Yahudi ile Savaşımız Şehid Seyyid KUTUB (Son Bölüm)
Müslüman olarak şuna inanıyoruz ki, Yahudi devletinin sonu mutlaka gelecektir. Onun kurduğu devlet, zülüm ve diktatörlük üzere düzenlemeye çalıştığı egemenlik, pek yakında yıkılacaktır. Kur-an-ı Kerimin İsra suresinde, bu hususta inananlara müjdeler vardır..
Şehid Seyyid KUTUB
İslam’ın ilk doğuş günlerinde de Yahudiler, Arap yarım adasının müşriklerini, kabile kabile gezip İslam aleyhinde kışkırtılar. Müslümanların aleyhinde akıl almaz iftiralarda bulundular, onlarla alay ettiler ve müşriklerin onlara saldırıda bulunmasını sağladılar. Kur-an-ı Kerimde, buna işaret edilerek şöyle buyurulmaktadır:
“ Kendilerine kitap verilmiş olanların, puta ve şeytana inanıp, inkar edenlere: “ Bunlar inananlardan daha doğru yoldadırlar “ dediklerini görmedin mi? “ (21)
Hakkın ve İslam’ın üstün gelmesi ile Yahudiler, mücadele savaşma alanlarının yönünü değiştirdiler. Direk olarak İslam’la baş edemeyeceklerini anlayınca, bu sefer de teni Müslüman olanların kalbini çelmeye, onlara yanlış bilgi öğretmeye, Müslümanların saflarını içten bölüp parçalamaya başladılar. Müslümanları, birbirine düşürdüler. İslam toplumunun arasına fitne soktular. Daha sonraki tarihlerde Hiristiyan Misyonerleri’nin gösterdiği faaliyetleride kendi emelleri doğrultusunda kullandılar. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Haçlı Ordularını, İslam dünyasına saldırmalarını sağladılar. İslam dünyasında, kendilerine bir sürü hizmetçi yetiştirdiler. Bunlar vasıtası ile bir çok işler başardılar. Sahte ve hain kahramanlar türettiler. Böylece, Siyonistler ve Misyonerler el ele vererek İslam dünyasını yıkmaya, bölüp parçalamaya çalıştılar. İslam dininin temel esaslarını, bir daha dirilmemek ve anılmamak üzere kökünden söküp atmaya çabaladılar.
Daha öncede işaret ettiğimiz gibi, İslam tarihinin ilk gününden başlayarak günümüze gelinceye kadar Kur-an-ı Kerim şu ayeti: “ Ey Muhammed! İnsanlar arasında inananlara, en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve Allah’a eş koşanları bulursun…” (22) her zaman geçerliliğini korumuştur.
Eğer söyleyeceklerimizi özetleyecek olursak, Yahudinin İslam ve Müslümanlara karşı olan düşmanlığını şöylece sıralamamız gerecektir: Medine’de yeni doğmakta olan İslam devletine karşı, putperest Arap kabilelerini ve Mekkeli müşrikleri kışkırtan Yahudilerdir. Beni Kaynuka, Beni Kureyza ve Beni Nudayr kabilelerini (23) bir arya toplayıp İslam’a karşı bi güç meydana getirmeye çalışan Yahudidir.
Müslümanlar arasında fitne bozgunculuk hareketini çıkaran, dedi kodularla Müslümanları birbirine düşüren ve Hz. Osman (r.a.) ın şehit edilmesine sebep yahudidir.
Peygamber(s.a.v) in siyer ve hadislerinde yalan iftiralı rivayetler uyduran yahudidir.
Koca Osmanlı Devletini parçalayan, milliyetçi ve ırkçı hareketlerin ardında sinsi emellerini gerçekleştirmeye çalışan, Sultan Abdulhamid Han hazretlerini tahtan indiren ve İslam halifeliğini sona erdiren yahudidir..
Yer yüzünün her bölge ve ülkesinde, İslam’a karşı savaşan güçlerin arkasında Yahudi vardır. Müslümanlara karşı başlatılan savaşları her yerde destekleyen, para ve silah yardımında bulunan yahudidir.
Materyalizm felsefesini kuran, maddeyi ilahlaştıran Yahudidir. Cinsi arzuların serbest olmasını isteyen, sexsi teşvik eden ve cinsi arzunun hayatın temeli olduğunu savunan yahudidir. Aile hayatını yıkan ve sosyal ilişkileri bozan yahudidir…(24)
Müşriklerin, putperestlerin ve ateşperestlerin İslam ile olan savaşları pek uzun sürmedi. Bu savaşların hepsi, toplu olarak yirmi yılı geçmez. Bu savaşlar Müslümanlar için Yahudilerle yapılan savaşlar kadar pek fazla zararlıda olmamıştır. Hindistan’da İneğe tapanların Müslümanlara yaptıkları zülüm ve haksızlık, Dünya Siyonizmin Müslümanların başına ördüğü zülüm ve haksızlık ağının yanında hiç denilecek kadar azdır. İslam ülkelerinde Müslümanların başına Marksizmi musallat kılan da Yahudi değil midir?
Kur-an-ı Kerimde, İsrail Oğulları ile ilgili olarak verilen ayrıntılı bilgilerin bir çok hikmetleri vardır. Boş yere Kur-an-ı Kerim, bu kadar uzun ve geniş olarak İsrail Oğullarından söz etmemektedir. Kur-an-ı Kerimde, İsrail oğulları ile ilgili verilen ayrıntılı ve geniş bilginin hikmetlerini, şöylece sıralaya biliriz:
1- Medine’de ve Arap yarım adasında, İslamın çağrısına karşı çıkanların, fitne ve bozgunculuk hareketiyle İslamın yayılmasına engel olmaya çalışanların, münafıkları koruyan ve kullananların Yahudi olması.
