Bu Blogda Ara

27 Şubat 2021 Cumartesi

BABAMIN BİR NASİHATİNİ BU GECENİN SIRTINA YÜKLEDİM!


Dünya mı sıkmaya başladı beni, yoksa bedenim büyüdü de dünyaya mı sığmaz hale geldi…Hala kafam ellerim arasına sığmakta, gözlerim iki adet ayakkabı numaralarım değişmemiş, gittiğim geldiğim dükkanlar hep aynı, yollar kaldırımlar beni taşımakta yorulmuyor, asfaltta da bir değişim yok hatta bastığım yerler bir daha basmamı istercesine önümde selama durur gibi uzuyor da uzuyor…Dünyaya bakıyorum onunda çevresinde ve çapında bir değişim yok, küçülme de gözle görülemeyecek kadar fark edilmiyor; peki soruyorum benim bu naçiz bedenimi bunaltan nedir acaba? Anlamakta ve algılamakta da çabalarım yetersiz kalmakta…(!)
Kendime destanlar okuyorum, beni ancak ben çözebilirim diye arada bir de masalları da okumuyor değilim ama ne hikmetse, o ben hep takılıp kalıyor canlı yaşamlardan kendisine post dikmeye…Sanıyorum o postu sırtına alıp onun haleti ruhiyesine bürünüpte ruh hali de bu postun sıcaklığıyla ısınmaya başlayınca, işte o zaman bu dünya dar geliyor bedenime, nasıl bir bedense bu ruhumu da taşıyamaz hale geliyor, bir anda o ruhum farklı gezegenlerde hemen yeni bir beden arayışına giriyor…Sahiden anlayan var mı acaba, neden bu ruhum ve bedenim dünyanın kıskacında bitkin ve bitap düşerek onun daralttığı hayatın içinde nefes nefese kalır…(!)
“Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader, unutma bu dünya böyle gelmiş böyle gider…” Dese de Merhum NFK, ben o kader denen ve bana dayatılan benim gibi yaratıkların dayatmalarını kader olarak göremediğimden, sanıyorum bu dünya beni sıktıkça sıkmaya başlar…Bu sırrı çözemesem de bazı ipuçlarını arada bir yakalamıyor değilim, âmâ ne yapayım bunlar, bu bedenin ruhu, bu dünyanın da bedeni neden bu kadar daralttığını anlamakta tam olarak işime yaramıyor…
Duyarlılık hücrelerini yok etmek için, sanıyorum dünya yeni bir oluşuma giderken bu arada tüm dünyanın duyarlı hücrelerini imha ederek bu dünyayı yaşanmaz hale getirseler de yaşanmaz yer haline gelen bu dünya, herkesin ruhunu ve bedenini benim gibi kıskacına almaz. Çünkü ölü hücrelerin bir bedende bir araya gelmiş olması onlara yapılacak baskının dozunun onlarda bir değişim meydana getirmesinin mümkün olmadığından olsa gerek. Daraltan bu dünya da sanki benim bahtıma çıkmış gibi beni daraltmakta…
Ben böyle duygular sağanağı altında kendimden geçerek yavaş yavaş o sağanak altında dalıp gitsemde bazen babamın nasihatleri ve uyarıları aklıma gelince onların etkisinde kalıp o duygulara yeni bir parantez açmak zorunda kalıyorum. Evladım öyle zamanlar olur ki, bu hayat insana yük sanırsın, sırtında tüm dünyanın ağırlığını taşırsın, âmâ şunu bil ki, dünyanın sırtında taşınanların sırtında, aslında taşınanlar var ama onlar bunu göremezler, onların göremediklerini sen gördüğünde herkesin duyması gereken acı ve ıstırabı sen sırtlanmış olursun bu da seni çok yorar… Evladım yorulanlar değil kaybedenler, zihnen ve ruhen hiç yorulmayıp ne yapalım bu dünya böyle gelmiş böyle gider bir elimde cımbız bir elimde ayna umurumda mı dünya gelen ağam giden paşam diyerek yaşadıklarını sananlardır. Onlar aslında hiç olmadılar ki yaşasınlar, onlar tek hücreli keneler sınıfına girerler ancak ezildiklerinde bağırtıları etrafı kaplar boş davul gibi ses çıkarırlar ama her davulcunun değneğiyle yeni ve farklı ses çıkarmayı da ihmal etmezler…Aman ha evladım ne boş bir davul ol, ne de amaçsız yaşayan bir odun ol…Hedefli adam gibi yaşamak çok zordur evladım, adamların tükendiği günde adam gibi yaşayacaksın…Daralsa da çemberin hepsini göğüsleyerek geçeceksin yoksa nerede kalır yaşamak dediğin…Sen yaşayacaksın çünkü yaşamak için geldin…
