“Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.” En’am:159
Tüm ruhlar yaratıldığı zaman, Allah, hepsinden söz almıştı.
Ben sizin rabbiniz değil miyim diye sorduğunda, tüm ruhların cevabı evet sen
bizim rabbimizsin olmuştu. Bu da gösteriyor ki Tüm ruhların yaratılmasında aynı
donanım ve yazılım yüklenmiştir. Yani birine doğru olan, bir başkasına yanlış
tanımlamıyor kendisini…Bu oluş aşamasında doğrunun ve yanlışın ne olduğu en
açık ve sade şekilde tanımlanmıştır. Çünkü Adem’e eşyanın bilgisi
öğretilmiştir. O bilginin farklı anlamlara gelmesi mümkün değildir. Ancak
yaratılmış olanın hangi alanda boşluğu ve açlığı varsa, o bilgilere
yaklaşımında o boşlukların etkisi çok olmuştur. Her ne kadar ruhların
yaratılmasında tüm donanımlar aynı olsa da donanımın kendi yazılımı kullanılmak
istenmediğinde, farklı sonuçlarla karşılaşabiliyorsunuz. İnsanın yaşam
alanındaki farklı yorumlamaları da bunun bir göstergesidir.
Bir tanım Allah tarafından yapılmış ise, bunun farklı
yorumlanması ve farklı anlaşılması mümkün değildir. Ancak Allah’ın doğrudan
tanımlamadığı ilkelerini belirleyip, o ilkeler içindeki kapsam alanını, insanın
kendi özgür iradesine bıraktığı noktalarda farklı yorumları bulmak mümkündür.
Ne yazık ki insan, farklılığın olacağı konularda aynılık isterken, kesinlikle
farklı anlaşılmasının mümkün olmadığı konularda da her kafadan bir ses
çıkarmaktadır. Böyle olunca Allah yukarıdaki ayetteki gibi uyarılarını yaparak
insanların yeniden kendi yaratılış özüne dönmesini istemektedir.
Allah’ın tanımlamasında bir eksiklik ve farklılık bulamazsınız,
her toplum için İslam kavramının anlamı hep aynı olmuştur. Tevhit, geçmiş
toplumlarda birden fazla ilahı tanımak olmadığı gibi günümüzde de aynı anlama
gelmektedir. Bir ve tek olmaktır. Bu kadar açık ve sarih bir yaşam manifestosu
sunan Allah’ın buyruklarından, nasıl böyle farklı sonuçlar çıkarılır. Herkes
kendine uygun olan ve kendi açlığını ve boşluğunu dolduracak olanıyla hakikate
yaklaştığı zaman, her yönelen kendi hissiyatını dinin kendisi olarak
açıklayabiliyor. Böylesi bir algı baştan itibaren sakat ve kof olduğu için,
doğum noktasından uzaklaştıkça din diye bilinen kümülatif birikimler,
fazlalıklarını sırtlanarak gelecek nesillere miras olarak kendisini taktim
etmektedir.
Eşyanın tüm bilgisinin Ademe öğretildiğine dikkat edersek,
ondan sonra gelenler Adem’in sülbünden olduğuna göre, onlara farklı bir bilgi
aktarımının olması mümkün değildir. Genetik olarak geçtiği gibi, ruh olarak
zaten özel bir kodlama yapılmıştır. Bu kadar açık ve net bir yaşam kodlaması,
miras olarak bize geldiğine göre, acaba neden insanlar kendi aralarında bir
bütünün parçasını, bütün haline getirerek onunla övünerek, onun mutlak doğru
olduğunu başkalarına dayatmaktadır.