Bu yüzden yüce Allah, Kur-an-ı Kerimde, İsrail Oğullarından, tarihlerinden, çektikleri çileden, başlarına gelen olaylardan ve bunlardan ders almadan daima hak peygamberlere karşı yaptıkları isyandan uzun uzun söz etmekte ve Müslümanlarla savaşanların kimlikleri hakkında geniş ayrıntılı bilgi vermektedir. Bunların, daha önce hak peygamberlere karşı takındıkları tavırları, haksızlıkları, hile ve desiseleri de bu gaye ile birer birer açıklamaktadır.
Yüce Allah’ın bildirdiği hak dini inkar eden ve gönderdiği bütün hak peygamberlere karşı savaşan bu milletin, Müslüman topluluğu tarafından da iyi tanınması ve ona göre tedbirli davranmaları için her şey Kur-an-ı Kerimde, açık açık bildirilmiştir.
2- İsrail Oğulları, son din olan İslamdan önce, kendilerine kitap verilen hak dinin mensubu olanlardan olması dolayısıyla Kur-an-ı Kerimde, onlardan söz edilmiş onların dinlerinin esaslarını kendi elleriyle nasıl değiştirdiklerini anlatmış ve Müslümanlarında böyle yanlış bir yola sapmamaları için uyarıda bulunmuştur. Hak ve doğru yoldan ayrılmakla, din ve ahlak esaslarından uzaklaşmakla Yahudilerin başına uzun yıllardaki felaketlerden ders alınması konusunda, İsrail oğullarının başına gelen olaylar, kur-an-ı Kerimin bir çok sürelerinde, birer birer açıklanmıştır.
3- İslam dini son dindir. Ondan sonra hiçbir din gelecek değildir. Hak din olarak kıyamete gününe kadar sadece, onun hükmü geçerli olacaktır. İnsanlık, bu zaman zarfında onu yaşamak ve ona yürekten inanmak zorundadır. Onu, her devirde yaşamak ve inkarcılara karşı savunmak için Hz.Musa’nın ve Hz. İsa’nın ve diğer hak peygamberlerin mucize ve mücadelelerinden Kur-an-ı Kerimde, uzun uzun söz edilmiştir. Bilindiği gibi İsrail oğullarının tarihi, hayli eskidir. Bunların tarihinde, geçen olaylardan kazanılan bir çok tecrübeler vardır. Bunların bilinmesinde hiç şüphesiz, sayılamayacak kadar pek çok fayda vardır…
Kur-an-ı Kerimin ve tarihin ışığında yaptığımız bu açıklamalardan sonra, siz değerli okuyucularımıza diyorizki: Yahudi ile olan savaşımız dün olduğu gibi bu günde bütün şiddetiyle davam etmektedir. Yarında yanı şiddetle devam edecektir. Çünkü Yahudiler, İslam dinini yer yüzünden silmedikçe, bu savaşlarına aralıksız olarak devam edeceklerdir. Onlar, her yerde Müslümanları yenilgiye uğrattıkları ve dinlerinden uzaklaştırmayı başardıkları halde, genede islam’a karşı olan savaşlarını bütün güçleriyle sürdürmektedirler. Bu hususta, milletler arası hile ve desiselere baş vurmakta ve Müslümanların aleyhinde kararlar çıkarmaktadır. (25)
İsrail, kendi devletini kurduklarını ilan ilan ettikten sonra, İslama ve İslam ülkelerine saldırı ve düşmanlıklarını daha da hızlandırmaktadır. Devletinin sınırlarını genişletmek için yeni planlar peşinden koşmaktadır. Onun bu emel ihtiraslarının sonu gelmez…
Ancak, Müslüman olarak şuna inanıyoruz ki, Yahudi devletinin sonu mutlaka gelecektir. Onun kurduğu devlet, zülüm ve diktatörlük üzere düzenlemeye çalıştığı egemenlik, pek yakında yıkılacaktır. Kur-an-ı Kerimin İsra suresinde, bu hususta inananlara müjdeler vardır…
Yahudiler, Filistin toprakları üzerinde, tarih boyunca bir çok devlet kurmuştur. Yer yüzünün egemenliğini ellerine geçirmeye çalışmış, hile, fitne ve bozgunculuk hareketleriyle de bütün dünyanın huzurunu kaçırmış ve bu yüzden de yüce Allah’ın gönderdiği güçlü kulları vasıtası ile de yenilgiye uğramıştır. Kurdukları devlet ve egemenliği yıkılmış, Filistin’in temiz toprakları üzerinden uzaklaştırılmışlardır. Bütün dünya insanları için yaktıkları kin, düşmanlık ve savaş ateşi böylece söndürülmüştür. Tarihin akışı içinde bu olay ve bu sonuç, daima bu şekilde devam edip günümüze kadar gelmiştir. Yahudiler için bu azap ve yıkılış, Yüce Allah’ın değişmeyen bir kanunu haline gelmiştir. Ezeli kanun hikmeti, daima bu şekilde tecelli etmiştir.
Bugün Yahudi, gene Filistin toprakları üzerinde yeni bir devlet kurduğunu ilan etmiştir. Dünyanın bir çok ülke bölgesinde bulunan Yahudiler, bu devlete güç katmak için Filistin topraklarına göç etmekte ve burada yerleşme merkezleri yapmaktadırlar. Bütün dünya insanlarının gözleri önünde, bu topraklar üzerinde çağlar boyu yaşayan ve bu toprakların asıl sahibi olan Filistin Müslüman halkını, haksız olarak bu topraklardan çıkarıp sürmektedir. Böylece bu gün, bilfiil olarak Yahudi ve Müslüman savaşı başlamış bulunmaktadır. Eğer Müslümanlar, bu savaşta bir an önce üstün çıkmak istiyorlarsa, Kur-an-ı Kerimde İsrail oğulları ile ilgili verilen bilgileri çok iyi anlamaları gerekir. Bu bilgilerin ışığında hareket ettikleri zaman, üstün gelmelerinin an ve saatinin pek yakın olduğunu bilsinler.
