Güvenlik ya da tehlike konusu bir erdem sorunudur; gelişme ya da yok olma konusu bir zaman sorunudur. Metropollerin fildişi kulelerinin etrafını kuşatan demir parmaklıklar sanırım benim gibi, birçok insanın dikkatini çekmiştir. Bu kulelere ve boğazdaki yalılara kapanarak dış dünya ile ilişkilerini koparmış bir avuç kalabalığın yaşam tarzı iyi bir irdelenirse, orada erdem sorununun olduğu görülür. Erdemli bir toplumda güvenlik kuleleri kurmak, tehlike çanlarına karşı her an alarımda beklemek, yersiz ve mantık dışıdır. Ancak ehtik değerlerin yok olduğu, egoizmin doyurulmasından başka bir dünyanın düşünülmediği toplumlarda, bu tür korunaklara gerek duyulur.
Bu tarz yaşamların daha bir çoğaldığı günümüzde, erdem sorunu artık bir veba gibi, toplumun en küçük kılcal damarlarına kadar yayılmaktadır. Toplum bir organizmadır, organizmanın yaşamını sağlayan damarların, mikrop taşıması gibi, toplumsal dokularda bu mikropların pençesinde kıvranmaktadır. Bu hastalıkların her gün yayılarak çoğaldığı bir ortamda, kurallarla, korunaklı alanlarla, bu mikrobun yayılmasına engel olmak mümkün müdür?
Küresel yaşamın, tüm ulusları bir köy haline getirdiği, küreselleşme projesi, erdemsizliği, erdem gibi tüm toplulardaki bireylerin sinelerine kazınmayacak düzeyde derin yazdı. Böylesi bir dünyada ebetteki değer değişimi yaşanacaktır. Ancak bu değer değişimi, hiçbir toplumun bu değerleri yaşama aktarmadaki haklılık savunmalarını meşru kılmaz. Çünkü erdemlilik insan olmanın bir ürünüdür. Ethik değerlerin birilerinin baskın asimilasyon politikalarıyla,dejenere olduğunu savunmak,insanın kendisini inkar etmesidir.Kendisiyle çatışan bir dimağın elbette ki geleceği çok karanlık olacaktır.Bu karanlık ortamı yaşayan insanların,,neneleri ve öğeleri tanımaları ve tanımlamaları imkansızdır.O halde öncelikli yapılması gereken,aydınlık bir alanda problemlerin üzerine gitmek;yoksa görme özürlü hastalar gibi ne yaptığımızı bilemeyiz.
Her iş adamı, birkaç korumayla, bayanlar kalp atışları artarak sokaklarda hızlı hızlı yürüyorsa, mutlaka orada bir erdem sorunu vardır. Erdemli bir toplumda, huzur ve mutluluk vardır. İnsanların gözlerine baktığında göz bebeklerinin içi sana güler. Konuşmalar azdır, hayat dengeli bir programla yürür. Terazinin tartığı kefe ve tartılan kefesi hep dengededir. Yorulan insanlar az, enerjisi çoğalan insanlar çoğunluktadır. Geçmişin olumsuzluklarına eleştiri yapmak için ayrılan zaman, gelecekte yapılacaklar için ayrılan zamandan daima azdır. Bir baba evine dönerken zihni arı, sağlam bir kafa ve sansar gibi senaryo kurmadan yürür.
Platon’un “İdeal Devletinde, Adalet”;Farabi’nin”Erdemli Şehrinde, mutlu ve huzurlu insanlar, Bilge yöneticiler ve üretken bir halk vardı.” Neden olmasın? Önemli olan kaybedilen değeri aydınlık bir ortamda aramayı becerebilmektir.Bu becerildiği an,kullanılan zaman gelişme grafiğini yükseltecektir.Beceriksizlerin kurbanı olursak yok olmaya mahkum oluruz..Böylece her eylemi düzenleyen yeni kurallar,iki kişiden biri koruma,binalardan yüksek koruma duvarları,doğaya ve göğe hasret kalmış vahşi çocuklar türeyecek,geleceğimizi teslim almak için…
O halde her olumsuzluğun temelinde, geceye saplanan günün ardında, kendini kollama gereği duyan bireyin kafasında bir erdem sorunu vardır. Erdem hayatın kendisi olursa bir manastıra, havraya ve camiye gerek kalır mı, zamana güvenilebilse kuralların ne hükmü kalır…
Yıl:11.03.2004
Saat:08.50-09.30
Yer: Kadıköy(FBM)İST
Erol Kekeç