Evladım, her zaman haktan yana olacaksın ve adaletin şahidi olacaksın çünkü bu Allah’ın emridir. Bu emirlere uyarak yaşamak Müslüman olmaktır.Müslümanlık’ta bu Dünya’da bir kor ateş haline geldi onu eline aldığında onunla aydınlanırsın ama yanmayı göze alacaksın, onu bıraktığında kimse o meşaleyi elinde taşımak istemez herkes meşalenin ortalığı iyi aydınlattığını anlatır ama o aydınlıktan asla faydalanamaz çünkü eline aldığında bu dünyanın insanlarınca dışlanacağını bilir ve onun da elinde durduğu sürece kendisini yakacağını düşünerek korkak ve ürkek davranırlar…Böylece kölelik antlaşmasını imzalayarak bir böcek gibi yaşamaya mahkum olurlar…Evladım Allah’a kulluk bedel ister, o bedeli göze alamazsan işte o zaman bu dünya sana açıldıkça açılır ama bedel ödemek istersen dünya seni sıktıkça sıkar…Bunlara katlanmayı göze alırsan yeryüzüne gönderilen halifelik makamının ne olduğunu idrak eder öyle yaşarsın bu da senin sorumluluklarını artırır. İşte sen bunlara hazırlıklı olarak yaşa çünkü gittiğin yolun gelecekte sana armağanı bunlar olacak gibi görünüyor…Gençsiniz şimdi, bunları savunuyorsunuz inşallah gelecekte savunduğun bu değerler senden bedel istediği zaman değerlerini satıp kendi dünya rahatını düşünerek yaşayan biri olarak çıkmazsın …Öyle olursa evladım işte hayatı kökten kaybedersin…
Evladım bu sana baba nasihati olsun, Gücünün üzerinde bir sorumlulukla sorumlu olarak kendini görme o bir müstağniliktir kendini harap edersin…Ancak ne yapalım zaman benim dediğime uymuyorsa ben zamana uyayım, çünkü yaşam böyle devam ediyor ne suya ne sabuna dokunacaksın diye düşünürsen hayatın boyu cünüp yaşarsın, çünkü suya sabuna dokunmadan temiz kalacağını düşünen ancak ahmaklardır. Sen, sen ol, adam gibi adam ol…Evladım maslahat böyledir diyenlerin neyin maslahatını düşündüklerine iyi bak, yalanın ve haramın iyi tarafı asla olamaz…Yalan söyleyenleri Allah hidayete erdirmez, Allah’ın haramlarını helal gibi tüketenler de Allah’ın hududunun içine giremez, Allah’ın hududunu hudut bilmeyenlere değer verirsen senin değerin olmaz, değerin yoksa beş para etmezsin o zaman da seni cehennem kapısında zebaniler karşılar…Sen bunların ne olduğunu bilirsen nasıl yaşaman gerektiğine sen iyi karar verirsin evladım…Böyle yaşadığınız sürece, bir baba olarak tüm haklarımı helal ettim…
Bak evladım bu geçen zamanlarımız heba olan yıllarımız olarak geçmesin diyorsan önce hedefini bileceksin, sonra o hedefin uğruna tüm acıları çekmeyi göze alacaksın, o zaman ne olur bilir misin, tüm mücadelen kutsallaşır; çünkü böyle bir hayat, otururken yatarken yürürken yerin ve Göklerin rabbini düşünerek onu anarak yaşamadan farksızdır…Yani çekeceğin acılar sana bir cennet güzelliğini sunar, âmâ hedefin yoksa çekeceğin ve çektiğin tüm acılar sana ıstırap olarak döner…
Ey benim Rahmeti Rahman’a gideli neredeyse 27. Yılı tamamlamaya giden babam seninle konuştuğumda ve senin bana nasihatlerin aklıma gelince çok huzur bulduğumdan seninle dertleşmek için sanki masanın başına geçtim…Oysa yazmaya başladığımda sen yoktun ama nasıl olduysa yine sen geldin yanıma, sana rahmet diliyorum ve dünyanın tüm ağırlığını tepeleyerek geçiyorum ki yürümemi engelleyen bağlayıcıların bağından kurtulayım…
Şimdi biraz daha anlamaya yakınım sanki, dünya değilmiş beni sıkan ben dünyayı bir tespih yapıp elimde çekerek yolculuk yaparken, yolun hakkını vereyim diye herkese candan bir selam vererek sizden şu an ayrılıyorum, Allah’ın selamı rahmeti bereketi ve inayeti tüm yeryüzünde bulunanların üzerine olsun….