Ruhlar aleminden gelen ortak değer, Rabbin buyrukları
unutulduğu için, insan rotasından çıkmıştır. İnsanı rotaya yeniden taşımak
için, Allah uyarıcı ve kitaplarla insanı yeniden insan olmaya taşımak
istemektedir. Bunu yapmadığı zaman insanın var olması ile olmaması bir anlam
ifade etmeyeceği için, insanın sonunun yakınlaşması gelmiş olacaktır. Yaratılış
ekseninde hedefine uygun yaşamayan bir varlığın yeryüzünü işgal etmesinin de
bir anlamı olmayacağı için, insan yaşamını anlamlı kılmak isteyen yaratıcı,
merhametli olduğundan insanlara her dönemde uyarıcılarla beraber kitaplarda
göndermiştir. Ancak insan bu uyarıcılara ve kitaplara karşı oldukça sert
tepkiler göstererek inkâr yoluna da gitmiştir. Çoğu zaman da inkara yönelmeden
herkes çıkarına uygun olanla övünerek dinin emirlerini yaşadığını sanmıştır.
Tanımı net ve hedefi açık olan bir kitabın aynı donanımda olan
varlıklarca farklı anlamlara gelecek şekilde anlaşılması ve öylece yaşama aktarılması,
doğrularla insanın arasının açıldığının göstergesidir. Doğrularla ilişkisi
kalmayanların doğru olan bir parçayı savunur olmaları onları doğrunun içerisine
taşımayacaktır. Çünkü doğruyu kendi çıkarlarına uygun olan kısmıyla ele alıp o
şekilde savunur duruma geçtiklerinden, savunduklarının doğruyla alakası
kalmamış olacaktır. Bir bütün parçalara ayrıldığı zaman, bütün içindeki
anlamını ifade etmez ve bütün içinde anlaşıldığı gibi anlaşılmaz. Dolayısıyla
bir parça bütünden ayrı olarak ele alındığı zaman doğruluğun temsilcisi asla
olamaz. Bütün yaşanırken, bütünün içinde bir ayrıntının insanın fıtratıyla olan
ilişkisine göre daha ön plana çıkması bunlarla karıştırılmamalıdır. İnsan olma
rolünü yerine getirmeyen bir varlığın, yaşam alanı içindeki rolünden birinde
uzmanlaşmış olması, onu nasıl ki insan yapmayacaksa, Hakikatin bütünüyle olan
ilişkisi, sakat olanların parçayla olan ilişkisini koruyor olması onu bütün
içine taşımayacaktır. Ondan dolayıdır ki, yaratanımız çok ince noktalardan bizi
uyararak içine düştüğümüz acınası tabloyu önümüze sermektedir.
İşimiz Allah’a kaldıysa hiçbir yar ve yardımcımız
olmayacaktır. Allah’ın hesabı çetindir. Bu çetin hesap günü gelmeden evvel
kendi iç dünyamızdaki karmaşayı temizleyerek berrak bir atmosfere yolculuk
yapalım vakit çok dar geliyor gelmekte olan…
İslam alemi olarak bilinen dünya, kendi yaşamlarını haklı ve
doğru kılmak için her türlü akla ve mantığa uymayan ama rivayet diyerek
kendilerince doğru olduğunda kuşku duymadıkları sözlerle yaşamı yönetmeyi de
bir marifet bilirler. Doğru üzerinde farklı fırkaların oluşması mümkün
değildir. Buradaki doğru akıl doğrusu değil mutlak vahiy doğrusudur. Vahiyle
gelen doğrular üzerinde tartışma ve kendimize göre böyle böyle gibi yorumlar
yapmak o doğrunun kendisine hakarettir. O doğruyu açık seçik tanımlayan Allah
olduğu halde, onları bana göre böyle ona göre böyle diye anlamları
farklılaştırarak tanımlamak onun şanına ihanettir. Bir kuleye çıkarken, aşağıyı
görüş menzilinizde değişir. Kaç metre yukarıya çıkmışsanız o kadar görüş
menziliniz oluşur. Ancak aşağıdaki yukarıdakinin gördüğünü göremeyebilir, ancak
yukarıdan görülenler aşağıdaki görüşün dışında bir görüş olmayacaktır. Çünkü
hepsinin kuleye çıkış noktası aynı olduğundan, aynı noktadan yola çıkanların
kimisi aşağıda kimisi yukarıda kimisi tepede olabiliyor, ancak bulunulan
konumlar kalkış kaynağının yerini ve doğruluğunu asla değiştirmiyor. Kalkış
noktası aynı olanların daha çok görmesi, bir tehlike ve sakınca olmadığı gibi,
diğerleri için de yanlış olamaz. Yani kimsenin elinde olanla sevinme gibi bir
ayrıcalığı da olmayacaktır. Çünkü aynı nehirde yüzüyorlar.
