Bu Blogda Ara

31 Aralık 2024 Salı

BOB Proje PKK Analizi

 


Sevgili Dostlar,

Bugün sizlerle, özellikle son dönemlerde bölgemizde yaşanan gelişmeler üzerine zihinsel bir yolculuğa çıkmak istiyorum. Hepimizin çok iyi bildiği gibi, emperyalizmin bölgemiz üzerindeki planları asla sona ermedi. Tarih boyunca çeşitli projelerle karşımıza çıkan bu oyunlar, şu anda daha karmaşık ve dijital çağın hızıyla birlikte daha görünür bir hal aldı.

İlk olarak, bölgeyi şekillendirme amacı taşıyan ve sözde büyük projeler olarak lanse edilen planlardan bahsetmek gerekiyor. Bir zamanlar Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adıyla ortaya atılan bu planlar, çeşitli isimlerle ve araçlarla tekrar tekrar gündeme getiriliyor. Peki, bu projelerin ardındaki gerçek amacı nedir? Bu soruyu yanıtlamak için tarihsel perspektifi ve mevcut gelişmeleri bir arada değerlendirmek gerekiyor.

PKK ve BOP İlişkisi

PKK (Kürdistan İşçi Partisi), Abdullah Öcalan liderliğinde kurulan ve Türkiye başta olmak üzere bölgesel güvenlik ve istikrarı tehdit eden bir terör örgütüdür. 1978 yılında kurulan PKK, başlangıçta Kürt milliyetçiliği temelinde hareket etmiş, zamanla uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı gibi yasa dışı faaliyetlerle finanse edilen bir yapı haline gelmiştir.

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), bazı çevrelerce bölgedeki siyasi haritanın yeniden düzenlenmesi ve enerji kaynaklarının kontrol altına alınması amacı taşıdığı öne sürülen bir stratejik plan olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda PKK, BOP’un bölgedeki hedeflerine hizmet eden araçlardan biri olarak görülmüştür. PKK, bölgede etnik ve mezhepsel ayrılıkları derinleştirerek, istikrarsızlık yaratma ve sınırların değişimi gibi hedeflere katkıda bulunmuştur. Örgüt, bu hedefler doğrultusunda uluslararası destekçilerden lojistik, finans ve silah yardımı almıştır.

BOP çerçevesinde şekillenen politikalar, bölgemizdeki ülkeleri zayıflatmak, parçalamak ve kontrol altına almak için tasarlandı. PKK ve benzeri yapıların ortaya çıkışı, bu planların önemli bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu yapılar, bir yandan terör faaliyetleriyle bölge halklarının arasına nifak sokarken, diğer yandan büyük güçlerin özellikle enerji kaynaklarını kontrol altına alma hedeflerine hizmet etti. Ancak şimdi yeni bir aşama görülüyor: PKK gibi yapıları etkisizleştirip meşrulaştırılmış alternatiflerle yola devam etmek.

Geçmişte Apo'nun yakalanması ve uzun yıllar hapis yatması, bölgeye dair emperyalist planlarda bir duraklama yaratmış gibi görülse de, aslında bu durum yeni bir stratejinin parçasıydı. Apo'nun teslim edilmesi, bölgede yeni bir denge oluşturmak ve PKK'yı yeni bir formatta sahneye çıkarmak için bir ara dönem olarak değerlendirilmelidir. Şimdi, bu yapının etkisiz hale getirilmesi adına Apo'nun siyasete entegre edilmesi gibi söylemler dile getiriliyor. Peki, böyle bir adımın ardından gerçekten kalıcı bir çözüm mümkün olacak mı? Yoksa bu da yeni bir oyunun sahnelenmesinden mi ibaret?

Burada asıl mesele, bölge halklarının bu planların farkında olup olmadığı ve özellikle Türkiye'nin bu oyunlara karşı nasıl bir strateji belirlediğidir. Geçmişte çeşitli politikalar ve askeri operasyonlarla PKK'ya karşı ciddi bir mücadele verilmiştir. Ancak, bu mücadelede uluslararası kamuoyunun tutumu çoğu zaman karşımızda olmuştur. Bugün geldiğimiz noktada ise, sınırlarımızın ötesinde bir güvenlik koridoru oluşturmak ve terör tehdidini tamamen ortadan kaldırmak için yeni bir politika izlenmektedir.

