“Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların
mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allah'ın yolundan alıkoyuyorlar. Altın ve
gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir
azapla müjdele.
O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları,
böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve “İşte bu, kendiniz için biriktirip
sakladığınız şeylerdir. Haydi, tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı”! Denilecek.”Tevbe:34-35
Bu ayetler, inşallah
yüreklerimizdeki pisliklerin temizlenmesine vesile olur da, takva elbisesiyle
kuşanırız.
Ey iman edenler!
Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, ifadesi tamamıyla kurumsallaşmış dini
merkezleri hedef almaktadır. Bu kurumsal teşkilatların hemen hepsi insanların
mallarını haksız yere yemekte yarış halindedir. Bu ayetlerde vurgulanan haham
ve rahip ifadesini görünce, bu ayetin sadece onları kapsadığını düşünmek, Kuran'ı Kerim’in ayetlerinin evrenselliğine ve âlem şümul olma özelliğine
aykırı bir davranış olur ve Allah'ın ahkamına hakaret içerir. Bu algı
kirliliğini ortadan kaldırmak maksatlı, Rabbimizin bu ayetlerinden anladığımızı
sizlerle paylaşmak için biraz sesli düşünelim dedim, umarım faydalı olur.
Dini kurumsal otoriteler,
tarih boyunca insanlığın kanı üzerinden kazanç elde etmiştir. Bu kazançların
yolunun tıkanmaması için, Hakkı tahrip etmede hiçbir sakınca görmezler.
Geçmişteki inanışların tahrip olmasının nedeni, devam eden yaşamlarını önce benimsediler
sonrasında bu hakka dayanmayan yaşamlarını kutsal kitaplarla desteklemek için,
kutsal kitaplarının içeriğini değiştirmek zorunda kaldılar. Bu tahribatın temelinde,
yine yaşanmakta olan dinsel dogmaların sarsıntıya uğramaması için, geliştirilen
şeytanı kurnazlığın olduğunu görmekteyiz. Bu şeytanı kurnazlığı Rabbimiz, İman
edenlere hatırlatarak aynı yanlışı yapmayalım diye bizleri uyarmaktadır.
Yaşadığımız çağa bir göz attığımız zaman bu ayetlerde anlatılan hakikatleri
daha iyi anlamış olacağız. Vatikan devletlerin en zengini ve dünyanın dört bir
yanında kendi hegemonyasını oluşturmak için kullandığı parasal güce baktığımız
zaman, geri dönüşümü katlanarak geldiği için harcamakta bir beis görmemektedir.
Aynı durum Museviler için de geçerli, İslam dinine mensup olduğunu söyleyen
kurum kuruluş ve dünyaya meydan okuyan cemaatler de bu açıklamanın dışında
değildir.
Dinsel kuruluşların bir
günde topladığı altın ve gümüşü, başka kurumların yıllarca biriktiremediklerine
hepimiz şahidiz, Vatikan kredi olarak paralar dağıtmakta, Yahudiler ve Yahudililik
dininin otoriteleri günümüzün en büyük faiz lobilerini oluşturmaktadır. İslam
olduğunu söyleyen ancak İslami değerleri tahrip ederek, kitabına uydurmaya
çalışanlar da bunlardan faklı değildir. Doğudaki mollalar kurumu, bulunduğu
tolumda en zengin bir kurum olarak anılıyorsa, bizim ülkede cemiyet ve
cemaatler dışında resmi ideoloji tarafından biçimlendirilen dinsel teşkilatlanma,
en zengin kurumların başında geliyorsa, bu noktaların detaylı bir
sorgulamasının varlığı gereklidir.
İnsanların mallarını
haksız yollarla yiyen bu kurumsal otoriteler, kendi varlıklarını daim kılmak
için dini değerlerin tahribatında bir sakınca görmedikleri için, insanları
Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Dini yozlaşma tarih boyunca, bu dinsel
otoritelerin elleriyle gerçekleşmiştir. Bu dini otoriteler, dinin tanınmasında
ve anlaşılmasında tek adres olarak kabul edildiği sürece, iğdiş edilmiş bir din,
insanları Allah’ın yolundan alıkoymak için, tüm maharetlerini ortaya koymada
bir sakınca görmeyecektir.