EROL Kekeç/26.02.2021/23.21
Fotoğraf açıklaması yok.

SARP YOKUŞUN NE OLDUĞUNU BİLİR MİSİN?

 SARP YOKUŞUN NE OLDUĞUNU BİLİR MİSİN?

” İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?”
Ey insan! sen kendini ne sanırsın, bir yaratılan olduğunu unutur her an ilmiğinden tutulup burnunun yere sürüleceğini bilmezsin…Yeryüzünün sahibi senmişsin gibi davranır gurur ve kibirden burnun hep havalarda gezinir ve kendi cinslerine karşı zalimce bir tutum içine sokarsın…Senden önce de nice imkanlar verilenlerin yerlerinde ancak bir rüzgar eser ve onlardan geçmişi andıran bir kalıntıdan başka bir şey bulamazsın…Gidip geldiniz yollar üzerinde onların yaşamlarından mutlaka bir belirti görürsünüz, o halde hiç mi akıllanmayacaksınız…Onlar kendi inatlarına ve sahip olduklarına güç yetirebilselerdi onlardan sonra size ikamet dönemi gelir miydi, bir gün sizlerde gideceksiniz ve sizden sonrakilere ikamet dönemi gelecektir. Bu yaşamın vazgeçilmez kanunudur. Çünkü her yaratılan mutlaka ölümü tadacaktır. Siz de onlardan biri olduğunuzu aklınızdan çıkarmadan yaşarsanız, belki akıllanırsınız, aksi durumda sadece yeryüzünde kötü iz koyacak bir firavun olarak hayatınızı noktalarsınız…
"Yığınla mal harcadım" diyor.”
Yığınla mal harcadım diyorsun ha, o malları sana verenin kim olduğunu bilmez ve kendini sınırsız tasarruf ve harcama sahibi olarak görürsen şunu bil ki, sana onları veren her an her yerden seni gözetlemektedir. Yığınla mal harcadın ha! Kimin mülkünde kimin mülkünü harcadığını söyleyerek kendi firavunluğunu açıklarsın…Rabbinin sana verdiği gibi sen de Rahmanın kullarını gözeterek onların haklarını vermelisin; bunu anlamadığın zaman kendini sınırsız yetki ve etki sahibi olduğuna inandırır böylece kendi harcamalarınla övünmeye başlarsın. İtibar ve izzetini de harcamalarınla ölçer ona göre bak bu kadar harcama yaptım bu kadar harcamayı yapabilmek için şöyle şöyle özelliklere sahip olmak gerekir diyerek, sürekli fitnenin kök salmasına öncülük ederken, kendini kurtuluş havarisi mi sanırsın yoksa?
Ey ahmak varlık sen nesin be! Kimin mülkünde kimin malını harcıyorsun da bu kadar gurur ve kibirle ortalığa çıkıp insanlara debdebenle hava atmaktasın? İnsan harcadığı zaman eli titremeli değil mi, acaba bana bunu verenin istek ve arzusuna uygun davranıyor muyum yoksa israf ederek yeryüzünde ifsatın kaynağı mı oluyorum diye…” Onlar verdikleri zaman cimrilik etmezler, kendileri harcadıkları zaman da israf etmezler” Uyarısının sanıyorum sana hitap ettiğini hiç anlamamış olmalısın ki, tüketiminde ve harcamalarında sınır tanımamaktasın. Bu sınırsız yaşama arzu ve isteği senin sonunu çok kötü hazırladığını bilmediğin sürece, dünyanın tümünü yesen doymayacaksın hepsini harcasan da asla itibarın ve izzetin artmayacaktır. “İzzet itibar şan şeref ve haysiyet ancak yaratanın buyruğuna uygun yaşayanların hayatlarına yuva yapar, diğerleri ise sadece itibar sandıklarının içinde itibara hasret kalarak gidecekleri asıl mekanlarına iradeleri dışında gidecekleri günü beklemek zorunda kalırlar.
“ Kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor?
Be hey yeryüzünün mütekebbirlikte sınır tanımayan Firavunun zürriyetinin taşıyanları, Nemrudun mancılıklarının tek sahibi olduklarına inanan tüm zavallı zalimler şunu biliniz ki, sizin kendinizi korumak ve kollamak için kurduğunuz rasathanelerin tümünün üzerinde gerçek rasathane sahibi her adımı her yerden gözetlemektedir. Onun gözlemciliğinde bir an yoktur ki yazılmamış olsun, oysa sizin kameralarınız istediklerinizin hayatını kaydediyor, istemediklerinizi de kapsam dışı bırakıyor. Oysa Benim Rabbimin kameralarında hayatı kaydedilmeyen hiçbir mahluk yoktur, orada hepimizin yaptıklarının önümüze döküleceği günlerin çok yakın olduğunu bilerek yaşa ve hayatın sonunda gideceğin yerde hesabın daha kolay geçsin… Yoksa yoksa ne olur onu ancak tüm rasathanelerin sahibi mutlak güç ve kuvvet sahibi hesabında hiç yanılmayan mutlak din gününün sahibi ancak bilir…Şunların şunların orada bulunduğu zamanın kameralardan çıkarılmasını ama bir zavallının hayatının en ince ayrıntılarına kadar böceklerle takibini isteyen yeryüzünün Firavunlarının köstebekleri şunu biliniz ki, bu köstebeklik mesleğiniz size buralarda bazı imkanlar sunuyormuş gibi görülebilir ancak şunu bilmeniz gerekir ki, Mutlak mahkemenin sahibi sizin burada doğruyu yanlış, yanlışı doğru olarak sunduğunuz tüm böceklerinize sizi kemirtecektir. Çünkü o böceklerin ne yaptığı Ana makinede toplanmaktadır bunu sizin o küçük, gördüklerinden başka yaşamın olmayacağına inanan, beyniniz ne zaman anlayacak… Seni her yerden gözetleyen ve görevlerinde asla bir uyku ve unutma olmayan Yerin ve Göklerin sahibinin nöbetçileri her şeyi kaydederken sen hangi koruyucuya sığınırsın bak zaman yaklaşıyor, dur kaptan inecek var diyen Azrail bir anda dünya trenini durdurmadan önce, varacağın istasyona varmadan istersen sen bu çağrıyı yap ve kendine gel…
“Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?”
İki gözü sana veren Yaratanı anlamadığın sürece, o bir dil iki gözün göremediklerini de hiçbir sınır tanımadan anlatacak…İşte o zaman sen hayatının hüsranla sonuçlanacağı hüsran kitabının manifestosuna tüm nefesinle imza attığını kanıtlarsın…Hüsran kitabının manifestosuna dört elle sarılan her bir mütekebbir şunu bilmeli ki, yaşamını devam ettiren iki göz bir dil ve iki dudak işlevsiz kalmıştır…İki göz şahitlik yapar iki dudak bunları alır harmanlar ve dile anlatması için sunar dil de bunu ancak anlatmakla bir görev üstlenir. Mesaj aktaran dili, sen gözden dudaktan bağımsız kendi başına bırakır, istediği gibi at koşturmasını istersen şunu bilmelisin ki, bu atın dizgini yoksa ilk savurup parça parça edip gittiği her yerde her parçasını bir yere bırakacağı sen olacaksın…Onun için neden iki göz bir dil ve iki dudak bunu anlayarak kendi idrak melekelerini bunlara uygun harekete geçirmelisin yoksa ne olur, son durakta her şey karşımıza çıkar…
Ey Firavunlukta yarışan yeryüzünün zalimleri, hiç bahane uyduracak bir zaman olmayacaktır. İki göz bir dil ve iki dudağın sana bahşedilmesi yeryüzünde avazın çıktığı kadar bağırarak zulmünü devam ettirmek için değil, hakikatin ne olduğunu anlayarak apaçık yola gelmen içindir. Fakat sen inatlaşarak hala kendini savunma derdindesin, bu bahanelerinin, senin hayatının iflas düdüğünü çaldığını ne zaman anlayacaksın…
“Fakat o, sarp yokuşa atılmadı.”
