Bu Blogda Ara

3 Mayıs 2022 Salı

YAŞAMAK İLE SÜRÜNMEK ARASINDA NE FARK VAR

 Heyecanını ve motivasyonunu kimseye bırakmayacaksın, motivasyonsa sende, heyecansa senin özünden akıp gelir. Bu iki yönünü atıl bırakıp etkisiz hale geldiğin zaman, hep tepkiler göstererek, şartlandırılmış bir kobay olup çıkarsın. Evrenimizin her yanında kobaylar çoğalırken, hiç olmazsa sen evrende kobay olma, etken ve etkisi olan bir varlık olarak yaşama damganı vur.

Etkisi olmayan ama her ortamda çöplükte çıkan soğan gibi, ortalıkta görünmek senin bahtına yazılan bir kader mi, neden böyle kendini değersiz kılarak var olduğunu anlatmaktasın… Sen varsın diyebilmenin koşulu, kendin olarak yaşama adım atmandır. Yaşamın hiçbir noktasında kendi aklın ile içinden gelen dürtülerle kendine yön veremiyor, ya da kendine hâkim olamıyorsan sen var olduğunu nasıl iddia edebilirsin.

Sen varsın kardeşim, var olduğunu kanıtlamak zorunda değilsin, çünkü senin varlığının evrende kapladığı hacim, zaten senin dışındakilere senin varlığını hissettirirken, neden gördüğün her uyarıcıya karşı bir tepki oluşturarak ben de varım diyebilecek çılgınlıklar peşindesin… Güneşin doğumu ve ne zaman önüne bulutun geleceği zaten bellidir. Peki, Güneş bulutlar önüne geldi diye, yön mü değiştiriyor, ya da sürekliliğini devam ettirmede kararlı mı görünmüyor? Güneşin rotasından onu çıkaracak hiçbir güç yoktur, ona o rotayı çizen mutlak akıl dışında… Senin yaşamın için çizilen rota ve hayatını kuşatan kurallar Güneşin yörüngesindeki ilerleyişinden hiç de farklı değil… O halde neden bu yıkılma karamsarlık, kendine gelememezlik, dışardan gelen uyaranlara karşı tepkiler oluşturma, zihinsel bilgi birikimlerini kendin dışından gelenlerle biçimlendirmek istemen…

Heyecanın kaynağı senin iç metabolizmandır. İç salgı bezlerin, kan dolaşımın duyarlılığın, olaylara hassasiyetin, var olma bilincin, heyecanının şiddetini ve yönünü belirlemede önemli etkenlerdir. Ancak fiziki ortamlardan kaynaklanan etkenler de olabilir, bunların senin psikolojik yaşamın ve kararlılığın üzerindeki etkisi bir saman alevi gibi gelip gider. Ancak kendini keşfedememişsen, onların etkisi altında kalıp bulutların arkasındaki güneşi görmeyen gibi bir yaşamın olur. Oysa bunların kaynağı sende olduğu için, bulutlar nasıl geçici ise, dış etkenlerde geçici ve asıl içindeki değerlerindir kalıcı olan… O halde sen kendini içten gelen uyarım sistemine göre harekete geçirmek zorundasın… Yağmur yağacak hava bulutlu ne olacağı belli olmaz diye karamsar davranan çiftçilerin hareket kabiliyetini yitirmesi gibi, sen de kendini imha edersin…

Motivasyon ile heyecan birbirini tamamlar. Bir şeye ilgi duyarsan sende bir iç istek oluşur ve bu istek senin kan dolaşımını hızlandırır. O isteklerini elde edebilmek ve o amaca ulaşıp sonuca gitmek için, o noktaya yoğunlaşırsın, enerji harcamaktan korkmazsın bu da senin yüksek motivasyonlu bir eylem gerçekleştirmenden dolayı, etki alanının sınırlarının genişlediğini gösterir.

Can dostum, kendini unutunca, başkaları seni sana hatırlatmaya çalıştı, ancak bu hatırlatma seni hatırlatmaktan çıkıp, beyaz sayfa sen olsan da, o sayfayı yazanlar başkaları olduğu için, senin okuduğun sayfadaki yazılar seni anlatmadığını ne zaman anlayacaksın. Yaşadığın evrenin nasıl bir kirlilikle doldurulduğunu anlamazsan, senin kitabını başkaları yazar, sana da kendi kitabınmış gibi okuturlar. Sen o kitabı okuyarak bir birikim sahibi olduğunu sanabilirsin, ancak şunu unutma ki, sana ait olmayanlarla senin yazılımını oluşturanlar seni senden alıp başka bir seni, sana öyle bir törenle armağan ettiler ki, sen hala onun sen olduğunu iddia edip onunla var olacağını sanmaktasın…