Emperyalizmin, Türkiye'yi şu an bulundurduğu pozisyonda daha fazla taviz vermeye zorladığı bir gerçektir. Ancak bu tavizlerin şartları ve getirileri dikkatlice değerlendirilmelidir. Apo'nun serbest bırakılması ve siyasete entegrasyonu gibi öneriler, PKK'yının tamamen yok edilmesi koşuluyla sunuluyor olabilir. Bu, kağıt üzerinde mantıklı görülse de, gerçekte yeni bir kaosa kapı aralayabilir.

Öte yandan, emperyalizmin 100 yıldır bu bölge üzerindeki planlarını göz ardı etmek mümkün değildir. Tarihsel olarak bölgeyi "böl ve yönet" politikalarıyla kontrol altında tutmaya çalışan bu güçler, şimdi de dijital çağın getirdiği hız ve olanaklardan faydalanmaktadır. Burada Türkiye'nin yapması gereken, hem bu planların farkında olarak hareket etmek hem de kendi uzun vadeli stratejilerini oluşturmak olmalıdır.

Türkiye'nin bölge politikalarındaki temel hedefi, terör tehdidini ortadan kaldırırken aynı zamanda milli çıkarlarını korumak ve bölgesel istikrarı sağlamak olmalıdır. Ancak bu hedeflere ulaşılırken, uluslararası arenada yalnız kalmamak için akılcı bir diplomasi izlenmesi gerekmektedir.

Son olarak, burada ortaya çıkan planların ve stratejilerin her birinin çok boyutlu olduğunu unutmamak gerekir. PKK ve Apo meselesi, sadece Türkiye'nin bir iç meselesi değil, aynı zamanda büyük bir uluslararası oyunun parçasıdır. Bu nedenle, meseleye dar bir çerçeveden değil, büyük resmi görerek bakılmalıdır.

Tüm bu değerlendirmeler, sadece bir zihin jimnastiği ve tartışma ortamı yaratmak içindir. Temennimiz, bölgede barış ve istikrarın hakim olması ve halkların daha mutlu, daha sağlıklı bir geleceğe yürümesidir.

Hepimize düşünce dolu, umut dolu bir gelecek diliyorum.

Bahadır Hataylı/29.12.2024/Sancaktepe/İST


Feto Analizi



FETÖ (Fethullahçı Yapılanma), Fethullah Gülen liderliğinde gelişen, çeşitli alanlarda faaliyet gösteren bir yapıdır. 1960'lı yıllarda Türkiye'de dinî bir hareket olarak başlayan bu yapı, zamanla örgütlenerek hem Türkiye'de hem de uluslararası alanda etkili bir ağ haline gelmiştir. FETÖ, özellikle eğitim, medya, ekonomi ve kamu kurumları üzerinde yoğunlaşan faaliyetleriyle bilinir.

Tarihsel Gelişim

FETÖ'nün temelleri, 1960'lı yıllarda Fethullah Gülen'in Örgütü’nün çeşitli sohbet toplantıları ve dini eğitim faaliyetleriyle atılmıştır. 1980'lerden itibaren örgüt, özellikle eğitim alanında okul, dershane ve özel eğitim kurumları açarak gençlere ulaşmayı amaçlamış ve öğrencileri kendi fikirleri doğrultusunda yetiştirmeye odaklanmıştır.

1990'lı yıllarda uluslararası ağını genişleten FETÖ, Asya, Afrika, Avrupa ve Amerika'da okullar açarak küresel bir hareket haline gelmiş ve bu yapıyı diplomatik ilişkiler kurmada kullanmıştır.

Amaçlar ve Yöntemler

FETÖ'nün temel amacı, kamusal alanın önemli noktalarını ele geçirerek kendi ideolojisini yaymak olmuştur. Bu amaçla:

  • Eğitim Alanı: Kolejler, üniversiteler ve yurtlar gibi eğitim kurumları kurarak insan kaynağını arttırma.

  • Medya ve Yayın: Gazete, dergi, televizyon ve internet siteleri aracılığıyla kamuoyu oluşturma.

  • Ekonomi: Holdingler, vakıflar ve işadamlığı dernekleriyle finansal destek sağlama.

  • Kamu Kurumları: Ordudan polise, adaletten diğer büyük devlet kurumlarına kadar farklı alanlarda kadrolaşma.

15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi

FETÖ, 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye'de bir darbe girişiminde bulunmuştur. Bu girişim, devletin çeşitli kademelerine sızmış FETÖ üyeleri tarafından gerçekleştirilmiş; ancak halkın ve Türkiye devletinin kararlı duruşu sayesinde başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu olaydan sonra örgüt, Türkiye ve uluslararası alanda çok yönlü operasyonlarla çökertilmeye başlanmıştır.