Sen sarp yokuşu çıkamadın o yol öyle kolay değil herkesin o yolu göğüslemesi mümkün değil…Dört çeker 4*4 araçlar o yolda sizleri geçirmez…Hani ya diyoruz ya dört çarpı dört mü diye, orayı çıkacak araçlar yüreklerinde merhamet ve sadece hakkın şahitliğini yapmak için atış yapan kalpler olacaktır.
“ Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin?”
Nedir o sarp yokuş, bunu nereden bileceksin, hayatları yollar inşa etmekle geçenler tüm yolların sarp kayalıkların altından bir tünel açarak yolların kolay geçilmesini sağlayabilirler ama yüreklerin hangi yollardan geçeceğini bilmiyorlarsa o sarp yokuşu çıkamazlar.
Sarp yokuş, zavallı gariban fakirlerin mahallesinden kasabasından köyünden karyesinden geçmektedir. Sarp yokuşlardan gelen iniltileri ağıtları duymamak için düz ovada ya da koca dağların tepelerinde korunaklı surlardan kendilerine şato yaparak, oraya kendilerini hapsedenler sarp yokuşa yolları hiç uğramayanlardır. Sarp yokuşun ne olduğunu bilmeyenler nasıl o yolun çıkılacağını nereden bilsinler…Sarp yokuş, semt pazarları dağıldıktan sonra akşamın alaca karanlığında oraya dökülen malzemeleri toplayarak çocuklarına bir katık yapabilmek için göz yaşlarını siyah çarşafları ile örterek tanınmak istemeyen o insanların tanınan bilenen her tarafı acı ve çile içinde olan yürek haritalarından geçmektedir. O yüreklere dokunmayanlar sarp yokuşu nereden bilecekler…
İlmi ile faydalı olmak isteyip ama yeryüzünün yaşam prangalarına hapsedilmiş yüreği geniş ve ufku yüce olan insanların özgürlüğüne kavuşturulmasıdır sarp yokuş…
Bu köleliklerden bu insanları özgürlüğüne kavuşturup onların hayırda daha fazla mücadele edebilmeleri için, onları bağlayan bu kölelik surlarından onları kurtarmayı göze alamayanlar sarp yokuşun neresinden geçebilirler ki!
Yaratıcının doyurulması için verdiği fıtratın isteklerini doyuramayanların o isteklerin kölesi ve kulu olduğu o ortamlardan bu zavallıları kurtarmak için onlardan habersiz yaşayanlar sarp yokuşu nereden bilecekler…Küçücük yavruların açlıktan kırıldığı günde 25 bin insanın açlıktan öldüğü topraklardan habersiz yaşayanların sarp yokuşu tırmanmasını nasıl beklersiniz…
Sahip olduklarının hesabını ve sayısını yaparken, yeryüzünde acı çekenlerin acısına kulaklarını ve kalplerini tıkayarak her şeyin sorumlusu biz miyiz diye düşünenler hangi sarp yokuşu tırmanmayı düşünebilir ki,
Yeryüzünde barınacak bir evi olmayanların o acılarından kendisine haz duyacak bir yaşam oluşturmaya çalışarak gittiği her ortamda sahip olduklarını anlatarak yeryüzünde fitne ve fesadın kaynağı olanlar hangi sarp yokuştan geçebilirler ki,
Kendi cinslerinin kendisine değer vermesi için tüm çabaları heba olanlar bu değerlendirme ölçeğine göre kendilerine bir anlam vermeyi düşünürken acaba hangi sarp yokuştan gitmeyi düşünebilirler…
“O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek)tir.”
Sarp yokuş, bugün dünyayı kendi egemenliği altına almış herkesin onun dışında bir şey düşünemediği dijital yaşamın köleliğinden insanlığı kurtarmaktan başka ne olabilir ki,
Megafonu eline alanların herkesi tek bir ağızdan bilgilendirerek tüm insanlığı köle haline getirdiği bu zilletten kurtarmaktan başka ne ki, sarp yokuş…
Tüm insanları hipnoz ederek yeryüzü Firavunlarının aktardığı bilgi aktarımının dışına tüm reseptörlerini kapayarak köleliklerini daha bir perçinleştiren insanlığı özgürlüğüne kavuşturmaktan başka bir şey midir ki sarp yokuş…
İnsanlığı ifsat eden tüm çağdaş ve muasır kölelik belgelerini imha ederek, insanların özgürce seçim yapabilecekleri ortamlara, onu götürmekten başka bir şey midir, sarp yokuş…
Çağdaş firavunluk yaşam algısını anlamadan, hangi köleliklerden insanları kurtarabilirsiniz ki, Bu gün kölelik yoktur diye laf söylemek için laf söylemeyi bir marifet bilenler köleliğin ne olduğunu idrak etmeden hangi kölelikten kurtulabilirler ki, kölelikten kurtarılacaklar da köle olduklarını anlamadıkları sürece sarp yokuşun yolu hep sarp olarak kalır…
Tüketim kültürü ve tüketim köleliğinin adının itibar ve şeref olarak görüldüğü bir çağda, marka patronlarının tüm insanlığın ruhunu köle haline getirdiği bir zamanda, bu ruhları kölelikten kurtarmak için yapılacak çabaların tamamı sarp yokuşu çıkmanın azmidir.
