Yeni bir dünyanın kurulması için eski zihinlerin bunu gerçekleştirmesi mümkün değildir. Var olan kalıplardan çıkmış olanlar ancak o kalıpların belirlediği ölçüler içinde, bulundukları kalıplar içinde bir taşıyıcı olabilirler. Taşıyıcı olanlar yeni bir dünyanın nasıl kurulacağıyla ilgili yaratıcı bir düşünce geliştiremedikleri gibi gerekli eforu da ortaya koyamazlar.
Muhammed (as)’in Mekke toplumundaki eğitilme dönemine o günün
koşullarıyla bakamayanlar, bugünün bakışıyla o dönemden aldıkları bulgularla günümüze
ait sorunları çözmek için farklı ortamlar sunamazlar. Muhammed(as) doğmadan
önce babasını kaybetti, altı yaşında annesini ve sekiz yaşında da dedesi Abdulmuttalib’i
kaybetti. Böylesi bir yaşama buradan baktığımız zaman acınası bir yaşama ilk
adımı atan ve insanlığın yaşamına yeni bir devrim getirecek insanın nasıl bir
sıkıntılı süreçte hayatını devam ettirdiğine şahit oluruz. Ancak bunun altında
yatan hikmetin ne olduğunu tefekkür edip hikmet gözüyle baktığımız zaman rahmet
dolu bir hayatın önderinin eğitim ve terbiye yolunun nasıl da ıstıraplı bir
süreçten geçerek yetiştirildiğini anlarız.
Acaba Muhammed (as) neden okuma yazma bilmeden anasız babasız
ve en yakın dünyadaki koruyucusunu kaybederek böylesi bir çetin yolculuğa
çıkarılmış olabilir. Mekke şehrinin sokaklarındaki kültürden uzaklaştırılarak,
bir süt anneye teslim edilir, çölün ortasında rüzgârın her an yolları
kaybettiği ve kum fırtınalarının gözleri kamaştırdığı bir yerde acaba neden
yaşama zorlanmıştı. Çocukluğu neden buralarda geçmeliydi. Mekke kültüründen ve
yaşamından uzakta yepyeni bir yaşama başlayacak olan bir insanın, zihin
duvarları yeniden bağımsız şekillenmeli, doğanın vahşi ortamında yollar
kaybolsa da hikmetle bu yolları yeniden inşa edecek bir zihin ve yürek iklimine
kavuşması gerekirdi. Allah’ı azimuşşan öyle bir eğitim modeli ortaya koydu ki,
o çöllerde yapayalnız iyice pişen olgunlaşan ve yürek gözüyle olaylara bakıp
onları tefekkür ettikten sonra nasıl en iyisi ortaya çıkarılabilir, onunla
ilgili tüm eğitimleri burada onun yüreğine nakşetti. Hiç okuma yazma bilmiyordu
altı yaşına kadar doğal hayatın içinde acılarla onu yoğurdu. Böylesi bir ruhi
eğitimden sonra Mekke’ye onu getirdi. Ancak Mekke’deki yaşamın içinde de o
kültürle yoğrulmasını istemedi, aldı onu koyun çobanlığına götürdü. Koyun
çobanlığı Muhammed (as)in hayatında önemli bir yere sahip oldu. Çünkü koyunları
otlatan ve onları korumakla görevli bir çobanın, gelecekte içinde olacağı
toplum içinde acılar ıstıraplar duyacak bir olgunluğa erişmesi gerekiyordu.
Muhammed (as) böyle bir ruhi eğitimle olgunluğa erişecek ve Allah’ın terbiyesinde
aklen ve fikren dünyayı yeniden inşa edecek yapıya kavuşacaktı. Yani diyeceğim
o ki, Muhammed (as) hayatını kendi ruhi ve ufku yolculuğuyla elde ederek
yepyeni bir zihin ve yürekle geleceği inşa etmek için bu hazırlıkları yaparak
yola çıktı. Bu olgunluğa sahip olduktan sonra ancak hayatın gerçek yüzüyle
karşılaşacaktı.
