Bu Blogda Ara

21 Temmuz 2011 Perşembe

EN ZOR ZAMANDA BİLE KESİNLİKLE ÜMİTSİZLİĞE DÜŞME!!!

“Siz O’na yardım etmezseniz,
Allah O’na yardım etmiştir. Hani
kâfirler ikiden biri olarak O’nu
(Mekke’den) çıkarmışlardı; ikisi
mağarada olduklarında arkadaşına
şöyle diyordu: Hüzne kapılma, elbette
Allah bizimle beraberdir. Böylece Allah
O’na huzur ve güvenlik duygusunu
indirmişti. O’nu sizin görmediğiniz
ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin
de kelimesini(inkâr çağrılarını alçaltmıştı)
Oysa Allah’ın kelimesi, yüce olandır.
Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve
hikmet sahibidir.” Tevbe: 40
            Gecenin karanlığında ışıkları olmayan bir aracın yürüme
imkânı nasıl ki yoksa ümidini kaybedenlerinlerinde yürüme imkânı
yoktur. Ümidini yitirenler, ellerindeki ve gönüllerindeki aydınlatıcı
tüm ışıkları söndürmüş olanlardır. Bu insanları çevreleyen tabaka,
tamamıyla korku, endişe ve kaygılardan oluşmaktadır. Bu zarla
çevrelenmiş olanlar, bu zarı delmedikçe hakiki yaşamla kesinlikle
tanışmayacaklardır.” Ümidini kaybedenler ancak kâfirlerdir.”
Müminlerin böyle bir sıkıntısı olmamalıdır. Şayet mümin
olduğumuzu iddia etmemize rağmen etrafımız bu tarz tabakalarla
çevrilmiş ise, orada bir iman sorunu var demektir. Hüzünlenmek ile
ümitsizliği birbirinden ayırmak zorundayız. Müminlerde hüzünlenir
üzülür, hatta İslam tarihinde peygamberimizin, amcası ve hanımı
Hatice’yi kaybettiği yıllar hüzün yılları olarak anılır. Ama kesinlikle
ümitsizlik yılları olarak bilinmez. O halde müminlere düşen görev,
kesinlikle ümitsizliğe kapılmadan sabır ve sebatla yardımı Allah’tan
gözlemektir.
           Dağların zirvesine tırmanıyorsun, ayakların basacak bir çakıl
ya da taş bulamadı; ayaklarınla vura vura bir çukur kazabilir ve merdiven
basamakları gibi ayağını oraya koyup rahatlayabilirsin. Sakın
ha ellerini bırakayım deme, çünkü sen tüm ümidinle bu yola çıktın,
bu yolda yürüyememenin ilk koşulu ümitleri kaybetmektir. Bu
durumda olan biri nasıl ki, yolun aşındırılmasının direnmek ve
sabretmek olduğunu bilmesi gerekiyorsa, hayat yolunda ilerlemenin
ve hız kesmeden yol almanın koşulu ümidi kaybetmemektir. Ümitlerimizi
kaybettiğimiz zaman altından kalkamayacağımız bir ağırlık
omuzlarımızdan aşağıya baskı yapar bizlerde onun ağırlığı altında
inim inim inleriz. Bu inilti ve horlamalar hayatın son basamaklarıdır
ruhsal açıdan. Ruhsal güveni kaybetmiş bir insandan fiziksel bir güç
ve güven bekleyemezsiniz, öncelikli olarak ruhsal güvenin zirvelere
çıkması gerekir. Ruhsal güven, Allah’ın ruhundan üflendikten sonra
insanı insan yapan güvendir. Toprakken hiçbir değeri olmayan bir
varlık, ne zaman ki Allah’ın ruhundan üflendi kendisine, o zaman
tüm meleklerin secde edeceği bir duruma geldi ve doğrudan Allah
ile irtibatlandı. Yani tüm gıda ve ruhsal yaşam iksirini Allah’tan aldı
ve ümidi sonsuzluğu arzular oldu. İşte insanın bu sonsuzluğu arzular
yönünü törpüleyerek, sadece bir kul olduğunu ve Rahmandan
ümidini kesmeden yoluna devam etmesi gerektiğini bilmesi, onun
mücadele sürecinin daima yenilenmesidir.
           Her geceden sonra mutlaka bir gündüz vardır, her zorluktan
sonra bir kolaylık, her kışın ardından baharda çiçekler açar etraf
yeşilliklere bürünür. Ummadığınız yerden taşların oyuklarından
Rahmanın sular akıttığını görmedin mi? Ölü bir toprağın üzerine
bulutları gönderdiğinde, nasıl ki yağmur yağıp o toprak canlanıp
çayırlar çimenler yeşillikler, hayvanlarınızın ve sizin için güzel bitkiler
var ediyorsa, sizin ümitlerinizi kaybetmediğiniz ruhsal
hayatınızın içinde, sizler için nelerin gizli olduğunu nerden bileceksiniz.
O halde insanın görevi en zor şartlarda bile, rahmanın kendisini
koruyup kolladığını bilerek yaşamaktan başka çaresi var
mıdır?
EROL KEKEÇ
2010-ÇENGELKÖY/İST

