Bu Blogda Ara

14 Nisan 2023 Cuma

ÖYLE BİR GELİR Kİ KARANLIK KENDİNİ BULAMAZSIN


“De ki: "Biz, Allah’ın yerine bize ne faydası dokunan ne de zarar verebilen şeylere mi yalvaralım? Ve Allah bizi doğru yola ilettikten sonra topuklarımızın üzerinde gerisin geri mi dönelim? Tıpkı kendisini doğru yola çağıran arkadaşları (uzaktan) "Bizimle gel!" diye seslendikleri halde şeytanların ayartmasına kapılıp dünyevi zevkler peşinde körü körüne koşturan kimse gibi (mi olalım?)" De ki: "Şüphe yok ki Allah’ın rehberliği, yegâne rehberliktir ve biz, kendimizi bütün alemlerin Rabbine teslim etmekle emrolunduk,” Enam:71

İnsanlık günümüzde bir kör ebe oyununda rol kapabilme derdinde. Sesime gel diyene karşı gözleri kapalı halde koşup, hakikate varacağını nasıl da kabullenmiş durumda…İnsan önce kendisinin sahtesini yarattı, sonrasında bu sahte kendisine kabullendireceği, nesneler dünyasında yeni bir çalışmanın içine girdi. Sahte insanlara, yaratılış özelliklerini monte etmek öyle kolay olmayacağı için, o sahte insanın dünyası, gerçeklikten uzak, sahte yaşamlar gülüşler, eylemler ağlamalar kazanımlar, aileler, çocuklar, eğlenceler ve ideallerle buluşması sağlandı. Bu sürecin tamamlanmasıyla, içinde yaşadığımız bu sahte yaşam alanlarındaki hayatlarımız ortaya çıktı. İnsan kendini kaybettiği halde, neyi aradığını anlamadan bu arayışın kollarında yorgun ve bitap düşerek akşam ve sabah arasında git gelleri oynar oldu. Oysa şunu birazcık idrak etseydi ne kendisini kaybeder ne de anlamsız arayışlar peşinde koşarak, birikimlerine anlam veremez hale gelirdi…Allah’a yakın olan, onunla bağları sağlam kurulmuş olanlar bu yaşamda başka ne arar ki, Allah’ı kaybetmiş olanlar onun dışında neyi arayıp bulacaklar ki, Allah’ın yaşamdan çıkarıldığı bir düşüncenin insanlığı götürebileceği bir mutluluk ve sükûnet ortamı hiç olmayacaktır.

İnsanın kendi özünden kopuşu, kendi özünü kendi yaptığı nesnelerin içinde arar hale gelmesiyle yoğunluk kazandı. Doğal yaşamın kollarında varlığın ne olduğunu anlamamış olanlar, hep bir arayış içinde olduklarından ve bu arayışlarını da gök kubbe içinde aradıklarından hakikate daha yakın bir yaşam oluşturdular. Yani kendi özlerinden ve yaratılış hamurlarından kopmadılar. Ancak yaratılış hamurundan uzaklaşan insan, gelişmişlik diye bildiği, anında tüm isteklerine kavuşabildiği bu çağda, kavuşmadığı ve asla kavuşamayacağı bir gerçeklikle karşı karşıya olduğundan da habersiz kaldı. Günümüzün en acımasız dişlileri arasında parçalanan ve öğütülen insan, kendi arayışını sürdürüyor olsa da ne aradığını kendisi bile bilmiyor. Ondan dolayıdır ki, asla bir daha kavuşamayacağı kendisini kaybetti insan…

Kendi varlığını, sahip olduğu ve kendisine sunulmuş olan sahte yaşamın içinde, kendisinin dışında bir iç huzursuzluk ve boşlukların kışkırtmasıyla, arayışını sürdüren insan, aslında böylesi çatışmaları yaşarken de bu yaşamına gelecek nesilleri alıştırmak için bir görev üstlendiğini de fark etmiyor. Ne garip değil mi, fıtrat duvarlarını parçalamış bir varlık, bu aşamadan sonra edilgen bir varlık olmanın dışına çıkıyor ve kendi türüne karşı da önemli bir görevi üstleniyor.

