Bu Blogda Ara

17 Aralık 2024 Salı

Zamanın ve Zeminin Rengine Bürünme Kendin Ol

 

Her çağ, insanı dönüştüren yeni düzenler yaratır. Zamanın ve zeminin rengine bürünmek zorunda kalmanın dayatıldığı dönemlerde, bireyin kimliği ve kişiliği yavaşça silinir. Bu çağda, kimliğini koruyarak yaşamak bir meydan okumadır. Ama unutmamak gerekir ki, insanın asıl direnişi, başkalarının kalıplarına girmemek, kendi renginde ısrar etmektir. Kimliğini koruyamayan insan, ne zamana hükmeder ne de zemine değer katar.

Bir değirmen düşünün. Her gün dönmek zorunda olan bir değirmen. Değirmenin başına oturmuş bir grup insan, kolu tutan elleri değiştirerek değirmeni döndürmekle meşgul. O değirmenin dişlileri arasından geçenler, farkına varmadan öğütülenlerdir. İnsanlar, o devasa çarkların arasında rengini yitiren buğday taneleri gibidir. Kendilerini orada var edebilmek için başkalarının rengine bürünmeye çalışır, sonunda ne kendilerini yaşarlar ne de başkası olabilirler.

Ama neden? Bu değirmenin başında oturanların belirlediği seçenekler mi gerçekten tüm hayatımızı kuşatan seçenekler? Yoksa bize dayatılan bu seçenekler, kurnazca tasarlanmış bir illüzyondan mı ibarettir? İnsan, sorgulamadıkça kendine sunulan “doğru” yolları kabul eder ve kendi kimliğini tüketir.

Renklerin Gölgesinde Yaşamak

Kendini başkalarının rengine boyayanlar, bir süre sonra kendi varlıklarını yitirir. Zaman, zeminin bir yansıması gibi hareket eder; ama insan, zamanı yaşayan, zemini anlamlı kılan varlıktır. Kendi renginden uzaklaşan birey, bu anlamı kaybeder.

Bir düşün. Bu dünyada senin rengin nedir? Sana ait olan, seni sen yapan rengini neden unutuyorsun? Başkalarının rengini ödünç alarak mutlu olacağını mı sanıyorsun? Renklerini kaybeden insanlar, farkında olmadan başkalarının kölesi olurlar. Ve bu kölelik, özgürlüğün en sinsi düşmanıdır.

Zamanın ve zeminin rengine bürünenler, “başarı” dedikleri illüzyonla sarhoş olurlar. Kendilerini güvende hissettikleri kalabalıklara dahil olurlar. Oysa bu güven, bir tuzaktan ibarettir. Bu insanların içinde yaşadığı dünya, aslında sahte bir “renk cümbüşü”dür. Gerçekten renkli olanlar, kendi kimliklerinden ödün vermeyenlerdir.

Dünyanın Rengini Kim Belirliyor?

Zamanı ve zemini yönetenler, aslında hayatı tek bir renge boyamak isteyenlerdir. Herkesin aynı olduğu, farklı düşünmenin bir suç kabul edildiği, bireyselliğin yok sayıldığı bir dünya hayal ederler. Bu renksizlik, gücü elinde tutanların varlıklarını sürdürebilmeleri için şarttır. İnsanlar aynı düşünmeye, aynı yaşamaya ve aynı doğruları kabul etmeye zorlanır.

Ama bu durum kime yarar sağlar? Tabii ki hegemonyasını sürdürenlere... Renkleri kontrol edenler, hayatı da kontrol ederler. İnsanların kendi rengini keşfetmesini engelleyen bu sistem, bireyleri sıradanlaştırır, köleleştirir ve onlara sahte mutluluklar sunar.

Kendine gel, kardeşim. Sana dayatılan bu “renklerin” arkasındaki gerçeği gör. Bu dünyanın renkleri, bir yanılsamadan ibarettir. Çıplak kralın elbiseleri gibi, aslında yokturlar. Onları gerçek zannedenler ise başkalarının oyununda birer figüran olmaya mahkûmdur.

Kendi Renginde Israr Etmek

Bu düzenin dışına çıkmak kolay değildir. Başkalarının renginden memnun olanlar, kendi renginde ısrar edenleri dışlar. Cesur olmak, bu sahte düzenin karşısında dik durmaktır. Kendi renginde ısrar etmek, bir isyandır. Ama bu isyan, en haklı olandır. Çünkü insan, kendi rengini bulduğunda, dünyaya gerçek bir değer katar.