Peygamber Efendimiz(s.a.v) in Mescd-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya Mirac gecesinde hareket etmesi ve bu olayın Kur-an-ı Kerimde müstakil bir sürede (İsra Süresinde) anlatılması, hikmetsiz ve anlamsız değildir. Peygamber efendimiz(s.a.v) in bu yolculuğu, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in dinleri ile islamın temel inançları arasını, Ka’be ile Kudüs’ün arasını birleştirmek içindi.
Ne yazık ki bu mukaddes toprakların sahibi ve varisi olan müslümanlar, bu gün yahudinin zalim elleriyle Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı ellerine geçirmek ve burada yeniden egemenlik sürdürmek içinçaba sarf etmekte ve müslümanlara karşı savaş ilan etmektedir. Bu savaş, devam edecektir.Akıl almaz siyasi dolaplarını tekrar çevirecek, hile ve desiselere baş vuracak ve yer yüzünü yeniden bozgunluğa döndürecektir. En sonunda yahudinin bu yeni devleti, güçlü ve inançlı bir ordu vasıtası ile yıkılıp gidecektir…
Bakınız bu hususta Kur’an-ı Kerimde neler buyurulmaktadır…
*Kitapta İsrailoğullarına: diye bildirdik. Bu ikisinden birincisinin vakti gelince, üzerinize kullarımızdan p*ek güçlü olan kimseleri salacağız. Bu güçlü kullarımız, ülkenizde her köşeyi kontrolüne alacaklardır. Bu mutlaka yerine gelecek bir vaaddir. Bunun ardından tekrar sizi, onlara üstün kılacağız. Mal ve evlatlarla size yardım edecek ve sizin sayınızı çoğaltıp artıracağız. İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük yaparsanız, o da gene kendinizedir. İki vaadden ikincisinin vakti gelince, yüzlerinizi karartarak kötülük yapmaları, önceden Mescid’e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri yıkmaları için onları tekrar üzerinize göndereceğiz. (isra süresi ayet 4-7)
Yahudiler, tarihlerinde çok kere denemiş olarak Filistin’e girip yerleşmiş, fitne ve bozgunculukları dolaysı ile de çıkarılmışlardır. Onlara iki vaad verilmiştir. Birincisini: tarihin sayfaları arasında bir çok kere deneyerek kapatmışlardır. Allah’ın vaadi haktır. Onda zerre kadar yalan ve şüphe yoktur. İkinci vaadi ise; -Allah’ın izni ile – Müslümanların elleriyle gerçekleşecektir. Yahudilerin kurdukları her devlet ve egemenlik, fitne ve bozgunculuklarından dolayı mutlaka yıkılacaktır. Kur-an-ı Kerimde bu hususta (isra süresi ayet 5) diye işaret edilmiştir.
İsrail oğulları yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya başladıkları zaman, hemen başlarına yüce Allah, vaad ettiği kullarını saldırmış ve onların bozgunculuklarına son vermiştir.Kur-an-ı Kerimde, buna da şu şekilde işaret edilmiştir: (isra süresi ayet:8)
Hz.Peygamber (S.A.V.) in devrinde bozgunculuk yaptılar,yüce Allah’tan ceza görüp Arap yarımadasından kovuldular.Son çağda tekrar bozgunculuk yapmaya başladılar, Hitler’in gazabına uğradılar ve gerekli cezalarını gördüler. Bugün, gene bozgunculuk hareketlerini yeniden hortlatmaya çalışıyorlar. Filistin toprakları üzerinde yerli Müslüman halka, akıl almaz işkenceler yapmakta ve topluca soykırıma yönelmektedirler. Hile ve desise planlarını yeniden uygulamakta ve yeryüzünü bozguna çevirmektedirler. Yüce Allah, yakın bir zamanda, onların bu zulüm ve baskılarına son verecek, devlet ve egemenliklerini yıkacak olan kullarını, onların üzerine gönderecektir. Yüce Allah’ın vaadi haktır. Kur’an-ı Kerimde buyurulan vaadin vakti, mutlaka bir gün gelecektir.Bekleyenler, vaad edilen vaktin, pek yakın olduğunu göreceklerdir.
Yahudinin devleti, egemenliği, dünyada oluşturduğu güç, maddi üstünlüğü ve bu üstünlüğüne güvenerek savurduğu tehditler Müslümanları sala korkutmamalıdır. Yüce Allah’ın vaadına ve Kur-an-ı Kerim’in ayetlerine samimi olarak inanırlar, yahudinin savurduğu tehditlerden ürküp sinmezler. Cihad emrini bırakıp köleliğe razı olmazlar. Bakınız yüce Allah, Kur-an-ı Kerimde Yahudilere karşı yapılan savaş hakkında, mü’minlere cesaret yönünden nasıl müjde vermektedir:
“ Ey Mü’minler! Onların(Yahudilerin) yüreklerine korku salan Allah’tan çok sizlersiniz. (29)
Çünkü onlar, anlayışsız kimselerdir. Onlar , sizinle toplu olarak, ancak surlarla çevrilmiş kasabalar içinde veya duvarlar arkasında savaşmayı kabul ederler. Kendi aralarındaki çekişmeleri ise şiddetlidir. Sen, onları birlik içinde olduklarını sanırsın. Oysa onların kalpleri, birbirilerinden ayrıdır.” (30)
Bazen dış görünüşler bizi aldatır. Yahudilerin ve münafıkların birbirilerine karşı gösterdikleri sadakat ve sevgiyi, onlar arasında bir büyük birlik ve beraberliğin meydanda oluştuğuna bakar ve yanılırız. Bu güce karşı koymanın ve bu birliği bozmanın zor olduğuna inanır ve böylece ümitsizliğe kapılırız.