Uluslararası Tepkiler

FETÖ, birçok ülkede faaliyetlerine devam etse de, bazı ülkeler bu yapıyı terör örgütü olarak kabul etmiş ve faaliyetlerini yasaklamıştır. Ancak örgüt, uluslararası bağlantıları ve finansal kaynakları sayesinde faaliyetlerini gizli yürütmeye çalışmaktadır.

FETÖ, modern zamanlarda dinî, ekonomik ve siyasi gücün birleşiminden oluşan bir yapının tehlikelerini göstermektedir. Bu nedenle, örgütü anlamak ve bu tür yapılara karşı önlemler almak, hem Türkiye hem de uluslararası topluluklar için önemli bir zorunluluk haline gelmiştir.

Sevgili Dostlar, sizlere, FETÖ'nün hem bölgemizde hem de dünyada oynadığı kritik rolü detaylıca anlatmaya çalışacağım. FETÖ, sadece bir terör örgütü olmanın ötesinde, derin stratejilerle çeşitli alanlarda etkisini göstermiş ve bu etkileri uzun yıllar boyunca fark edilmeden devam ettirebilmiştir. Bu yapının dış güçler tarafından nasıl kullanıldığını, bölgemizdeki ve dünyadaki İslami uyanışları nasıl baltaladığını birlikte inceleyelim.

FETÖ ve Dinî Manipülasyonlar

FETÖ, ortaya çıktığı ilk günlerden itibaren, özellikle İslami değerleri ön plana çıkaran bir hareket gibi görünmeyi başarmış; fakat esasen İslami anlayışı bozmayı ve manipüle etmeyi amaçlayan bir yapıdır. Bu yapı, İslam coğrafyasında yeni filizlenmeye başlayan İslami uyanışları baltalamak ve ümmet bilincini zayıflatmak için kullanılmış ve bu konuda büyük oranda başarı sağlamıştır.

İlk etapta “ılımlı” bir din anlayışı sunarak, İslam’ın temel değerlerini şaibeli hale getirme gayretine girmişlerdir. Bu anlayış, dini reformları “modernleşme” adı altında yeniden yorumlamaya çalışmış ve İslam’ın ahlaki ve toplumsal yönünü zedelemeyi hedeflemiştir. Bu yaklaşımla insanların zihinlerini karmaşıklaştırmayı ve dini düşünceleri yozlaştırmayı amaçlamış; böylece İslami uyanışların önünü kesmek istemişlerdir.

Bu noktada, FETÖ’nün asıl hedefi sadece bir örgüt olarak kendisini güçlendirmek değil; aynı zamanda İslam coğrafyasını dünyanın çeşitli yerlerinde temsil eden zihinleri kontrol altına alarak, ümmet bilincini yok etmek olmuştur. Bu anlayış, çeşitli dini yapıları yozlaştırıp parçalayarak kendi çıkarlarına uygun hale getirme çabalarını da beraberinde getirmiştir.

Eğitim Yoluyla Sömürü ve Genetik Değişim

FETÖ, dışarıdan bakıldığında “masumane” gibi görünen eğitim faaliyetleriyle büyük bir kitleyi etkisi altına almış ve bu eğitim faaliyetlerini, aslında bir manipülasyon aracı olarak kullanmıştır.

Dünyanın dört bir yanında kurulan okullar, öğrencilerin sadece akademik anlamda değil, aynı zamanda zihinsel ve manevi anlamda da etkilenmesine yol açmış; çoğu zaman kültürel değerlerin yerini batılı bir anlayışla değiştirmeyi hedeflemiştir. FETÖ okullarının öne çıkan bir başka yönü, yerel halkların kültürel yapılarını bozarak ülkelerin genetik kodlarını değiştirme çabası olmuştur. Bu okullar, öğrencilere öncelikle kendi kültürlerinden uzaklaşmalarını telkin ederek, batı odaklı bir kimlik benimsemelerini sağlamaya çalışmıştır.

Birçok aile, bu eğitim kurumlarının sunduğu çekici olanaklarla çocuklarını gönderirken, çocuklarının bu yapının ideolojik etkisi altına girdiklerinin farkına bile varmamıştır. Çocukların zihinsel yapısı, şüphesiz bir ölçüde şekillendirilmiş ve FETÖ ideolojisine uygun hale getirilmiştir. Burada asıl önemli olan, bu eğitim sisteminin büyük bir manipülasyon ağı olarak çalışması ve insanların öz değerlerinden koparılmasıdır.