Sen de bu kararmış talihi değiştirebilirsin. Dünya seninle başlar. Zemine basan ayakların, zamanı yönlendiren düşüncelerin olduğu sürece bu düzeni değiştirme gücün var. Ama bunun için önce korkularını yenmelisin. Ürkeklik ve korkaklık sendromunu atmanın zamanı geldi. Sana “sus” diyenlere aldırma. Renginle var ol ve “ben buradayım” de.

Zamanın ve zeminin rengine bürünmeyenler, tarihin akışını değiştirenlerdir. Onlar, başkalarının boyadığı sahte dünyada figüran olmayı reddedenlerdir. Onların sesleri, yankılanarak çağlara ulaşır. Çünkü bu sesler, gerçeğin sesidir.

Bir Renk, Bin Anlam

Kendini sorgula. Seni sen yapan değerler neler? Hangi rengin peşinden koşuyorsun? Bu sorulara cevap bulduğunda, hayatının rotası yeniden çizilecek. Ama bu soruları sormadan yaşayanlar, başkalarının yazdığı senaryoları oynayarak hayatlarını tüketirler.

Unutma ki bu dünya, yalnızca güçlülerin değil, cesurların dünyasıdır. Kendi rengini bulmak, bu cesareti gösterenlerin işidir. Eğer sen de kendi rengini savunursan, bu düzenin boyasını silip, yerine gerçeği koyabilirsin.

Renklerin Özgürlüğü

Zamanı ve zemini değiştirecek olan sensin. Ama bunun için önce kendini değiştirmelisin. Kendi rengini keşfetmeli, başkalarının boyalarını reddetmelisin. Bu dünya bir değirmen gibi dönse de, sen o çarkların arasında öğütülenlerden olmamalısın.

Bu çağın maskeleri seni kandırmasın. Gerçek olan, senin kimliğin, senin rengindir. Onu kaybettiğinde, her şeyini kaybetmiş olursun. Ama o rengi koruduğunda, dünyayı değiştirecek güce sahip olursun.

“Kendi rengini bul ve bu renkle dünyayı boya.”

Zaman seninle başlar, zemin seninle anlam kazanır. Bu düzenin rengini değiştirmek senin elinde. Korkmadan, çekinmeden, “Ben buradayım!” diye haykır ve bu çağın uykuda olanlarına bir uyanış fermanı sun.

Bahadır Hataylı/17.12.2024/Sancaktepe/İST

Çağımızın Maskeli Oyuncuları ve Ahlakın İflası


Çağımızın Maskeli Oyuncuları ve Ahlakın İflası

Her çağ, kendi aktörlerini yaratır. Tarih boyunca insanlık, dürüstlüğün ve adaletin timsalleriyle olduğu kadar, hainliğin ve sahtekârlığın zirvesine çıkanlarla da yüzleşmiştir. Ancak hiçbir dönem, içinde yaşadığımız çağ kadar aldatmacaya meyilli olmamış, sahte yüzlerin bu kadar alkışlandığı bir sahne kurmamıştır. Maskeler artık yalnızca saklanmak için değil, varoluşun bir parçası, hatta başlı başına bir kimlik haline gelmiştir. Ve bu maskeler, dürüstlük kitabını ezberden okuyan, sahte bir içtenlikle masumiyet rolü oynayan çağımızın oyuncuları tarafından ustalıkla taşınmaktadır.

Bir Maskenin Altındaki İki Dünya

Hainlikte ustalaşmış bir toplum, dürüstlük zırhını giymiş bir manipülatör gibidir. Sahnede sergilediği tek kişilik dürüstlük oyunu, izleyicileri gözyaşlarına boğacak kadar ikna edicidir. Ancak perdenin arkasında, bir makine gibi çalışan koca bir sistem vardır: çıkar ilişkileri, yalan dolan ve ahlakın sistematik çöküşü. Bu çağın en büyük trajedisi, sahte aktörlerin ahlak dersi verdiği ve izleyicilerin bunu sorgusuzca kabul ettiği bir düzenin hüküm sürmesidir.

Düşünmeyi Unutan Beyinler

Ne oldu bize? Ne zaman eleştiriden korkar olduk? Ne zaman doğruyu sorgulamayı bıraktık? Ahlak, kişisel bir sorumluluktan ziyade toplumun belirlediği kalıplara hapsedildiğinde, bireyler yalnızca izleyici olmaya razı olurlar. İşte tam da burada, bir toplum kendi ölüm fermanını imzalar. Çünkü düşünmeyen bir toplum, yalnızca kendisine sunulanı kabul eder ve ışık almayan gözleriyle karanlık kuyularda kaybolmaya mahkûm olur.

