“…Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir. ”Haşr Suresi/7
Allah’ın bu beyanını dikkate
almayanların dikkate alınmayacak güne gelmeden önce, bir uyarı ve hatırlatma
olması için bugün bu konuda düşündüklerimi siz değerli dostlarla paylaşmak
isterim…
İnsan, beşer olarak öyle isteklere
sahip ki yemekle doymak bilmeyen bir oburdur. Ne kadar çok elde ederse daha
fazlasına sahip olmak ve sahip olduklarıyla yaşam alanında kendisini
ayrıcalıklı görme hevesindedir. İnsanın bu özelliklerini bilen yaratıcı bize
uyarılarda bulunmaktadır.
Allah böyle düzenlemiştir ve Resulde
o düzeni insanlara anlatarak uygulamasını yapmıştır. Bilal’le Ebubekir’i kardeş
yapmış ve aralarında bir ayrıcalık ve imtiyaz bırakmamıştır. Bugün camilerde vaizlerde
çok duyarsınız onların kardeşliğini anlatanları ve bağıra bağıra Azrail canınızı
alacak gibi üzerinize saldırarak onların kardeşliğine vurgu yapanlara şahit olmuşsunuzdur.
Ancak onların yaşadığı kardeşliğin zerresi hayatta yokken konuş babam konuş,
dilin kemiği yok nasıl olsa söylediğinde dinleyen çok, bir Allah’ın kulu kalkıp
kardeşlik yokken bunları neden anlatıyorsunuz cesaretini gösterecek durumda değil.
Çünkü onlar konuşacak kendisi de dinleyecek din böyle olmuş ve onlarda öyle
alışmışlar.
Malın mülkün paranın belli ellerde
toplanarak onların ukdesinde istediği gibi kullanılmasına neden Allah müsaade etmiyor
da genele yayılmasını istiyor olabilir? Mal mülk kudret demektir. Kudret güç
sahibi olmaktır. Güç sahibi olmak, insanın kendisine ayrıcalıklı bir yer taktim
edeceği ve o yeri de herkesin onaylaması için baskı yapma risklerini ortaya
çıkarabileceği anlamına gelir. Yani bu olay doğrudan ilahlaşmaya giden ilk
adımlardır. Allah kendisinden başka ilahı asla kabul etmez, onun için de,
kudrete giden yolların hepsini kapayarak, gücün dağılımını istemektedir.
İnsanlar arasında gücün dağılımının önüne geçmek ve belli kişi ve tüzel
kuruluşlara ayrıcalık tanıyarak tüm imkânların kullanılmasında onların öncelik
sırasının olmasını istemek doğrudan Allah ile savaşmaktır. İnsanların kendi
emekleri ile kazanımlarında bile fakir fukaranın hakkının olduğunu ve onların payını,
zenginin malının içine koyarak, kazandıklarında bile kudret sahibi olmalarını
istemeyen Rabbimiz, başkalarının hakkı olan mal ve mülkün belli ellere taksim
edilmesine hepten iyi bakmayacağından zerre şüphem yoktur.
Yeryüzü firavunları Kudret sahibi
olmak için yarış halindeler. Onların yüceliği sahip olduğu dünyalıklar üzerinde
ne kadar söz sahibi olmasına bağlıdır. Eğer mal ve hizmetlerin dağılımında
istediğinize istediğiniz kadar taksim edip onları da sizin kontrolünüzde evirip
çeviriyorsanız, o sizin kendinize olan güveninizi artırmaktadır. O güvenle
kötülüklerin yayılmasında tetikleyici bir güç olabiliyorsunuz, iyiliklerin
önlenmesi ve durdurulmasında da bir fren olmayı isteyebiliyorsunuz, çünkü kudret
sizin elinizde istediğiniz gibi at oynatacağınıza inanıyorsunuz.