Hakikatlerin Perdelenmesi ve Gerçek Amaçlar

FETÖ’nün faaliyetlerine dışarıdan baktığınızda, ilk etapta iyi niyetli bir hareket gibi görülebilir. Ancak bu yapının karmaşıklığına ve gerçekte kime hizmet ettiğine baktığınızda, ortaya çıkan manzara çok daha farklıdır. FETÖ, hem bölgemizde hem de dünyada kaos yaratmak ve büyük güçlere hizmet etmek amacıyla şekillendirilmiştir. Özellikle İslam coğrafyasında ortaya çıkan İslami uyanışları baltalamak ve ümmet bilincini parçalamak için stratejik olarak kullanılan bu yapı, çeşitli şekillerde varlığını devam ettirmektedir.

Bugün geldiğimiz noktada, FETÖ’nün maskesi büyük oranda düşmüş olsa da, bu yapının özellikle uluslararası güçlerle olan bağlarını unutmamak gerekir. Hakikati tam anlamıyla anlamak ve bu yapının özelliklerini çözümlemek, gelecekte benzer stratejilere karşı daha dirençli olmamızı sağlayacaktır.

Sonuç ve Çıkış Yolu

FETÖ örneği, İslam dünyasının birliğini ve değerlerini koruma adına ne denli dikkatli olması gerektiğini göstermektedir. Bu tür yapılar, ümmet bilincini zayıflatmak ve İslam’ın dirilişini engellemek için kullanılmaktadır. Bizlere düşen görev, dinimizi doğru anlamak ve bu tür yapılara karşı zihinsel bir direniş geliştirmektir. Eğitimden sosyal yaşama kadar her alanda bilinçli bir duruş sergileyerek, geleceğimizi daha sağlam temeller üzerine inşa etmeliyiz.

Bahadır Hataylı/10.11.2024/Sancaktepe/İST

Politik Doğruluk Analizi

Bak kardeşim, gel birlikte insanlık adına önemli bir meseleyi konuşalım. Bugün seninle politikacıların çoklukla övünme anlayışından, toplumun değer yargılarındaki sapmalardan ve gerçek adaletin izini sürmekten bahsedelim. Dikkatlice dinleyelim, çünkü bu mesele hepimizi ilgilendiriyor.

Şimdi, etrafımıza bir bakalım. Ülkemizdeki politikacıların meydanlarda nasıl konuştuklarını, nasıl büyük kalabalıklarla övündüklerini görüyorsun. "Bizim yolumuz doğru, çünkü bizi destekleyen milyonlar var!" diyorlar. Ama bir durup düşünelim; bir fikrin ya da bir yolun doğruluğu, ona inanan insanların sayısıyla mı ölçülür? Kalabalıklar bir ölçü olabilir mi? Eğer bir kalabalığın çokluğu, bir düşüncenin doğruluğunu gösterseydi, tarih boyunca ortaya çıkan her büyük yalan, her büyük zulüm de haklı olurdu, değil mi?

Bak, doğruluk başka bir şeydir kardeşim. Doğruluk, akıl süzgecinden geçip idrakle kavranan, faydasıyla insanlığın hayatına dokunan şeydir. Sayılarla, gürültüyle, kalabalıkla alakası yoktur. Hatta Kur'an-ı Kerim'de bir ayet var; Allah buyuruyor ki: "Yeryüzünde olanların çoğuna uyarsanız, onlar sizi Allah'ın yolundan uzaklaştırır, kendi yollarına çevirirler. Onlar sadece zanneder ve saçmalarlar." (En'am Suresi, 116. Ayet). İşte bu, bize gösteriyor ki çoğunluk, her zaman doğruyu temsil etmez. Çoğunluk bazen insanı yanıltır, yanlış yola sürükler.

Peki bu neden böyle? İnsanlar neden kalabalıkların cazibesine kapılır? Bunun cevabı basit: İnsan, yalnız kalmaktan korkar. Doğruyu tek başına savunmak zordur. Kalabalık bir gruba katıldığında kendini güvende hisseder. "Herkes buradaysa, bu yol doğrudur," der ve düşünmeyi bırakır. Ama işte bu, insan olmanın asıl gerekliliğine ters bir durumdur. İnsan, düşünen bir varlıktır. Kalabalıkların peşine takılıp körü körüne inanmak yerine, her şeyi sorgulamalı, hakikati aramalıdır.