DİPNOTLAR:
DİPNOTLAR:
(21) Nisa Süresi Ayet: 21
(22) Maide Süresi Ayet: 82
(23) Beni Kaynuka, Beni Kureyza ve Beni Nudayr adlı kabileler, Medinede bulunan Yahudi kabileleridir. Müslümanlar bu üç kabile ile ayrı ayrı savaşmışlardır.
(24) Bu üç ayrı felsefe ekolünü kuran, Yahudi asıllı kimselerdir. Bu üç yahudinin isimleri sırayla şöyledir:
1- Karl Marx
2- Fruit
3- Dricham
Daha sonraki çağda ise, din ve ahlak kurallarını bozmaya çalışan Yahudi asıllı Can Pul Clarther’dir.
(25) Yahudinin, tek korkusu islamdır. İslam’ın yeniden dirilmesidir. Yahudinin, gece ve gündüz olarak savaştığı tek düşman islamdır. Yahudi için kominizm ve başka batıl inançların yayılması hiçbir anlam taşımaz ve önemli bir tehlike teşkil etmez. Onun için tek tehlike, islam’ın uyanmasıdır. Bu yüzden Yahudi, İslam’ın uyanmaması için ne gerekli ise yapmaktadır…
(26) İsra Süresi Ayet: 4-7
(27) İsra Süresi Ayet: 5
(28) İsra Süresi Ayet: 8
(29) Yani; Yahudiler sizden korktuğu kadar Allah’tan korkmazlar.
(30) Haşr Süresi Ayet: 13-14
(31) “Müslüman Kardeşler” den bir topluluk, büyük şehit Hasan El-Benna’nın emriyle Filistin topraklarında 1948 yılında yahudiyle savaşmıştır. Bu konuda geniş bilgi için Prof. Kamil Es-Şerif’in yazdığı “ Filistin Savaşında Müslüman Kardeşler” adlı eserine bakınız.
Bu Blogda Ara
21 Mayıs 2008 Çarşamba
19 Mayıs 2008 Pazartesi
ÜCRETLİ ÇALIŞMAK MI,KENDİ İŞİNİ YAPMAK MI
Ayşen ARIDURU
Fortune Kariyer Eğitim ve Danışmanlık
Ücretli Çalışmanın Avantajları
Belirlenmiş sınırlı sorumluluklar : Sorumluluk altında ezilme söz konusu olmayacaktır. Görev ve sorumluğu olmayan işlerden uzak durulur.
Düzenli gelir : Her ayın sonunda mutlaka alacağı bir maaşı vardır ve içi rahat ne kadar çok işi yapsa da yapmasa da ne kadar başarılı olsa da olmasa da bu ücreti hak etmiştir ve elde edecektir.
Düzenli ve belirli çalışma saatleri: Düzenli iş saatleri olacak özel hayatona zaman ayıracaktır. Nasıl olsa kendi işi değildir ve kimse madalya vermeyecektir.
Daha belirli bir gelecek: Daha belirgin bir geleceği ve güveni vardır.
Az risk: Risk vardır hiçbir çalışanın aynı şirketde kalacak olması garanti değildir ama yine de girişimciye göre az risk taşır iş hayatı.
Sınırlı kontrol görevi: Kontrol denetim ve yönetim fonksiyonu sınırlıdır. Sadece bağlı olan ekipten sorumludur.
Ücretli Çalışmanın Dezavantajları
Emirleri uygulama zorunluluğu: Çalışan bağlı olduğu kişiye karşı sorumludur ve ne olursa olsun verilen emir ve talimatlara uymak mecburiyetindedir. Her ne kadar doğru olmadığını biliyor olsa da ve anlatıyor olsa da yapacak bir şey yoktur.
Yeteneklerin kolayca anlaşılmaması: Birçok düzen vardır iş ortamında. Yeteneklerin başarıların kolay anlaşılamaması riski ile birlikte başkaları tarafından bu başarılar üstlenilebilir. Bu da çalışan açısından zor bir durumdur ve ifade etmekte zorlanır.
Sabit ücret: Her ayın sonunda bir sabit ücret vardır. Bu garanti olmasına rağmen ne kadar iyi giderse gitsin daha fazlasını kazanma şansı yoktur. Tabii ki bu satış pozisyonlarında daha esnek olabilmektedir.
Sınırlı sorumluluk/sınırlı yetki: Sorumluluklar ve yetkiler her zaman aynı olamamaktadır dengesi zor. Ancak bu da mutlaka bir sınırı vardır. İş yapma becerisinde bu sınırlar çalışanı çoğu zaman da engellemektedir.
Yeni fikirleri kolaylıkla uygulayamama: Yeni fikirleri, önerileri, düşünceleri kolaylıkla uygulama şansı olmayabilir. Şirket stratejileri politikalar önceliklerin belirlenmesi neticesinde kolay olmaz.
İşverene bağımlılık: İşverene bağımlı ve işverenin istekleri ön plandadır. Ayrıca şirketin içinde bulunduğu finansal durumdan da etkilenebilir. Uyum göstermek ve anlayışlı olmak çalışanı strese sürüklemektedir.
Kendi İşinin Sahibi Olmanın Avantajları
İzlemek yerine liderlik yapmak:İyi girişimciler liderdir. Lider ruha sahip ve sürükleyici ikna edici roldedir.
Fikirleri uygulama şansı:Fikirleri rahatça uygulama esnekliği vardır.
