Güven üzerine yaşam oturur. Güveni yaşam alanından kovduğunuz zaman diğer tüm seciyelerinizi ve meziyetlerinizi kaybedersiniz. Doğal yaşam ilkesi böyle olmasına rağmen, insanların büyük bir çoğunluğu fanatik taraftarlık algısıyla yok olmuş güveni kaybetmek istemezler. Ama ne yazık ki, taraftarlar her ortamda telef olmaya mahkûmdur. Taraftarlar mesajı algılamak ve analizini yapmak istemezler, tek bildikleri, yani şartlandıkları, taraftarı oldukları ortamdan mı uyarıcı geliyor yoksa rakip taraftan mı, ona bakarak eyleme geçtiklerinden güvenini kaybetmiş kurum kuruluş kişi ve liderleri sahiplendikleri için kendi yok oluşlarını kendileri yaklaştırırlar.
Bir toplumda belirleyici olanlar çok
sınırlı olmasına rağmen, hayatları başkaları tarafından belirlenenler büyük
çoğunluğu oluşturur. Toplumsal yaşam içindeki büyük çoğunluğu uyandıramadığınız
zaman, uyanık olanlarda onlarla birlikte yok olmaya aday olurlar. “Rabbim
içimizden sadece zulmedenlere erişecek olmayan o azabından bizleri
koru..."Yaratanın bu buyruğuna dikkat edilirse, topluma gelen gazap,
toplumda ayrım gözetmeden hepsini kapsam alanına almaktadır. Onun içindir ki,
hiç kimse olumsuz bir ortamın içinde bulunduğu müddetçe, onların yaptıklarını
yapmamış olsa bile, gelecek olan fırtınadan kurtulma imkânı yoktur. Bir yere
yağmur yağdığı zaman nasıl ki, filancanın tarlasına yağmayayım şu tarlaya
yağayım deme özelliği yoksa gelecek olan azapta böyle olacaktır. Böylesi bir zulmet
ortamına gazap geldiğinde kuşatıcı olacaksa, neden insanlar beni ilgilendirmiyor,
ben nasıl olsa kendimle ilgili olanları yapıyorum diyerek köşesine çekilmeyi
tercih eder. Şunu unutmayalım ki, başımıza gelecek olan belalar bizlerin
tercihlerinin karşılığı olacaktır.
Bir ortamda olumsuzluk varsa görme
geç git, köpeğe dalaşmaktansa, çalıyı dolaşmak daha iyi diye sürekli
tekrarlanan atasözlerimiz de var... Peki, "bir olumsuzluk gördüğünüz zaman,
onu önce elinizle düzeltiniz, buna gücünüz yetmiyorsa dilinizle düzeltin, ona
da gücünüz yetmiyorsa kalbinizle buğuz edin bu da imanın en zayıfıdır. ”Demek
ki bana ne demek bizleri kurtarmıyor, ben kendimi bilirim ben çok iyiyim
koşullarım yerinde hiç kimseyi görmeden yıllarca yaşarım demek bizleri
kurtarmayacaktır bunları bilelim. Yedi uyurların bulundukları yeri terk ederek
bir mağarada uykuya dalıp yıllarca orada yatmaları aslında yaşadıkları
ortamdaki olumsuzluklardan uzaklaşmak gibi görünse de Rabbimiz burada büyük bir
imtihanın sonunu bizlere göstermektedir. Aynı durum Yunus (as) olayında da
yaşanmaktadır. Toplum böyle bunların kurtuluşu yoktur, o zaman oradan ayrılıp
kendi başımıza hiçbir olumsuzluğa katılmadan yaşamak gerekir diye düşünmek
insanın kendisini cezalandırmasıdır. Balığın karnında kıyamete kadar kalacak
olan Yunus (as)ın duası onu oradan çıkardı. O halde bizler kaçış senaryolarını
bir tarafa bırakarak yaşadığımız ortamları aydınlatmak zorundayız. Aydınlığımız
yoksa o zaman karartmayalım.
