Her şey çok güzel olacak diyerek topluma seslenenler acaba ne anlatmak istiyorlardı ne kadar anlaşıldı ne güzel olacak, kim için ne kadar ne zaman bunu kimse bilmedi ve hala da bilmiyor…Ama bu söz sihirli bir buluş gibi, herkesin beyninde bir yer bulmuş oldu ama hayata ne kadar dokundu dersiniz; bana göre dokunup dokunmayan bir şey olup olmadığını bilmiyorum…Ama gözlere dokunan o kadar çok şey var ki, sanıyorum bunlar da farklı boyutlarda o güzelliği anlatan görüntülerden bir kısmı!
“Her şey çok güzel olacak” Güzel bir şey yapamazsak güzelleri güzel bir şekilde imha etmekte bir başka güzellik olsa gerek ki, bazıları muhalif olma adına yapılan işleri yok ederek kendisini kanıtlama sevdasıyla hareket edebiliyor. Bu konuda İstanbul’da gördüğüm ve hemen hemen ana güzergâh olan köprü yollarını kullananların da dikkatini çekmiştir. Önceki yönetim döneminde saatlerce o yollardan gidenlerin psikolojik açıdan rahatlaması ve manevi bir haz alarak sıkılmadan yollarına devam etmesi için gözlere hitap edecek düzeyde görsel şölenleri andıran çiçeklerle kaplanmış yol kenarları şimdi sadece koyu betondan başka bir özelliği kalmadı niçin mi, Yeni yönetimi alanların yaptıkları gözle görülen en güzel icraatları bu oldu…Arkadaş nedir bu estetik karşıtlığı ama sorsan başka yere taştan yontma heykelleri oturtarak onunla oraya görsel bir güzellik kattığını düşünerek çok iyi ve güzel sanatsal çalışmalar olduğunu sana anlatır…Böylesi basit ve sıradan anlayışlarla muhalefet etmek ve yönetici olmak hakikaten böyle bir ortamda yönetiliyor olmak ve bu yöneticilerden hizmet beklemek bana zül gelmeye başladı…
Bir şehrin yönetimi konusunda her kafadan bir ses, gelen trenlerin hareket etmesi için birden fazla hareket memurlarının farklı makaslar için aynı anda farklı düdükler çalarak, trenleri kafa kafaya çarpıştırması gibi bir sonuçla bizi karşı karşıya bırakacağa benziyor…Bu tarz anlayışlar, kendisi açısından çok güzel bir sonuç elde ederek isteklerine kavuştuğu için her şey güzel olduğuna inanır ama o taraftan insanlara ulaşan bir güzellik olmadığı için güzellik bekleyenler sadece avcunu yalayarak günlerini saymaya başlar. Bazı konular da insafı elden bırakmamak gerektiğini düşünüyorum,2020 Mart ayından bu yana tam bir yılı aşkın süre içinde tüm toplu buluşma yerleri kapalı olduğundan sosyal ve kültürel çalışmalar şöyle olsaydı diyebilecek sözümüz de olmuyor. Birçok beklentilerin karşılanamamış olmasında geçen iki yıllık sürecin bir yılının tüm olumsuzluklarla geçmiş olması bizleri daha mutedil davranmaya sevk ediyor.
