Bu Blogda Ara

11 Mayıs 2021 Salı

DENGE YOKSA HELAK OLMAYI BEKLEYEDURUN

 “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline!

Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler.

Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.

Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?”  Mutaffifin/1-6

Alemlerin rabbi yüce Allah ne kadar güzel tasvir ediyor…Ölçü ve tartıda hile yapan çifte standartçıların vay haline, onlar kendileri için şapur şupur, başkalarına gelince yarabbi şükür diyecek kadar basit karakterlililerdir.İnsan psikolojisi ne kadar tutarsızlıkları kendi içinde taşımayı arzulamaktadır. Bu isteklerin yeryüzünün dengesini bozduğunu ne zaman anlayacak bu varlık…

Bu özellik bireyden topluma toplumdan devlete, devletten devletlere kadar aleni görülen bir hastalıktır. Bu hastalık yaşam alanında her geçen gün biraz daha hayatiyet kazanarak kapsam alanını genişletiyorsa, insani değerlerde yavaş yavaş etkileme gücünü kaybederek kendi kabuğuna çekiliyor demektir. İnsani yaşamın yaşam alanına veda etmesiyle insanın yaşam alanında kalacağını düşünebilir misiniz? İnsani yaşam ile insan birlikte var ve birlikte yaşarlar. Birisi ortalıkta görünmemeye başladıysa insanın da görünmeyeceği ve kendi kaderini kendisinin belirlediği kaderin sonunun yakın olduğunun habercisidir.

İnsani yaşam ile insan yaşamı at başı devam eder. İnsan ve İnsani yaşam birbirini doğurur. Eğer insani yaşam ortalıkta görünmez olmuş ise, insan şeklen var ancak ölü ruhlu olduğundan, ruhları ölmüş olanların bedenen yaşamalarının anlamı olmayacağı için, yaratıcı iş olsun tarzından bir varlık yaratmayacağından, bunların yerine asıl fonksiyonlarını yerine getiren başkalarıyla bu varlığın hayatında bir değişim yapar. Allah’ın bu değişim günlerinin arifesinde yaşadığımızı bilerek, insanların yeniden kendilerine gelerek, insanlığı ruhu ile yaşamları gerektiğini idrak etmeleri gerekmektedir. İnsanın kendi çabası olmazsa Allah onların durumunda değişiklik yapmaz. “Duanız olmasa Rabbim sizi ne yapsın” Duadır hayatı değiştiren dua ise, aciz bir varlık olduğunu idrak eden insanın yakarışı ve kendisine çeki düzen vermesi halidir. Bu Ruh hali oluşmuyorsa, insan yaşadığı halden memnun olmuş, insanlık ise bu durumdan ciddi rahatsızlık duyduğundan böyle basit varlıkların ortamında olmaktan acı çektiği için insanı terk ederek kendi yuvasında kahrından yıpranırken Allah duruma müdahale eder ve huysuz arsız ve sınır tanımadan ölçüye ve tartıya dikkat etmeden düzeni bozmaktan haz alan bu varlığı falakaya yıkar sonuç ne olur onu bilemem, Allah hesap görenlerin en adil ve seri olanıdır. O hesabını çok iyi bilir.

Kâinat ölçü üzerine kurulmuştur. Bu ölçü bozulduğunda bütün bir alem ifsat olur. Yeryüzü alemindeki ifsatın kaynağı da insandır. Çünkü insan yaratılmışlar içinde irade verilen en önemli canlıdır. Bu durum cinlerde de olmasına rağmen onlar fiziki alemde gözle görülen bir karşılığı olmadığı için sorumluluk daha çok insana kalmaktadır. İnsan bu sorumluluğu yüzünün akıyla yerine getirmesi için yeryüzü denklemindeki hayat formülünün bileşenlerini doğru ve yerine koyarak sonuca gitmesi gerekir. Bunu yapmak istemediği zaman kullanacağı denklem onu hiçbir zaman doğruya götürmeyecektir. Doğruyu aramaya çalışırken, doğrudan uzaklaşıp bulunduğu hal ile mutlu olduğunda da içinden çıkamayacağı bir karanlığın pençesinde yaşamaya mahkûm olur. Bu mahkûmiyet onu hakikatten her gün biraz daha uzaklaştırarak, onu içinin gerçek doğru gibi algılanmasına neden olur.