Allah’tan bağımsız hiçbir anlamı olmayan, kendiliğinden varlık sahnesinde varlığı olmayan bir atmosferi, gerçek yaşam olarak kabullendikten sonra kopuşun arkası gelmiyor. İnsanlığın bu kadar hızlı değişimi ve hakikatten koparak uzaklaşması kendi özüyle olan bağlarını koparmasıyla ilgilidir. Bir tohum, bitkinin özünü taşıyorsa, o öz mutlaka aslına uygun olarak, bir gün ortaya çıkar. Ancak insanın özünü tanımlayan insan olma özelliğini barındıran tohumlar, tahribata uğradığından, o tohumlar kendi özüyle var olan bir varlığı ortaya çıkaramaz.

Geldiğimiz nokta da çok acı tablolarla karşılaşmaktayız. Kendi özüyle arasına mesafe koymuş, gerçek kimliğiyle örtüşmeyen yaşamı, gerçek yaşam gördüğü için, kendi bozulmuşluğunu kendi dışındakilere de hakikat gibi dayatarak, insanlığın özünün değişimine hız kazandıran ifsat kaynağı olurlar.  Dolayısıyla bu yaşamlar, pasif ve edilgenliği terk ederek başkalarını ortadan kaldırmak ve ifsat etmek için aktif bir görev üstlenir.

Günümüzde kimlik kaybına uğramış, sahte, özünü kaybeden varlıklar, kuşatılmışlıklarını insanlığın kurtuluş reçetesi olarak gördükleri için, her geçen gün insanlığı uçurumun kenarına taşımaktadırlar.

Allah’ın yerine konulmak istenen ve hatta konulan, onlar olmazsa yaşamın olmayacağını iddia edenler, kendilerine faydası yokken bizi de kendi bataklığına çekmeye çalışıyor. Üstelik Allah doğruyu göstermiş ve bizi doğru yola iletmiş olmasına rağmen, böylesi karanlıkların uygulama alanındaki denekleri olursak, Allah’tan başka bir kurtarıcımız da olmayacaktır. Allah’ın çağırdığı yaşam mutmainlik ve sükûnet üzerine oturmaktadır. Küçücük bir endişe barındıran ve acaba olabilir mi, gibi zihinden geçen hastalık halleri, insanı, Allah’ın gitmemizi istediği yolun dışına atar. Çünkü bu yolda yürürken şirket hukuku asla geçerli değildir. Şirket sözleşmesine uyan, şirket ortaklarının istediği gibi bir yaşam olsa da Allah bir değer vermeyecektir. Şirket ortakları kendi arasında anlaşarak bir görev bölümü yapabilirler, hatta herkes bu görev bölümüne uygun en iyi düzeyde rollerini oynayabilir. Ancak bunların şirket işlerinde çok başarılı olmaları, onların çok doğru oldukları anlamına gelmez. Çünkü Yaratıcı şirket hukukuna göre yaşamayı değil, Muvahhit olarak, mutlak gücün belirlediği istikamette yol almamızı istiyor.

