Hakkı gizleyen, yanlışı savunan, zorda kalınca sabrı öğütleyen yeni inşa edilen dinin, insanlığı nereye götüreceğini zaman zaman merak etmiyor değilim... Hakikatle insanlar arasına duvarlar örüldüğü zaman, hakikat kendi kabuğuna çekilir, yanlışlar savunma aşamasını geçip saldırıya geçer, tahammül edemeyenlere sabır öğütleyerek yol almak isteseniz de, hangi duvara toslayacağınızı siz bile kestiremezsiniz. Geçenlerde çok üst makamlardan Allah'ın ayetinin nerelerde kullanıldığını görünce bir insan olarak insanlığımdan utandım. “Allah, açlık korku, canlardan mallardan eksiltmekle sizi imtihan eder, sabredenleri müjdele “Bu mealdeki ayetlerin insanların menfaati söz konusu olduğu zaman Sümen altından çıkarılıp gündem yapılması nasıl bir algı ve anlayışın ifadesi olabilir sizce?
Bir iş yeri patronu düşünün ki, çalıştırdığı insanların
geçimlerini sağlayacak ücretler ödemiyor, sonrasında kalkıp bu insanlardan
kestiği paralarla hayır yapmaya çalışıyor.(!)Hayır(!) yapmak istediği zaman da
çevresini biraz araştırıyor, ne yazık ki, ihtiyaç sahiplerinin kendi
çalıştırdığı insanlardan olduğunu görünce, hemen bir oyun kuruyor ve uygulamaya
geçiyor. Zor durumda olan o işçilerine hayır paralarından her ay ödeme
yapıyor.(!) Bunun adına da hayır diyor. Yani ben kendi işçilerime bile hayır
yapıyorum onlar geçinemiyor ben de onları destekliyorum diyerek övünebiliyor.
Bu söylemim bir karakter çizme değil muhatap olup konuştuğum patronun
açıklamaları...
Eğer sorumlu olduğunuz ve o insanların yaşamlarını insanca
geçirmeleri için emek harcayarak katkı sunan insanların bu emeklerinin bedelini
kısarak, arttırdıklarınızla hayır yaptığınızı düşünüyorsanız, çaldıklarınızla
fakir doyuruyorum demek gibi bir tilki kurnazlığı yapmış olursunuz ki, bu sizin
helakınızı hazırlar. Bunu neden mi, örneklendirdim, şayet siz bir manayı kendi
menfaatlerinize göre değiştirir ve yeniden anlamlandırmak isterseniz, böylesi
içi boş, karşılığında avuç yalanacak bir tabloyla karşılaşırsınız. Bir şerrin
içinden hayır çıkmayacağını anladığımız gün hayırla elde ettiklerimizden hayır
yapmaya yöneliriz. Ne yazık ki, Allah’ın açık seçik beyanlarını kendi
menfaatlerimiz doğrultusunda yamultmakta üzerimize kimse yok... Çalmanın adını
cami yapacağız diye savunuruz, kendi adamlarımızın aldığı rüşveti, biz almazsak
başkaları alacak deriz, emanete ihanet etmeyi, bal tutan parmağını yalarla izah
ederiz, hakikatin açığa çıkmasını önlemek ve yanlışı gizlemenin adını kol
kırılır yen içinde kalır diyerek çığırından çıkarırız. İşte böylesi mezbeleye
dönen yaşamlardan kalkıp hayır ve hasanet ortaya çıkarmaya çalışırsak kendi helakimizi
yaklaştırmış oluruz.
Herkesin ağzında bir söz, Allah'ın Resulü der k, Benim
ümmetim helak olmayacaktır. Yani toplu gazap bize gelmeyecektir diyerek
kendimizi avutmakta da üzerimize kimseyi tanımayız. Sahiden bize gönderilen bir
belge mi var helak olmayacağımıza dair. Nasıl olur da Allah'ın Resulüne böyle
bir sözü atfederek ona iftira atarız hiç mi utanma duygumuz kalmadı. “Rabbim
benim ümmetim benden sonra Bu Kur'an'ı terk etti “Diyerek bizim için yapılan şikâyetleri
görmeyeceğiz ama çıkarımızı okşayan her sözü Resule atfederek
olumsuzluklarımızı meşrulaştıracağız. İnsan da bir ar ve utanma duygusu olur...
Eğer bir yaşamda Yaratanın gönderdiği buyruğun anlamları
değiştirilmeye ve farklı amaçlarla kullanılmaya başlamışsa, oradan Allah'ın
dini uzaklaşır. Ortalıkta olan yaşam insanların kendi elleri ile inşa ettikleri
yaşam olur. Bu yaşama uymayanları dini gerekçelerle aforoz etmeye çalışmak,
büyük bir pisliğin ortaya çıkmasını istememek olur ki, Allah tüm
gizlediklerimizi bilir. İçimizde gizlediğimiz hain ve gizli planları tersine çevirir.
Onun içindir ki, samimi olduğunu düşündüğüm ama günü kurtarmak için hakikatin
yamulmasında bir beis görmeyenler tüm yaşamlarını kararttıklarını bilmelerini isterim.
Günü kurtarmak için tüm yaşamı imha etmeyi göze almak akıl ve izandan yoksun
olmaktır.