Böyle bir anlayışla kalkış yapanların yanlışta ittifak
etmeleri mümkün olmaz, ancak kalkış noktaları farklı ise onların da doğruda
ittifak etmelerinden bahsedemeyiz.
Yaşadığımız çağ yanlışların doğruluğunu utanmadan haykırdığı
bir çağ oldu. İnsanlar yanlışlardan yanlış seçmek zorundaymış gibi çok ciddi
dinsel ve toplumsal baskı kıskacında kalarak özgürlüklerini bu yanlışlara feda
etmek zorunda kalıyorlar. İnsanların özgürlüklerini imha eden bu dayatmacı
anlayışların hiçbir anlamının olmadığını ve herkesin kendi içinde yanlışlardan
bir zindan oluşturduğunu, Yaratıcımız anlatmasına rağmen hala bunların iyi
taraflarını aramak zorunda kalırsak kendimize ait iyi bir yanımızın
kalmayacağını da bilelim…
Hakikat yolunun yolcularının bunlarla hiçbir ilişiği olamaz,
bunların işi Allah’a kalmıştır. Allah’ın gönderdiği hakikatler dışında
kutsallaşmış olanlar size hakikat diye sunuluyor ve insanlar onun önünde el
pençe divan durup hamuta kalkıyorsa, hakikat ile aranıza bu yaşamların
karanlığı girmiş demektir. Bu yaşamlarla fazla uğraşmanın ve onlara verilecek
bir cevabınızın olduğunu düşünerek kendinizi ve zamanınızı heba etmeyin, nasıl olsa
Allah herkese yapmakta olduklarını yarın haber verecektir. Önemli olan hakikati
karanlıklarla karıştırmamaktır.
Yaşadığımız çağ insanın kendi köklerinden koparılarak kendine
özgü bir mağara kurarak o mağarada yaşamını sürdürürken en doğrunun kendi
mağarası olduğunu iddia ederek, onu yaşayacağı ortama taşımaktır. Bütün bir
insanlık böyle bir karanlığa taşınmadan herkesin yaşam ve ölüm arasında yapması
gerekenin en iyisini yapmakla mükellef olduğu anlayışına kavuşarak, kendi
dinamiklerinden yeniden dirilmesini sağlamaktır. Allah, ölümü ve hayatı
hangimizin daha iyi amel yapacağımızı görmek için var etti…” O halde buradaki
çabamız, zamanı, kötülükler arasında kimin doğru kimin yanlış olduğunu anlamaya
çalışarak geçirmek olmasın…
Rabbim bizleri, bir bütün içinde idrak oluşturan ve o bütün
içinde bir anlamının olacağını anlayan diğer tüm durumlarda anlamsız bir varlık
olacağını gören basiret sahibi kullarından eylesin…Âmin
Makalemi burada noktalarken zihinlerin uyanmasına dirilmesine
ve aydınlığa yolculuk yapmasına vesile olmasını rabbimden niyaz ederek sizleri
Allah’ın selamı ile selamlarken iyilik dileklerimi en içten kalbi duygularımla
sizlere iletmek istiyorum…Kalın sağlıcakla…
“Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup
ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi
ancak Allah'a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber
verecektir.” En’am:159
Erol KEKEÇ/14.04.2023/15.20/Namazgah/İST