“Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline!
Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp
aldıkları zaman, tam ölçerler.
Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp
yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.
Onlar, büyük bir gün; insanların,
âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini
sanmıyorlar mı?” Mutaffifin/1-6
Alemlerin rabbi yüce Allah ne kadar
güzel tasvir ediyor…Ölçü ve tartıda hile yapan çifte standartçıların vay
haline, onlar kendileri için şapur şupur, başkalarına gelince yarabbi şükür
diyecek kadar basit karakterlililerdir.İnsan psikolojisi ne kadar
tutarsızlıkları kendi içinde taşımayı arzulamaktadır. Bu isteklerin yeryüzünün
dengesini bozduğunu ne zaman anlayacak bu varlık…
Bu özellik bireyden topluma toplumdan
devlete, devletten devletlere kadar aleni görülen bir hastalıktır. Bu hastalık
yaşam alanında her geçen gün biraz daha hayatiyet kazanarak kapsam alanını
genişletiyorsa, insani değerlerde yavaş yavaş etkileme gücünü kaybederek kendi
kabuğuna çekiliyor demektir. İnsani yaşamın yaşam alanına veda etmesiyle insanın
yaşam alanında kalacağını düşünebilir misiniz? İnsani yaşam ile insan birlikte
var ve birlikte yaşarlar. Birisi ortalıkta görünmemeye başladıysa insanın da
görünmeyeceği ve kendi kaderini kendisinin belirlediği kaderin sonunun yakın
olduğunun habercisidir.
İnsani yaşam ile insan yaşamı at başı
devam eder. İnsan ve İnsani yaşam birbirini doğurur. Eğer insani yaşam
ortalıkta görünmez olmuş ise, insan şeklen var ancak ölü ruhlu olduğundan,
ruhları ölmüş olanların bedenen yaşamalarının anlamı olmayacağı için, yaratıcı
iş olsun tarzından bir varlık yaratmayacağından, bunların yerine asıl
fonksiyonlarını yerine getiren başkalarıyla bu varlığın hayatında bir değişim
yapar. Allah’ın bu değişim günlerinin arifesinde yaşadığımızı bilerek,
insanların yeniden kendilerine gelerek, insanlığı ruhu ile yaşamları
gerektiğini idrak etmeleri gerekmektedir. İnsanın kendi çabası olmazsa Allah
onların durumunda değişiklik yapmaz. “Duanız olmasa Rabbim sizi ne yapsın”
Duadır hayatı değiştiren dua ise, aciz bir varlık olduğunu idrak eden insanın
yakarışı ve kendisine çeki düzen vermesi halidir. Bu Ruh hali oluşmuyorsa,
insan yaşadığı halden memnun olmuş, insanlık ise bu durumdan ciddi rahatsızlık
duyduğundan böyle basit varlıkların ortamında olmaktan acı çektiği için insanı terk
ederek kendi yuvasında kahrından yıpranırken Allah duruma müdahale eder ve
huysuz arsız ve sınır tanımadan ölçüye ve tartıya dikkat etmeden düzeni
bozmaktan haz alan bu varlığı falakaya yıkar sonuç ne olur onu bilemem, Allah
hesap görenlerin en adil ve seri olanıdır. O hesabını çok iyi bilir.
Kâinat ölçü üzerine kurulmuştur. Bu
ölçü bozulduğunda bütün bir alem ifsat olur. Yeryüzü alemindeki ifsatın kaynağı
da insandır. Çünkü insan yaratılmışlar içinde irade verilen en önemli canlıdır.
Bu durum cinlerde de olmasına rağmen onlar fiziki alemde gözle görülen bir
karşılığı olmadığı için sorumluluk daha çok insana kalmaktadır. İnsan bu sorumluluğu yüzünün
akıyla yerine getirmesi için yeryüzü denklemindeki hayat formülünün bileşenlerini
doğru ve yerine koyarak sonuca gitmesi gerekir. Bunu yapmak istemediği zaman
kullanacağı denklem onu hiçbir zaman doğruya götürmeyecektir. Doğruyu aramaya çalışırken,
doğrudan uzaklaşıp bulunduğu hal ile mutlu olduğunda da içinden çıkamayacağı
bir karanlığın pençesinde yaşamaya mahkûm olur. Bu mahkûmiyet onu hakikatten
her gün biraz daha uzaklaştırarak, onu içinin gerçek doğru gibi algılanmasına
neden olur.
Peki bu yaşam alanında kendisiyle
alakalı sorunları çözmemiş ve çözmek istemeyen doğruları yanlışla ve yalanla
yer değiştirerek sürekli ortalığı karartma da sınır tanımayan bu varlık bu
düzenin hep sahibi olur mu dersiniz? Hayır Allah yarattığı kainatında düzeni
bozanların daha çok düzeni imha ederek yaşamalarını istemez, ancak onlar için
önceden belirlediği bir ecel olduğu için, onları o ecele kadar devam ettirir.