15 Temmuz 2011 Cuma

ŞEHADET BİR ÖDÜLDÜR LAYIK OLANA VERİLİR!!!

          Nereden başlasam diye düşünürken,en son karanlık oyunların senaryosunu yazan taşeron oyuncuların yaptıkları çirkeflikleri görünce kalemimi yine bu yanda kullanmak geldi içimden.Türkiye nereye gidiyor,diye yırtılıncaya kadar bağırıp bu bağırtılarından nemalananlar artık yüreklerimizi parçalayarak,genç delikanlı hayata yeni başlamak üzere olan yiğitlerimizin kanlarıyla beslenmeye başlayınca hakikaten bunları kaldıracak ve dayanacak gücümüz ve sabrımız tükenmek üzre demiyorum artık tükendi.
             Bu gün yine masum 13 delikanlımızı karanlık oyunların kirli emellerine kurban vermenin acısıyla yanmaya başladık.Yeter artık yeter doymadınız mı insan kanına, be zalimler, onları doğuran zalim sistem ve onları besleyen yeraltı dehlizlerinin jan Valjanları.....Bu gün yine anaların yüreğine ve kim bilir hangi garibanın ocağına ateş düştü.Herkes acınızı paylaşıyoruz diyerek,aslı olmayan kavramlarla yapmacık acımalarla,vatan sağ olsun sloğanlarıyla biri yine içindeki kurtlarını döker,ondan sonra o babanın acısını ananın bağrında yanan ateşi kim söndürebilir,hangi vatan...Soruyorum bu vatan için çalışıyoruz diyerek,çıkarlarını ülkenin gariban insanlarının kanı üzerine kuran beyinsizler bunu ne zaman anlayacaklar.
         Bu gün geldiğimiz noktanın, dünden senaryosu yazıldı; bu gün sadece uygulamaya konuldu,hepsi o kadar.2011 ülke seçimlerinden sonra bu ülkenin sorunlarını çözmeye azmetmiş bir yönetimin oluşması halinde,bu topraklarda at oynatamayacak olanların karın ağrıları çoktan başlamıştı,bu gün pisliklerini sadece dışarı çıkarıyorlar.Görmüyor musunuz;adı barış ve demokrasi olan bir partinin kan ve göz yaşından başka bir talimatla görevlendirilmediklerini.Ben bu güne kadar hakikaten bunların,sorunların çözülmesinde ve barış içinde yaşayan bir toplum arzuladıklarını düşünüyordum,ancak bir acının verdiği refleslerimin verdiği tepki olarak anlaşılmasın,bu konularda var olan güvenimi hakikaten kaybettim.Bağımsız seçilen Kürt vekiller bu sorunun çözülmesi için değil odunum diye tutturan ve başka bir sözleri olmayan zavallılar grubunda değerlendirilecek bir piyon durumuna düştüler.Bu vekiller sorunun çözümünde bir rol almak isteselerdi,şu ana kadar yaptıkları davranışların hiçbirini göstermemeleri gerekirdi.Ancak kaos ortamından beslenen güçlerden onlara gelen talimatlar doğrultusunda hareket ettiklerinden, onlardan böyle bir davranış beklemek aptallık olacağı için biraz olsun düşünmeye ne dersiniz.