Bak kardeşim, çoklukla övünmek o kadar tehlikeli bir tuzak ki, insanı kendine hayran bırakır. "Biz güçlüyüz, çünkü çoğuz," diyen bir zihniyetin insanlığa ne faydası olabilir? Daha da kötüsü, insanlar bu çoklukları öylesine abartıyor ki, geçmişteki ölülerini bile saymaya başlıyorlar. "Bizim atalarımız da şöyle büyüktü, böyle kalabalıktı," diye övünüyorlar. Ama burada bir soru sormalıyız: Kalabalık olmak, gerçekten de bir değer midir? Yoksa bu sadece bir yanılsama mı?

Adalet burada devreye giriyor kardeşim. Adalet, insanlığın temel taşıdır. Adalet olmadan hiçbir toplum ayakta duramaz. Ama adalet, çoğunluğun istediği şey demek değildir. Adalet, hakkın teslim edilmesidir. Mazlumun yanında olup zalime karşı durmaktır. Kalabalıkların sesine kulak verip hakikati unutan bir toplum, adaleti nasıl sağlayabilir? İşte burada insan olmanın gerekliliği devreye giriyor. İnsan, yalnız kalsa bile hakkın ve hakikatin yanında durmalıdır. Çünkü adalet, kalabalıkların oyuyla değil, vicdanların sesiyle sağlanır.

Tarih boyunca adaleti savunan insanlar, genelde azınlıkta kalmışlardır. Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı zamanı düşün. O dönemki toplumun çoğunluğu, putlara tapıyordu. Ama Hz. İbrahim, yalnız başına o putlara karşı çıktı. "Bu yaptığınız yanlış," dedi. Peki, toplumun çoğunluğu onun haklı olduğunu kabul etti mi? Hayır! Onu ateşe atmaya kalktılar. Ama ne oldu? Haklı olan yine de oydu. Çünkü adalet, çoğunluğun değil, Hakk'ın peşinden gitmektir.

Bugün de aynı şey geçerli kardeşim. Eğer bir toplumda adaleti savunan insanlar azınlıktaysa, bu adaletin yanlış olduğu anlamına gelmez. Hatta tam tersine, çoğunluk yanlış bir yol seçmiş olabilir. İşte bu yüzden, kalabalıkların cazibesine kapılmadan hakikatin izini sürmek gerekir. Zor bir yoldur bu, ama insan olmanın gerekliliği budur.

Şimdi, şöyle bir hayal edelim. Bir toplum var, ama bu toplumda insanlar adaleti savunmuyor. Herkes kendi çıkarının peşinde. Kalabalık olan grup, azınlığı eziyor. Bu toplumun geleceği ne olur? Bir süre sonra bu toplum, içten içe çürür. Çünkü adalet olmadan bir arada yaşamak mümkün değildir. İnsanlar birbirine düşer, huzur bozulur, güven kalmaz. Oysa adaletin olduğu bir toplumda herkes kendini güvende hisseder. Mazlumun hakkı korunur, zalim cezalandırılır. İşte gerçek medeniyet budur.

Bak kardeşim, bugün dünyada da benzer bir durum var. Güçlü olan ülkeler, zayıf olanları eziyor. Ama bu güç, onların haklı olduğunu göstermez. Tam tersine, bu durum onların adaletsizliğini gözler önüne serer. Tarih, güçlülerin zalim olduğu örneklerle doludur. Ama tarih aynı zamanda, mazlumların bir gün haklarını aldığını da gösterir. Çünkü adalet, er ya da geç tecelli eder. Bu, insanlığın değişmez bir gerçeğidir.

Bizim yapmamız gereken şey, bu adaletsizliklere karşı durmaktır. Ama bunu yaparken kalabalıkların peşine takılmamalıyız. Hakkın ve hakikatin peşinden gitmeliyiz. Bu, kolay bir yol değildir. Belki yalnız kalırız, belki dışlanırız. Ama sonunda kazanan biz oluruz. Çünkü adaletin olduğu bir dünyada, herkes kazançlı çıkar. Zalim bile adalete muhtaçtır, çünkü adalet olmadan huzur bulamaz.

Son olarak, şunu unutma kardeşim: İnsan olmak demek, adaletin şahidi olmak demektir. Mazlumun yanında durmak, zalime karşı çıkmak demektir. Kalabalıkların gürültüsüne aldanmadan, hakikatin sesini duymak demektir. Eğer bunu yapabilirsek, insanlığımızı koruyabiliriz. Ama bunu yapmazsak, boş bir kütükten farkımız kalmaz. Haydi, şimdi kendine bir söz ver. "Ben, adaletin ve hakkın yanında olacağım," de. Çünkü insan olmanın gerekliliği budur.

Erol Kekeç/31.12.2024/Sancaktepe/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!