Bu çağın bireyleri, ahlakı yalnızca sahnede izledikleri kadar tanır. Doğruyu görmek için gözleri, yanlışın izini sürmek için ayakları, gerçeği işitmek için kulakları yoktur. Eller, yalnızca harama uzanır. Bu ellerin yazdığı senaryo, bir trajediden başka bir şey değildir. Kendi elleriyle kazdıkları kuyulara düşer, sonra da bu kuyulara başkalarını suçlayarak bakar hale gelirler.

Ahlaksızlığın Maskelenmiş İhtişamı

Ahlaksızlığın en büyük gücü, masumiyetle harmanlanmış olmasıdır. İnsanlar, dürüst görünen hainlerin samimiyetine inanır ve onların ardına düşer. Maskelerin altındaki gerçekler ise sorgulanmaz. Çünkü sorgulamak emek ister, cesaret ister. İnsanların kolay yolu seçtiği bir dünyada maskeler hüküm sürer. Bu maskeler, toplumların yozlaşmasına zemin hazırlar. Ve bu yozlaşma, yalnızca bireylerin değil, sistemlerin de çürümüşlüğüne yol açar.

Bir toplumun en büyük trajedisi, kendi çöküşünün farkında olmamasıdır. Alkışlarla, kahkahalarla veya gözyaşlarıyla sahnedeki oyunu izleyenler, bir gün oyunun kendilerinin üzerine kurulduğunu anladığında çok geç olacaktır. Çünkü o zamana kadar her şey çoktan dönüşmüş, değerler silinmiş ve yerlerine sahte bir gerçeklik yerleşmiştir.

Sorgulama Yetisini Kaybetmiş Toplumlar

Bir toplumun çöküşü, ahlaksızlıkla başlar. Ancak bu çöküş, sorgulama yetisinin kaybıyla hızlanır. Bugün, hepimiz bilgi çağında yaşadığımızı söylüyoruz. Ancak bilgiyi anlamlandırmadan, sorgulamadan kabul etmek, bir cehalet türünden başka bir şey değildir. Gerçeği bilmek ve onu cesurca savunmak yerine, sahte olanın ardına saklanmayı seçiyoruz. İşte tam bu noktada, toplumlar yalnızca ahlakını değil, insanlığını da kaybeder.

Gerçek ve Maskenin Savaşı

Gerçek, her zaman görünür olmayabilir. Maskeler, gerçeği gizlemek için var edilir. Ancak maskeler ne kadar ustalıkla yapılırsa yapılsın, bir gün düşmek zorundadır. İnsanların uyanışı, maskelerin düşmesiyle başlar. Ama bu uyanış, kolay bir süreç değildir. Herkesin kendi maskesiyle yüzleşmesi gerekir. Ve bu, acı veren bir süreçtir.

Bir birey ya da bir toplum, gerçeklerle yüzleşmekten kaçındıkça, maskelerin altında yaşamaya mahkûm olur. Maskelerin altındaki gerçekler, çirkin ve rahatsız edici olabilir. Ancak bu gerçeklerle yüzleşmek, bir toplumun yeniden doğuşu için şarttır. Gerçekler acıdır ama özgürleştirir.

Uyanış ve Yeni Bir Başlangıç

Toplumların ve bireylerin ahlaki çöküşten kurtulabilmesi için bir uyanışa ihtiyacı vardır. Bu uyanış, yalnızca sorgulamaktan, öğrenmekten ve cesurca harekete geçmekten geçer. Maskeleri düşürmek, bir devrimdir. Ancak bu devrim, yalnızca dış dünyada değil, insanın kendi içinde başlamalıdır.

Ahlak, yalnızca bir gösteri malzemesi değildir. Ahlak, bireyin ve toplumun temel taşıdır. Onu kaybetmek, insanlığı kaybetmektir. Bu nedenle, ahlaksızlığın maskelerini düşürmek için cesur olmak zorundayız. Gerçeği savunmak, hakikati haykırmak ve değerlerimizi yeniden inşa etmek, hepimizin sorumluluğudur.

Unutmayalım ki maskeler düşer, gerçekler kalır. Ve gerçekler, bir toplumun ışığını yeniden yakabilir. Ama bu, yalnızca cesur olanların başarabileceği bir iştir. Gelin, hep birlikte maskelerimizi çıkaralım ve gerçeğin ışığında yeni bir başlangıç yapalım.