          Türkiye tüm olumsuzluklarla birlikte bir şahlanma eşiğine girdi,bu şahlanış kesinlikle kendilerini dünyanın kovboyu ilan eden ABD ve İsraili rahatsız etmektedir.Bu rahatsızlık onları, ülke içindeki uzantıları tarafından bu topraklarda kaos yaratmanın yollarına yöneltti.Bu yollar seçim öncesinden başlayarak hala devam edip gitmektedir.Bu gün hünharca hiç kimsenin haberi olmadan pusuya düşürüp o genç fidanları şehit edenler,bu uzantıların sadece bir kısmıdır.Yalçın küçüğün söylediği bir ifade var,İsrailin Türkiyedeki örgütlenmesi ve güçlülüğü,kendi ülkesinde yoktur.İşte İsrailin borazancı başının söylediği bir ifade,aynı zamanda bu adam bu ülkeye ne faydası olmuş,pkknın kamplarında onlara tarih bilinci adı altında dersler vererek eğitmeye çalışan bir piyon değil midir?Bu piyon kendini bu ülkeye gönderenlerin talimatlarını aynen uygulamaya çalıştı,ergenakon davasından sanık olarak yargılanan şahısların meclise girmesi için verdiği mücadelelerle.Bu şahıs onlarla ilgili hukuki durumu bile bile böyle bir işe girişti,sonrasında olacaklardan bir fayda sağlayarak,karışıklık çıkarmak için yemin protestosu ile ilk oyunlarını oynadılar,ancak bu fazla tutmayınca bu defa daha çetin, halkları birbirine düşürecek oyunu sahnelediler.Bu oyunun sahnelenmesindeki temel amaç,iktidarın bu meselelerle boğuşurken anayasa gibi bir sorunla uğraşma onları çözümleme,bu ekonomik kriz dalgasını aşma ihtimalini de göz önüne alarak,sıkıştırılabilecek tüm alanlardan sıkıştırılmak için işlerine başladılar.Bu gün meydana gelen bu hadiseler o karanlık oyunların sadece bir ilk adımı olduğunu düşünüyorum.BDPliler kesinlikle bu oyunun tam ortasında rol aldılar.Dağdaki insanları göstererek bazı taleplerde bulunuyorlar,o taleplerinin yerine gelmesi için çözümden kaçarak farklı bir adres gösterek sorunun çözülmemesi için ellerinden geleni oynayarak,karanlık yüzlerini ortaya koyuyorlar.Sorunlar var diyerek kendi kimliğinle siyaset yapacaksın,ama sorun varsa onun çözümünde başka bir adres göstereceksin,o zaman demezler mi adama peki düdük senin burda işin ne, benim muhatabım başkası ise,ben onunla konuşacaksam sen karşıma çıkma o zaman...Sorunlu kaçak bir adamın polisten kaçmak için sürekli adres değiştirmesi gibi,BDPliler ne yaptığını bilmeyen konumda kendilerini göstermeye çalışıyorlar.Ama artık bu saatten sonra yemiyor beyler,Önce ne istediğinizi bileceksiniz ondan sonra kalkıp talepte bulunacaksınız,sizler ne istediğinizi bilmediğiniz için ne bulsanız onu yok sayarsınız.Bundan sonra sizin yapacağınız tek eylem olarak ben dağları ve imralıyı adres göstererek acaba nasıl bir çıkmaza iktidarı sürüklerizin mücadelesini vereceksiniz gibi geliyor bana...Neden mi çünkü talimatlar öyle geliyor,bu gün demirtaşın söylediği bir ifade,zayıf siyaset sorunları çözmezse işte böyle gençler kurban gider.Bu sözün arka bahçesine inmek istemiyorum,yoksa füze rampasından atacağım füzelere karşılık verecek ülkeler henüz yok yeryüzünde.Bu kadar acı konuşuyorum,Biz gerizekalı değiliz,olayların kıvılcım ve ateşlenme şeklini görebiliyoruz.Ama şunları ifade edeyim ki,artık bu teraneleri bu millet yemeyecek,kanla beslenenler kanla boğulurlar.