Toplumsal değişimin içeriğinde çok ciddi değişimlerin yaşandığı günlere eriştik. Toplumsal değişim, belli bir zaman diliminde, belli bir toplum yaşamında gözle görülebilen ve önemli dönüşümlere neden olan farklılaşmalar olarak gösterilirdi. Yer ve zaman kavramı değişimin temel dinamiğini oluştururdu. Bugün geldiğimiz nokta açısından baktığımızda, bunların çoğuna rastlayamazsınız belki, âmâ toplumsal KUŞATMANIN alasını yaşarsınız.
Toplumsal değişimin yönünü hızını ve
kapsayıcılığını belirleyen temel dinamikler, bireysel tutum kanaat ve
davranışların toplumsal boyut kazanmasıyla ortaya çıktığını biliyoruz. Ancak
içinde bulunduğumuz yaşam atmosferi doğrudan toplumsal tutum ve isteklere
dönüşerek, fertleri biçimlendirir oldu. Yani ferdi değişimler toplumsal
değişimin içinde kaçınılmaz bir son olarak yaşanır oldu. Bundan dolayı eskiden
istenmeyen bir etkileşim ve oluşumun kapsam alanı daraltılabilir zamanla da
ortadan kaldırılabilirdi, ancak günümüzde bunun belli bir alana sıkıştırılması
ve dar alanda bırakılması mümkün değildir. Kapsayıcılık yukardan aşağı,
insanların tamamını aynı anda harekete geçirecek özellikte mermi gibi beyinlere
kalplere ve yaşama nüfuz ederek varlık sahnesine iniyor…
Toplumsal değişime etki eden önemli
oluşumlar yani olaylar artık o kadar etki etmeyecek gibi, çünkü olay olarak ele
aldığımız o oluşumların günümüzdeki yansımaları birer olgu olarak ortaya
çıkmakta ve sürekli tekrarı söz konusudur. Ne yer ne zaman ne kişilerden söz
edemeyeceğimiz düzeyde genel geçer bir davranışa dönüşerek çığlıklarını öyle
bir dikta ediyor ki, o çığlıkların dışında kalan kendisini yaşamdan kopmuş
hissediyor ve ona sarılmayı yaşamanın temel gayesi olarak algılayıp o akıntıda
yok olup, toplumsal değişim ve dönüşümün içinde bir zerreye dönüşüyor. Peki,
karışımdaki yerini almış bu zerreler, toplumsal değişime ne kadar etki eder
dersiniz?
Sanal dünyada araziler alıp satıyorsanız,
düğünlere, konserlere konferanslara gitmeden, gözlüğünüzü takarak o ortamın her
türlü havasını teneffüs edip orada yaşıyorsanız, gerçek yaşam dediğiniz bir
yaşamın varlığını nasıl anlatabilirsiniz? Gerçek yaşamda fiziksel dokunuş,
temas ve iletişim söz konusu iken, burada da bunların hepsiyle karşılaşıyorsunuz
ruh gibi, ancak fiziki varlığınız yok, sizin görüntünüz bu âlemde gezip
dolaşıyor sizin yerinize…
Dijital çağ dediğimiz zaman, insanlar
sanıyorlardı ki, yaşamı kolaylaştıran daha çok imkânlar sunan, insanların her
türlü düşünme ve hayal gücünü geliştireceği bir ortama yaşam taşınacak… Oysa
bilmiyorlardı ki, bedenleri imha olan, obezitenin pençesinde kıvrananların
ruhlarını bedenlerinden alıp, o ruhların mutlu olacağı başka bir ortama
taşınması söz konusuydu… Bedenleri ile işlevsiz kalanların, ruhlarını,
hayallerini, tutkularını ve heveslerini o bedenlerden çıkarıp daha eğlenceli ve
fazla sorumluluk istemeyen bir ortamda zevkin zirvesine taşımanın yolu bu olsa gerekti.
