn sallallahu aleyhi ve sellemin dininde böyle şey olur mu?
Şeyh geçiniyor, namaz kılmıyor.
Sâlih geçiniyor, yapmadığı fitne ve fesat yok.
Biraz kitap okumuş, kendini müctehid sanan şu zata bakınız.
Örnekleri çoğaltmıyorum. Bu kadarı fikir vermeye yeter. Bu gidişin sonu ne olacaktır?
Gerçekten bir kısım Müslümanlar çok başı boş kaldılar.
Müslümanları çekip çevirecek, uyaracak yeterli sayıda ulemâ yok. İslâm’a, Şeriata, Fıkha, Sünnete, ahlâka aykırı bir yığın yazı yayınlanıyor, iş yapılıyor ve bunlara gereken tepki gösterilmiyor.
Yüz kadar gerçek icazetli din âlimi, gerçek müftü, gerçek fakih, gerçek şeyh, gerçek mürşid bir araya gelseler; Müslümanlara hitaben bir bildiri metni hazırlasalar ve bu metin en az 10 büyük gazetede tam sayfa olarak yayınlansa, ayrıca birkaç milyon tirajlı bir broşür haline getirilip halka dağıtılsa... İyi olmaz mı? Böyle bir hizmet, böyle bir uyarı niçin yapılmıyor? Müslümanlara niçin öğüt verilmiyor?
Bu gidişin sonu ne olacak?''
M.Sevket Eygi
Hay diline saglik M.Sevket abi.
7 Ekim 2008 Salı
ERHAN ABİ YİNE DÖKTÜRÜYOR!
PKK’ya ağır darbe indirdiklerini söylüyorlardı, ne oldu? Büyükanıt Divan-ı Harp'te yargılanmalı
'Her şeyi önceden gören adam'dan eski Genelkurmay Başkanı'na eşi görülmemiş eleştiri
Sansasyonel çıkışları ile tanınan stratejist Erhan Göksel'den tartışma yaratacak sözler.
Beklenmedik çıkışları ile ezber bozan Göksel, Turktime adlı haber sitesine yine çok tartışılacak açıklamalar yaptı. Terör örgütünün son saldırılarının ABD ve diğer bölge güçleri tarafından bilindiğini ve özellikle Türkiye'ye iletilmediğini iddia eden Göksel, hain saldırının gerçekleştiği 5 saat boyunca yardım gelmemesini de 'haberleşme bir devlet tarafından bölgesel olarak bloke edilmiş olabilir' şeklinde yorumladı.
İşte ünlü stratejistin gündeme bomba gibi düşecek açıklamaları:
Milli Gazete’de çıkan bir söyleşinizin Manşeti “Yeni Bir Kriz Etnik Savaş Çıkarır” şeklindeydi. Bu röportajınızın üstünden bir hafta geçmeden Aktütün Karakolu’na yapılan saldırıda 15 askerimizin şehit olduğu haberi geldi. Yetkililer düne kadar sürekli PKK’ya ağır darbe indirdiklerini söylüyorlardı, ne oldu?
ERHAN GÖKSEL: Görünen köy kılavuz istemez diye bir Osmanlı atasözümüz vardır. Bence bu hain saldırı göz göre göre geldi. Olay henüz çok sıcak, duygular çok fazla ve bana gelen bilgiler de çok net olmadığı için sadece fotoğrafa bakarak değerlendirebilirim.
Askeri açıdan bakarsak Bir kere bu saldırı bir ilk. İlk defa gece yerine, öğle ortasında saldırıldı. İkincisi, saldıranlar 400-500 kişi ve bunların görünmeden sınırı geçmesi, hem de ağır silahlarla, imkansız. Arka arkaya dizilseler 1 km. eder ki, uzaydan bile görünürler. Demek ki, ABD’den istihbarat kesilmiş, İsrail’den alınan Heron’lar teröristleri görmemişler… Büyükanıt, "PKK'lı teröristleri BBG evinde gibi izliyoruz" şeklinde yaptığı açıklaması zihinlerde tazeliğini korurken hainler nasıl oldu da sınırdan içeriye 40 km sızabildi? Yoksa biz mi yanlış anladık, Sayın Büyükanıt televizyondaki BBG evini mi izlemekten bahsediyordu?
Demek ki PKK’ya darbe filan vurulmamış.
ERHAN GÖKSEL: Tabi… Çatışmanın 5 saat sürdüğü halde yardım gelmediğine göre, haberleşme de bir devlet tarafından bölgesel olarak bloke edilmiş olabilir. Anlaşılıyor ki TSK’nın kendi teknik imkanları da çok yetersiz. En önemlisi de aylardır aralıksız Kandil’i ve Kuzey Irak’ı bombalamamızın hiçbir etkisi olmamış demek ki. Bence asıl bu sorgulanmalıdır. TSK Türk halkının gözünü boyamış ve hamaset yapmış anlaşılan. Nereleri bombaladılar, boş kampları, boş dağları mı? Askeri ihale açmak için mi, aylar boyunca, hem de yüzlerce kez hava saldırısı ile milyonlarca dolar değerinde bomba atıldı dağa taşa diye sorar birileri bir gün. Açıkça görülüyor ki, PKK bitmemiş hatta gündüz ağır silahlarla saldırabiliyorsa, bu PKK’nın bu süreçte daha da güçlendiğini ve düzenli orduya doğru geçtiğini de işaret eder. Ayrıca maalesef ilk imaj, PKK’nın daha başarılı olduğu şeklinde algılanabilir. Bunu değiştirmek de hamasetle olamaz. Bir de “teröristler 23 biz 15 kayıp verdik” türü açıklamalar akıllara ziyan.
Saldırının zamanlaması da tartışılıyor… Sizce bu saldırı stratejik bir saldırı mıydı?