Peki bu yaşam alanında kendisiyle alakalı sorunları çözmemiş ve çözmek istemeyen doğruları yanlışla ve yalanla yer değiştirerek sürekli ortalığı karartma da sınır tanımayan bu varlık bu düzenin hep sahibi olur mu dersiniz? Hayır Allah yarattığı kainatında düzeni bozanların daha çok düzeni imha ederek yaşamalarını istemez, ancak onlar için önceden belirlediği bir ecel olduğu için, onları o ecele kadar devam ettirir. Bu durum Yaratıcının bunların pisliklerine güç yetirememesi değil, kendi kanunlarında bir değişim asla olmamasıdır. Çünkü Allah hep düzenden yanadır ve düzenin olmasını istemektedir.

Ölçü ve tartı hayatın olmazsa olmazıdır. Tartınız biraz fazla gelirse metabolizmanız bozulur, ölçüde sınır tanımazsanız başkalarının yaşamına katkı sunacak imkanları heder edersiniz ve onları problemlere mahkûm ederek huzuru bozarsınız. Doğadaki suların yönünü değiştirir ve hepsini doğrudan denizlere akıtmak isterseniz, ormanları kururtursunuz,ormanlar kuruduğu zaman yağmurlar azalır, yağmurlar azaldığında içecek sularınız kurur dolayısıyla hepsi birbiriyle bağımlılık içindedir. Bu hayata dair yapılacak en küçüğünden bir hile, huzur ve ölçünün ayarını bozmak bütün bir kâinatı ifsat etmekle eş anlamlıdır. Hayat ölçü ve tartıyla kıvama gelir. Denge kurulur dengenin olduğu yaşamda mutluluk ve huzur tomurcukları her yerden patlamaya başlar ve evrenimiz misk kokular salar. Cenneti olmayanların gideceği yer asla cennet olmayacağından, ölçüyü ve tartıyı düzeltelim evrenimizi cennet kılalım…

Yaşadıkları evreni cehenneme çevirenlerin, cennet beklemesi anlamsız ve koftur. Öyle bir beklenti sadece yalan ve kandırmadır. Kimse kendisini aldatmasın, yaşadığımız ortamı cennete çevirdiğimiz zaman gideceğimiz cenneti de inşa etmiş oluruz. Onun içindir ki bu işin temeli ölçü ve tartıdan geçiyor. Ölçü ve tartının içinde kâinat yaşamının tüm inceliklerinin denklemi yatmaktadır. Bu denklemin sırrını çözmeyenler yeryüzünde huzur ve mutluluğu yakalayamazlar. Yeryüzünde huzurdan uzak yaşayanların yeri doğrudan kendilerine taksim edilmiş cehennem olacağından kimsenin kuşkusu olmasın… “Yoksa siz sizden önce orayı kazanmak için, yeryüzünü cennete çevirmek isteyenlerin başlarına gelenleri yaşamadan cennete gireceğinizi mi sandınız? Hayata dokunmayan ve hayatta karşılığı olmayan bir din sizi asla ve kata cennete götürmez. Onun için Allah’ın nizamının herkes tarafından çok ii anlaşılması ve doğru yaşanması hayatın sonunda doğru sonuçlarla karşılaşmak için gerekli ve zorunludur. Bu zorunluluk insanda bir uyanış alarmı başlatmıyorsa, insanın uyanışı onu helak etmek için gelen sesler olacak ki, onun da hiç faydası olmayacaktır.