Muhalefetin yanılgısı, yerel yönetimleri aldığı zaman ülke yönetiminde de söz sahibi olacakmış gibi davranarak “her şey çok güzel olacak” diye ülke genelinde yaygın olan bu slogan hayatta bir karşılık bulmadı ve insanlar da haliyle soruyor, acaba hangi şey çok güzel oldu diye…Hatta bazı güzellikler eskisinden daha kötü oldu diyerek tepkilerini sergileyebiliyorlar…Ben de bu satırlarla muhalefetin muhalif olma mantığını biraz ele alarak onun kritiğini yapma taraftarıyım…
Adam kalkıp şunu söyleyebiliyor, yahu kardeşim bu millet bize muhalefet olma yetkisi verdi, biz sizin yaptıklarınızı onaylarsak bizim muhalefet olduğumuz nereden anlaşılacak…Bu kafa da olan bir algı ne muhalefetten anlar ne yetki verilmesinden…Onun için önce bu kafa yapısını değiştirmek zorundadır. Eskiden Meclis kürsüsüne yönelen Milletvekilleri için grup sözcüsüne, meclis başkanı, lütfen adamlarını yerine al dediği zaman grup sözcüsünün verdiği karşılık, insana kafayı yediren türdendi. Sayın başkan bunlar adam mı, bunlar Milletvekili…O zaman Vekillere söyle diye cevap almıştı. Bunları üzülerek burada yazmamın sebebi, bu kafa yapısıyla hangi memleket sorunlarına el atmak istersiniz doğrusu ben de çok merak ediyorum…
Demokrasilerde Muhalefet partileri de İktidar partileri de ülke yönetimine katkıda bulunur ya da olumsuzlukları bertaraf ederler ama yetki kendisinde olduğu için iktidar sorumludur, olumsuzlukların faturasını kendisi ödemek zorundadır. Muhalefet partisinin bir Milletvekili olduğu zaman onun maaşı düşük değil ve milletvekilleri için belirlenmiş haklardan mahrum da değil, dolayısıyla her vekil milletin emanetine sahip çıkmak için o koltuklarda yer işgal eder. Başımıza bela olsunlar diye kimseyi oraya çıkarıp bizi birbirimize düşürsünler ve ağızlarına alınmayacak kelimelerle birbirlerine hakaretler savurarak halka kötü bir örnek olmaları için o maaşlar onlara ödenmedi. Bunun dışında yaptıkları icraatlara baktığımızda bunları konuşmaktan utanç duyacağımız için gündemimize almak istemiyoruz. Muhalefet karşı tezdir. Karşı tezi olmayan bir fikir ve anlayış saçmalıklar üzerine kurulmuş, anlamsız amaçsız ve insanlığı karanlığa sürükleyecek ayağı yere basmayan nerede ne zaman nereye toslayacağı belli olmayan bir anlayıştır. Onun İçin Demokratik algılar oluşturulurken kendi içlerinde, karşılıklı hoşgörü ve fikirlere saygı esasına dayanan bir konsensüs oluşturulur. Bu anlayış kurulduğu zaman İş olsun torba dolsun cinsinden itiraz olmayacağı gibi, benim odunum bu, ister bununla ısınırsın istersen götürür denize dökersin gibi, kimsenin kimseye dayatmalar yapma hakkı da olamaz. Tüm çabalar İnsanların taşınması ve selameti için güvenle huzurlu korunaklı sağlıklı bu sistemin nasıl daha iyi yolculuk yapacağı ele alınır. Böylesi bir çatı altında görevler layıkıyla ya yerine getirilir ya da nasıl gelinirse öyle gidilir, sonrasında kesilen faturaya göre ya devam ya tamam kararını Millet verir. Bu oluşumlar içinde Muhalefete elbet bir görev düşmektedir. Bu görevi ya layıkıyla Milletin lehine takip eder Milletten tam not alır ya da görevini yapamaz, iktidar onu sürekli refüze eder ve gölgede kalır, Devleti yönetemez imajı yaratılarak toplum gözünde sıfırlanarak pasif duruma düşürülür. Bu kimin işine gelir, elbette İktidarın çok işine gelir, kendisini kontrol edemeyen ve kendisine Millet adına hesap soramayan bir muhalefet olursa, iktidar istediği gibi borusunu öttürür, iktidarın borusunun devamı da muhalefetin muhalefetlik yapma becerisini gösteremeyip esas konuları hiç gündem yapmadan, sıradan basit ve halkın nefret duyduğu alanlarda muhalefet yapıyormuş görünmesi etkili olur.