Erol Kekeç/17.12.2024/Sancaktepe/İST

Bop Analiz Projeksiyonu

 

Büyük Ortadoğu Projesi- Yeni Haritalar, Yeni Sınırlar ve Yeni Gerçeklikler

İster adına Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) deyin, ister "Büyük Osmanlı Projesi"; sonuç, bölgenin yeni sınırlarla, yeni güç dengeleriyle ve yeniden şekillendirilmiş bir siyasi haritayla karşı karşıya kalacağıdır. Bu projelerin her biri, bir tarafın çıkarlarını merkeze alırken diğer tarafların kayıplarını hızlandırır. Ancak özünde, her iki senaryonun da ortak bir paydası vardır: İsrail’in güçlenmesi ve onun çıkarlarını destekleyen bir düzenin kurulması. Bu yazıda, bu projelerin neden ve nasıl birbirine benzediğini, bölge ülkelerini nasıl etkilediğini ve emperyalizmin bu planla neyi hedeflediğini ele alacağız.

Büyük Ortadoğu Projesi-Temel Amaçlar ve Stratejik Hedefler

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), ilk kez ABD tarafından açıkça ifade edilmiş ve 2000’lerin başında Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Güney Asya’yı kapsayan geniş bir coğrafyada köklü değişimler hedefleyen bir plan olarak ortaya çıkmıştır. Bu proje, demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi pozitif kavramlarla maskelenmiştir. Ancak bu kavramların ardında yatan gerçek hedefler oldukça farklıdır:

1. İsrail’in Güvenliği ve Hegemonyası

BOP’un en temel amaçlarından biri, İsrail’in çevresindeki tehditlerin bertaraf edilmesi ve İsrail’in bölgedeki rakipsiz güç haline getirilmesidir. Bunun için:

  • Suriye, Lübnan, Irak ve İran gibi ülkelerin parçalanması veya zayıflatılması planlanmıştır.

  • İsrail’e komşu olan ülkelerin sınırları yeniden çizilerek, daha küçük ve yönetilmesi kolay devletçikler oluşturulması hedeflenmiştir. Bu, İsrail’in daha az tehdit algılaması ve bölgedeki nüfuzunu artırması anlamına gelir.

2. Enerji Kaynaklarının ve Güzergahlarının Kontrolü

Ortadoğu, dünya petrol rezervlerinin %60'ından fazlasına, doğal gaz rezervlerinin ise yaklaşık %40'ına ev sahipliği yapmaktadır. Bu kaynakların kontrolü, küresel güçlerin en büyük stratejik hedeflerinden biridir. BOP, bu enerji kaynaklarının ABD ve müttefikleri tarafından kontrol edilmesini amaçlar.

3. Bölgesel Milliyetçilik ve İslam’ı Zayıflatma

Bölgede var olan milliyetçi hareketler, özellikle Filistin direnişi ve İran İslam Devrimi gibi ideolojiler, emperyalizmin çıkarlarına doğrudan tehdit oluşturmaktadır. BOP, bu hareketlerin bastırılması ve yerine kontrol edilebilir İslam anlayışlarının yaygınlaştırılmasını hedefler.

4. Yeni Haritalar ve Parçalanmış Devletler

Bölgenin haritası, Birinci Dünya Savaşı sonrası Sykes-Picot Anlaşması ile çizilmişti. BOP, bu haritanın yeniden düzenlenmesini ve daha küçük, etnik veya mezhepsel temellere dayanan devletçikler oluşturulmasını öngörüyor.

Büyük Osmanlı Projesi- Gerçek mi, İddia mı?

Bazı çevreler, BOP’un bir diğer versiyonunun "Büyük Osmanlı Projesi" olduğunu iddia eder. Bu proje, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir nevi yeniden canlanması ve Türkiye’nin bölge üzerindeki etkisini artırması fikrine dayanır. Ancak bu yaklaşım da gerçekte aynı sonuçlara hizmet eder:

  1. Türkiye'nin Rolü: Türkiye, bu projede bir model ülke olarak sunulmuş ve "ılımlı İslam" anlayışını yayması beklenmiştir. Ancak bu, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerini bozmuş ve İsrail ile emperyalist güçlerin çıkarlarına hizmet etmiştir.

  2. Komşuluk ve İsrail Gerçeği: "Büyük Osmanlı Projesi" gerçekleşirse, Türkiye ve diğer bölge ülkeleri İsrail’in doğrudan komşusu haline gelir. Bu da İsrail’in bölgesel hegemonyasını pekiştirir.