Yaratıcılığa açık: Yaratıcı tiplerdir. Çözüm odakli, iyi alternatif ve çözüm üreten ve sonuç odaklı çalışırlar.
Yüksek kazanç beklentisi: Kendine ve bulunduğu iş alanına bağlı olarak kazancının yüksek olması kendisine bağlıdır ve hep bu beklenti ile yaşar, hırslıdır.
Bağımsız çalışmak: Özgür kimseye bağlı olmadan kendi kararları ile isteklerine uygun flexible bir iş hayatına sahiptir.
İş ortamını kontrol altında tutmak
Emirler verebilmek: Emir verebilme rahatlığına ve iş yaptırabilme özelliğine sahiptir.
Kendi İşinin Sahibi Olmanın Dezavantajları
Risk almak: Her kararda, her aktivasyonda risk faktörü vardır. Önemli olan kontrollü ve tolere edilebilir, ölçülebilir riskler almaktır.
Gelirin düzensizliği: İnişli çıkışlı zor ekonomik ortamlarda kriz anlarında maalesef kazanç çok sabit olamamaktadır ve belirsizdir.
Daima finansmanla uğraşma zorunluluğu: Ödemeler, alacaklar, nakit akışı planlaması banka ilişkileri, devlet ödemeleri, satış, maliyetler gibi sürekli para ile uğraşmak zorunluluğu vardır.
Zaman kısıtı: Her zaman o kadar yoğun ve tempo vardır ki hiçbir şeye zaman yetmemektedir.
Sürekli öğrenme gereği: Sürekli kendini geliştirme, öğrenme ve tecrübe kazanma ihtiyacı vardır.
İşleri delege edememe: Delegasyon problemi her işletme sahibinde vardır. Devretme, yetki aktarma zordur. Bunun altında yatan kendisinin en iyisini yaptığına inanması ve güven sorunudur.
İdari ve bürokratik işler: Her gün maliyetleri de kontrol açısından idari işler ve bürokratik meselelerle ilgilenmek zorunda kalması ve bu yüzden zaman problemi oluşmaktadır.
Başarının çalışanlara da bağlı olması: Başarının kendisinden başka çalışanlara da bağlıdır. Daha doğrusu çalışan personeli iyi seçmek, uzun süreli çalışmak ve doğru insanlarla çalışmak, yönlendirmek ve iyi motivasyon kazandırmak önemlidir
Fortune Kariyer Eğitim ve Danışmanlık
Ücretli Çalışmanın Avantajları
Belirlenmiş sınırlı sorumluluklar : Sorumluluk altında ezilme söz konusu olmayacaktır. Görev ve sorumluğu olmayan işlerden uzak durulur.
Düzenli gelir : Her ayın sonunda mutlaka alacağı bir maaşı vardır ve içi rahat ne kadar çok işi yapsa da yapmasa da ne kadar başarılı olsa da olmasa da bu ücreti hak etmiştir ve elde edecektir.
Düzenli ve belirli çalışma saatleri: Düzenli iş saatleri olacak özel hayatona zaman ayıracaktır. Nasıl olsa kendi işi değildir ve kimse madalya vermeyecektir.
Daha belirli bir gelecek: Daha belirgin bir geleceği ve güveni vardır.
Az risk: Risk vardır hiçbir çalışanın aynı şirketde kalacak olması garanti değildir ama yine de girişimciye göre az risk taşır iş hayatı.
Sınırlı kontrol görevi: Kontrol denetim ve yönetim fonksiyonu sınırlıdır. Sadece bağlı olan ekipten sorumludur.
Ücretli Çalışmanın Dezavantajları
Emirleri uygulama zorunluluğu: Çalışan bağlı olduğu kişiye karşı sorumludur ve ne olursa olsun verilen emir ve talimatlara uymak mecburiyetindedir. Her ne kadar doğru olmadığını biliyor olsa da ve anlatıyor olsa da yapacak bir şey yoktur.
Yeteneklerin kolayca anlaşılmaması: Birçok düzen vardır iş ortamında. Yeteneklerin başarıların kolay anlaşılamaması riski ile birlikte başkaları tarafından bu başarılar üstlenilebilir. Bu da çalışan açısından zor bir durumdur ve ifade etmekte zorlanır.
Sabit ücret: Her ayın sonunda bir sabit ücret vardır. Bu garanti olmasına rağmen ne kadar iyi giderse gitsin daha fazlasını kazanma şansı yoktur. Tabii ki bu satış pozisyonlarında daha esnek olabilmektedir.
Sınırlı sorumluluk/sınırlı yetki: Sorumluluklar ve yetkiler her zaman aynı olamamaktadır dengesi zor. Ancak bu da mutlaka bir sınırı vardır. İş yapma becerisinde bu sınırlar çalışanı çoğu zaman da engellemektedir.
Yeni fikirleri kolaylıkla uygulayamama: Yeni fikirleri, önerileri, düşünceleri kolaylıkla uygulama şansı olmayabilir. Şirket stratejileri politikalar önceliklerin belirlenmesi neticesinde kolay olmaz.
İşverene bağımlılık: İşverene bağımlı ve işverenin istekleri ön plandadır. Ayrıca şirketin içinde bulunduğu finansal durumdan da etkilenebilir. Uyum göstermek ve anlayışlı olmak çalışanı strese sürüklemektedir.
Kendi İşinin Sahibi Olmanın Avantajları
İzlemek yerine liderlik yapmak:İyi girişimciler liderdir. Lider ruha sahip ve sürükleyici ikna edici roldedir.
Fikirleri uygulama şansı:Fikirleri rahatça uygulama esnekliği vardır.
Yaratıcılığa açık: Yaratıcı tiplerdir. Çözüm odakli, iyi alternatif ve çözüm üreten ve sonuç odaklı çalışırlar.