ERHAN GÖKSEL: Bu saldırının zamanlaması bana rastlantı gibi gelmedi. Büyük hesapta hem gelen ekonomik kriz hem de yerel seçimler öncesi olması anlamlı. PKK, ayrıca DTP’nin kapatılmasını da istiyor gibi. Bu süreçte sıkışan DTP kapanırsa, yerel seçimlerde radikalleşme artar ve bölge belediyelerini, bağımsız adaylarla PKK silme kazanabilir. Bu durum ise Müesses Nizam ve AKP için büyük bir yenilgi olur. Ayrıca başka bir hesapla Altınova’daki etnik gerginliği “etnik bir çatışmaya taşımak” ve bunu tüm Ege bölgesine yaymak PKK’nın ekmeğine yağ sürebilir. Özellikle Batı’daki Kürt vatandaşlarımız baskı altına girerse, PKK için bulunmaz bir fırsat doğabilir. Bunu da bölgedeki Türk vatandaşlarımıza yapılacak provokatif saldırılar izleyebilir. Bu ülkeyi yönetenlerin, başta Başbakan’ın tüm bunları iyi değerlendirmesi lazım. Türk halkına da artık gerçeklerin açıkça anlatılması lazım. Bu halk, yemez içmez, uyumaz ve bütün kalbiyle yine de ordusunu destekler. Bu kadar büyük bir halk desteği olan TSK’nın halka açıklama yaparken artık daha iyi düşünmesi gerekir. Son bir söz söylemek gerekirse bu hain saldırının asıl amacı “TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ’Nİ ZAAFA UĞRATMAK DEĞİL TÜRK TOPLUMUNUN ÇİMENTOSUNU ÇÖZMEKTİR”
“ABD, 850 MİLYARLIK PAKETİ FİNANSE ETMEK İÇİN BİZİM BÖLGEMİZDE YENİ SAVAŞ ÇIKARACAK!”
Aktütün saldırısı ile unuttuk ama günlerdir dünyanın tek bir konusu var: Finansal kriz. ABD bu krizi aşmak için 850 milyar dolarlık yardım paketini devreye soktu. Bu paketin somut getirileri ne olur?
ERHAN GÖKSEL: Kısa vadede sorunları bir kaç ay ötelemekten başka faydası olamaz. Bir kere sorun trilyonlarca dolar sermayenin sorunu ve bu paket yeterli olmaz. Sorun yapısaldır sadece finans sorunu değildir. Artı yakında “Hedge Fon”lar da krize girecektir. Peki, mali desteği ABD nereden karşılayacak? Bu sorunun kısa vade için çözümü tek: üretimi artırmak hatta katlamak… Bu ise bugünkü ABD tüketici taleplerindeki daralma nedeniyle imkansız. Geriye tek bir şey kalıyor o da beni en çok endişelendiren husus: “Yeni Savaşlar Ufukta”. ABD bu paketi finanse etmek için bizim bölgemizde yeni savaş çıkaracaktır. “ABD Irak’ta savaştığı için ekonomisi battı” diyenler cahil ve cühela. Eğer bu savaşa girmese idi 2001 Nasdaq krizini atlatamazdı. Savaşlar ABD ekonomisini finanse eder. Tıpkı 1929 krizinde olduğu gibi.
Yani ABD Irak ve Afganistan savaşlarına bir yenisini mi ekleyecek?
ERHAN GÖKSEL: Evet. Hem de bizim bölgemizde İran ve Kafkasya’da. Özetle, Ortadoğu ve Kafkasya muhtemel hedef alanı. Bunu anlamak için Neo-Conlar’ ın akıl hocası Chicago Okulu’ndan Prof. Leo Strauss’a bakın. Adamın teorisinin adı “Disaster Theory” (Felaket Teorisi) kitabının adı ise “The Shock Doctrine, The Rise of Disaster Capitalism”. Yani özetle Strauss’un söylediği şu “ABD dünyayı ancak kaos ortamında (ya da kaos çıkararak) yönetebilir.”
“AK PARTİ YAHUDİ LOBİSİNİN DESTEĞİNİ ALIP KAPATMAYI ÖNLEMEK İÇİN GAP’I TEKRAR BAŞLATTI!”
Türkler ne yapıyor da Kürtler aidiyet duygusunu kaybediyor? Kürtçe yayınlar yapılıyor, en büyük yatırım güneydoğuya…
ERHAN GÖKSEL: Kürtçe yayın nerede hani? Geçen yıl Başbakan TRT Kürtçe yayın yapacak demişti, nerede? Siyaset “ileri sürülmüş ve kabul edilmemiş tezlerden oluşmadığı” gibi, “yapılacağı addedilen şeylerin yerine getirilmese de olur” denilebilen durumların sonucu da değildir. Güneydoğu’ya yatırım yapıldığı ise gerçekte tam bir palavra. Hükümet hamaset yaparak bu konuyu iç politika malzemesi yapıyorlar.
GAP bir yatırım değil mi?
ERHAN GÖKSEL: AKP iktidara geldiği zaman durdurduğu ilk proje GAP sulamasıdır. GAP’ın bütün sulaması bir Yahudi şirketine aittir. Altı yıldır ödenek vermiyorlardı, Yahudiler’e para gitmesin, GAP yapılmasın diye. AKP’ye işler sarpa sarınca, “GAP’a yeni yatırım” adı altında tekrar ödenek verdiler. Özetle bütün paralar yine İsrail şirketine akıyor. Halka bir şey aktığı yok. İlerde sulanacak araziler de zaten halka ait değil.
Nasıl sarpa sarınca? Ne değişti de Yahudi şirketinin ödeneği serbest bırakıldı?
ERHAN GÖKSEL: AKP, kapatma davasında parti kapatılmasın diye Yahudi dünyasını yana almak için GAP yatırımını yeniden başlattı. GAP’a giden 4,5 milyar doların hemen hemen hepsi Yahudi sermayesinin şirketlerine gidiyor. Yeni bir yatırım değil, eskiye takviye söz konusu olan.
“KİM, KÜRT SORUNUNU HAMASETLE İÇ POLİTİKA MALZEMESİ YAPIYORSA, ASIL AYRIMCI VE BÖLÜCÜ ONLARDIR.”