İnsanlığı dünya ve içindekilere ait olarak yaşamaktan kurtarıp onları sahip olma seviyesine getirebilmek sarp yokuşu aşmaktır. Çünkü sahiplik sizi özgür kılar, istediğiniz gibi onu size verenin istekleri doğrultusunda tasarruf edersiniz ama ait olduğunuzda, o varsa siz varsınız o yoksa siz de yok olacağınızı düşüneceğiniz için kendi köleliğinizi pekiştirirsiniz…
Bireysel kölelerin köleliklerini onlara kabullendirmek ne kadar kolaysa, kitlelerin köleliklerini de onlara anlatabilmek o kadar zor, çünkü alışılmış yaşamlar köle olmaktan öte bir yaşam değildir. Köleliğe alışmış olanların o köleliklerinden onları özgürlüğüne kavuşturarak sadece La ilahe İllallah diyebilecek duruma getirebilmek özgürlüğün zirvesidir. Bu zirve yarışında mücadele edenler sarp yokuşu çıkmanın verdiği hazzı aldıkları zaman hiçbir haz onları bu hazdan alıkoyamaz…
“ Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. Beled Suresi:5-16
Yoksulu görebiliyorsanız yetimi elinden tutup kaldırabiliyorsanız, sarp yokuşu tırmanıyorsunuz demektir. Bu tırmanışın en önemli özelliği sizin kendinizin ön plana çıkmamasıdır. Yaratılanlara destek yaratandan dolayı onun isteği ve rızası olduğu için yapılır…Billboardlara şunlar şunlar yapıldı demek ve seçim dönemlerinde insanların gözüne sokmak için her tarafı görüntü kirliliği haline getirmemektir.
Ben Allah rızası için bunları yaptım dememektir sarp yokuşu çıkabilmek…Allah rızası için yapılan bir iş ve eylem neden anlatılır veya karşıdan bu eylemlere bir karşılık vermesi beklenir…her insan böyle bir beklenti içindeki duyguyu barındırsa da bu istekleri rehabilite ederek yol almak sarp yokuşu zorlansakta çıkabilmek bu olsa gerek…
İnsanlara yapılacak iyilikler onları ölüme mahkûm etmemek için olmamalı, sarp yokuşu çıkacaklar diğer insanların da insan gibi yasabilecek bir duruma gelerek insani seçim yapabilecek duruma gelmesi için ona kol kanat gerebilecek bir düzeye çıkarabilmek, Sarp yokuşu çıkabilmektir…
İçinde yaşadığımız bu salgın dönemi dikkate alındığı zaman hayatın tüm kademelerinde sınıfta kaldığımız ve sarp yokuşu çıkamadığımız tüm detaylarıyla ortada durmaktadır. Doksan dokuz kişiye bir pul, bir kişiye doksan dokuz pul veriliyorsa, orada tüm araçlar sarp yokuşta parçalanmış demektir…
Bu ayetleri, rabbimin bahşettiği akıl ve idrak noktasında anlamaya çalıştım ve anladıklarımı da sesli ve yazılı düşünerek sizlerle paylaşmak istedim…Anlatılacak çok şey var ancak onları herkesin kendi idrak mekanizmasına göre anlamasının daha verimli ve faydalı olacağını düşünerek sadece soru işaretleri oluşturarak o soru işaretlerinin cevaplarını aramada insanlara faydalı olabilirsem ne mutlu bana ….Rabbime sonsuz hamd ederek bu gün de bana bu ayetleri idrak etme rahmetini bağışladığı için selam saygı sevgi ve muhabbetlerimle…
Erol KEKEÇ/26.02.2021/15.05



"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!