İsrailin ABD nin çok güçlü olduğunu ondan dolayı güçlünün yanında yer almamız lazım diyerek millete nasihat vermeye çalışan küçük hakikaten küçük....o adam şunu bilsin ki,Biz yerlerin ve göklerin Rabbi,eşi ve benzeri olmayan ol deyince herşeyi olduran Rahmanın kullarıyız.Mutlak galibin kim olduğunu anlayacaksınız. Yeterki bizler hakikaten bu oynan oyunların farkında olalım ve onların provekasyonlarıyla yapmak istediğimiz eylemlerimizden vazgeçmeyelim,göreceksiniz Allah'ın yardımının nasıl geldiğini,,,"...Onlar bir tuzak kuruyorlar Allah'ta onlara bir tuzak kuruyor...."
        İktidardaki arkadaşlardan önemle istirham ettiğim,havlayan köpekler nasıl ki,kervanın yürümesine engel değilse,sizlerde olayları soğuk kanlılıkla değerlendirin ve bu sorunlarla hayat boyu yaşamamızı isteyenlerin aksine bunların köküne bir kibrit suyu dökün.Bizlerin sizlerden beklentisi bu,hiçbir zaman birilerinin yaptığı melanet ve çirkeflik sizi bir toplumun tamamına karşı kinlendirmesin ve sizi adaletten uzaklaştırmasın.Kıyam etmek;herşeye rağmen yürümeyi becerebilmektir,Allah için.Sevgili dostlarım bu ülkede çok oyunlar oynanıyor,kıymetli başbakanımızla ilgili ortadan kaldırmaya yönelik çok ciddi hesapların yapıldığını anlamayacak kadar aptal değiliz artık,ama şuna inancımız sonsuzdur,insanlar için tayin edilmiş bir vakit vardır,o geldiği zaman onu ne geri alabilecekler ne de onu ileri alabilecekler çıkar,başbakanımızın bu inancı onu rahat davranmaya ve sorunların çözümünde önemli adımlar atmaya götürüryor,Bu yolda atığı adımlarda doğru da Allah Yardımcımız olsun Yanlış olanlarda da onları görüp düzeltme basiretliliğini versin.Her şeye rağmen durmak yok yola devam,Hedefiniz belli ise uğruna katlanacağınız acıların hepsi kutsaldır.Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.Rabbim zoru kolay eylesin,kolayı da daha kolay eylesin,Bizi hayattan koparmak isteyenlere inat umutla ve inançla yaşamalıyız yaşamadığımız günleri ve hep birlikte söylemeliyiz kardeşlik şarkılarımızı.O günlere kavuşmak umuduyla,Bu gün toprağa akan kanlar inşallah son bulur ve kardeşlik harcının çimentosuna katılan su olur...Bu kardeşlerime Allah'tan rahmet diliyorum,acılı ailelerine başsağlığı ve sabır temennilerinde bulunuyorum..."Allah bizleri,canlardan mallardan eksiltmekle,açlık suzuzluk ve hastalıklarla imtahan eder sabredenleri müjdele der...İnşallah acılarımızı bağrımıza basar,Güneşin doğumunu hep birlikte karşılarız..."sabah yakın değil mi...çok yakın.