Eskiden köylerde yeni doğmuş buzağıların annesi ani bir ölümle yok olduğu zaman, köylüler ölen annenin derisini bütün olarak çıkarırlardı, içine saman doldurup ayağa kaldırırlardı. Buzağının yanına bırakırlardı, buzağı annesiymiş gibi onunla avunarak büyürdü belli bir döneme kadar. Yani annelik eksikliğini böylece gidermiş olurdu. İşte, bugün bizim fiziki bütünlüğümüz var doğru, ancak içerimizi samanla doldurur gibi başkaları kendi koymak istediklerini her yolla oraya yerleştirmiş ve bize sen busun diyerek o içimizde ki sahte bize, bize ait olmayan değerlerin savunmasını yaptırabiliyor. Bizler ise bunu nasıl tükettiğimizi ve kendimize gelemediğimizi bir türlü anlamıyoruz.

Yaşam alanlarımızdaki gündemlere ve bizlerin yaşamındaki etkileyicilere ciddi olarak bir bakalım ve onlardaki incelikleri anlamaya çalışalım, karşımıza neler çıkacak buna kendimiz bile inanmayacağız. Sabahleyin yataktan kalkıp işine gittiğinde bir gazetenin politika sayfasını açıp baktıktan sonra, o sayfada gördüklerin mi senin günlük yaşamını belirliyor, yoksa kafanda belirlediğin bir yaşam var o yaşama ait o sayfalarda olumlu ya da olumsuz bir şeyler görüp kendi düşünce dinamiğinin alt yapısını daha bir pekiştirmeye mi çalışıyorsun. Bu sorunun ikinci kısmında olduğumuzu hepimiz çok iyi bilmemize rağmen, neden öyle olmadığını anlatarak kendimizi daha farklı göstermeye çalışarak, bir şişkinlik yaratmayı severiz. Oysa her türlü şişkinlikler asılla alakası olmayan her an kaybolacak fazlalıklar olduğunu bilmiş olsak, sanıyorum kendimizi anlamayı her şeye tercih ederiz.

Evet, kardeşim sen, ben, o; biz siz onlar neredeyse hepimiz, kendi iç dinamiğimizden bağımsız dış uyaranlarla etkiye karşı tepki gösteren şartlı öğrenmeyi bir değer zanneden organizma gibi yaşamamıza rağmen, hala insani kimlik sahibi bir varlık olduğumuzu da savunmaktan geri kalmayız. Bizler, ancak uyaranlar varsa biz var oluyoruz, uyaranlar yok olduğunda onun değişim sürecine göre biçim alıyoruz, bunun dışında önemli sayacağımız eylemlere çok fazla şahit olmuyoruz. Olsak ta onların yetkinliği olmadığı için etkileri kendi yörüngesi içinde yok olup gidiyor. Bunları neden mi anlatma gereği duyuyorum, insanın psikolojik duyarlılıkları ile fizyolojik belirleyicileri birbirinden bağımsız doyurulamayacağı için, bunlara çok dikkat edilmesinin önemini vurgulamak için anlatıyorum. Kitle psikolojisi açısından bazı örnekleri ele alacak olursak, neden acaba, politikacılar geçmişte olmuş bitmiş şu an etkisi olmayan olumsuzlukları medya ile sürekli kendi seçmen tabanına göstererek onların tepkilerini yeniden canlandırmak ister? Toplumda bilinçli bir ayrım ve bilişsel bir kavrayışla, kişi kendi farkındalığı ve hassasiyeti ölçüsünde onları öğrenmiş ve o uyaranlara karşı kendi içinden kaynaklı bir motivasyonla mücadele etmiş olsa, bunların her zaman ısıtılıp ısıtılıp insanların önüne konmasına gerek olmaz. Ama böyle bir özellik olmadığı için, taraftar kitleleri şartlandırılmış bir denek gibi yaşamalarına rağmen bunu anlayamazlar. Oysa burada klasik koşullanmanın sönmüş olan davranışı medyanın hatırlatmasıyla yeniden hareketleniyorsa, burada etkisi olan varlıklar değil, tepkisi olan varlıklardan söz edilebilir.