Ahiretin, sonsuz yaşam olduğuna inanılan bir yaşamda, günlük
hazları alabilmek için hakikati tepelemek sonsuz yaşamı cehenneme çevirmek
olduğu bilindiği halde, hakikati menfaatler endeksine göre tanımlamak sahiden nasıl
bir algı olabilir? Hakikati gizleyenlerin, hakikati savunma adına böyle bir
eyleme giriştiklerini söylediklerini duyduğum zaman, hakikatin böylesi
yaşamlara hiç uğramadığını söylemiş olmakla abartıda bulunmuş olduğumuzu
düşünmüyorum. Çünkü her olumsuzluk savunulurken, mutlaka önüne bir hakikat
kalkan olarak konuyor, ondan sonra yanlışların faydalı ve gelecekte getireceği
nimetler anlatılmaya başlıyor. İnsanoğlu insan böyle bir zorlamanın kâinatın
kuralına ters olduğunu çok iyi bilir. Kâinatın yasasında, sıvı olanlar
gökyüzünden yeryüzüne düşer, gaz olanlarda yerden göğe yükselir. Ancak insan
kendisini zorlayarak, hayır ben sıvıyı göğe çıkaracağım, gazı da yere
indireceğim derse, kâinatın yasasına müdahale etmeye çalışan bir mütekebbir
olacağı için, söyleyeceği hiçbir sözün anlamı kalmaz.
Yeryüzündeki yaşam denklemi de bu kanunlara göre işler. Ancak
insan öyle bir yaratık ki, çok unutkan cahil ve şımarık olduğundan bu kanunlara
müdahale etmeye kalkar. Sonrası büyük bir hüsranla sonuçlanır. Kelime kavram ve
eşyanın tanımı yaratıldıkları anda tanımlanmıştır. Bu tanım insanın fıtrat
kodlarına yerleştirilmiştir. Bu kodlama üzerinde oynama yaparsanız kendi ellerinizle
kendinizi karanlığa gömersiniz. Çünkü o kodlamalar bize aydınlatıcı bilgiler verir,
ancak o kodlamalar kazınarak yeniden farklı bir kodlama yapılmak istendiği zaman,
aydınlatıcı tüm ışık noktaları imha olmuş olur. Bu imha sonrasında sizlerin
yapacağı hiçbir tanım sizi doğruya götürmez. Onun içindir ki, Hakikatin mutlak
sahibinin sözleriyle hakikate gidelim. Yoksa hakikat bize kendisini kapadığı
gibi bir daha açmaz.
Toplumsal yaşam da insanlar yaşamlarında zorluklarla
karşılaştıklarını dile getirdikleri ve biyolojik yaşamlarını devam ettirmeden
sosyal yaşamın olamayacağını anlatmaya başladıklarında, sizden kaynaklanan bu
olumsuzlukların etkisini azaltabilmek için, Allah’ın kelamı ile bunlara öğütler
vermeye başlamışsanız sözler öğüt alınacak söz olma özelliğini kaybederler. Bir
sözün öğüt alınacak söz olarak yüreklerde karşılık bulması için, sözü
söyleyenin amacına uygun ve o amaca uygun yaşayan dillerden ve yüreklerden
dökülmesi lazım. Sözler anlam kayması yaşadığı zaman, hayat zaten erozyona
uğrar ve dönüşü olmayan bir zemin kaymasıyla, bir daha orada hakikatin
gövermeyeceği yer haline gelmesine neden olur.
Korku açlık sıkıntı canlardan mallardan eksiltmenin sabrı
gerektiren bir davranış olduğunu bilgi olarak bilen insanların yaşamlarına bu
sözün anlam katmasının yegâne sebebi, bu sözün hayatın her noktasına müdahale
etmesine bağlıdır. Ben çok zengin ve istediğim her şeye kavuşurken, yediğim
önümde yemediğim arkamda dururken, çalıştırdığım insanları gerilimli bir hayata
mahkûm edip, onları yaşamın zorlukları altında inim inim inler gördüğümde, sabredin,
Allah boşuna demiyor, canlardan mallardan eksiltmekle sizi imtihan ederim diye...
Sabredenleri müjdeleyin diyor, bunlarda geçer bir gün iyi günlere kavuşuruz
diyerek onlara hayal sattığım bir ortamda kendimi de onların derdi ile
dertleniyor gibi sunarak sadece hakikati yamultmuş olurum. Onun içindir ki, hakikati
çıkarlarımızı korumak ve yaptığımız yanlışları gizlemek için kullanmayalım,
Allah’ın tokatı fenadır. Yaşadığımız ortamlarda ne yazık ki böylesi tahribatlara
şahit olmadan yaşamak büyük bahtiyarlıktır. Bu bahtiyarlığa kavuşabilecek miyiz
diye hep o günlerin özlemini çekerek aydınlık ufuklara gözümü
diktim...Karanlıkları kararanlara bırakarak aydınlık ortamlara bir yolculuk
yapmak istiyorum...Orada yanlış ile doğrunun çizgileri net ve kavramlar Hakikat
sözlüğünde tanımlandığı gibi hayatta karşılık buluyor. Ondan öylesi bir ortamı
çok özledim, Rabbim bu özlemlerimizi yaşanabilir kılar inşallah...
Güne umutla başlayıp, hakikat ile var olanlara selam ve
muhabbetlerimle en içten kalbi dualarımı yolluyorum...
Erol
KEKEÇ/31.05.2022/11.28