Yıl:15.07.2011
Saat:12.35-01.15
Çengelköy/İST
EROL KEKEÇ

TÜRKİYE!!!

            TÜRKİYE Türklerindir diye kullanılan bir deyim vardır.Bu deyim aslında Türkler sınırını aşarak içinde bir çok türlerin yaşadığını anlatmak için kullanılan bir ifade olduğunu söylesem umarım garipsemezsiniz.Çünkü dünya üzerindeki bir çok farklı etnik kökene sahip toplumları anlatmak için kullanılan kavram,orada yaşayan bir ırkın ismini kullanarak,çoğul ifadenin mekan eki ile birleşiminden olduğunu görürsünüz.Ancak Türkiye kavramı bu kavramlar gibi dar kapsamlı bir kavram olmadığını,etimolojik açıdan daha geniş anlamları içinde taşıdığını düşünüyorum.Çünkü, sadece Türkleri ifade etse idi,Türkistan gibi bir terimle anlatılması etnik kökeni anlatması açısından daha uygun olurdu.Ancak burada Türkiye terimi ile anlatılmak istenen bir etnik kökenle irtibatlandırılmamalıdır.Bu ifadenin içinde anlatılmak istenen aslında,birçok aynı cinse ait türlerin yaşadığı bir mekan anlamında kullanıldığını düşünüyorum.Bu şekilde bu terim anlaşılmak istendiğinde,bu topraklarda kurulan devlette hiçbir ırka ayrıcalık yapılmadığını görürsünüz.Çünkü türsel anlamda bir isim,kendine yeni eklerin ulanmasıyla,mekan adı oluşturulmuş bu da Türkiye gibi yeni bir mekan ismini ortaya çıkarmış,bunun kimseleri rahatsız edci bir tarafının olmadığını düşünüyorum.Ancak bu kavramın sadece türklerle alakalı olduğunu gündeme getirerek bu topraklarda yaşayan farklı kökenlerden olan insanlarımızın duygusal modda kandırılmasına çalışıldığını görmekteyim.Bu yaklaşımlar hiç kimseye bir fayda sağlamayacaktır.Sistemin yanlış olması,ya da insanlara gayri ahlaki ve insani davranmış olması,çok uç noktalara insanları taşırsa hakikati görme engelimiz oluşur.Bu engeller aşılmadan kardeşlik binasının tuğlalarının örülmesi için gerekli harç eksik kalmış olur.Harcın olmadığı bir bina tasavvuru yapmak mümkün müdür?Elbetteki hayır,işte bu topraklarda Türkiye terimi ile ilişkilendirilerek oluşturulan bu mekan ismi,bu topraklarda yaşayan tüm insanları anlatmak için kullanılan bir kavramdır.Bu kavramdan rahatsızlık duyarak,sosyal barışı,toplumsal değerleri,bağlayıcı bağları ortadan kaldırmak isteyenler,şunu hiç unutmasınlarki,atacakları her adım insanlığın yok oluşuna hizmet edecektir.