Okuma yazma bilmeyen biri acaba neden böyle bir yolculuk için
seçilmiş olabilirdi. Eski yaşam tarzıyla büyümüş ve o değerleri içselleştirmiş
olan biri yeni ve farklı ortamlar oluşturmakta aciz kalırdı. Ondan dolayı Muhammed(as)
bir harf okuma bilmiyordu, yani geçmiş kültür kalıplarından arınmıştı, anne
baba ve dede sevgisinden ve onların korumasından da uzak büyüdü ki, onların
kendisi üzerinde bir etkisi oluşmasın, yani yepyeni bir yaşam için olağanüstü
bir güzellik ortaya koyacaktı. Böylesi büyük bir davanın yeryüzünde insanlığa
mesajını katıksız aktarması için, onun önderinin de arı duru bir yürek ve ufku
gelişmiş sabır dağlarından yıkılmaz bir azamete sahip olması gerekirdi. Yüce
yaratıcı elçisine bu görevi vermeden onu öyle bir pişirdi ki, yarınlarda karşılaşacağı
tüm sorunların altından kalkabilecek dirayeti göstermeliydi.
Koyunları otlatan onlar için bir sorumluluk duyan, kendisi
karnını doyururken onlar için acı duyan ve onlara gelecek bir tehlikenin önüne geçmek
için çaba harcayan birinin olduğundan hiç haberleri yokken, onları düşünen biri
yarınlarda toplum için aynı sorumlulukları taşıması için böylesi bir olgunlaşma
sürecinden geçmesi gerekiyordu. İşte Muhammed (as) böyle hazırlanmıştı yükleneceği
sorumluluğa…
Mekke’nin en zengin ileri gelen ailesinden olmasına rağmen
acı ve ıstıraplarla yaşayarak geleceğe hazırlanan ve zihin kalıpları tüm
etkilerden ve yaşamlardan bağımsız şekillenen bir dirayetle inkılapçı bir elçi geliyordu.
Farklı bir yaşam ve hayat ancak böylesi bir önderin örnekliğinde şekillenebilirdi.
Muhammed(as)hayatının bu yönünü dikkate almayanlar bulundukları dünyanın
tortularından kurtulmadan, onun getirdiği mesajın taşıyıcısı olamazlar.
Allah’ın Resulü şöyle uyurdu, kötülüklerden Allah’ın korumasıyla hep uzak kaldı,
Mekke’deki putlara Allah onu yaklaştırmadı vs. gibi ona ait olmayan ve
tamamıyla Allah’ın kontrolünde olan bir elçiyi kendilerine örnek aldıklarını
söyleyerek bir anlamda kendi sorumluluklarını da yok saymaktadırlar. Muhammed
(as) kendi iradi olgunluğa eriştikten sonra Allah kırk yaşında ona böylesi bir
görevi verdi. Ancak o yaşa kadar tamamıyla insani bir duruş sergiledi ve
hayatını kendi iradi kararlarıyla biçimlendirdi. Bu duruşa sahip olmak için
çaba harcamayanlar, Allah’ın elçisi koruma altındaydı, biz kim o kim gibi
kendilerini kurtarmaya çalışırken, Allah’ın Resulüne büyük bir iltifatta
bulunmuş olmuyorlar aslında. Doğru biz kim o kim, Allah’ın seçilmiş elçisi ama
kırk yaşında başladı o süreç. O yaşa gelinceye kadar yaşadığı hayat toplumda
örnek bir model oldu, Muhammed-ül Emin olarak isimlendirildi. Bu ismi ona
verdiren onun Risalet’i değil, yaşamındaki örnek insani duruşuydu. Bu duruş
onun hayatına çok rahmet taşıdı. Bunlardan biri ve ilki, Yirmi beş yaşında
Mekke’nin en zengin taciri Olan Hatice’yle evlenmesi oldu. Malını korumak ve
malını daha da çoğaltmak için eşinden ayrılan kadın, malından tüm varlığından
vazgeçerek Muhammed(as) ile evlenmişti. Muhammed (as)’in kişiliği öyle bir
oturmuştu ki, etrafta herkesin hayranlık duyduğu bir gençti. Bu gence hayran
olanlardan biri de Hatice’ydi, Hatice bu hayranlığını tüm malını hizmetine
sunarak onunla evlenmeyi istemişti. Bu evlilik Hatice’ye hem bir ayrıcalık
kazandırdı hem de kırk yaşından sonra ona göz aydınlığı çocuklar bağışlattı.