Devlet Güneydoğu’da maddi ve manevi anlamda yetersiz mi kalıyor? Özellikle bunun tam tersi bilinir…
ERHAN GÖKSEL: Bu söylem de bir çeşit devlet propagandası. Ben Turgut Özal’ın danışmanı olduğum dönemden beri Türkiye’nin en hassas meselesinin “Kürt Sorunu” olduğunu söyledim. O dönemin genelkurmay başkanı Doğan Güreş, genelkurmay başkanı iken benim bu düşüncelerime çok şiddetle tepki vermişti. 2000 yılında Doğan Güreş benim o tarihte haklı olduğumu anladığını bizzat bana açıkça söylemiş ve “biz yanlış yaptık” demiştir. Zaten Kürt meselesinde yanlış yaptığımızı çok yakın bir zamanda Fikret Bila’ya önce darbeci general Kenan Evren, sonra da bir yığın omzu kalabalık general peş peşe konuşmadı mı?
Diyelim ki Güneydoğu’ya sağlıklı bir yatırım yapılmıyor. Ama bu sadece Güneydoğu için değil de tüm Türkiye için söylenemez mi? Neden sadece Güneydoğu?
ERHAN GÖKSEL: İş artık yatırım meselesini çok aşmıştır. Kemal Yazıcı, 2000’lerde dönemin Ordu valisiydi, Veli Küçük Giresun İl Jandarma Komutanı idi bu zatlar fındık toplamaya gelen gariban Kürt işçilerinin kamyonlarını “Kürt oldukları için” geri çevirdiler. Kimse de hesap sormadı. Daha bu yaz sonu aynı rezalet benzer bir şekilde tekrar yaşanmadı mı? Fındık toplamaya gelen gariban Kürt vatandaşlarımızın, şehirde otellerde konaklamalarına izin verilmedi. Ne yapsınlar, çadır kurdular. Aynı anlayış, PKK bahanesiyle çadır kurmalarına da izin vermedi. TV’lerde o küçücük Kürt çocuklarının sokaklarda, kaldırımlarda yatmalarını izledik hep beraber ses çıkarmadan ve rahatsız olmadan. Maalesef bu ülkenin gerçeği budur. Bunu kimse örtemez. Bunu görmeyenler kim biz Türkler. Türkiye’deki asıl bölücülük bu politikalardır. Bölücülüğe hizmet eden politikalar bu politikalardır. Türkiye’de 15 yıldır Kürt meselesini çözmek istemeyen, çözmek için adım atmayan herkes, bilerek veya bilmeyerek bölücülere hizmet etmektedir. Kim, Kürt sorununu hamasetle iç politika malzemesi yapıyorsa, asıl ayrımcı ve bölücü bence onlardır.
Ama mesela Güneydoğu’ya giden Türklerin de sen Türksün diye ötelendiğini biliyoruz…
ERHAN GÖKSEL: Evet ama bu durum daha çok yeni. Çünkü artık ayrım başladı. Egemen devlet “kendi ideolojisini yaşatabilmek için kendi etnik kimliğinin militanlığını” yapmaz. İngiltere’de etnik anlamda en ağır ceza, İngiliz milliyetçiliği yapmaktır. İngiltere bu nedenle bugün 27 ülkeyi yönetiyor. Avustralya, Yeni Zelanda, Yeni-Gine pasaportuyla İngiltere’de oy kullanırsınız. Ama İngiliz pasaportuyla Avustralya’da oy kullanamazsınız. İngiltere’nin adı İngiltere’de “Büyük Britanya” ya da “Birleşik Krallık” tır. İngiliz adı sadece futbol takımları için kullanılır ki İskoçlar, Galler ve Kuzey İrlanda’nın da kendi milli takımları vardır. Yani serbesttir. Türkiye’de ise karnını doyurmak için seyahat etmek bile Kürtler için yasak olmaktadır.
“TESLİMİYET BAYRAĞI ÇEKEN BÜYÜKANIT DİVAN-I HARP’TE YARGILANMALI!”
O zaman başta söylediğiniz Kürtlerin Türkiye’den ayrılması konusunda endişelenmemeliyiz. Öyle bir sorunları yok…
ERHAN GÖKSEL: Hatırlayın, 1990’da duvar yıkılınca 5 tane Türk devleti kuruldu. Hepimiz büyük bir heyecanla izlemedik mi? Bugün Kuzey Irak’ da bir Kürt Devleti kuruluyor. Bana göre kuruldu bile. Türkiye’nin en “Türk-Kürtleri”nin bile ilgilenmemesi mümkün mü bununla? Herkes ilgileniyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde yaptığı en büyük devlet hatası geçen hafta bir mahkemenin verdiği karardır. Bolu’da bir gazete, her şehit için 5 DTP’li öldürün diye yazıyor ve mahkeme de bunu yazanı beraat ettirerek, “fikir özgürlüğü” olarak değerlendiriyor. Bu kararın, “Kürtler öldürülebilir” demekten farkı nedir? Bugün çevremizdeki komşularımız, hatta AB ülkeleri Türkiye’nin düşmanı olabilir. Bizim bu coğrafyada gerçek dostumuz zaten yok. Ama asıl sorun iç düşmanlarımızda bu ülkeyi iç çatışmaya götüren, iç unsurlarımızda. Önemli olan sizin kendi dirayetinizle bu ülkenin bölünmesini engelleyecek yapıyı ortaya koymaktır. Bu ülkenin halkını kucaklamak zorundasınız. Geçen sene olduğu gibi cenaze kaldırılan Şemdinli’de, alçaktan uçuşla beş kez üstlerinden jet uçurulan halk bu ülkenin halkıdır. Bu halk bu ülkenin düşmanı değildir.