Yüksek kazanç beklentisi: Kendine ve bulunduğu iş alanına bağlı olarak kazancının yüksek olması kendisine bağlıdır ve hep bu beklenti ile yaşar, hırslıdır.
Bağımsız çalışmak: Özgür kimseye bağlı olmadan kendi kararları ile isteklerine uygun flexible bir iş hayatına sahiptir.
İş ortamını kontrol altında tutmak
Emirler verebilmek: Emir verebilme rahatlığına ve iş yaptırabilme özelliğine sahiptir.
Kendi İşinin Sahibi Olmanın Dezavantajları
Risk almak: Her kararda, her aktivasyonda risk faktörü vardır. Önemli olan kontrollü ve tolere edilebilir, ölçülebilir riskler almaktır.
Gelirin düzensizliği: İnişli çıkışlı zor ekonomik ortamlarda kriz anlarında maalesef kazanç çok sabit olamamaktadır ve belirsizdir.
Daima finansmanla uğraşma zorunluluğu: Ödemeler, alacaklar, nakit akışı planlaması banka ilişkileri, devlet ödemeleri, satış, maliyetler gibi sürekli para ile uğraşmak zorunluluğu vardır.
Zaman kısıtı: Her zaman o kadar yoğun ve tempo vardır ki hiçbir şeye zaman yetmemektedir.
Sürekli öğrenme gereği: Sürekli kendini geliştirme, öğrenme ve tecrübe kazanma ihtiyacı vardır.
İşleri delege edememe: Delegasyon problemi her işletme sahibinde vardır. Devretme, yetki aktarma zordur. Bunun altında yatan kendisinin en iyisini yaptığına inanması ve güven sorunudur.
İdari ve bürokratik işler: Her gün maliyetleri de kontrol açısından idari işler ve bürokratik meselelerle ilgilenmek zorunda kalması ve bu yüzden zaman problemi oluşmaktadır.
Başarının çalışanlara da bağlı olması: Başarının kendisinden başka çalışanlara da bağlıdır. Daha doğrusu çalışan personeli iyi seçmek, uzun süreli çalışmak ve doğru insanlarla çalışmak, yönlendirmek ve iyi motivasyon kazandırmak önemlidir
18 Mayıs 2008 Pazar
Olmaz öyle şey
18 Mayıs 2008
Ahmet HAKAN
ahmethakan@hurriyet.com.tr
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Dolmabahçe’de buluşup iki buçuk saat görüşmüşlerdi ya...
Hani tarihe "Dolmabahçe’nin büyük sırrı" diye geçen vaka...
İşte ondan söz ediyorum...
Fikri Sağlar dostumuz, bu vaka hakkında ayıp ama çok ayıp bir "yumurtlama" yapmış...
Fikri Bey dostumuza göre...
O buluşmada Tayyip Erdoğan, "Bana bak Yaşar Paşa! Üzerimize fazla gelme... Senin hakkında elimde dosyalar var... Sonun İlhami Paşa gibi olur" diye kükremiş...
Ve elindeki dosyaların ucunu hafiften gösterivermiş...
Yaşar Paşa da bir ürkmüş, bir ürkmüş ki sormayın gitsin...
Ve bu ürkme hali nedeniyle Dolmabahçe buluşmasından sonra Erdoğan’a bir daha hiç ama hiç yüklenmemiş...
Dikkat! Dikkat!
Bunun bal gibi bir "üfürme", adi bir "yumurtlama" ve kuyruksuz bir "palavra" olduğunu söylemek için ne tarafların açıklama yapmalarını beklememize gerek vardır, ne de herhangi bir kanıt istememize...
* * *
Hadi gelin buradan, "yumurtlayan"a da, bu "yumurtlamaya inanma eğilimi gösteren"e de soralım:
Yahu arkadaşlar! Söyler misiniz? Ne yapsın Yaşar Paşa?
Bu hükümetten memnun olmadığını göstermek için elinden geleni hem de fazlasıyla yapmadı mı?
Yetkisini ve sorumluluğunu aşarak bu hükümetle irtica arasında bağ olduğuna dair gayet sarih sözler etmedi mi?
"Cumhuriyet mitingleri"ne sahip çıkmadı mı?
Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasını engellemek için her türlü riski göze alıp "27 Nisan" bildirisi yayınlamadı mı?
Hayrünnisa Gül’ün ya da Emine Erdoğan’ın türbanıyla muhatap olmamak için, medeniyet kurallarını bile ihlal etme pahasına, köşe bucak kaçmadı mı?
Kaçmıyor mu?
Söyler misiniz daha ne yapsın Yaşar Paşa?
Bir muhalefet partisi lideri gibi, her çarşamba "ordusunun grup toplantısı"nda "AKP’nin ülkeye yaptığı fenalıklar" başlıklı uzun nutuklar mı atsın?
Olmadı, tanklarını her pazartesi Başbakanlık önünden, her salı Çankaya Köşkü’nün önünden mi geçirsin?
Ulusal mücahit Tuncay Özkan’a, OYAK’tan kredi desteği verilmesini sağlayıp, "Ağlama Tuncay... Kimse yoksa ben varım" mı desin?
Üç günde bir yumruk vurup masa mı kırsın?
Tayyip Erdoğan’a, "Sen BOP’un eşbaşkanısın!" falan diye laf mı soksun?
Alo... Söyleyin! Söyleyin!
Bunları mı yapsın Yaşar Paşa?
Yahu burası Myanmar falan değil... Burası iyi kötü 60 yıldır demokratik bir ülke...