Ülke yönetiminin demokrasi olduğu söylenir ama siyasi partiler İngilizlerin Afrika’daki kolonileri gibi birbiriyle savaşmanın ve çatışmanın ötesinde bir görüntü oluşturmuyorlar. Dün birbirine küfredenler bugün sarmaş dolaş, dün birbiriyle kuzu sarması olanlar bu gün savaş halinde böyle bir demokrasi kültürü mü olur, demokrasi yapıldığı tanıma göreyse…Öncelikle Bizim ülkenin Siyasi parti temsilcilerinden başlanarak hepsine istisnasız toplumsal davranış, hoş görü, adabı muaşeret, etik, hakkaniyet adalet, yönetme bilinci, akıl tutulması bilinç kırılması ve en önemlisi İnsan nedir üzerine çok ciddi eğitimler verilmeli ve onların rehabilitasyonu sağlanmalıdır diye düşünüyorum…Bu değer bilinci oluşmamış olanlarda hiçbir konuda tutarlı davranmalarını ve düşüncelerini temellendirerek yaşama aktarmalarını bekleyemezsiniz. Aynı konuda bir paragraflık açıklamada paragrafın başı ortası sona doğru ve sonda %100 birbiriyle uyum içinde olmayan çatışmalı yargıların olduğunu görüyorsunuz. Peki bu kadar çelişki yumağından oluşanların toplum nezdindeki değeri sizce ne olur dersiniz? Kocaman bir “HİÇ” Hiçin hayatta bir karşılığı yoktur, o halde muhalefetin ve yönetenlerin bir hiç olduğuna inanılan ortamlarda yönetim sürekli değer kaybeder, insanların ona bakışı da kendilerini sömürmek için organizeli bir ekibin yönetimi gasp ederek kendilerini hep ötekileştirdiğine inanmaları olur. Bunları neden mi anlatıyorum, kuru kuruya her şey güzel olmuyor da onu anlatmak istedim.
Muhalefetin anlayışını ifade eden “Her şey çok güzel olacak” ifadesi durup dururken oluşmadı.18 Yıllık iktidarında kendi anlayışlarına göre toplumu dönüştürmeye çalışan bu yönetimin yaptıklarından kaynaklanan ne kadar kabul etmediğimiz ve bizi ötekileştiren eylem varsa onların hepsini yok edeceğiz ve eski dönemimizden daha iyi olacağız şeklinde verilen bir mesaj içeriyordu. Peki, bu anlayışın daha önce anlatmaya çalıştığım,” Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” anlayışından ne farkı var. Buradaki fark, iki farklı ifadenin farklı anlayışlar tarafından dillendirilmesi ama aynı kafa yapısıyla birbirlerini imha ve yok etmeye yönelik bir anlayışı barındırmasıyla aynı içeriğe sahip olduğunu görmekteyiz. Tek parti döneminde, ana muhalefetin olumlu icraatlarından fazla toplumu nefes alamaz hale getirdiği icraatlarına sahne olmuş bir geçmişi ortada iken, bu sözün reel yaşamda karşılık bulması o kadar kolay olmayacak elbette. Yani her şey çok güzel olacak derken, bir anlayış oy istediği toplumda travmalara neden olan geçmişiyle yüzleşmeden onlara sahip çıkmanın insanlık onuruyla bağdaşmadığını onun için biz sadece parti olarak temel bazı kriterleri baz alarak o da şunlar şunlar, onun dışındaki tüm içeriği milletimizin taleplerini ve problemlerimizi dikkate alarak onların çözümü nasıl olmalı gibi esaslar üzerinde yapılandırdık. Dolayısıyla öncelikle partimizin geçmişiyle yüzleşeceğiz ve onlar asla olmayacak çünkü bir anlayış toplumun değerlerini karşısına alarak toplum yönetemez. Topluma huzur getirmek için, insani tercihleri sorun algılayan bir anlayışımız asla olamaz, bunlarla yüzleştiğimiz için her şey çok daha güzel olacak…Diyerek ilk raunttu başlatması gerekir. Arkasında iktidarın olumsuz olduğu noktaları mantıklı ve tutarlı ortaya koymalı, toplumsal dejenerasyonu tüm çıplaklığıyla grafiklerle toplumun anlaması için izah etmeli ve kendisi döneminde yapılacak olanları teorik olarak sloganlarla,” Ben Kemal’im her şeyi yaparım diyerek gülünç duruma düşmeden, ayakları yere basan şekilde açıklanmalı ve ondan sonra “Her şey çok güzel olacak dediğiniz zaman bir anlam ve karşılık bulur; diğer tüm durumlarda bu söz sadece bir fiyasko olur.