Bu kokteyl yaşamı cazip hale getirdikten sonra böylesi bir oluşumu tüm
insanlığın hayatına bir kabuk gibi giydirmek mümkün olacaktı. Bu giyinme o
kabuğun dışında kalacakları da potansiyel düşman, hain, oluşmuş hayatı
etkileyecekler olması gündeme taşınarak tecrit edilebiliyordu. Yani değişim
dinamikleri, sizlerin dışında ve sizleri de kuşatan devinimi yüksek
dinamiklerden oluşuyordu.
Böylesi bir devinimin karakteristik
yanı kuşatıcılığıdır. Kuşatıcı oluşumların dışında kalarak sizin de onun içinde
olduğunuz ve o devinimin kurallarına göre varlığınızı sürdürdüğünüz bir ortamın
yönünü değiştirmeniz mümkün olmayacaktır.
Günümüzdeki değişim rüzgârları, yerel
ulusal ve bölgesel esmiyor, doğrudan küresel esintiyle başlıyor dışardan
içeriye bir kuşatma yapıyor. Küresel kabuk tamamlandıktan sonra, o kabuktan bir
sızıntı yaşatmadan içeriyi kuşatarak etkisi altına alıp öylece dönüşüm yapıyor.
Bu dönüşüm, çok tehlikeli bir dönüştürme şeklidir, bunun etki alanından
çıkmanız neredeyse imkânsızdır. Ancak kabuk kendisini tamamlayıp
olgunlaşmamışsa bu kabuğun dışında kendinize yeni bir yaşam alanı oluşturabilirsiniz,
ancak sizin bu şansınızı da elinizden aldılar. Öncelikle yerel ulusal ve
bölgesel gedikleri kapatarak onların kontrolünü sağladılar. Sonrasında sizi
kuşatarak her yandan üzerinize yağmurlama sistemi ile yeni yaşamın değişim
kodlarını saçtılar, bu kodlar dağıldıkları her ortamda reaksiyona girerek kimyasal,
fiziksel ve metafizik bir devrim gerçekleştirdi. Bu devrimin meyveleri şimdi
karşımıza dijital yaşam olarak çıktı.
Şimdi geldiğimiz noktadan geriye
dönüş mümkün mü derseniz, benim şahsi kanaatim ve gelinen süreçler dikkate
alındığında bunu imha edip, yeniden fiziki yakınlıkları ve bireysel
iradeleriyle karar veren, iyi doğru yanlış, güzel gibi ayrımları yapabilecek
özgür iradelerini kullanacak fertlerin varlığını devam ettirmesi çok zor görünüyor…
Yani bundan sonra küresel kitleler bazlı kararların alındığına şahit olacaksınız.
Bunlarda karar olmanın ötesinde, önünüze konulanlardan birini seçmek zorunda
kaldığınız dayatmalar olacaktır. Ancak dayatma değil, insanın kendi yaşamını
kendisinin oluşturduğu ballandırılarak anlatılacak, kendisi olmayan fertler de
kendisinin var olduğunu sanacak yani iradeleri imha olmuş, özgürlüğü küresel
kuşatmanın eline terk edilmiş sera tabakasının içinden dışarıda yaşıyormuş gibi
bir yaşam düşleyerek son nefesini noktalayacak… Bu sürecin yeniden tersine
dönmesi için ilahi bir mucizenin gerçekleşmesi, ya da bu kabuk dışında
kalanların çok hızlı organizeli ve debisi çok yüksek bir akım oluşturarak bu
kabukları parçalamasıyla gerçekleşir.