Bu gün geldiğimiz noktadan geriye
doğru bakacak olursak, her farklı ideolojik yaklaşım kendi doğrularını
oluşturmuş ve o onları yarıştırmaktadır. Ya da yanlışlar arasından insanlara
tercih yaptırmaya çalışmaktadır. Filanların yanlışlarını hiç görmüyor musunuz,
onlar daha kötü değil miydi, hiç olmazsa, bizim yanlışlarımız var ama şöyle
şöyle olumlu yanlarımız da var diyerek, yanlışlar arasından hangisinin daha
hafif olduğunum kanıtlama derdindeler. Oysa bilmiyorlar ki bilerek yapılan
yanlışlar, bilmeyerek yapılan hatalarla kıyaslanamayacak kadar aralarında
mesafe var. Bu olumsuzluğu meşrulaştırmak için de farklı bir anlayış
geliştirmişler. Ehveni şer, yani şerrin hafif olanı her zaman tercih edilir.
Oysa şerrin hiçbir yanı tercih edilmez, Rabbimiz der ki, “Haktan sonra
dalaletten başka ne var ki? “ne yazık ki kendi güvenirliliklerini
kaybedenler tarafından üretilmiş olan bu söz yaşam alanlarında büyük bir istila
yapmıştır. Bu istilanın etkisinde kalan büyük bir kitle bunun arkasına sığınarak,
kendi tarafı olduklarını göklere çıkarmada bir beis görmezler. Böyle ortamlar
toplu olarak intihara meyilli ortamlardır. Toplu intihar derken, insanlar
kendileri belki canlarına kıymazlar ama yanlışı göklere çıkardıkları için Yerin
ve Göklerin sahibinin gayretullahına dokunacakları için gazaba duçar olurlar.
Muhammed-ül Emin olan bir Elçinin
ümmeti olduğumuzu söyleyen bizler, elçinin yolu ile kendi yollarımızı bir
kıyasladığımız zaman, Elçinin bizim aleyhimize şahitlik yapacağından kuşkunuz olmasın.
“Rabbim bunlar benden sora bu kitabı yapayalnız ve yetim bıraktılar “Kitabı
yetim bırakmış onun ve onun hükümlerinin hayatımızda karşılık bulmadığı bir
yaşamın hangi noktasında emin ve güvenilir olduğumuzu söyleyebiliriz. Bundan
dolayıdır ki, Sevgi hürmet, saygı muhabbet bunlar güven sonrası oluşuyorsa
anlamı vardır. Güvenin olmadığı ortamlarda da bunların olmasını istiyorsak, o
zaman körlerin ve sağırların birbirini ağırlamasına döner ki hayat, toptan
itlaf olmayı kendi ellerimizle tercih etmiş oluruz. Ben güvenin olmadığı yerde
tüm değer sistemlerinin yerlerde sürüneceğini ifade etmek isterim. Çünkü güven
bitince her şey mubah ve meşru hale gelir bu eylemleri yapanlar tarafından. Bir
şahsa ve lidere olan güvenin kaybolması, öncelikle onun karizmatik yönünün
kaybolmasına neden olur. Sonrasında ise onun söyleyeceği hiçbir şeyin anlam bulmadığını
görürüsünüz. Yüze karşı söylenen sözlerin arkadan daha farklı ifade edildiğine
şahit olursunuz. Bunların en açık örneklerini kendi yaşadığımız ortamda
görmemiz mümkündür. Bir insan yalanlarla hayatını devam ettiriyorsa ve bu
yalanlar da ortaya çıkıyorsa, bu yalancı şahıs doğruyu söylemiş olsa bile
itibar kaybettiği için onun söylemleri etkisini kaybeder. Siyasilerin verdiği
sözler yerine gelmediği zaman, insanlar sevgilerinden kaynaklanan önemi belli
bir süre devam ettirseler dahi, güvenirlilik kaybolmuşsa sevgiler yerini
nefrete bırakır. Sevgiler temelinde güven vardır. Sevgi saygıyı doğurur, ancak
biz toplum olarak güvenin kaybolduğu ortamda hala insanlardan sevgi saygı ve
olumlu çıkışlar bekliyorsak sadece beklemiş oluruz. Kaybolmuş güveni
yenilemenin biricik ve tek yolu hakikatle yüzleşmek ve kendi iç dünyanızdaki
karmaşayı çözmektir. Kendi dünyamız savaş halinde iken barış ortamı
oluşturamazsınız.