Bu durum Yaratıcının bunların pisliklerine güç yetirememesi değil, kendi
kanunlarında bir değişim asla olmamasıdır. Çünkü Allah hep düzenden yanadır ve
düzenin olmasını istemektedir.
Ölçü ve tartı hayatın olmazsa
olmazıdır. Tartınız biraz fazla gelirse metabolizmanız bozulur, ölçüde sınır
tanımazsanız başkalarının yaşamına katkı sunacak imkanları heder edersiniz ve
onları problemlere mahkûm ederek huzuru bozarsınız. Doğadaki suların yönünü
değiştirir ve hepsini doğrudan denizlere akıtmak isterseniz, ormanları
kururtursunuz,ormanlar kuruduğu zaman yağmurlar azalır, yağmurlar azaldığında
içecek sularınız kurur dolayısıyla hepsi birbiriyle bağımlılık içindedir. Bu
hayata dair yapılacak en küçüğünden bir hile, huzur ve ölçünün ayarını bozmak
bütün bir kâinatı ifsat etmekle eş anlamlıdır. Hayat ölçü ve tartıyla kıvama
gelir. Denge kurulur dengenin olduğu yaşamda mutluluk ve huzur tomurcukları her
yerden patlamaya başlar ve evrenimiz misk kokular salar. Cenneti olmayanların
gideceği yer asla cennet olmayacağından, ölçüyü ve tartıyı düzeltelim
evrenimizi cennet kılalım…
Yaşadıkları evreni cehenneme çevirenlerin,
cennet beklemesi anlamsız ve koftur. Öyle bir beklenti sadece yalan ve
kandırmadır. Kimse kendisini aldatmasın, yaşadığımız ortamı cennete
çevirdiğimiz zaman gideceğimiz cenneti de inşa etmiş oluruz. Onun içindir ki bu
işin temeli ölçü ve tartıdan geçiyor. Ölçü ve tartının içinde kâinat yaşamının
tüm inceliklerinin denklemi yatmaktadır. Bu denklemin sırrını çözmeyenler
yeryüzünde huzur ve mutluluğu yakalayamazlar. Yeryüzünde huzurdan uzak
yaşayanların yeri doğrudan kendilerine taksim edilmiş cehennem olacağından
kimsenin kuşkusu olmasın… “Yoksa siz sizden önce orayı kazanmak için, yeryüzünü
cennete çevirmek isteyenlerin başlarına gelenleri yaşamadan cennete
gireceğinizi mi sandınız? Hayata dokunmayan ve hayatta karşılığı olmayan bir
din sizi asla ve kata cennete götürmez. Onun için Allah’ın nizamının herkes
tarafından çok ii anlaşılması ve doğru yaşanması hayatın sonunda doğru
sonuçlarla karşılaşmak için gerekli ve zorunludur. Bu zorunluluk insanda bir
uyanış alarmı başlatmıyorsa, insanın uyanışı onu helak etmek için gelen sesler
olacak ki, onun da hiç faydası olmayacaktır.
Kâinat denklemiyle tüm insanlık
sorumlu iken yaşam alanlarındaki ilişkilere yansıyan ölçü ve tartıya baktığımız
da nefisler öyle zebunlaşmış ki, kendi çıkarından başkasının hakkı yokmuş gibi
davranmayı bir marifet biliyor. Aldığında alman gerektiğine inanırsan
verdiğinde senden bir şey gidecekmiş gibi hesap ederek davranırsan, zaten
ölçünün şavktı kaymış demektir. Ölçünün denkleminin bozulduğu ve ölçünün öyle
olduğuna inanıldığı yaşamlarda,o ölçüye göre yapacağınız her türlü tartı zaten
doğruyu tartmayacaktır. Böylesi karmaşık alışkanlıklar üzerine kurulmuş bir
yaşam içinde insanlar birbirlerinin haklarını ne kadar koruyor olabilirler
dersiniz. Böylesi bir yaşam ağında kurulan ilişkilerden sağlıklı bir sonuç asla
bekleyemezsiniz. Her yanı bozuk bir çarktan doğru işler çıkaramazsınız. Onun
için öncelikle hak,hukuk,ölçü,tartı,adalet,ahlak gibi değerlerin evrensel ve
yaratılış tanımına göre yeniden tanımlanması ve ona göre bir yaşam ağı kurmalarını
öğretmek gerekir. Bu kurulduktan sonra belki hayatta yeni kıvılcımlar oluşmaya
başlar. Bu oluşmadan bekleyeceğimiz beklentilerimizin tümü bir hiç olacaktır.