Kâinat denklemiyle tüm insanlık sorumlu iken yaşam alanlarındaki ilişkilere yansıyan ölçü ve tartıya baktığımız da nefisler öyle zebunlaşmış ki, kendi çıkarından başkasının hakkı yokmuş gibi davranmayı bir marifet biliyor. Aldığında alman gerektiğine inanırsan verdiğinde senden bir şey gidecekmiş gibi hesap ederek davranırsan, zaten ölçünün şavktı kaymış demektir. Ölçünün denkleminin bozulduğu ve ölçünün öyle olduğuna inanıldığı yaşamlarda,o ölçüye göre yapacağınız her türlü tartı zaten doğruyu tartmayacaktır. Böylesi karmaşık alışkanlıklar üzerine kurulmuş bir yaşam içinde insanlar birbirlerinin haklarını ne kadar koruyor olabilirler dersiniz. Böylesi bir yaşam ağında kurulan ilişkilerden sağlıklı bir sonuç asla bekleyemezsiniz. Her yanı bozuk bir çarktan doğru işler çıkaramazsınız. Onun için öncelikle hak,hukuk,ölçü,tartı,adalet,ahlak gibi değerlerin evrensel ve yaratılış tanımına göre yeniden tanımlanması ve ona göre bir yaşam ağı kurmalarını öğretmek gerekir. Bu kurulduktan sonra belki hayatta yeni kıvılcımlar oluşmaya başlar. Bu oluşmadan bekleyeceğimiz beklentilerimizin tümü bir hiç olacaktır. Ölçü tek taraflı değildir. Bu anlaşılmadığı zaman hep ölçüler yanlış sonuç verecektir. Hile ve desiselerin bir hakmış gibi toplumsal yaşamın genetik dokusunda kök saldığı ortamlar ancak ve ancak ahlaksızlık ve fuhşiyat üretirler. Toplumsal hastalıkların ve bunlara bağlı oluşan sapkın bireysel hastalıkların hepsinin temelinde ölçü ve tartının bozulmasının olduğu bilinmelidir. Bir düşünceyi eleştireyim derken karşınızdakine her türlü hakareti ve aşağılamayı yaparken bunu eleştiri kabul ettiğiniz bir hak olarak görüryorsunuz,ancak başkalarının sizin için yaptığı bir eleştiriyi de hakaret olarak görüp güç elinizde ise onlara yaşamı zehredebiliyorsunuz sonrasında da adil olduğunuz söyleyerek başka bir ifsatta bulunurken hala dengenin olmasını beklersiniz. Dengenin kendi ellerinizle bozulduğunu idrak etmediğiniz sürece ortalığı asla huzura kavuşturamazsınız. Tüm olumsuzluklar denge ve düzenin bozulmasıyla başlar.

“Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline! Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?”  Mutaffifin/1-6

Şunu özellikle belirtmeliyim ki, Alemlerin Rabbinin huzurunda hesaba duracaklarına inanmayanlar, her türlü ölçü ve tartıyı bozmada bir sakınca görmezler. Ancak huzuru mahşerde karşılarına çıkacak küçük bir olumsuzluğun onların yüzünü kızartacağı endişesini taşıyanlar asla ve kat’a bu dengesizliğe vesile olmazlar ve o konuda çok hassas olurlar. Bugün bu hassasiyet yok olmuş ve kimse buna önem vermiyorsa, dengenin iflas ettiğindendir. Adaletin olduğu yerde kimsenin halinden şikâyet edip patolojik davranmasını düşünemezsiniz. Ancak küfür ve inatlarında diretenler hariç…