Sen eğer Şemdinli’nin üzerinden uçak uçururken onları bu ülkenin halkı olarak görmek istemiyorsan, onlar da bu ülkeden giderler. Giderken de savaşarak giderler. Onun içi eski genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt’ı tarih önünde asla affetmiyorum. Geçen sene Dağlıca baskını sonrasında TSK, kamuoyu önünde baskı altına girince, 11 Aralık 2007’de Yaşar Büyükanıt, televoleci gazeteci gibi ayaküstü demeçler verdi “Terör siyasallaştı ve legalleşti, psikolojik harekatı onlara kaptırdık" gibi sözler, "artık yapılacak bir şey kalmadı" anlamında cümleler sarfetmek, havlu atmak anlamına gelir. Bu "kaptırma" sözcüğü, sadece TSK bünyesinde değil tüm dünya ordularında "savaşta bayrağı kaptırma" anlamını çağrıştırır ki "bunu düşündürmek bir orduyu tamamen berhava etmek"le eş anlamlıdır. Yani Büyükanıt özetle “Biz demokrasi ve özgürlük bayrağını PKK’ya kaptırdık” dedi. PKK siyasallaştı dedi. Masaya oturmaya hazır bir genelkurmay başkanı portresi çizdi. Devletin en yüksek katı bunu diyorsa seni masaya oturturlar. Sen insan hakları bayrağını kaptırdık diyorsan, biz bu güne kadar işkence yaptık demek anlamına gelir. Bir genelkurmay başkanı bunları söylemekten dolayı divan-ı harp’ de yargılanması gerekir. Bu gaflet ve delaletten dolayı mı söyleniyor yoksa, birileri Türkiye’yi masaya mı oturtuyor? Ben bunun için bas bas bağırıyorum. Hayatımın en sert röportajımı da bu nedenle, 17 Aralık 2007’ de Yeni Şafak Gazetesi’nde “Müesses Nizam Dağıldı” diye yaptım.
Sizce, Türkiye masaya mı oturtulmaya sürükleniyor?
ERHAN GÖKSEL: Eski Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt, Cumhuriyet tarihi boyunca benzeri görülmemiş bir şekilde Türkiye’nin elini bağlayacak demeçlerle teslimiyet tohumları ekmiştir o konuşmasıyla. Onu da daha sonra başkaları takip etti. Bana göre bu sözleri, gaflet ve delalet içinde söylemedi. Uluslararası güçler direttiler, Türkiye masaya oturtulmaya çalışılıyor. Öcalan’a Ankara’da politikanın önünü açmaya çalışıyorlar. Ve kimileri cahilliğinden, kimileri vurdum duymazlığından, kimileri de işbirlikçi olduğu için buna gizli veya açık hizmet ediyorlar.
“KAPATILMA DAVASI KÜRESEL BİR TEZGAHTI… BU DAVAYLA AKP KENDİNİ KÜRSEL SERMAYEYE TESLİM ETTİ!”
Öngörülerinizin isabetleriyle tanınıyorsunuz. Tüm bu sorunların çözümünün ana hatları nelerdir? Devlet ne yapmalı?
ERHAN GÖKSEL: Krizlerin, sorunların, kaosların önlenmesi için bir ülkenin yönetiminin bilgili olması lazım. Bu ülke iyi yetişmemiş insanları yönetici seçmiştir. Hem yönetim hem zihniyet değişmedikçe, Türkiye bu coğrafyada devam edemez. Geçmişte bu ülke Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz gibi iki tane iyi yetişmiş başbakan çıkardı. Ancak onlardanda Halkın ağzı yandı. Ardından da yağmurdan kaçalım derken, bu sefer de da iyi yetişmemiş ve ehliyetsiz kişileri seçtiler. Dünyanın hiçbir yerinde ehliyetsiz insanlara ülke yönetimi teslim edilmez. Ülkenin başbakanı çıkıp Mortgage’ı TOKİ ile benzeterek açıklıyorsa, Avrupa’da el koyulan bankaların Türkiye’deki mudilerini Avrupalı sanıyorsa, onu bir kasabaya belediye başkanı bile yapmazlar dünyada. Bu süreçlerin hepsi iç içedir hiç birisini birbirinden ayıramazsınız. Zira “Bilgi bir bütündür”.Hatırlatayım, Türkiye 2001 krizine durup dururken girmedi. 1999 yılında Türkiye’nin IMF’ye gitmeye ihtiyacı yoktu. Ama birden bire Ecevit’i IMF’ye götürdüler. Kasım 2000’de önce küçük bir kriz, dört ay sonra, Şubat 2001’de de büyük kriz çıktı. Altını çizeyim, Ecevit Hükümeti ve Türkiye, IMF politikalarına uymadığı için kriz çıkmadı. Tam tersine Türkiye, IMF’ in bütün politikalarına tam uyduğu için krize girdi. Ecevit ve Türkiye Irak’ın bütünlüğünden yanaydı. Krizle, Ecevit’i tasfiye ettiler. Amerika’nın Irak operasyonlarının önü açıldı.
Şimdi neler oluyor? Durumun bir benzerliği var mı?
ERHAN GÖKSEL: Daha da kötü. Şimdi Türkiye yeni bir krize sürükleniyor. AKP, kapatılma davasıyla kendisini “küresel sermayeye” teslim etti. Bu da bence bir tezgahtı. Biz AKP’ nin kapatılmayacağını davadan tam üç gün önce kimden öğrendik? Hatta 6-5 oy oranını Türk Halkı kimlerden öğrendi? Küresel Sermaye’ den öğrendik. Oylamayı bile söylediler. Siz bütün stratejik kurumlarınızı, bankalarınızı, yabancılara kaptırdıysanız ekonominizi yabancılar elinde tutuyorsa sizin siyasi bağımsızlığınız yoktur. Ekonomisini elinde tutmayan hiçbir ülkenin bağımsızlığı yoktur. Tarih böyle der.
TALAT ATİLLA & ERSİN TOKGÖZ / TURKTIME
'Her şeyi önceden gören adam'dan eski Genelkurmay Başkanı'na eşi görülmemiş eleştiri
Sansasyonel çıkışları ile tanınan stratejist Erhan Göksel'den tartışma yaratacak sözler.