Ülkemiz insanı böylesi bir paradoksun
içinde kıvranmaktadır. Bir taraftan taraftarlık diğer taraftan kaybedilmiş bir
güven hangisini tercih edeceğini şaşırmış ve yüksek sesle rakip sesleri kısma
ve yok etme derdinde. Peki, karşıt sesleri yok ettiğiniz zaman kaybedilen
güvensizliği güvene çevirebilecek misiniz, bunu yapamayacaksanız fazla zaman
tüketmenize ve kendinizi daha fazla örselemenize gerek olmadığını düşünüyorum.
Emin olan bir elçinin ümmeti olduğunu söyleyenlerin yaşamlarındaki güvensizlik,
emin olan elçinin getirdiklerinden insanları uzaklaştırır duruma getirdiyse
bunun tek sorumlusu güvenlerini kaybetmiş etkin ve yetkin kişilerdir. “Rabbimiz
bizi düşmanlarımız için fitne kaynağı kılma “diyerek dua eden Hz. Musa'ya iman
etmiş olanlar acaba neden bu kadar ince düşünmüş olabilirler. Şahsi kanaatim
odur ki, İnandıkları değerlere karşı lakayt tavırlar takınmalarından ve o
değerleri hayatlarına aktarmamalarından dolayı, yapmadıklarını anlatarak
insanların hakikatten uzaklaşmasına neden olmak istememektedirler. Bu gün o
değerlere sahip olduğunu iddia edenlerin yaşamları kendi inandığı değerlerle
hiç uyumlu değil ve bu değerlere inanmamış olanlar tarafından deşifre ediliyorsa,
burada bir fitne kaynağı olmak söz konusu değil mi dersiniz?
Düşünce ve yaşam arasında kurulacak
ilişkiden doğan reaksiyonla hayat anlam kazanacaktır. Bu ilişkiyi kuramayanlar,
her ortamda fanatik bir taraftar olduklarından cennetin başköşesinin kendilerine
ait olacağını düşünebilirler. Çünkü tarih boyunca kurumsallaşmış dinler
insanları avutmak ve insanların dünyada yaşanan olumsuzluklara duyarlılıklarını
yok etmek için, hep cennet satmışlardır. Bizim toplumda da şöyle şöyle olanlara
Allah cennet vaat ediyor diyerek anlatılan dinler, tamamıyla olumsuzluklara
karşı tavır alacak insanları uyuşturarak onları, gelecek cennet hayalleri ile
profesyonel kandırma taktikleridir.
Rabbim bizleri güvenilen emin insanlar
arasına katsın ki, emin olan bir elçinin ümmeti olmaya layık olalım... Emin
olunmayan hayatların hepsi yok olmayı beklesin Rabbimiz asla yanlış bilgi vermez,
“Biz güvenilir insanları güvenilmeyenlere karşı apaçık destekledik ve onlar
galip gelenlerden oldular..."
Son olarak diyorum ki güvenin
zirvesinde olmak için çaba harcamanıza gerek yoktur, hakikatle yaşamanın
getireceği faturayı ödemeyi göze alın, bakalım sonuçlar nasıl değişiyor. Allah
İman edenleri küfredenlere karşı apaçık destekler... Rabbim bizleri selim akıl
sahipleri kılsın ve imandan sonra topukları üzerinde gerisin geriye dönenlerden
eylemesin... Âmin
Selam saygı muhabbet ve dualarımla
kalın sağlıcakla...
Erol KEKEÇ/23.05.2022/13.23