Allah kâinatı ölçü tartı ve denge üzerine kurmuştur. Bu dengenin yeniden kurulması ve insanlık aleminin insanlarla birleşmesi ve aralarındaki ilişkileri düzenlemesi için hesabımızı hesap ederek yeni bir ufuk açmaya hazırlanalım. Bizler ufuk açmaksak düzeni bozanlar bizim bahtımızda cehennem çukuru kazacaklar. Bütün bir insanlık helak olmanın eşiğinde can çekişmektedir. Kendimiz olmadan kendimizden başlamadan başkalarına düzen vermeye kalkmayalım en iyi düzen düzene girmiş özgür bir insan görmektir. Kâinatın merkezine dengeli bir insan geldiğinde o kâinat yeniden düzene biner…Bunun en açık örnekliği de Allah’ın bir elçi göndererek insanların yaşamını yeniden fıtrata çevirmek için onları uyarmasını istemesidir. Denge tamamıyla bozulduğunda uyarıcılar gelmiştir. Eğer Allah tarafından seçilmiş vahye dayanan bir uyarıcı gelmeyecekse ki öyle inanıyoruz o zaman insanlığın sonuna yaklaştığı anı yaşıyoruz demektir. Biz bunları idrak ederek sorguluyorsak demek ki hala içimizde yeryüzünün bozulmuş olan düzenini, düzene koymak isteyen gönül erleri varmış…Böyle olunca demekki,hala umut var o halde kalkalım kendimize gelelim ve evrenimizi yeniden insanlık ruhunun insana hicret edeceği çağa ve güzelliğe çevirelim…Bunu yapmak zor değil çok kolay sadece bir zorluğu var, irademizi yaratıcının istekleri ile bütünleştirmek ve ona kayıtsız şartsız teslim olmak bu teslimiyet bizlere kocaman dağların buz gibi erimesini beraberinde getirecektir.

Ey rabbimiz, hesabını şaşıranlardan eyle me ki, ölçü ve tartının şavkını kaydırmayalım…Öylesi basit uğraşlar içinde ömür tükettiğimizi bilerek bu basitliklerin yaşamımıza etki etmeden adaleti gözeterek herkese örnek bir yaşam ortaya koyacak güç kuvvet ve dirayet bize bağışlamasını rabbimden niyaz ederek, herkese selam saygı ve muhabbetlerimi iletiyorum…Selam ve dua ile

Erol KEKEÇ/10.05.2021/16.44


GÜÇ KUVVET VE RIZIK SADECE ALLAH’IN ELİNDEDİR

 Onlar, "Allah Resûlü'nün yanında bulunanlara bir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler" diyenlerdir. Hâlbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Fakat münafıklar anlamazlar.” Münafikun/7

Yeryüzü zalimlerinin en belirgin özellikleri imkanların başına oturarak, kendi dışlarında kalanları yoklukla korkutarak kendi çizgilerine çekebilmektir. Bunun en açık örneği yukarıdaki ayette anlatılmaktadır. Allah’ın Resulü ile hicret etmiş mağdur durumda olanların, Allah’ın Resulünün etrafından gitmesi için onları açlıkla baş başa bırakarak onların dağılacağını düşünmektedirler. Ondan dolayı da diğer insanları bunlara yardım etmemeleri için ayartmak istiyorlar, oysa bilmiyorlar ki, onlara yardımda bulunanların imkanlarını veren de Allah’tır. Allah tüm hazinelerin sahibidir.

Bir değere inanmak ile o değer uğruna mücadele edenlerin kendi değerlerinin mücadeleyle kıyaslanmayacak kadar önemsiz olduğunu anlamayanlar bu tarz oyunlara her zaman ve ortamda baş vururlar. Şayet değer sahibi olanlar hakikaten Allah’ın değerleri ile bir yaşam oluşturmak istiyorlarsa, bu değerleri hiçbir ortam ve şartta taviz verecek duruma getirmiyorlarsa, Allah’ın bu kullara yardımı farz olur ve Allah böyle kulları asla düşmanlarına bırakmaz. Her yerden onlara rahmet kapılarını açar. Biz böyle davranıyoruz ama acaba Allah bize karşı nasıl davranır diye içerde bir sorgulama başladığında bile bunun gizemi kaybolur ve şartlı bir yaşam ortaya çıkar ki,Allah,böyle yaşamlar koşulsuz kendisine dönünceye kadar bunlara yardım etmez. Allah kendi yolunda mücadele edenlerin koşulsuz ve hiçbir kuşku duymadan kendisine bağlandıkları ve gereğini yerine getirdiklerinde onları her zaman desteklemiştir. “Müminlere yardım etmek bize bir borçtur…” Bu durum her alanda Allah’ı birlemek anlamına gelir.Rızıkta,yaşatma ve öldürmede, korku vermede, malik olma, hüküm koyma gibi alanlarda herhangi bir şüphe barındıranlar ve kendilerine Allah dışında bir başkasının yaptırıma sahip olduğuna inanarak Allah’ı birlemiş olamazlar. Allah’ı birlemeyen şirk koşulan hayatlara Allah neden yardım etsin…Bu Allah’ın şanına yakışmaz.