* * *
Siz halka en küçük bir umut veremeyin... Her seçimden muazzam yenilgilerle çıkın... İktidarın doğal ömrünü tamamlamasına bir türlü izin vermeyin... AKP tam yıpranma trendine girmişken yaptığınız centilmenlik dışı lüzumsuz ataklarla hayat öpücükleri bahşedin... Hukuku zorlayın... Sandık meydanında bileğini bükemediğiniz rakibinizi siyasi yasakla falan ekarte etmeye kalkın...
Ve pusu kültürüyle yoğrulmuş bütün bu adımlarınızın ardından...
"Sıfıra sıfır elde var sıfır" sonucuyla karşılaşınca...
Tekrar gözünüzü elinde silah olanlara çevirip, "Yahu Yaşar Paşa da son günlerde hiç ses etmiyor bunlara... Yoksa Kostakas dosyaları mı söz konusu" diye ahlaksız bir tezvirata girişin...
Bu insafa sığar mı?
* * *
Şunu çok iyi anladık: Askere bel bağlamanın antidemokratik taraflarından söz etmenin bu memlekette bir manası yoktur...
Şunu da çok iyi anladık: Elinde silah olmayanları, elinde silah olanlarla korkutmanın ne denli ahlaksız bir iş olduğunu söylemek faydasız bir iştir...
O zaman bari bir "gerçekçilik çağrısı" yapalım...
Ey ağalar! Ey beyler!
Aha buradan sesleniyorum: Yaşar Paşa gider, İlker Paşa gelir...
Hiçbir şey değişmez... Hiçbir şey...
Çünkü tank sesiyle uyanmanın artık imkan ve ihtimali yoktur... Ne iç, ne de dış konjonktür buna müsait değildir...
Palet nağmelerini işiteceğiniz, "Ordu millet el ele" diye çığıracağınız, "Düşükler"i Marmara’da bir adaya tıkacağınız, "Kuyruklar"a hayatı zindan edeceğiniz günler geride kalmıştır...
Bunu idrak edin artık lütfen... Bunu idrak edin de "gelen" ya da "giden" paşalara korkunç haksızlıklar yapmaktan vazgeçip, elinizi taşın altına sokarak muazzam sivil zaferlere nasıl imza atacağınızın planlarını yapın...
İki soruda Turhan Çömez
SORU: Bir zamanlar Başbakan Tayyip Erdoğan’ın en yakınındaydınız... Bir anı kitabı yazacak mısınız?
CEVAP: Hayır... Onlar benimle mezara kadar gider... Başbakan’la yakın olduğumuz günler, benim saygıyla andığım günlerdir...
SORU: Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’le neden buluştunuz
CEVAP: Paksüt’ü Bağdat Büyükelçisi iken tanıdım... Bağdat’ta bombaların altında birlikte kaldık... Ailecek görüşürüz... AKP hakkındaki kapatma davasıyla ilgili tek bir kelime bile etmedik, etmeyiz... Ayrıca ben AKP’nin kapatılmasına şiddetle itiraz eden biriyim... AKP’nin kapatılması çok yanlış olur
Ahmet HAKAN
ahmethakan@hurriyet.com.tr
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Dolmabahçe’de buluşup iki buçuk saat görüşmüşlerdi ya...
Hani tarihe "Dolmabahçe’nin büyük sırrı" diye geçen vaka...
İşte ondan söz ediyorum...
Fikri Sağlar dostumuz, bu vaka hakkında ayıp ama çok ayıp bir "yumurtlama" yapmış...
Fikri Bey dostumuza göre...
O buluşmada Tayyip Erdoğan, "Bana bak Yaşar Paşa! Üzerimize fazla gelme... Senin hakkında elimde dosyalar var... Sonun İlhami Paşa gibi olur" diye kükremiş...
Ve elindeki dosyaların ucunu hafiften gösterivermiş...
Yaşar Paşa da bir ürkmüş, bir ürkmüş ki sormayın gitsin...
Ve bu ürkme hali nedeniyle Dolmabahçe buluşmasından sonra Erdoğan’a bir daha hiç ama hiç yüklenmemiş...
Dikkat! Dikkat!
Bunun bal gibi bir "üfürme", adi bir "yumurtlama" ve kuyruksuz bir "palavra" olduğunu söylemek için ne tarafların açıklama yapmalarını beklememize gerek vardır, ne de herhangi bir kanıt istememize...
* * *
Hadi gelin buradan, "yumurtlayan"a da, bu "yumurtlamaya inanma eğilimi gösteren"e de soralım:
Yahu arkadaşlar! Söyler misiniz? Ne yapsın Yaşar Paşa?
Bu hükümetten memnun olmadığını göstermek için elinden geleni hem de fazlasıyla yapmadı mı?
Yetkisini ve sorumluluğunu aşarak bu hükümetle irtica arasında bağ olduğuna dair gayet sarih sözler etmedi mi?
"Cumhuriyet mitingleri"ne sahip çıkmadı mı?
Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasını engellemek için her türlü riski göze alıp "27 Nisan" bildirisi yayınlamadı mı?
Hayrünnisa Gül’ün ya da Emine Erdoğan’ın türbanıyla muhatap olmamak için, medeniyet kurallarını bile ihlal etme pahasına, köşe bucak kaçmadı mı?
Kaçmıyor mu?
Söyler misiniz daha ne yapsın Yaşar Paşa?
Bir muhalefet partisi lideri gibi, her çarşamba "ordusunun grup toplantısı"nda "AKP’nin ülkeye yaptığı fenalıklar" başlıklı uzun nutuklar mı atsın?
Olmadı, tanklarını her pazartesi Başbakanlık önünden, her salı Çankaya Köşkü’nün önünden mi geçirsin?
Ulusal mücahit Tuncay Özkan’a, OYAK’tan kredi desteği verilmesini sağlayıp, "Ağlama Tuncay... Kimse yoksa ben varım" mı desin?