Ana Muhalefet, toplumda geçmişte yarattığı travmatik algılara bir çözüm bulamazsa, boşu boşuna kendisini yormamasını tavsiye ederim…Bu toplum sloganlara göre yaşayan ama en baba kitaplardan daha kallavi sözler söyleyecek kadar da bir beyin dağarcığına sahip, (!)Bunları bilmeyen ve toplumun fizyolojik ve sosyal güdüler çatıştığı zaman hangisini tercih etme ihtimali daha yüksek olur bunlar hakkında hiçbir kafa yormamış olanlar oyuna başlamadan hazırlandıkları oyundan mağlup ayrılırlar. Ana muhalefetin bu konularda çok ciddi açmazları olduğu muhakkak. Bu toplumda yaşıyorlar ama toplum gerçekliğinden zerre haberleri yoktur. Böyle bir dönemde Ana muhalefet iktidar olmuş olsaydı, çoktan yerinde yeller esiyor olacaktı. Çünkü fizyolojik açlık çekenlerin aynı zamanda da sosyal güdüleri de esir durumundaysa o zaman öyle bir savururlar ki, kimse tekmenin nereden geldiğini ve bu rüzgârın nasıl oluştuğunu anlayamaz. İktidarın Doğrusu bu değerlerle ne kadar alakalı olup olmadığı da tartışılır ama bunlarla işini ne kadar doğru yaptığını ele alacak olursak bu konuda ciddi bir sınıf atladığını görmekteyiz. Bir caminin açılması akan suları durduruyor, Ramazanlarda gösteriş mi değil mi orasını ben bilemem ama halkın gözüne hitap eden görsellerle tam bir şölen havasına bürünen ramazanlar, çarşaf çarşafta reklam panolarındaki yerini alınca, işte mesele bu diyen birçok insanın yüreğindeki hıncının buzlarının nasıl eridiğini söylemeye gerek yoktur. Yani İktidarın bunları sahiplenmesi ve kendisinden başka bunları kimsenin sahiplenme hakkının olmayacağını çeşitli platformlarda da gündem yapması, doğrudan ana Muhalefeti zaten minder dışına bırakmaya yetiyor. Birkaç tane de geçmişinden örnekler ortaya koyunca ağzıyla kuş da tutsa minder dışı ısınma turlarıyla bir türlü gerçek sahaya çıkacak cesareti onda bırakmıyor…RTE bu işi şu ana kadar çok iyi götürdü ve sürekli saldırı üzerinden bir siyaset güttü. Peki bundan sonra ne kadar karşılık bulur dersiniz, bir önceki yazımda da söylediğim gibi, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…”
Muhalefet, Demokrasilerde çoğunluğun varlığı yanında azınlığın hakları da en az onun kadar kutsaldır ve korunmak zorundadır. Hangi anlayış ve inançtan olursa olsun insanların insani tercihleri etik ve ahlaki sınırlar içinde asla sorgulanamaz bunlar korunmalıdır. Biz tüm insanların rahatlıkla inançlarını yaşayarak, inançlarından dolayı dışlanmayacağı ve özgürce yaşayacağı ortamı oluşturmanın teminatıyız. Onun için tüm çalışmalarımız, bu ortamları oluşturmak ve ekonomik refah düzeyini yükselterek huzurlu ve aile düzenleri sağlıklı, nesiler güven ve emniyet içinde yaşayacakları ortama kavuşarak…Çok daha güzel olacak günleri, sizlere armağan edeceğiz diyerek, bunları da samimiyetle aktardıkları zaman, toplumla aralarında ruhen bir mayalanma olur, bu mayalanma yoğurda dönüşür mü dönüşür bu dönemde bu mayayı oluşturamayanlar tarihin hiçbir döneminde oluşturamazlar.