Muhammed (as) bu yola öyle bir donanımla çıktı ki, gelecek onun ufkuyla şekillendi,
Mekke’nin kapitalist ve puta tapan toplumundan yepyeni bir hayatın örnek modeli
çıktı, toplumu inşa etmek durup dururken olmadı, Ebubekir gibi Sıddık dost onun
Risalet’inden önce ona bağlanmıştı. Osman Onun en samimi dostlarındandı.
Abdurrahman bin Avf, Zübeyir ve Talha gibi isimler ve daha sonra bunlar İslam
tarihinde önemli yeri olan sahabeler, Muhammed (as)’in insani kimliğiyle
kendisine dost olanlardı. Bu oluşumun nasıl bir süreçten geçerek şekillendiğini
ve dünyaya meydan okuyan bir medeniyet haline geldiğini bilmeyenler, hayatla
ilgili söyleyecekleri doğru bir duruştan yoksun olurlar.
Günümüzün Müslüman ve sorumlu alim ve aydınları, Muhammed
(as) Risalet öncesindeki hayatını iyice anlamak zorundalar. Onu hep Risalet’iyle
tanımlayarak Risalet'in yüklediği sorumlulukla anlamaya çalışırlarsa, istenilen
bir yaşam için model olamazlar. O yaşamın modeli olan Muhammed (as)’in hayatı
günümüze taşınmalı, nasıl bir eğitim ve olgunlaşma aşamasından geçerek öylesi
bir toplum ortaya çıkardığı iyice idrak edilmelidir. Emin vasfı Örnek bir
medeniyetin temelini oluşturmaktadır. Allah bu ismi ona vermedi isim onun
gençliğinde ortaya koyduğu eylem ve düşüncelerinden dolayı toplumun ortak kanaati
olarak ona taktim edildi ve öylece Risalet’e doğru yavaş yavaş hazırlandı.
Kırk yaşına geldiğinde il vahiyle karşılaştığında vücudunu
bir tedirginlik sarmıştı. Acaba bana bir şeyler mi oluyor yoksa cinler mi bana
musallat oldu gibi endişeleri de vardı. Oysa onun geçmiş yaşamı böyle bir kutlu
davanın omuzlarına yükleneceği örnek bir önderi hazırlamıştı. İşte o örnek
önderin yaşamını örnek alırsak bugüne ait söyleyeceğimiz çok fazla mesajımız
olur. Ama onun yaşamından habersiz sadece onu Risalet boyutuyla tanırsak, bizler
bu davanın canlı tanıkları olmaya güç yetiremeyiz. Bu dava onurlu ve uğruna
gözümüzü kırpmadan yürüyeceğimiz bir davadır. İnsani kimliğimizle ayağa
kalkalım Müslümanım demeden önce insan olarak nasıl yaşanılır ve Muhammed (as)
nasıl yaşadı ona bir bakalım ve onu kendimize örnek alalım ki, bizler de birer
emin olarak bilinelim…Sonrasında bu eminlik vasfının kimlere ait olduğu ve
hangi yaşamın bir armağanı olduğunu insanlar anlayacaklar ve bize
yöneltecekleri sorularla bizim davamızı anlayacak kapıyı onlar aralayacaklar…O
zaman fevç fevç insanlar hakikatin yolunda bir yolcu olacaklar bu çok zor değil
biz insan olalım Muhammed (as)’in gençliğini ve Risalet öncesindeki hayatını,
kendi eğitim ve olgunlaşma felsefesi bilelim ve kendimize gelelim başka söze
gerek kalmayacaktır.
Muhammed (as)’a bugün dost olmayanlar onun kutlu davasının
bir neferi olamazlar…Selam ve Muhabbetle…
Erol KEKEÇ/19.04.2021/0014