            Bu tarz zihninizi zorlamanıza gerek yok diyenleriniz olabilir,ancak böyle herşeyin birbiriyle karmaşıklaştığı bir dönemde bağlayıcı ve birleştirici açıklamalara ihtiyac olduğunu düşünüyorum.Ben bu açıklamalarla aslında reel bir durumu ifade etmek için bu yola başvurdum.Arşivlerde kullanılan ifadeler benim yaptığım bu açıklamayla doğrudan ilişkilidir.Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken yaşayan haklar ve devletin kimlerin olduğu tanımı yapıldına baktığınızda,benim yaptığım açıklamaların ne kadar yerinde olduğunu görürsünüz.Bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti kuruluş felsefesine uygun tona getirildiğinde bir ulusun devleti olamadığı anlaşılır ve neden üniter bir devlet olduğu da daha iyi ortaya çıkar.Bu devlette uygulanan sistemi beğenmiyebilirsiniz bende beğenmiyorum,hatta oluşturulan kanunlar çoğu zaman insan hakları ile bağdaşmayacak düzeyde olmasına rağmen hukuk devleti oldumuzu anlatırız.Herşeyin kurallara uygun olduğunu anlatırız ve kendimizi hukukla irtibatlandırırz.Kanunu olan ve varolan kanunlara uygun yaşayan devlet hukuk devleti değildir,kusura bakmayın.Hukuk devleti, tüm insanlara insanca yaşayacağı ortamı sunan ve uygulanan kuralların insan doğasına uygun olup olamadığını da dikkate alan devlettir kısaca.Yani hukuk devletinde hakikaten liderler görürsünüz,yani doğru işleri yapan insanlar çoğunluktadır.Oysa kanun Devletinde de elinizi atsanız yöneticilere değer,bunların işi de, uygulamalarını varolan kurallara uygun yapmak.Uygulamalarının doğru mu yanlış mı olup olmadığını değerledirmek, onları ilgilendirmez.İşte biz böyle bir sistemde yaşıyoruz hukukla o kadar ilişkisi olduğunu söyleyemem,ama bu durum kavramları değiştirerek, toplumsal dokuyu oluşturan bağları koparmak olmamalıdır.
            Evet dostlar aslında Türkiye kavramının neleri anlattığını geniş geniş anlatmaya kararlıydım,ancak biraz soru işaretleri oluşturayım da dostlarım bu konuların üzerine biraz eğilsinler de, ortaya daha güzel sonuçlar çıksın temennisiyle,bu konuyu burada keserek sizlerin değerlendirmelerini ve hassasiyetlerinizi bir paylaşım olarak görmek umuduyla,Türkiyeliyim ben,sizlerde bu kavramı bu şekilde anlayıp,içimizde ve dışımızda cirit atan mossad ve cianın oyunlarına gelmeden oyun bozanlık yapmadan gelin hep birlikte el ele oynayalım derim..Türkiye Türkiye..