Ölçü tek taraflı değildir. Bu anlaşılmadığı zaman hep ölçüler yanlış sonuç
verecektir. Hile ve desiselerin bir hakmış gibi toplumsal yaşamın genetik
dokusunda kök saldığı ortamlar ancak ve ancak ahlaksızlık ve fuhşiyat
üretirler. Toplumsal hastalıkların ve bunlara bağlı oluşan sapkın bireysel
hastalıkların hepsinin temelinde ölçü ve tartının bozulmasının olduğu
bilinmelidir. Bir düşünceyi eleştireyim derken karşınızdakine her türlü
hakareti ve aşağılamayı yaparken bunu eleştiri kabul ettiğiniz bir hak olarak
görüryorsunuz,ancak başkalarının sizin için yaptığı bir eleştiriyi de hakaret
olarak görüp güç elinizde ise onlara yaşamı zehredebiliyorsunuz sonrasında da
adil olduğunuz söyleyerek başka bir ifsatta bulunurken hala dengenin olmasını
beklersiniz. Dengenin kendi ellerinizle bozulduğunu idrak etmediğiniz sürece
ortalığı asla huzura kavuşturamazsınız. Tüm olumsuzluklar denge ve düzenin
bozulmasıyla başlar.
“Ölçüde ve tartıda hile yapanların
vay hâline! Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler.
Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.
Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün
için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?”
Mutaffifin/1-6
Şunu özellikle belirtmeliyim ki,
Alemlerin Rabbinin huzurunda hesaba duracaklarına inanmayanlar, her türlü ölçü
ve tartıyı bozmada bir sakınca görmezler. Ancak huzuru mahşerde karşılarına
çıkacak küçük bir olumsuzluğun onların yüzünü kızartacağı endişesini taşıyanlar
asla ve kat’a bu dengesizliğe vesile olmazlar ve o konuda çok hassas olurlar.
Bugün bu hassasiyet yok olmuş ve kimse buna önem vermiyorsa, dengenin iflas
ettiğindendir. Adaletin olduğu yerde kimsenin halinden şikâyet edip patolojik
davranmasını düşünemezsiniz. Ancak küfür ve inatlarında diretenler hariç…
Allah kâinatı ölçü tartı ve denge
üzerine kurmuştur. Bu dengenin yeniden kurulması ve insanlık aleminin
insanlarla birleşmesi ve aralarındaki ilişkileri düzenlemesi için hesabımızı
hesap ederek yeni bir ufuk açmaya hazırlanalım. Bizler ufuk açmaksak düzeni
bozanlar bizim bahtımızda cehennem çukuru kazacaklar. Bütün bir insanlık helak
olmanın eşiğinde can çekişmektedir. Kendimiz olmadan kendimizden başlamadan
başkalarına düzen vermeye kalkmayalım en iyi düzen düzene girmiş özgür bir
insan görmektir. Kâinatın merkezine dengeli bir insan geldiğinde o kâinat yeniden
düzene biner…Bunun en açık örnekliği de Allah’ın bir elçi göndererek insanların
yaşamını yeniden fıtrata çevirmek için onları uyarmasını istemesidir. Denge
tamamıyla bozulduğunda uyarıcılar gelmiştir. Eğer Allah tarafından seçilmiş
vahye dayanan bir uyarıcı gelmeyecekse ki öyle inanıyoruz o zaman insanlığın
sonuna yaklaştığı anı yaşıyoruz demektir. Biz bunları idrak ederek
sorguluyorsak demek ki hala içimizde yeryüzünün bozulmuş olan düzenini, düzene
koymak isteyen gönül erleri varmış…Böyle olunca demekki,hala umut var o halde
kalkalım kendimize gelelim ve evrenimizi yeniden insanlık ruhunun insana hicret
edeceği çağa ve güzelliğe çevirelim…Bunu yapmak zor değil çok kolay sadece bir
zorluğu var, irademizi yaratıcının istekleri ile bütünleştirmek ve ona kayıtsız
şartsız teslim olmak bu teslimiyet bizlere kocaman dağların buz gibi erimesini
beraberinde getirecektir.
Ey rabbimiz, hesabını şaşıranlardan
eyle me ki, ölçü ve tartının şavkını kaydırmayalım…Öylesi basit uğraşlar içinde
ömür tükettiğimizi bilerek bu basitliklerin yaşamımıza etki etmeden adaleti
gözeterek herkese örnek bir yaşam ortaya koyacak güç kuvvet ve dirayet bize
bağışlamasını rabbimden niyaz ederek, herkese selam saygı ve muhabbetlerimi
iletiyorum…Selam ve dua ile
Erol KEKEÇ/10.05.2021/16.44