Evet, Rabbimizin bu
ayetleri şahıs ve kurumları vurgulayarak meseleyi daha anlaşılır anlattığı için,
sadece o toplumla alakalıymış gibi yanlış bir algıya insanları zorlamak, bu
ayetlere yapılacak en büyük ihanettir. Kuran’ı Kerim, Rabbimizin bize
gönderdiği bir manifestodur, bundaki her anlatımdan bizler sorumlu olduğumuzu
bilmek zorundayız, yoksa taksimata başlayarak, kitabi olarak değiştiremediğimiz
bir hakikati yaşam alanımızdan kovarak, en büyük tahribatların öncüsü olur
çıkarız.
Modern yaşamın sömürü
sloganı, nasıl ki reklam ise, dinsel otoritelerin de sömürü vurgularının
başında, duygulara hitap eden dini sloganlar gelmektedir. Dini motiflerle süslenmiş,
en aşağılık sömürü tuzakları insanlara sunulduğu zaman baş tacı olur çıkarlar.
Bu modifiyenin bir an önce dinsel hayatlardan kaldırılması ve insanların
mallarını haksız yere toplayarak, Allah’ın yolundan alıkoyanların
küstahlıklarının yaygınlaştırılması gerekir ki, tevhit ile şirk arasındaki
ayrımı yapabilme imkânına kavuşabilelim.
Altın ve
gümüşü toplayarak Allah yolunda harcadıklarını iddia eden bu dinsel otoriteler,
söylediklerinde samimi olsalardı, yeryüzünde bu kadar aç ve bu kadar zulme
uğrayan insanları görmek mümkün müydü? Sadece bizim ülkeden söz edersek,
kurumsal dini teşkilat bu ülkenin neredeyse en fazla bütçesini alan bir kuruluş,
her hafta insanlardan aldıkları paraları da hesaba katarsanız, Afrika’daki
açların tükenmesi gerekirdi. Ancak bizim yaşadığımız topraklarda insanlar
acından ölebiliyor ve günler sonrasında komşular ancak kokudan komşularının
öldüğünü anlıyorsa, bunun aksini iddia eden, öncelikle kendi insanlığına ihanet
etmektedir. Dini otoritelerin kıyısında ve köşesinde yer alanlar, dünyalıklarının
miktarını sayabilecek özel müşavirler atatmayı gerektiriyorsa, altın ve gümüşün
nerelerde tüketildiğini araştırmaya gerek var mı bilmiyorum…
Çağdaş dünya
da din ve ilahların sayısı her geçen gün arttığı için, bu tahribatı sadece bu
dini otoritelerle sınırlandırmak doğru olmaz. Her inanç şekli kendince bir
sömürü yolunu, sömürdüğü insanlara tescilletmeyi ihmal etmemiştir. Bu sömürü
belgesini halk onaylamadığı sürece, dini otoritelerin varlık gerekçeleri
meşruiyet kazanmadığı için, yaşam alanları genişlemeyeceğinden, varlık
kitabından adları çabuk silinebilir, ondan dolayı bu belge mutlaka
sömürülenlerin onayından geçmek zorundadır.
Yuakırada
anlattığımız olumsuz tablolardan yola çıkarak, tüm dini anlayışlar insanlığı sömürmek
için mi yaşıyor sorusu sorulmadan ben bir dipnot düşeyim. Şuna inanıyoruz ki,
sadece Allah yolunda harcamak ve sarp yokuşu çıkmak için mücadele eden tüm çalışmaları,
gönülden kutluyor, yaptıkları hayır yarışındaki çalışmalarının önünde eğiliyoruz.