Bu kadar keşmekeşlik ve hengâme içinde bize dosdoğru yolu gösteren, Rabbimizin bu uyarılarını dikkate almadan topuklarımız üzerine gerisin geriye tekrardan mı dönelim…Şeytan Allah’ın rakibi değil, böyle bir algı insanların kötülüğe yönelmelerinin önünü de açmaktadır. Şeytan ve avenesi, insan ve cinlerden olabilir. Bunlar Allah’ın yarattığı evrende, asilik yaparak kendi sorumluluğundan kaçan ve yeryüzünde ifsat çıkarmaya çalışan bir yaratılmıştır. Ancak insanların zihninde öyle yaralar açtı ki, sanki bir şeyi var etmeye gücü yeten, kötülüklerin yaratanı olarak tanımlandı. Bu yanlış algı insanı iyilik tanrısı ve kötülük tanrısı arasında bir tercih yapmaya zorlamış oldu. İyilik Tanrısının dediklerini yapamıyorsak, hiç olmazsa kötülük tanrısının dediklerini yapalım, hem bunlar bizim de istediklerimiz yaşamda lazım olanlar…Bunlardan dolayı iyilik Tanrısı bir ceza vermek isterse, biz kötülük tanrısına işi havale ederiz onlar kendi arasında uğraşır, en azından bizim yanımızda olacak biri var der gibi bir düşünsel çöküntü ve kopuş yaşıyor insan…İnsanın bu algı dünyasındaki karanlıkları yok etmek için öncelikli yapması gereken bir ve tek olan mutlak ilahın varlığını en ince hislere kadar idrak etmektir. Bu davranışı yaşamlarında ortaya koyanlar, her ortam ve şartta kendi özünden kopuşunu kutlayan insanların ortamında asla bulunmazlar. Ortamdan kastım aynı mekân değil, ortam yaşam değerleridir. Aynı mekânda olsalar da onlar kendi ruh dünyalarının birikimlerini yaşam alanına taşırlar. Dolayısıyla topuklarının üzerinde gerisin geriye dönecek herhangi bir eylemde bulunmazlar düşünür ve idrak ederler.

Allah’ın belirlediği rehberlik dışında bir rehberlik, onların yaşamına bir esinti kadar etki etmez. Onların tüm arayış ve çabaları Mutlak Yaratıcının aydınlattığı rehberliğin ışığında yol almaktır. Oysa kendi özlerinden kopmuş varlıklar için bir rehber yoktur. Onların menfaatine ne dokunuyorsa hepsi bir rehberdir. Ama Allah’ın rehberliğinde yaşamak, doğum ile ölüm arasındaki keskin çizgi üzerinde dengeli ve ölçülü yaşamak için, tüm kaygan zeminlere şahit olarak yol almaktır. Zemini kaygan kılan ve insanı özünden koparan hangi anlayış, insan için doğru bir rehberlik yapabilir. Yaşadığımız ortamlardaki bu seçeneksizlik ve tercih yapamamaktan kaynaklı korku ve tedirginlik nöbetleri, insanı kendi gerçek doğasıyla buluşturacak çekim odaklarını imha ettirmiştir. Bu imha süreci aslında insanı seçeneksiz bırakmanın çok daha ötesinde, ışıksız bırakma ve doğru ile yanlışı ayıracak bir tanımlama mekanizmasını da onun elinden almıştır. İnsan için bu kopuş aslında insanın yeryüzünde kendi doğasıyla var olan bir varlık olma yönünü de ortadan kaldırmıştır.

Bir bilgi üzerinde yaşayan ile, bilgisi olmadan insana dayatılan yaşamı hakikat olarak görenler aynı olabilir mi? Allah’ın belirlediği rehberlik yegâne rehberliktir. Ondan dolayıdır ki biz Kendimizi Alemlerin Rabbi Allah’ın rehberliğindeki yaşama vakfettik işte bizim yolumuz budur diyebilecek cesarette ve erdemlilikte olanlar ancak varlık özlerinden kopmayanlardır.

Rabbim bizleri kendi rehberliğinde eğitilen ve kendi özleriyle varlık evreninde var olanlardan eylesin…Selam ve iyilik dileklerimle kalın sağlıcakla….

Tıpkı kendisini doğru yola çağıran arkadaşları (uzaktan) "Bizimle gel!" diye seslendikleri halde şeytanların ayartmasına kapılıp dünyevi zevkler peşinde körü körüne koşturan kimse gibi (mi olalım?)" De ki: "Şüphe yok ki Allah’ın rehberliği, yegâne rehberliktir ve biz, kendimizi bütün alemlerin Rabbine teslim etmekle emrolunduk,” Enam:71

Erol KEKEÇ/13.04.2023/ 15.40/Namazgah/İST


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!