Beklenmedik çıkışları ile ezber bozan Göksel, Turktime adlı haber sitesine yine çok tartışılacak açıklamalar yaptı. Terör örgütünün son saldırılarının ABD ve diğer bölge güçleri tarafından bilindiğini ve özellikle Türkiye'ye iletilmediğini iddia eden Göksel, hain saldırının gerçekleştiği 5 saat boyunca yardım gelmemesini de 'haberleşme bir devlet tarafından bölgesel olarak bloke edilmiş olabilir' şeklinde yorumladı.
İşte ünlü stratejistin gündeme bomba gibi düşecek açıklamaları:
Milli Gazete’de çıkan bir söyleşinizin Manşeti “Yeni Bir Kriz Etnik Savaş Çıkarır” şeklindeydi. Bu röportajınızın üstünden bir hafta geçmeden Aktütün Karakolu’na yapılan saldırıda 15 askerimizin şehit olduğu haberi geldi. Yetkililer düne kadar sürekli PKK’ya ağır darbe indirdiklerini söylüyorlardı, ne oldu?
ERHAN GÖKSEL: Görünen köy kılavuz istemez diye bir Osmanlı atasözümüz vardır. Bence bu hain saldırı göz göre göre geldi. Olay henüz çok sıcak, duygular çok fazla ve bana gelen bilgiler de çok net olmadığı için sadece fotoğrafa bakarak değerlendirebilirim.
Askeri açıdan bakarsak Bir kere bu saldırı bir ilk. İlk defa gece yerine, öğle ortasında saldırıldı. İkincisi, saldıranlar 400-500 kişi ve bunların görünmeden sınırı geçmesi, hem de ağır silahlarla, imkansız. Arka arkaya dizilseler 1 km. eder ki, uzaydan bile görünürler. Demek ki, ABD’den istihbarat kesilmiş, İsrail’den alınan Heron’lar teröristleri görmemişler… Büyükanıt, "PKK'lı teröristleri BBG evinde gibi izliyoruz" şeklinde yaptığı açıklaması zihinlerde tazeliğini korurken hainler nasıl oldu da sınırdan içeriye 40 km sızabildi? Yoksa biz mi yanlış anladık, Sayın Büyükanıt televizyondaki BBG evini mi izlemekten bahsediyordu?
Demek ki PKK’ya darbe filan vurulmamış.
ERHAN GÖKSEL: Tabi… Çatışmanın 5 saat sürdüğü halde yardım gelmediğine göre, haberleşme de bir devlet tarafından bölgesel olarak bloke edilmiş olabilir. Anlaşılıyor ki TSK’nın kendi teknik imkanları da çok yetersiz. En önemlisi de aylardır aralıksız Kandil’i ve Kuzey Irak’ı bombalamamızın hiçbir etkisi olmamış demek ki. Bence asıl bu sorgulanmalıdır. TSK Türk halkının gözünü boyamış ve hamaset yapmış anlaşılan. Nereleri bombaladılar, boş kampları, boş dağları mı? Askeri ihale açmak için mi, aylar boyunca, hem de yüzlerce kez hava saldırısı ile milyonlarca dolar değerinde bomba atıldı dağa taşa diye sorar birileri bir gün. Açıkça görülüyor ki, PKK bitmemiş hatta gündüz ağır silahlarla saldırabiliyorsa, bu PKK’nın bu süreçte daha da güçlendiğini ve düzenli orduya doğru geçtiğini de işaret eder. Ayrıca maalesef ilk imaj, PKK’nın daha başarılı olduğu şeklinde algılanabilir. Bunu değiştirmek de hamasetle olamaz. Bir de “teröristler 23 biz 15 kayıp verdik” türü açıklamalar akıllara ziyan.
Saldırının zamanlaması da tartışılıyor… Sizce bu saldırı stratejik bir saldırı mıydı?
ERHAN GÖKSEL: Bu saldırının zamanlaması bana rastlantı gibi gelmedi. Büyük hesapta hem gelen ekonomik kriz hem de yerel seçimler öncesi olması anlamlı. PKK, ayrıca DTP’nin kapatılmasını da istiyor gibi. Bu süreçte sıkışan DTP kapanırsa, yerel seçimlerde radikalleşme artar ve bölge belediyelerini, bağımsız adaylarla PKK silme kazanabilir. Bu durum ise Müesses Nizam ve AKP için büyük bir yenilgi olur. Ayrıca başka bir hesapla Altınova’daki etnik gerginliği “etnik bir çatışmaya taşımak” ve bunu tüm Ege bölgesine yaymak PKK’nın ekmeğine yağ sürebilir. Özellikle Batı’daki Kürt vatandaşlarımız baskı altına girerse, PKK için bulunmaz bir fırsat doğabilir. Bunu da bölgedeki Türk vatandaşlarımıza yapılacak provokatif saldırılar izleyebilir. Bu ülkeyi yönetenlerin, başta Başbakan’ın tüm bunları iyi değerlendirmesi lazım. Türk halkına da artık gerçeklerin açıkça anlatılması lazım. Bu halk, yemez içmez, uyumaz ve bütün kalbiyle yine de ordusunu destekler. Bu kadar büyük bir halk desteği olan TSK’nın halka açıklama yaparken artık daha iyi düşünmesi gerekir. Son bir söz söylemek gerekirse bu hain saldırının asıl amacı “TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ’Nİ ZAAFA UĞRATMAK DEĞİL TÜRK TOPLUMUNUN ÇİMENTOSUNU ÇÖZMEKTİR”
“ABD, 850 MİLYARLIK PAKETİ FİNANSE ETMEK İÇİN BİZİM BÖLGEMİZDE YENİ SAVAŞ ÇIKARACAK!”
Aktütün saldırısı ile unuttuk ama günlerdir dünyanın tek bir konusu var: Finansal kriz. ABD bu krizi aşmak için 850 milyar dolarlık yardım paketini devreye soktu. Bu paketin somut getirileri ne olur?