Sahabelerin o içinde bulundukları koşullara baktığımız da acaba gibi bir düşünceye yer vermeden doğrudan Allah’a bağlandıkları için hiçbir tereddüt yaşamadılar bundan dolayı her türlü baskı ve kısıtlamaya rağmen Allah onları yalnız ve mahzun bırakmadı. Bu ince ayrıntıyı anlamayan zalim Münafıklar Allah’ın Resulünün etrafındaki arkadaşlarını onun etrafından dağıtabilmek için böyle bir oyun kurmak istediler ancak Allah onların tüm oyunlarını boşa çıkardı.

Allah’ın elçisinden sonraki dönemlere baktığımız her dönemde neredeyse açlık ve sıkıntılara insanları sokarak değerleriyle aralarını açmak isteyen nice zalimlere şahit oluruz. Ancak bunların hepsi de Allah’a doğrudan bağlanmış olanların tevekkülü karşısında iflas etmiştir. Yakın tarihimizden buna bir örnek, Şehit Seyyid Kutup ’un hayatı, olur. Ona çeşitli makamlar vererek ve savunduğu davasından vazgeçmesi karşısında Zalim Nasırın kendisini bağışlayacağını söyleyenlere karşı, ben bu davam uğruna bana verilecek cezaların hepsini bir ödül olarak görüryorum,çünkü böylesi bir dava uğruna bu canın o uğurda şehit olması ona verilecek en büyük ödüldür. Beni bu ödüle layık gören rabbime hamdüsenalar olsun…Ancak ben bir zalim münafıktan özür dileyecek kadar bu davayı küçülterek cezaların en büyüğüyle cezalandırılmayı asla kabul etmiyorum…Ben bu davayı tanıdıktan sonra özgürleştim, benim rabbime gidişim özgürlüğün son noktasıdır. Siz bildiğinizi yapın…İşte bu dava, uruna kendisinden daha değerli ve önemli hiçbir şey olmadığına inandığımız zaman yeryüzü zalimlerinin hepsine meydan okuyacak kadar insanı güçlü ve özgür kılar. Hiçbir etken onlarda bir endişe ve kaygı oluşturmaz. Böyle inanan ve mücadele edenlere Allah yardım etmediği zaman bunu kendisine yakıştırmaz.

Bizler bu duruma geldiğimiz taktirde ve öyle yaşayan bir kul olarak yeryüzünde imarat ve adalete öncülük ederek kâinata konulmuş olan rızıkları hakkaniyet içerisinde dağıtmak için planlamadan sorumlu olarak ayağa kalktığımızda bizim karşımızdaki en haşin güçler, Güneşi görünce eriyen karlı ve buzlu dağlara dönecekler. Ama biz böyle değilken hep isteyen ve sürekli mağduriyet rolünde olan bir zavallı durumda olmayı arzulayarak yaşarsak, Rabbimiz bizim yüzümüze bakmayacaktır. Siz kendi durumunuzu, yani içinizdeki hücrelerdeki haşaratları gidermeden, Allah sizin durumunuza müdahale edip sizin durumunuzu değiştirmeyecektir.