Bu dönemde zirve yapıp tekrar tabana çakılan toplumsal bir özellik oldu. O özellik sosyal güdülerdir.15 Temmuz bunun en güzel örneğidir. Vatan Bayrak, din özgürlük, bağımsızlık gibi değerler o gün zirve yaptı ve kimse açlık veya başka bir fizyolojik algı hesabı yapmadan köprüye hücum etti bunun en yakın şahitlerinden biriyim…O zaman 19 yaşındaki oğlum yorgun olarak eve gelmiş ve yatmış ben gece saat 12 gibiydi eve girdim. Televizyonu açtım, şimdi nerede saldırı var bir bakayım dedim, o seslerle hemen uyandı ve geldi baba ne olmuş dedi oğlum darbe girişimi var kim yapıyor dediğinde ben malum çevre diye söyledim ve yazdıklarımız şimdi uygulamaya geçmiş dediğimde hemen arkadaşlarını aradı giyindi birkaç kişi gece saat bir gibiydi arkasına bakmadan direk yaya köprüye koştular ve sabaha kadar orada direndiler telefon elimde hiç düşmedi baba kapat işte vurulduk yok bizde bir şey yok motordaki polis şehit oldu, şunların üzerine ateş ediyorlar baba kapat şu an şöyle şöyle diyerek ben sabah saat 7 gibiydi geldiğinde üst baş hep kanlar içinde arkadaşı Gökhan diye biri vardı o çocuk zaten kuşaktan aşağı hep kızılkandı ne oldu bu kadar dediğim zaman çok yaralı taşıdık çoğu şehit oldu dediler…Evladım gel seni alnından öpüyorum, sen uykudan kalkıp, bir değer için gözünü kırpmadan, oraya giderek sabaha kadar o tehlikeye katlandığın için dedim. Ben onu o gün kutlamıştım ama benim aynı çocuğum bugün aynı eylemi yapar mı ben açıkça söyleyeyim asla yapacağına inanmıyorum hatta zorlasam gider mi onu da sanmıyorum…Sahiden ne oldu, işte o değerler aynı dönemde tabanı deldi, bunun sorumlusunun kim olduğunu söyleyebiliriz? Suçlu aramak değil mesele herkes ne yapıp yapmadığını çok iyi bilir. İnsanların sevgisi güvenle geliyorsa devam eder ve değerler her zaman zirvedeki yerinde durur. Ama güven bittiyse, hiçbir sevgiyi güvensiz bir bedene tapulayamazsınız, bu da sizin şahsınızla birlikte anlamlanan değerleri bir anda al aşağı eder ve taban yapar.
Bu konular daha çok su götürür ama daha fazla deşmek istemiyorum, burada yavaş yavaş satırlarımın sonuna gelmek istiyorum ve Milletime şu mesajı ileterek sizleri yazıyla baş başa bırakıyorum…Çok değerli dostlarım, bizim gibi toplumlarda çok vaatlerle gelenler geldiler ve yedi sülalelerine 70 sene yetecek birikimleri bırakarak yedi kuşak sonrasına miras aktarır oldular. Çok güzel olacak diyenler de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyenler de sahiden bizi ne hale getirip ne hale götürdüklerini ben anlatmak istemiyorum, sadece yorumlarımla uyandırarak fotoğrafı çekip sizin önünüze bırakıyorum; dileyen bu fotoğrafı okur dileyen bundan daha güzel fotoğraf yok diyerek sarılır birlikte yatar; herkesin kendi tercihi ama sonuca katlanmakta sizin hakkınız olur.
Şahsen ben olsam bundan sonra şunu yaparım ey Milletim ben Ülkenin nimetlerinden faydalanmak ve tüm çocuklarımın iyi şartlarda yaşaması için ne kadar ihtiyacım varsa onlara sahip olmak için oraya gelmek istiyorum beni seçerseniz şunu size söz verebilirim, bu dediklerimi alırım ama ülkeyi çok güzel yöneteceğim, elimdeki denklem bu, bana inanıyorsanız seçersiniz, inanmıyorsanız seçmezsiniz, en azından olduğum gibi anlatıyorum önce can sonra canan, âmâ öncekilerin hepsi sizin için dediler sizi hiç düşünmediler dünyaya kazık çaktılar şimdi onların her şeyi var, siz kendiniz olarak yoksunuz ki neyiniz olsun, işte ben bu kadar dalavereci değilim ve kendimi olduğum gibi ortaya koydum diyeni desteklerim…(!)
Sahiden siz de benimle aynı kanaattenseniz değerlerimizin ne olduğunu nereye gittiğini hep birlikte sorgulamayalım mı ne dersiniz…Selam ve saygılarımla muhabbetlerimi iletiyorum…
Erol KEKEÇ/09.03.2021/22.54