ERHAN GÖKSEL: Kısa vadede sorunları bir kaç ay ötelemekten başka faydası olamaz. Bir kere sorun trilyonlarca dolar sermayenin sorunu ve bu paket yeterli olmaz. Sorun yapısaldır sadece finans sorunu değildir. Artı yakında “Hedge Fon”lar da krize girecektir. Peki, mali desteği ABD nereden karşılayacak? Bu sorunun kısa vade için çözümü tek: üretimi artırmak hatta katlamak… Bu ise bugünkü ABD tüketici taleplerindeki daralma nedeniyle imkansız. Geriye tek bir şey kalıyor o da beni en çok endişelendiren husus: “Yeni Savaşlar Ufukta”. ABD bu paketi finanse etmek için bizim bölgemizde yeni savaş çıkaracaktır. “ABD Irak’ta savaştığı için ekonomisi battı” diyenler cahil ve cühela. Eğer bu savaşa girmese idi 2001 Nasdaq krizini atlatamazdı. Savaşlar ABD ekonomisini finanse eder. Tıpkı 1929 krizinde olduğu gibi.
Yani ABD Irak ve Afganistan savaşlarına bir yenisini mi ekleyecek?
ERHAN GÖKSEL: Evet. Hem de bizim bölgemizde İran ve Kafkasya’da. Özetle, Ortadoğu ve Kafkasya muhtemel hedef alanı. Bunu anlamak için Neo-Conlar’ ın akıl hocası Chicago Okulu’ndan Prof. Leo Strauss’a bakın. Adamın teorisinin adı “Disaster Theory” (Felaket Teorisi) kitabının adı ise “The Shock Doctrine, The Rise of Disaster Capitalism”. Yani özetle Strauss’un söylediği şu “ABD dünyayı ancak kaos ortamında (ya da kaos çıkararak) yönetebilir.”
“AK PARTİ YAHUDİ LOBİSİNİN DESTEĞİNİ ALIP KAPATMAYI ÖNLEMEK İÇİN GAP’I TEKRAR BAŞLATTI!”
Türkler ne yapıyor da Kürtler aidiyet duygusunu kaybediyor? Kürtçe yayınlar yapılıyor, en büyük yatırım güneydoğuya…
ERHAN GÖKSEL: Kürtçe yayın nerede hani? Geçen yıl Başbakan TRT Kürtçe yayın yapacak demişti, nerede? Siyaset “ileri sürülmüş ve kabul edilmemiş tezlerden oluşmadığı” gibi, “yapılacağı addedilen şeylerin yerine getirilmese de olur” denilebilen durumların sonucu da değildir. Güneydoğu’ya yatırım yapıldığı ise gerçekte tam bir palavra. Hükümet hamaset yaparak bu konuyu iç politika malzemesi yapıyorlar.
GAP bir yatırım değil mi?
ERHAN GÖKSEL: AKP iktidara geldiği zaman durdurduğu ilk proje GAP sulamasıdır. GAP’ın bütün sulaması bir Yahudi şirketine aittir. Altı yıldır ödenek vermiyorlardı, Yahudiler’e para gitmesin, GAP yapılmasın diye. AKP’ye işler sarpa sarınca, “GAP’a yeni yatırım” adı altında tekrar ödenek verdiler. Özetle bütün paralar yine İsrail şirketine akıyor. Halka bir şey aktığı yok. İlerde sulanacak araziler de zaten halka ait değil.
Nasıl sarpa sarınca? Ne değişti de Yahudi şirketinin ödeneği serbest bırakıldı?
ERHAN GÖKSEL: AKP, kapatma davasında parti kapatılmasın diye Yahudi dünyasını yana almak için GAP yatırımını yeniden başlattı. GAP’a giden 4,5 milyar doların hemen hemen hepsi Yahudi sermayesinin şirketlerine gidiyor. Yeni bir yatırım değil, eskiye takviye söz konusu olan.
“KİM, KÜRT SORUNUNU HAMASETLE İÇ POLİTİKA MALZEMESİ YAPIYORSA, ASIL AYRIMCI VE BÖLÜCÜ ONLARDIR.”
Devlet Güneydoğu’da maddi ve manevi anlamda yetersiz mi kalıyor? Özellikle bunun tam tersi bilinir…
ERHAN GÖKSEL: Bu söylem de bir çeşit devlet propagandası. Ben Turgut Özal’ın danışmanı olduğum dönemden beri Türkiye’nin en hassas meselesinin “Kürt Sorunu” olduğunu söyledim. O dönemin genelkurmay başkanı Doğan Güreş, genelkurmay başkanı iken benim bu düşüncelerime çok şiddetle tepki vermişti. 2000 yılında Doğan Güreş benim o tarihte haklı olduğumu anladığını bizzat bana açıkça söylemiş ve “biz yanlış yaptık” demiştir. Zaten Kürt meselesinde yanlış yaptığımızı çok yakın bir zamanda Fikret Bila’ya önce darbeci general Kenan Evren, sonra da bir yığın omzu kalabalık general peş peşe konuşmadı mı?
Diyelim ki Güneydoğu’ya sağlıklı bir yatırım yapılmıyor. Ama bu sadece Güneydoğu için değil de tüm Türkiye için söylenemez mi? Neden sadece Güneydoğu?
ERHAN GÖKSEL: İş artık yatırım meselesini çok aşmıştır. Kemal Yazıcı, 2000’lerde dönemin Ordu valisiydi, Veli Küçük Giresun İl Jandarma Komutanı idi bu zatlar fındık toplamaya gelen gariban Kürt işçilerinin kamyonlarını “Kürt oldukları için” geri çevirdiler. Kimse de hesap sormadı. Daha bu yaz sonu aynı rezalet benzer bir şekilde tekrar yaşanmadı mı? Fındık toplamaya gelen gariban Kürt vatandaşlarımızın, şehirde otellerde konaklamalarına izin verilmedi. Ne yapsınlar, çadır kurdular. Aynı anlayış, PKK bahanesiyle çadır kurmalarına da izin vermedi. TV’lerde o küçücük Kürt çocuklarının sokaklarda, kaldırımlarda yatmalarını izledik hep beraber ses çıkarmadan ve rahatsız olmadan. Maalesef bu ülkenin gerçeği budur. Bunu kimse örtemez. Bunu görmeyenler kim biz Türkler. Türkiye’deki asıl bölücülük bu politikalardır. Bölücülüğe hizmet eden politikalar bu politikalardır. Türkiye’de 15 yıldır Kürt meselesini çözmek istemeyen, çözmek için adım atmayan herkes, bilerek veya bilmeyerek bölücülere hizmet etmektedir. Kim, Kürt sorununu hamasetle iç politika malzemesi yapıyorsa, asıl ayrımcı ve bölücü bence onlardır.