Yeni Sınırlar-Parçalanmış Bir Ortadoğu

BOP kapsamında ortaya atılan "Yeni Ortadoğu Haritası", bölgede sınırların tamamen yeniden çizilmesini öngörüyor. Bu haritada:

  • Irak: Şii, Sünni ve Kürt bölgeleri olarak üç parçaya ayrılmaktadır.

  • Suriye: Alevi, Sünni ve Kürt bölgeleri olarak parçalanmaktadır.

  • İran: Azeri, Kürt, Beluci ve Fars bölgelerine ayrılmaktadır.

  • Suudi Arabistan: Kutsal toprakların kontrolü dışında daha küçük devletçiklere bölünmektedir.

Bu planın amacı, büyük ve güçlü devletler yerine, zayıf ve bağımlı devletler yaratmaktır. Bu şekilde bölge, emperyalist güçler tarafından daha kolay kontrol edilebilir hale gelir.

Emperyalizmin Nihai Amacı- Küresel Kontrol

Emperyalizmin BOP gibi projelerdeki nihai amacı, bölge ülkelerini kontrol ederek küresel hegemonyasını sürdürmektir. Bu hedef, üç temel boyutta ele alınabilir:

1. Ekonomik Hedefler

Ortadoğu, petrol, doğal gaz ve diğer stratejik kaynaklar açısından dünyanın en zengin bölgelerinden biridir. Bu kaynakların kontrolü, küresel ekonominin ABD ve Batı merkezli bir şekilde işlemesini sağlar.

2. Askeri Hedefler

ABD ve NATO, bölgedeki askeri üslerini artırarak stratejik kontrolü sağlamayı hedefler. İsrail, bu stratejik kontrolün merkez üssü olarak kullanılmaktadır.

3. Kültürel ve Politik Hedefler

Bölgedeki milliyetçi, dini ve bağımsızlık yanlısı hareketlerin zayıflatılması, Batı değerlerinin yaygınlaştırılması ve halkların kontrol altına alınması hedeflenir.

Örneklemeler ve Geleceğe Projeksiyon

BOP’un sonuçlarını anlamak için geçmişteki benzer projelere ve günümüzdeki gelişmelere bakabiliriz:

Örnek 1: Irak’ın İşgali

ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesi, BOP’un ilk somut adımı olarak değerlendirilebilir. Sonuç:

  • Irak’ta yüzbinlerce insan öldü.

  • Ülke fiilen üç parçaya bölündü.

  • İran’ın etkisi artarken, bölgedeki Sünni-Şii gerilimi derinleşti.

Örnek 2: Suriye İç Savaşı

Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş, BOP’un diğer bir parçasıdır. Sonuç:

  • Milyonlarca insan yerinden edildi.

  • Ülke fiilen parçalanmış durumda.

  • İsrail, Golan Tepelerini tamamen ilhak etti.

Geleceğe Projeksiyon- Bölgeyi Ne Bekliyor?

  • Eğer bu projeler devam ederse, Ortadoğu’da "mikro devletler" dönemi başlayacaktır.

  • İsrail, bölgenin tek büyük gücü haline gelecektir.

  • Bölge ülkeleri arasında etnik ve mezhepsel çatışmalar artacak, istikrar sağlanamayacaktır.

Çıkış Yolu Var mı?

Büyük Ortadoğu Projesi ve türevleri, bölgenin halklarına sadece kaos ve yıkım getirmiştir. Ancak bu projelere karşı durmak mümkündür. Çıkış yolları şunlardır:

  1. Bölgesel İşbirliği: Türkiye, İran, Irak ve Suriye gibi ülkeler, ortak bir dayanışma hattı kurarak emperyalist planlara karşı çıkmalıdır.

  2. Bağımsız Politikalar: Bölge ülkeleri, kendi çıkarlarını merkeze alan bağımsız politikalar izlemelidir.

  3. Halkların Birlikteliği: Bölge halkları, mezhepsel ve etnik farklılıkları bir kenara bırakarak ortak bir gelecek inşa etmelidir.

Sonuç olarak, ister "Büyük Ortadoğu" ister "Büyük Osmanlı" deyin, bu projeler, halkların değil emperyalist güçlerin çıkarlarına hizmet etmektedir. Ancak halkların direnişi, bu projelerin başarısız olmasını sağlayabilir. Çünkü gerçek güç, kendi kaderini belirleme hakkına sahip çıkan halkların elindedir.

Bahadır Hataylı/16.12.2024/Namazgah/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!