Üç günde bir yumruk vurup masa mı kırsın?
Tayyip Erdoğan’a, "Sen BOP’un eşbaşkanısın!" falan diye laf mı soksun?
Alo... Söyleyin! Söyleyin!
Bunları mı yapsın Yaşar Paşa?
Yahu burası Myanmar falan değil... Burası iyi kötü 60 yıldır demokratik bir ülke...
* * *
Siz halka en küçük bir umut veremeyin... Her seçimden muazzam yenilgilerle çıkın... İktidarın doğal ömrünü tamamlamasına bir türlü izin vermeyin... AKP tam yıpranma trendine girmişken yaptığınız centilmenlik dışı lüzumsuz ataklarla hayat öpücükleri bahşedin... Hukuku zorlayın... Sandık meydanında bileğini bükemediğiniz rakibinizi siyasi yasakla falan ekarte etmeye kalkın...
Ve pusu kültürüyle yoğrulmuş bütün bu adımlarınızın ardından...
"Sıfıra sıfır elde var sıfır" sonucuyla karşılaşınca...
Tekrar gözünüzü elinde silah olanlara çevirip, "Yahu Yaşar Paşa da son günlerde hiç ses etmiyor bunlara... Yoksa Kostakas dosyaları mı söz konusu" diye ahlaksız bir tezvirata girişin...
Bu insafa sığar mı?
* * *
Şunu çok iyi anladık: Askere bel bağlamanın antidemokratik taraflarından söz etmenin bu memlekette bir manası yoktur...
Şunu da çok iyi anladık: Elinde silah olmayanları, elinde silah olanlarla korkutmanın ne denli ahlaksız bir iş olduğunu söylemek faydasız bir iştir...
O zaman bari bir "gerçekçilik çağrısı" yapalım...
Ey ağalar! Ey beyler!
Aha buradan sesleniyorum: Yaşar Paşa gider, İlker Paşa gelir...
Hiçbir şey değişmez... Hiçbir şey...
Çünkü tank sesiyle uyanmanın artık imkan ve ihtimali yoktur... Ne iç, ne de dış konjonktür buna müsait değildir...
Palet nağmelerini işiteceğiniz, "Ordu millet el ele" diye çığıracağınız, "Düşükler"i Marmara’da bir adaya tıkacağınız, "Kuyruklar"a hayatı zindan edeceğiniz günler geride kalmıştır...
Bunu idrak edin artık lütfen... Bunu idrak edin de "gelen" ya da "giden" paşalara korkunç haksızlıklar yapmaktan vazgeçip, elinizi taşın altına sokarak muazzam sivil zaferlere nasıl imza atacağınızın planlarını yapın...
İki soruda Turhan Çömez
SORU: Bir zamanlar Başbakan Tayyip Erdoğan’ın en yakınındaydınız... Bir anı kitabı yazacak mısınız?
CEVAP: Hayır... Onlar benimle mezara kadar gider... Başbakan’la yakın olduğumuz günler, benim saygıyla andığım günlerdir...
SORU: Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’le neden buluştunuz
CEVAP: Paksüt’ü Bağdat Büyükelçisi iken tanıdım... Bağdat’ta bombaların altında birlikte kaldık... Ailecek görüşürüz... AKP hakkındaki kapatma davasıyla ilgili tek bir kelime bile etmedik, etmeyiz... Ayrıca ben AKP’nin kapatılmasına şiddetle itiraz eden biriyim... AKP’nin kapatılması çok yanlış olur
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.
Popüler Yayınlar
-
Yaldızlı Sözlerin Arkasındaki Çürüme Tarihin en trajik ironilerinden biri, çöküşe en yakın toplumların en çok “yücelik ”ten bahsetmesidir....
-
“İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne… İşte asıl cinayet bu.” — Maksim Gorki, Ana (1906) Ruhun ölümü, bir toplumun çöküşünün sessiz hab...
-
Platon, asırlar öncesinden bir uyarı bırakmıştı insanlığa: “Demokrasi, ancak erdemli ve eğitimli bir halkın omuzlarında yükselebilir; aksi t...
-
İçinde bulunduğumuz çağ, pek çok unvanla anıldı: teknoloji çağı, bilgi çağı, hız çağı… Ama eğer hakikatin kalemiyle yazılacak olursa, bu ça...
-
EK-5 Kararı: Hukuk ile Diplomasi Arasında EK-5 Listesi: Resmî Karar, Diplomatik Zamanlama ve Türkiye’nin Stratejik İkilemi ABD'den çok ...
-
İnsanlığın Sessiz Dengesine Dair İnsan… Kâinatın en gizemli aynası. Görünürde bir bedenden ibaret gibi dursa da derinlerde bir deniz taşır...
-
Bir İnsanlık EMAR’ı Üzerine Derin Bir Okuma İnsan, anlamın kıyısında doğar ama çoğu kez anlamın merkezine hiç ulaşamaz. Çünkü doğmakla yaş...
-
Merhum Ahmet Kaya, bir şarkısında “ Ne kadar kötü kokarsa o kadar iyi ” diyordu. Ne kadar manidar bir cümle… Bugün ülke olarak geldiğimiz ...
-
Suriye iç savaşı, yalnızca bölgesel güç dengelerini değiştiren bir çatışma olmakla kalmamış, aynı zamanda insanlık tarihine kara bir leke ...
-
İnsanlık, varlık sahnesine çıktığı andan itibaren hem kendini hem de kendini aşan bir kudreti anlamlandırma çabasıyla yüzleşmiştir. Bu çaba,...
Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK
Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.
Senin rabbin sana senden yakın.....
omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.
Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."
kelebek gibi hafif olun dünyada
Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla
çöllerden geçerek varılır havuzun başına!