Ama mesela Güneydoğu’ya giden Türklerin de sen Türksün diye ötelendiğini biliyoruz…
ERHAN GÖKSEL: Evet ama bu durum daha çok yeni. Çünkü artık ayrım başladı. Egemen devlet “kendi ideolojisini yaşatabilmek için kendi etnik kimliğinin militanlığını” yapmaz. İngiltere’de etnik anlamda en ağır ceza, İngiliz milliyetçiliği yapmaktır. İngiltere bu nedenle bugün 27 ülkeyi yönetiyor. Avustralya, Yeni Zelanda, Yeni-Gine pasaportuyla İngiltere’de oy kullanırsınız. Ama İngiliz pasaportuyla Avustralya’da oy kullanamazsınız. İngiltere’nin adı İngiltere’de “Büyük Britanya” ya da “Birleşik Krallık” tır. İngiliz adı sadece futbol takımları için kullanılır ki İskoçlar, Galler ve Kuzey İrlanda’nın da kendi milli takımları vardır. Yani serbesttir. Türkiye’de ise karnını doyurmak için seyahat etmek bile Kürtler için yasak olmaktadır.
“TESLİMİYET BAYRAĞI ÇEKEN BÜYÜKANIT DİVAN-I HARP’TE YARGILANMALI!”
O zaman başta söylediğiniz Kürtlerin Türkiye’den ayrılması konusunda endişelenmemeliyiz. Öyle bir sorunları yok…
ERHAN GÖKSEL: Hatırlayın, 1990’da duvar yıkılınca 5 tane Türk devleti kuruldu. Hepimiz büyük bir heyecanla izlemedik mi? Bugün Kuzey Irak’ da bir Kürt Devleti kuruluyor. Bana göre kuruldu bile. Türkiye’nin en “Türk-Kürtleri”nin bile ilgilenmemesi mümkün mü bununla? Herkes ilgileniyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde yaptığı en büyük devlet hatası geçen hafta bir mahkemenin verdiği karardır. Bolu’da bir gazete, her şehit için 5 DTP’li öldürün diye yazıyor ve mahkeme de bunu yazanı beraat ettirerek, “fikir özgürlüğü” olarak değerlendiriyor. Bu kararın, “Kürtler öldürülebilir” demekten farkı nedir? Bugün çevremizdeki komşularımız, hatta AB ülkeleri Türkiye’nin düşmanı olabilir. Bizim bu coğrafyada gerçek dostumuz zaten yok. Ama asıl sorun iç düşmanlarımızda bu ülkeyi iç çatışmaya götüren, iç unsurlarımızda. Önemli olan sizin kendi dirayetinizle bu ülkenin bölünmesini engelleyecek yapıyı ortaya koymaktır. Bu ülkenin halkını kucaklamak zorundasınız. Geçen sene olduğu gibi cenaze kaldırılan Şemdinli’de, alçaktan uçuşla beş kez üstlerinden jet uçurulan halk bu ülkenin halkıdır. Bu halk bu ülkenin düşmanı değildir.
Sen eğer Şemdinli’nin üzerinden uçak uçururken onları bu ülkenin halkı olarak görmek istemiyorsan, onlar da bu ülkeden giderler. Giderken de savaşarak giderler. Onun içi eski genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt’ı tarih önünde asla affetmiyorum. Geçen sene Dağlıca baskını sonrasında TSK, kamuoyu önünde baskı altına girince, 11 Aralık 2007’de Yaşar Büyükanıt, televoleci gazeteci gibi ayaküstü demeçler verdi “Terör siyasallaştı ve legalleşti, psikolojik harekatı onlara kaptırdık" gibi sözler, "artık yapılacak bir şey kalmadı" anlamında cümleler sarfetmek, havlu atmak anlamına gelir. Bu "kaptırma" sözcüğü, sadece TSK bünyesinde değil tüm dünya ordularında "savaşta bayrağı kaptırma" anlamını çağrıştırır ki "bunu düşündürmek bir orduyu tamamen berhava etmek"le eş anlamlıdır. Yani Büyükanıt özetle “Biz demokrasi ve özgürlük bayrağını PKK’ya kaptırdık” dedi. PKK siyasallaştı dedi. Masaya oturmaya hazır bir genelkurmay başkanı portresi çizdi. Devletin en yüksek katı bunu diyorsa seni masaya oturturlar. Sen insan hakları bayrağını kaptırdık diyorsan, biz bu güne kadar işkence yaptık demek anlamına gelir. Bir genelkurmay başkanı bunları söylemekten dolayı divan-ı harp’ de yargılanması gerekir. Bu gaflet ve delaletten dolayı mı söyleniyor yoksa, birileri Türkiye’yi masaya mı oturtuyor? Ben bunun için bas bas bağırıyorum. Hayatımın en sert röportajımı da bu nedenle, 17 Aralık 2007’ de Yeni Şafak Gazetesi’nde “Müesses Nizam Dağıldı” diye yaptım.
Sizce, Türkiye masaya mı oturtulmaya sürükleniyor?