İnsan, kendi farkındalığını anlamamış, etkisi olan bir varlık kimliği kazanamamışsa, etkisi olan varlıklar tarafından sömürülmeye mahkûmdur. Ülkemiz gerçeğini dikkate alırsak, televizyonların yorumcuları neredeyse çok az hariç, hepsi bulunduğu yeri parsellemiş, her konuda uzman herbokolog(!) olarak deneklere sürekli uyarıcı gönderen ve onların nasıl bir tepki ortaya koyacağını bekleyen, istedikleri doğrultuda tepki gösterenlerin sayısal fazlalığına göre, haz katsayıları her gün artış gösteren, bu zevatı muhteremler, Pavlov’un laboratuvarında çalışan laborantlar gibi iş görürler. Dolayısıyla şartlanmanın söndüğüne inanıldığı an, eski şartlanmış davranışları yeniden canlandırarak, insanların yönelimlerinin yönünü belirlemeye çalışırlar. Böyle bir deneysel ortamda, insan hala kendi seçiminin kendinde olduğunu iddia ederek, varlığından uzaklaştığını da anlamak istememektedir. Onun için benim iddiam ve bu konudaki kararlılığım, kendisiyle tanışmayan kendini bilmeyen ve kendi yaşamını dış uyaranlara göre belirleyen varlıkların yaşamları, her dönemde herkes tarafından kullanılmaya ve sömürülmeye uygun yaşamlardır.

Heyecanınız kendinizden ve motivasyonunuz sizi heyecanlandıran amaca karşı oluşan içsel bir istekse, her zaman her ortamda etki gücü yüksek ve ortamın değişimine katkıda bulunan ve değişimin yönünü etkileyen bir yaşama sahip olursunuz. Uyaranlara karşı sürekli tepki oluşturan bir yaşam hayatınızı kuşatmışsa, sizlerin yaşadığınız hayata hiçbir katkıda bulunamayacağınızı bilmenizi isterim. Bu tür toplumlarda bilimsel buluşlar, entelektüel birikimler, toplumsal yaşamı etkileyen duyarlı aydınlar, nesilleri sorumluluk bilinciyle geleceğe hazırlayan eğitmenler, vicdanının sesine kulak verip vicdanı ile tartmadığı bir kararı hüküm diye uygulayan hâkimlere çok rastlayamazsınız. Çünkü bunların yapacağı her işi dışarıdan gelecek uyaranlar belirler.

Evet, kardeşim güç sahipleri ve imkânların başına oturmuş olanlar, her zaman her ortamda, düşünen anlayan, birikim sahibi, kritik yapabilen, düşünsel ve mücadele ruhunun etkileme gücü yüksek olanları bir kaşık suda boğmak isterler. Çünkü onların istedikleri gibi her ortamlarda at koşturmasının koşulu, bu insanların ortaya çıkmaması ve onların mesajının kitleler tarafından anlaşılmamasıdır. Anlaşılan her mesaj, bir insanın kendisine dönmesi demek olduğunu çok iyi bilirler. Ondan dolayı da bunlar sürekli klasik koşullanmanın, ayırt etme, genelleme, sönme ve şartlanmanın geri gelmesi gibi bu süreci iyi işleten şarlatanlardan oluşan bir amigo(!) grubundan hep istifade ederler. Bu amigoluk yapanların kimi köşe yazarı, kimi TV yorumcusu, kimi herbokolog, kimi sanatçı, kimi topçu vs. Bunların kimliksiz bir omurgasızlar topluluğu için özenle seçilmiş hipnotizanlar olduğu anlaşıldığı an, insanların uyanma vaktidir.

Sen kardeşim kendini tanı, kendin dışında neler olduğunu anlamak istiyorsan önce kendini bulmak zorundasın… Kaybolmuş kendini bulamayan ama buldukları her şeyi sensin diye sana taktim ettikleri bir yaşamın neresinde hangi işe yararsan o kadarlıksın, sen bunu ne zaman anlayarak kendine gelmeyi düşüneceksin…

İşte o gün etkin karşısında nice tepkilerle karşılaşacaksın… Bu tepkilerin seni bunaltacağı endişesini taşıyorsan, sana verilen kimlik, senin bu korkaklığın için en elverişli kimliktir bunu bilesin…

Her şeye rağmen sen kardeşim insansın ve insan olarak omurga sahibi bilinçli bir varlık olarak yaşamak zorundasın, çünkü yarın hesabını bu özelliklerine göre vereceksin… Benim, bir kardeş olarak, sana hatırlatmam, hesabı nereden vereceksen o konuya hâkim olmandır. Yoksa sen sana edersin, yarınlarda onların hiçbir desteğini de bulamayacaksın…”Yoksa insan başıboş bırakılacağını mı sanır…”

Rabbim bizleri, kendi içinden kaynayan bir kaynak gibi harekete geçiren yaşama kavuştursun, güdülen bir sürü olmaktan bizleri uzaklaştırsın…

Selam muhabbet ve dualarımla, yarınların ölçüsü bu günlerdir, Ey rabbimiz; bu günümüzü hayır eyle ki, yarınlarımız hayır olsun

Erol KEKEÇ/03.05.2022/01.22


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!