Genellikle Hukuktan uzak, kanunlarla
yönetilen ve bu kanunlarda güçlünün menfaatlerini korumak amaçlı çıkarılan kanunlarsa,
orada her türlü oyunu oynamada kendinizi muhayyer görebiliyorsunuz. Toplumsal
düzeni kaosa çevirecek ortamlar oluşturuyorsunuz, siyasal sistemden
beklentileriniz yerine gelmediği zaman onları götürüp yerine daha farklı
seçenekler oluşturabiliyorsunuz. Tüm bunlar kudret sahibi olduğunuza inanmanızla
yaptığınız eylemlerdir. Son yıllarda
ülkemiz gerçeğini dikkate aldığımız zaman, hep büyük ve zincir marketlerden şikâyetlerin
olduğuna herkes şahit olmuştur. Fiyatların sürekli günlük saatlik değiştiğini
ve yerinde duran bir malın, durduğu zaman kadar, neredeyse fiyatının
yükseldiğini görüyoruz. Bunun temel sebebi ise bu zincir marketler, sistemin
onlara tanımış olduğu ayrıcalıklar doğrultusunda kudret sahibi olduğu anda,
kendisine ayrıcalık tanımış olanlara bile meydan okuyabiliyor. Bir anda seni ve
düşünemediklerini yok edecek sıçramalar yapabiliyor. Bunların hepsinin temel sebebi,
bunların güç olmasına fırsat veren anlayış ve siyasal yönetimler bu işlerden sorumludurlar.
Birileri çok işçi çalıştıracağım diyerek her türlü imkânlara sahip olurken, bir
iki işçi çalıştıracağım diyerek iş kurmak isteyenlere bu imtiyazları değil,
yakın fırsatları bile çok görürseniz, gün gelir imtiyazlı kıldıklarınız sizin
de gözünüzü oyar, onu hesaba katmayabilirsiniz, ancak Allah bunları çok iyi
bildiği için uyarılarını yapmaktadır. Allah’ı hesaba katmayanların hesabı
alenen şaşırdığı çağda yaşıyoruz. Aslında bu çağın adı dijital çağ olmakla
birlikte, hesapsız yaşamanın hazına varanların hesapsız yaşayarak gazabı
yaklaştırdıkları çağ olarak anılacağından hiç kuşkunuz olmasın. Bu işin sonu
gazabın yaklaşarak gelmesidir.
Vahşi kapitalizm kendince, kendini
kollayacak sloganlar bulmayı da ihmal etmemiştir. Her yönetim kendi iş
adamlarını ve zenginlerini oluşturacak ve onlara imkânlar sunarak onları
imtiyazlı kılacak ki, kendisi ayakta durabilsin. Oysa hiçbir Firavun,
Karunlara dayanarak ayakta kalmamıştır. Âmâ tüm Musalar mazlumların,
mahrumların haklarını koruyarak ve zalimlerin zulmüne son vererek, Allah’ın nimetlerini
Allah’ın kulları arasında adil paylaştırarak kendiliğinden ayakta kaldılar. Nedeni
ise Allah’ın gazabına uzak, Rahmetine yakın olmalarındandır. Dünyada Küresel
ifsat şebekesinin kendisini dayadığı büyük Karunlardan biri Bill Gates’tir. Onun
güç sahibi olarak kudrette kimseye söz hakkı vermemesi, onun bu kadar rahat
ifsat etme gücünün ortaya çıkmasına neden oldu. Daha onun gibi nice küresel
Karunlar ifsat içinde dünyamızı cehenneme çevirme peşinde koşmaktalar.
Bunlardan sonra ülkemiz gerçekliğine
biraz dikkat çekelim. Osmanlıdan bu yana Anadolu’da ağalık yaygındır; daha çok
Doğu ve Güney kesimlerimizde daha belirgindir. Hatta Hatay, Vatan’a iltihak
olmadan önce oranın toprakları birkaç kişi arasında paylaşıldı, ondan sonra
Meclis fesih edilerek Türkiye’ye katıldı. Aynı durum Aydın Ağalarından biri olan
Menderes içinde geçerlidir. Demirel’in döneminde zenginleşenler ayrı, Özal
dönemindekiler ayrı Mesut dönemi ayrı, Tansu dönemi ayrı ve günümüzde ise
Markalaşmış(!) beşli de bunlara bir örnektir. Yani mal ve mülkün belli ellerde
toplanmasına göz yuman yönetimler, kendi bekalarını devamlı kılabilmek adına, kapitalizmin,
toplumları imha eden bu formülüne sığınarak kendi varlıklarını tehlikeye
atıklarını göremediler. Siz belli kişileri doyurmak ve onların sürekli verimli
olması ve karlarına kar katmaları için hesaplamalar yaparsanız, onların
dışındakiler o kadar önem ve ehemmiyet oluşturmaz. Çoğunluğun elinden malı alıp
belli kişilere imtiyazlar tanıyarak onlar için fırsatlar yaratırsanız, genel
çoğunluğu imha edersiniz. Genel çoğunluğun imha olduğu bir yerde ifsat başlar,
ifsatın ortaya çıktığı yerde toplumsal gazap kaçınılmaz hal alır.