Peki, bu kabuklar kat kat
kartlaşmışken nasıl değişebilir diyenler olabilir, doğrudur, çok zor olanı
gerçekleştirmek elbet mümkündür, ancak bu, ilahi mucizenin oluşum kurallarını
idrak eden, kulların kuralına uygun davranılmasıyla mümkündür. Bu gün insanlık
için genel kural hız ve haz döngüsüdür. Çok hızlı bir şekilde çok yüksek haza
ulaşmadır. Bunu gerçekleştirmek için, ortak haz, ortak hız ve küresel sera
tabakası içinde serada yaşayan varlıklar üreterek, bunların da hallerinden
memnun olmasıyla, küreyi yöneten baronlar rahat nefes almayı düşünerek böyle
bir yola çıktılar. Büyük oranda son üç yıl içinde de bu hedeflerine çok
yaklaşmış görünüyorlar… Onların bu hedeflerine yaklaşmış olmaları ayrı bir konu,
bu hedefin sürdürülebilir olması daha ileriki bir konu. Ne yazık ki, dünyanın
çeşitli yerlerindeki ülkelerin yöneticilerinin ikna olması ve onlara destek
olmasıyla bu sürecin sürdürülebilir moda girdiğine şahit olduk. Dünya Ekonomi
formunda alınan kararlar ve o kararlara imza atan her devlet yöneticisi,
küresel değişim ve dönüşüm tabakasının kuvvetlenmesini istedikleri bir
gerçektir. Onun içindir ki bu oluşum canlılık kazanıp dünyayı kasıp kavururken,
biz neden böyleyiz diye, kendimizi bunun dışındaymış gibi görerek, anlamsız
sözcüklerle gönül avutmanın anlamı olur mu dersiniz?
Corona muhabbeti böyle bir değişim bombasının
tüm dünyada hissedilmesinin en önemli tetikleyicisi oldu. Zaten bu olacaktı,
âmâ insanlar nasıl inandırılacaktı onda tereddütteydiler, ne yazık ki ülke
yönetimleri eliyle bu süreci aşmaları da o kadar zor olmadı. Corona muhabbetine
inanarak, insanları bu sürece zorlayan her kanaat sahibi kişi ve kurum, küresel
kuşatmanın çadırının kurulmasında çadırın ayaklarını çakan bir çivi olduklarını
bilsinler isterim…
Bireysel heyecanın olmadığı, küresel
bir uyarıcı karşısında herkesin tepkisinin standartlaşması yapılmaktadır. Aynı,
benzer ya da yakın tepkiler varsa, aynı uyaran karşısında bunların yönetimi
kullanımı ve yönlendirilmesi de o kadar kolaylaşmaktadır. Yani insanlığın yaşamının
kalitesinin artırılması, daha kolay daha yaşanılır bir dünya için, az zamanda daha
az emek harcayarak, güzellikleri tattırma yeri olmayacak bir dünyaya doğru son
hızla gidiyor bütün bir insanlık… Bu gidiş önce genel bir akıl tutulması
yaşatılarak, sonrasında toplu akıl imhası yaşamış bütün bir insanlığın beynini resetleyerek,
onları yakalandıkları hastalıklardan kurtardıklarını söyleyecekler, ancak
resetlemenin, yeni yaşamanın beyinlere formatlandığını kimse algılamadan, yeni
yaşamın savunulmasına şahit olacaksınız ve de öyle olduğunu da zaten
görmekteyiz.
Geçmişte asırlar geçerken, insanların
yaşamında gözle görülen bir değişime çok az şahit olurdunuz. Oysa yaşadığımız
bu süreçte, değişimin çok hızlı olduğunu akşam yatıp sabah kalktığınızda ihtiyaç
ve istek listenizin değiştiğini, tutum ve eylemlerinizin yeniden biçimlendiğini
kafanıza vura vura kabul ettiriyorlar…
Yani diyeceğim o ki, toplumsal
değişim yok artık, zihin, hayal, duygu, arzu, istek düşünme ve haz gibi hümanizmal
yaşamın dijital sanal yaşama montajı var… Bu isteklerin şekilleneceği ve
devamını sağlayacak kaporta zaten oluşturuldu, bu da küresel baronların dünyayı
yönetme isteklerindeki (ilahlık) hükümranlıklarını kabullendirme çabalarıyla
yerine oturdu. Bu çabaların amaçlarına ulaşmasının en önemli figüranları, yerel,
ulusal ve bölgesel yöneticiler olduğu asla unutulmamalıdır. Bu figüranların yaşattıkları
olumsuzluklara yapacakları eleştiriler, kimseyi kandırmamalıdır diye düşünüyorum.