Sarp yokuş, bir fakirin yardımına koşmak ve onun karnını doyurmaktır. Sarp
yokuşun ne olduğunu bilen ve sadece Allah katındaki en karlı ticareti yapanlara
saygımızın sonsuz olduğunu belirtelim. Rabbimizin ayetinde anlattığı bir kısım
olanların yaşamlarını anlattığımızın bilinmesini isterim…
Altın ve gümüşü biriktirip, gizleyerek Allah
yolunda harcamayanların vay haline… Burada altın ve gümüşten söz edildiği için,
dünyalıklarının sayısını bilmeyenler kendince bir tevil yaparak, burada altın
ve gümüşü biriktirenlerden bahsediliyor, oysa benim hiç altın ve gümüşüm yok,
tamamıyla gayrimenkule yatırdım, paralarım hep orada; oh be ne kadar güzel
yapmışım bu beni ilgilendirmiyor, diyen zavallı kendini aldatma… Bu gün harcama
günüdür, dünya kan ağlıyor, komşun hasan, çocuklarına bir ekmek götüremediği için,
iftardan sonra evine gidiyor, anne çocuklarına iftarda bir parça yemek
koyamadığından dolayı, diğer odaya geçip kendini ipe asıyor, sen hala biriktirme
peşindesin, elim bir azabın sana çok yakın olduğunu bilesin…
Ben çalıştım kazandım,
onlarda çalışıp kazansalardı diyerek günah çıkarmaya çalışma. Sana Allah vermeseydi,
bakalım kendini yırtsaydın onları elde edebilir miydin, insanları sömürmek için
bastığın küçük kitapçıkları, din adına gerekli mercilerden geçirerek, oradan
paraları cukkana aktararak, sahip olduğun imkânları sen kazandın öyle mi… Bunun
hesabının sorulacağı vakitte karşına çıkacak olan sadece elim bir azap haberin
olsun.
Kendiniz için
biriktirip sakladıklarınız, size bir azap olarak döneceği gün gelmeden önce
anlatıyorum ki, yarın benim bunlardan haberim yoktu diyerek bahanelere sarılmayasın
diye… Allah’ım sen şahit ol ki, önce kendi nefsime sonra başka nefislere,
emirlerini hatırlattım sen şahit ol Allah’ım! Bu hatırlatmaları hiçe sayarak
bana ne ya ölürüz yaşarız ancak bu dünya var o halde şu dünyanın bir keyfini
çıkaralım diye düşünenlere bu bir uyarıdır. Bu ayetlere İslam toplumunun ve
kanaat sahibi zatı muhteremlerin iyi dikkat etmesi gerekir, yoksa yarın ki,
bahaneler bizi kurtarmaya yetmeyebilir. Yanımızda sağımızda, solumuzda,
gerimizde üç adım yakınımızda insanlar ve insanlık haysiyetsizleştirilerek katledilmektedir.
İnsanların bir dirhemlik, fizyolojik isteklerini doyurabilmek için insanlığını
ve onurunu pazarda satışa çıkardığı bir dünya da, sen hala insan ve Müslüman olduğundan
dem vuruyorsan yazıklar olsun… Gayri remi yollardan fuhuş sektöründe gencecik
kızların vücutları satılmaktadır, babalar analar çocuklarını kendi elerliyle teslim
edip üç kuruş alarak, insanlığını satarak onunla karnını doyuracak bir dirhem
malzeme alıyorsa, yazıklar olsun size ve biriktirdiklerinize… İyi bilin ki, o biriktirdikleriniz,
sizin başınızın belası olacak, sizin gibi dini argümanları kullanarak kazanma imkânları
olmadığından, ellerindeki tek imkânlarını sermaye edinerek insanlıklarını
satmaktalar.
Benim gibi bir
deli soruyor, dini kullanımlarından büyük kazançlar elde eden, insanların
mallarını haksız yere yiyen ve insanları Allah’ın yolundan alıkoyan dinsel otoritelere,
acaba siz mi daha çok ateşe yakınsınız, yoksa insanlık onurunu satmak zorunda bıraktığınız
insanlar mı? Size söylediklerimi bir gün anlayacaksınız ancak o gün, dünyaya
dönüp hakikate kavuşma imkânınız olmadığı için bir hatırlatmayla aranızdan
ayrılacağım.
“O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte
olduğunuz şeylerin karşılığı verilir.”Yasin:54
O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur,
ayakları da kazandıklarına şahitlik eder. Yasin:65
Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: “Ey
kavmim! “Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete
erdirilmiş kimselerdir.”Bu elçilere uyun.” Yasin:20-21
“Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de
yalnızca ona döndürüleceksiniz.”Yasin:22
“Onu bırakıp da başka ilahlar mı edineyim? Eğer Rahman bana bir
zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni
kurtaramazlar.”Yasin:23
“O takdirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum.”Yasin:24
“Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!”Yasin:25
“(Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): “Cennete gir!” denildi. O da,
“Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını
bilseydi!” dedi. Yasin:26-27
“Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için)
gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik.” Yasin:28
“Sadece korkunç bir ses
oldu. Bir anda sönüp gittiler.”Yasin:29
SOSYOLOG-EROL KEKEÇ
14.07.2013 (10.20-12.24)
ÇENGELKÖY/İST