Bir devlet kendi halkına şüphe ve
tedirginlikle yaklaşırsa, o halk o devleti sahiplenmez. Bir halk devleti sahiplenmezse,
orada devleti yönetenlerin devamlılığından söz edilemez. Mesela bizim ülkemizde,
Bir özelleştirme için temiz dürüst ve güvenilir bir vatandaş özelleştirme
idaresine başvurup bir yeri almak istese, bunun için de bankalara
özelleştirmeden alacağı yerin gelirlerini teminat olarak verse, bu kesinlikle
kabul görmez ve muteber değildir. Ancak özel iltimas tanınanlar için aynı durum
söz konusu olmaz. Çünkü onların dirhem paraları olmasa bile, sistemi yöneten
anlayışlar onları hep korumuş ve korumaktalar. Onlar için tüm devlet bankaları
musluğu sonuna kadar açarlar, süreyi uzatırlar, teminat almalarına gerek yoktur,
zaten onlar bilinen malın mülkün ellerinde toplandığı makamlar olduğu için,
yine mıknatıs gidi diğerlerini de rahatlıkla çekerler. Yani yönetim istemleri
kendi elleriyle kendi tetikçisini ya da kendi kucağında celladını besleyip
büyütürler hiç farkına varmazlar. Zorda kaldıkları zaman da, ekonomik gücü
elinde tutanların gayri meşru kışkırtmaya dayanan eylem söz ve davranışlarını
mercek altına alarak, tüm olumsuzlukların faturalarını onlara kesmeye çalışırlar.
Bunları yaratanlar, daha sonra olumsuzluklarla karşılaştıkları zaman biz bilmiyorduk,
böyle olur mu, en azından şöyle olmaları gerekmez miydi deme lüksleri olamaz.
Allah’ın net olarak ortaya koyduğu bir hükmü hiç sayacaksın, sonrasında kalkıp
bahanelere sarılarak kendini temizlemeye çalışacaksın. Öyle olmuyor bu işler
kendisini mırrığa sokarken önemli değil buradan çıkınca temizleriz diye düşünenlerin,
hepsi ağzına kadar o çamura battığında bağırmaya başlayarak onları oraya
çekenin başkaları olduğunu söylemesi sahiden ne kadar inandırıcı olabilir.
Bazen duyarsınız güç zehirlenmesi
oldu diyenleri, hakikaten güç bir zehirdir. Ancak insanlar bunu şifa sanırlar.
Şifa olan güç, mutlak gücün yeryüzündeki kullarına zulmetmeyen onlara
merhametle yaklaşan, adaletten asla sapmayan, Ben yanlış yaparsam bana ne
yaparsınız diyen Ömer gibi güç sahiplerine karşı korkusuzca, ya Ömer Vallahi
seni şu kılıcımla düzeltirim diyebilecek cesarette ve yürekte hakka şahitliğini
adam gibi yapan EBU Zer’in bu çıkışından sonra secdeye kapanarak, Rabbim sana
şükürler olsun ki, yanlış yaptığım zaman halkım içinden beni düzeltecek
vatandaşlarım var diyecek kadar bir damla su olduğunu anlayan güçlerin sahip
olduğu kudret, şifadır. Diğerlerinin tamamı zehirdir.
Kendi ülkemizde bu zaafların hepsini yaşar olmamıza rağmen hala
zaaflarımızın arkasında hikmet aramak nasıl bir duygu bunu anlamakta çoğu zaman
zorlanıyorum ve aklım yerinde mi acaba diye kendi kendimi çek etmek zorunda kalıyorum.