Günümüzün bazı ben Müslümanım diyen zevatları bu ayetin konusu olmalarına rağmen kendilerine hala Allah’ın yardım etmesini bekleyerek ömürlerini boşa tüketmektedirler. Geçmişten günümüze ülkemiz gerçeği dikkate alındığı zaman, bazı kurumsal dini yapılar gençlik üzerinde çok ciddi tahribat yapmışlardır. Genç öğrenci kitlelerine burslar adı altında kendi bütünlükleri içinde kalmalarını isterken, bu gençler farklı düşünce ve anlayışlarla tanışarak onlarla ilgili gerekli araştırmalar yaptıklarında onları bu düşüncelerden uzaklaştırmak için, burslarını kesmekle, daha sonrasında yurtlarından atmakla tehdit ederek onları kendilerine bağlamaya çalıştıklarını biliyoruz. Bu anlayışlar doğrudan kendilerinin bir rızık veren olduğunu gördükleri gibi, Allah’ın o kulu koruyacak geniş hazinelerinin olduğunu bilmemektedirler. Dolayısıyla bu anlayış ve yaşamlarla Allah’ın dinine iman ettiğini söyleyenler yalan söyledikleri halde bunu da bilmiyorlar ve kendi sonlarını hazırlayarak Allah’ın yeni bir toplum çıkarmasına şahit olacakları günleri yaklaştırmaktadırlar.

Bir iş yeri sahibine kendi dediklerinin doğru olmadığını ve şöyle bir istişarenin faydalı olacağını söylediğinizde, sizi hemen işten çıkarmak ya da ücret düşürmeye giderek dolaylı yollardan sizi uzaklaştırmaya çalıştığını görürsünüz. Aslında tüm bu eylemlerin arkasındaki ana düşünce kişinin kendisini sınırsız güç ve rızık sahibi görmesinden kaynaklanmaktadır. Oysa bilmez ki bu budalalar, Yerin ve göklerin tüm hazineleri Allah’ındır. O dilediğine dilediği miktarda verir. Hiç ummadığı zamanda taşların oyuklarından su kaynakları çıkarır. İslam olduğunu söyleyen kurumsallaşmış vakıf dernek, cemaat gibi dini yapılar, Allah’ın Rezzak sıfatını ele geçirmiş gibi davranarak insanların dinle olan ilişkilerini her geçen gün biraz daha erozyona uğratmaktadırlar. Bu tür oluşumların bu tarz fiili eylemlerinden sonra kalkıp Allah’ım şunları helak et gibi, emirler yağdırarak Allah’ı haşa kendi emri altında çalışan bir ordu komutanı gibi görme yüzsüzlüğünden de geri kalmıyorlar. Bu tarz marazi durumlar ortadan kalkmadığı ve doğrudan Allah’a içten gönül huzuruyla bir bağlılık olmadan Rabbimiz bizi hiç dikkate almayacaktır.

Zalim emperyalist güç odakları istediğini yaptıramadıkları devletlere çeşitli ambargolar uygulayarak, onları kendi çizgilerine getirmek isterken her şeyin sahibi kendilerinin olduğunu sanmaktadırlar. Oysa her şeyi evirip çeviren Allah’tır. Allah sonsuz rahmet ve ikram sahibidir. Allah’ın hesaba katılmadığı, her güç sahibinin sadece gücün kendi elinde olduğunu düşünerek hareket etmesi onu yavaş yavaş yok oluşa yaklaştıracaktır. Allah kendisinden başka Mütekebbir kabul etmez ve onun sahip olduğu vasıfları bilerek ya da bilmeyerek kendisinde olduğuna inanarak öyle davrananları halas eylemez. Rabbim bizleri Kendisinin mutlak rızık sahibi her şeyin anahtarları elinde olan yegâne ilah olarak bilip öylece rahat hareket eden kullardan eylesin…

Erol KEKEÇ/09.05.2021/20.05


 

 

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!