Her tarafı mayın döşeyerek oradan geçenleri öldürenlerin, ölümler sonrasında
acımış gibi gözükerek özür dilemesinin nasıl ki, hiçbir anlamı yoksa Dünya
ekonomi formuna katılarak yenidünyanın oluşumuna imza atanlar ve bu dünyanın
oluşumu için kendi insanlarını, bilim adamı adı altında, akademik apoletlilerle
aldatmaya çalışanlar bu işlerin baş sorumlularıdırlar…
Bu yolu değiştirmenin değil de, bu
yola hiç girmemiş olanların yeni bir yol açama imkânı her zaman olacaktır.
Bütün bir dünyayı sömüren bu güçlerin bu gidişini, merhum Sezai Karakoç’un “Her
hareket bir insanın ayağa kalkışıyla başlar” dediği cesaret ve duruşla deştirmek
mümkün olacaktır. Bunun için öncelikli yapılması gereken, Dünya adalet
platformunu oluşturacağız ve dünyanın tüm nimetlerinin dünyada yaşayan tüm
canlıların hakkı olduğunu dünya kamuoyuna deklare edeceğiz ve sonrasında
dünyanın %80 sömürülen insanların desteğiyle kendimizi dünyanın yörüngesini
değiştirir durumda bulacağız. Ancak dünyanın sömürülen insanlarını sömürgeden
kurtarmak isteyenler öncelikli ve inandırıcı olarak kendi yaşadıkları ortamda
adaleti tesis edecekler ki, kendi insanıyla dünyanın her yerine bir çıkartma
yapabilsinler…
Kendi bulunduğunuz ortamdakileri
inandıramadığınız bir kimlikle dünyanın neresine ne götürürseniz götürünüz;
meşalelerin elinizde sönmüş olarak kalacağını bileceksiniz…
Dünyayı içine girdiği bu banalım ve
kaostan çıkaracak olanlar ancak belli kriterlere uygun olmayanlar olacaklardır.
Bunlar da insanların tanımlamalarıyla deli olanlar olacaklardır. Delilerin, tüm
yeni değişim çılgınlıklarını, tarihin karanlık sayfalarına karanlık harflerle yazarak,
bütün bir insanlık için doğal değişim sürecine yeniden başlayacakları günleri
özlemle beklerken, her değişimin iyi olmadığının bilinmesinde büyük bir fayda
olduğunu herkesin bilmesini istiyorum…
Dünyanın sonunun her geçen gün ve
uygulamalarla daha fazla yaklaştığı çağda, yeniden rayına oturmuş kendi doğal
değişimini yaşayan her canlıya adil imkânlar sunan bir dünyaya gözlerimizi
açmak ümidiyle, Yaradandan başka kimseden çekincesi olmayan delileri, istikamet
üzere dosdoğru ekini ve nesli yok etmek isteyenlere karşı ayağa kalkmaya davet
ediyorum…
Değişimlerin imha olduğu, değişmemek
üzere insanların dönüştürüldüğü bir yaşamdan, evrende değişmeyen tek şey
değişmenin kendisidir, yani yaratıcı her an yaratma halindedir, anlayışıyla bu
değişimin düzgün doğru sürekli hayırda yükselen bir grafik olmasını isteyenler
olmamız ümidi ve sevinciyle… Gelecek güzel günlerden koca bir demet armağan
ediyorum değişim delilerine…
Selam saygı muhabbet ve dualarımla…
”Siz kendinizde olanı değiştirmedikçe
Allah sizin durumunuzu değiştirmez ”Ayetinin yaşamdaki karşılığının
anlaşılmasında ilmiyle bizlere katkı sunan Cevdet Saide’de bu vesileyle tekrar
rahmet diliyorum mekânı cennet olsun…
Bahadır Hataylı/08.02.2022/22.15