Gücü ele geçiren maskeli beşler filminin sinemalarda gişe rekoru kırdığı bir
ortamda, başka filmlerin yapılması için finansal kaynak bulunmadığı için,
farklı filmler oynamayacağından, her geçen gün sinemaların kapısına kilit
vurulacağından kuşkunuz olmasın, çünkü kimse artık maskeli beşler filmine ilgi
duymuyor(!)!
Bazen insan konuşmadığı zaman içinde
ciddi bir sıkıntı duyuyor, işte ben de bu sıkıntıları atarak rahatlamak için
yazarak kendimle yüzleşmeye çalışıyorum. Bundan
iki ay önce, parası olanların paralarını mevduat hesaplarına yatırmaları
devletimiz tarafından özellikle istendi. Dövizin kur seviyesini aşağılara
çekmek için… Ayrıca kur korumalı mevduat diye bir de anlaşılamayan dilde bir
ıslık(!) çalıyordu, ben biraz meraklıyım nasıl oluyor bu acaba diye karıştırdım birçok yeri,
karşıma tek bir cümle çıkıyordu özet olarak. Zenginler ellerindeki parayı
bankaya yatırsınlar, üretim önemli değil(!)Yeter ki Döviz kuru biraz dinlenmek
için uykuya geçsin o kadar koştuk olmadı bari bir devlet garantili mevduat
enjektörü ile bir aşı yapalım ki, döviz uykuya dalsın istendi. Peki, soruyorum
hakikaten bunda ülkenin genel çıkarları nerede, âmâ maskeli beşler filmindeki
seyircilerin ve beşlilerin menfaatleri bayağı var, döviz almayın paranız zarar
ederse devlet garantisi var denildi ve yine tek elde yani belli cenahta mal
mülk toplandı sonuç, Cem Karaca’nın dediği gibi, ”bindik bir alamete gidiyok
kıyamete…”Bunları söylemediğim zaman Hz. Ömer’in bana ne yaparsınız dediği
durum gibi olmamasına rağmen, ifade edemeyeceksem kendimle savaşırım onun için
kusura bakmayın söylemek zorundayım…
Amacımız gücü belli ellerde
toplayarak fesatın çıkmasına sebep olmak değilse, o zaman neden üretici olan,
tarım hayvancılık, arıcılık, fabrika sahiplerine, devlet garantili destekleme
ve alım sözü vererek insanlarımızı üretime yönlendirmedik. Bu gün yaşam
üzerimize binen kaliteli semerlerden üçüncüsünü sırtlanmak gibi ağır gelmeye
başladıysa(!) bunların sebebini dışarıda veyahut ta başaklarında aramayacağız,
aynanın karşısına geçip önce kendi yüz hatlarımızda oluşan gerilim çizgilerinde
nelerin saklı olduğunu anlayarak, yeniden kendimize geleceğiz. Bunu yapabilecek
olanlar hayata yeniden başlama şansını hala koruyor demektir.
Makalemizin başında Rabbimizin bize
uyarıda bulunarak beyan ettiği sözü ile sonlandırmak istiyorum ki, bundan sonra
bu ayetin hayatımıza katacağı bir değer olması için… Şair Lebid’in dediği gibi,
“Allah’tan başka her şey yok olmaya mahkûmdur. Yok, olmaya mahkûm olanlar,
Allah’ın arzında dengeyi korumaları zorunludur. Dengeyi bozanlar veya dengenin
bozulması için uygun ortam oluşturanlar, dengeyi bozmuş gibi gazaba sebep olurlar…
Göklerin ve yerin Rabbi çok bağışlayan merhamet sahibi tek hükümran olan Allah’ın
huzurundaki hesaplarımızın görüleceği günler çok yakın, kendi ellerimizle
kendimizi gazaba atmayalım…
“…Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal
ve nimetler sizden yalnız zengin
olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne
verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun.
Hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir. ”Haşr Suresi/7
Selam ve hayır dileklerimle…
Erol KEKEÇ/20.03.2022/00.025