ERHAN GÖKSEL: Eski Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt, Cumhuriyet tarihi boyunca benzeri görülmemiş bir şekilde Türkiye’nin elini bağlayacak demeçlerle teslimiyet tohumları ekmiştir o konuşmasıyla. Onu da daha sonra başkaları takip etti. Bana göre bu sözleri, gaflet ve delalet içinde söylemedi. Uluslararası güçler direttiler, Türkiye masaya oturtulmaya çalışılıyor. Öcalan’a Ankara’da politikanın önünü açmaya çalışıyorlar. Ve kimileri cahilliğinden, kimileri vurdum duymazlığından, kimileri de işbirlikçi olduğu için buna gizli veya açık hizmet ediyorlar.
“KAPATILMA DAVASI KÜRESEL BİR TEZGAHTI… BU DAVAYLA AKP KENDİNİ KÜRSEL SERMAYEYE TESLİM ETTİ!”
Öngörülerinizin isabetleriyle tanınıyorsunuz. Tüm bu sorunların çözümünün ana hatları nelerdir? Devlet ne yapmalı?
ERHAN GÖKSEL: Krizlerin, sorunların, kaosların önlenmesi için bir ülkenin yönetiminin bilgili olması lazım. Bu ülke iyi yetişmemiş insanları yönetici seçmiştir. Hem yönetim hem zihniyet değişmedikçe, Türkiye bu coğrafyada devam edemez. Geçmişte bu ülke Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz gibi iki tane iyi yetişmiş başbakan çıkardı. Ancak onlardanda Halkın ağzı yandı. Ardından da yağmurdan kaçalım derken, bu sefer de da iyi yetişmemiş ve ehliyetsiz kişileri seçtiler. Dünyanın hiçbir yerinde ehliyetsiz insanlara ülke yönetimi teslim edilmez. Ülkenin başbakanı çıkıp Mortgage’ı TOKİ ile benzeterek açıklıyorsa, Avrupa’da el koyulan bankaların Türkiye’deki mudilerini Avrupalı sanıyorsa, onu bir kasabaya belediye başkanı bile yapmazlar dünyada. Bu süreçlerin hepsi iç içedir hiç birisini birbirinden ayıramazsınız. Zira “Bilgi bir bütündür”.Hatırlatayım, Türkiye 2001 krizine durup dururken girmedi. 1999 yılında Türkiye’nin IMF’ye gitmeye ihtiyacı yoktu. Ama birden bire Ecevit’i IMF’ye götürdüler. Kasım 2000’de önce küçük bir kriz, dört ay sonra, Şubat 2001’de de büyük kriz çıktı. Altını çizeyim, Ecevit Hükümeti ve Türkiye, IMF politikalarına uymadığı için kriz çıkmadı. Tam tersine Türkiye, IMF’ in bütün politikalarına tam uyduğu için krize girdi. Ecevit ve Türkiye Irak’ın bütünlüğünden yanaydı. Krizle, Ecevit’i tasfiye ettiler. Amerika’nın Irak operasyonlarının önü açıldı.
Şimdi neler oluyor? Durumun bir benzerliği var mı?
ERHAN GÖKSEL: Daha da kötü. Şimdi Türkiye yeni bir krize sürükleniyor. AKP, kapatılma davasıyla kendisini “küresel sermayeye” teslim etti. Bu da bence bir tezgahtı. Biz AKP’ nin kapatılmayacağını davadan tam üç gün önce kimden öğrendik? Hatta 6-5 oy oranını Türk Halkı kimlerden öğrendi? Küresel Sermaye’ den öğrendik. Oylamayı bile söylediler. Siz bütün stratejik kurumlarınızı, bankalarınızı, yabancılara kaptırdıysanız ekonominizi yabancılar elinde tutuyorsa sizin siyasi bağımsızlığınız yoktur. Ekonomisini elinde tutmayan hiçbir ülkenin bağımsızlığı yoktur. Tarih böyle der.
TALAT ATİLLA & ERSİN TOKGÖZ / TURKTIME
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.
Popüler Yayınlar
-
Yaldızlı Sözlerin Arkasındaki Çürüme Tarihin en trajik ironilerinden biri, çöküşe en yakın toplumların en çok “yücelik ”ten bahsetmesidir....
-
“İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne… İşte asıl cinayet bu.” — Maksim Gorki, Ana (1906) Ruhun ölümü, bir toplumun çöküşünün sessiz hab...
-
Platon, asırlar öncesinden bir uyarı bırakmıştı insanlığa: “Demokrasi, ancak erdemli ve eğitimli bir halkın omuzlarında yükselebilir; aksi t...
-
İçinde bulunduğumuz çağ, pek çok unvanla anıldı: teknoloji çağı, bilgi çağı, hız çağı… Ama eğer hakikatin kalemiyle yazılacak olursa, bu ça...
-
EK-5 Kararı: Hukuk ile Diplomasi Arasında EK-5 Listesi: Resmî Karar, Diplomatik Zamanlama ve Türkiye’nin Stratejik İkilemi ABD'den çok ...
-
İnsanlığın Sessiz Dengesine Dair İnsan… Kâinatın en gizemli aynası. Görünürde bir bedenden ibaret gibi dursa da derinlerde bir deniz taşır...
-
Bir İnsanlık EMAR’ı Üzerine Derin Bir Okuma İnsan, anlamın kıyısında doğar ama çoğu kez anlamın merkezine hiç ulaşamaz. Çünkü doğmakla yaş...
-
Merhum Ahmet Kaya, bir şarkısında “ Ne kadar kötü kokarsa o kadar iyi ” diyordu. Ne kadar manidar bir cümle… Bugün ülke olarak geldiğimiz ...
-
Suriye iç savaşı, yalnızca bölgesel güç dengelerini değiştiren bir çatışma olmakla kalmamış, aynı zamanda insanlık tarihine kara bir leke ...
-
İnsanlık, varlık sahnesine çıktığı andan itibaren hem kendini hem de kendini aşan bir kudreti anlamlandırma çabasıyla yüzleşmiştir. Bu çaba,...
Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK
Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.
Senin rabbin sana senden yakın.....
omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.
Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."
kelebek gibi hafif olun dünyada
Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla
çöllerden geçerek varılır havuzun başına!