Yıl:14.07.2011
Saat:19.35-20-20
Çengelköy/İST
EROL KEKEÇ

1 Temmuz 2011 Cuma

TAKLİDİN MOTORU ZAN!(3)

Tarihi süreç içinde, toplumların hayatlarındaki fenomenlerin ifade edilişine baktığımız zaman, aynı pratikleri ortaya koyan ancak farklı insanlar olduklarını göreceğiz. Aynı yaşam tarzlarını ortaya koyan bu farklı insanlar değişik adlarla kendilerini kurtardıklarını sanabilirler. İyi kavramıyla açıklanamayacak kadar çirkin yaşamlara, sonraki nesiller söverek veyahut ta saldırarak, kendi çirkefliklerine meşruiyet kazandırma yöntemlerini denemekten bir türlü uzak değiller. Belli zamanlarda putçuluk olarak değerlendirilen bir yaşam, bazı zamanlarda ad değiştirerek, tarih sahnesine yeniden çıkabiliyor. Bunların en açık örnekleri,1400 yıl önceki Mekke toplumundaki putçuluk ile günümüz çağdaş cahiliyesinin hayatını tamamıyla istila eden putçuluk arasındaki farkta kendisini göstermektedir.2000 li yıllara yaklaştığımız bu günlerde,1400 yıl önceki insanların yaptıkları davranışlar ortaya konmasına rağmen, onların yaptıklarını kınayarak eleştirip ateş püskürürüz ama kendi yaptıklarımızın adına çağdaş cahiliye anlayışına uygun isimler vererek meşruiyet kazandırmayı ihmal etmeyiz. Bu davranışları ortaya koyup meşrulaştırmaya çalışırken yanımızdaki delillerimiz de sadece zan tahmin ve kuruntularımızdır.
İşte günümüz cahiliyesinin attığı her adımda, zanların onları harekete geçirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü bu toplumlar geçmişteki insanların hayatlarına bir yığın eleştirileri getirirken, onların gerçekten saçmalıklarla dolu bir yaşamı yaşadıkları için kınamazlar. Sadece Hz Peygambere karşı olduklarından onları kınıyormuş (!) gibi gözükürler. Hz Peygambere karşı olduklarını istemediklerinden dolayı da kınamazlar. İnsanlardan alacakları tepkilere göre davranışlarını biçimlendirdiklerinden uyanık davranmayı da ihmal etmezler. Bu tür insanlar, Hz Yusuf’a karşı çıkan insanlar gibi bir görüntü ortaya koymaktalar. Hz Yusuf’a karşı çıkanlar, kesinlikle Allah senin gibi birini göndermez demişlerdi; ne zaman ki Hz Yusuf dünya değiştirdi, o zaman da Yusuf’tan başka birini göndermez diyerek saçmalayanlar gibi, bunlarda saçmalamaktalar.
İşte tarihteki saçmalıklar farklı ebat ve boyutlarla değişik adlar altında her an yaşanmaktadır. Günümüzün saçmalıkları da bunlardan biridir. Cahiliyenin hayat suyu, zanlar pınarından fışkırır, cahiliyenin meyve ağacı ise, taklit bahçesinde yetişir. Sürekli adların değiştirilmesine gelince bu modayla ilişkili açıklanabilecek bir olgudur. Şu an lüks arabalara binen bir insanın 1950 lelerin lük aracı olan kadillaka yaptığı eleştirilere benzer sadece, modalar değişti, isimler farklı ama araçlar yine aynı, görevi insanları taşımak. Putçuluk olgusu da bundan hiç farklı değil, şimdi kalkıp yaptıkları putlarına, put derlerse 1400 yıl öncesinde yaşadıklarını anlatabilirler, ancak büst dediklerinde hem modern bir tanım yapmaktalar hem de bugün bu tarz davranışların normal hayatın akışı içinde olan bir eylem olduğunu vurgulayabilirler. Aynı zamanda bu isimlerle putlarının kutsallığını başkalarına da rahatlıkla benimsetebilirler.
Putçuluk tarihi bu tür isimlerle yeni bir boyut kazandı, toplumlar ekseninde. Her toplum kendisine bir kurtarıcı veya kutsi güçler aramaya başladı böylece. Toplumların isteyerek ya da istemeyerek de olsa bu tarz arayışlara kapı aralamaları, onları zamanla çıkmaları imkânsız olan kulelere hapsetti. Bu hapishanelerden bazıları; devlet, vatan, ulus bayrak, büst vs.
Evet, yukarıda isimlerini verdiğimiz değerler,1789 Fransız ihtilalinden bu yana, halkların dünyalarında önemli fonksiyonlara sahip oldular. Bir devlet kavramının kutsiyetini sorgulamak insanları aforoz edebilir. Bu sorgulama cüretini nasıl kendinizde bulabilirsiniz ki, bu kavramlar kutsaldır. Bayrak zaten baş tacıdır. Sakın ola ki onu yere düşürmeyesiniz yoksa çarpılırsınız.(!)Vatan deyip geçmeyin, ey evlat! Bizim babalarımız hep bu topraklar uğruna öldü. Sen kalkıp toprak uğruna da savaşılır mı diyorsun? Bu toprakların her bir karışı kutsaldır, çünkü ecdadımızın kanıyla bu topraklar sulandı. Benim ecdadımın kanıyla sulanan topraklar bizim için kutsaldır. Ulusumuz da yüce bir ulustur.(!)Hiç ulu önder M.K. Atatürk kalkıp ta bu ulus yani bu millet yüce bir millet der miy di, yüce olmasaydı? Çünkü o insan değerli bir insandı, sizler onu tanımazsınız benim babam onu çok iyi bilirdi. Onun Balıkesir hutbesini okurken ki, heybetini eskilerden bir dinleseydiniz, görürdünüz bu savunduklarınızı yine savunacak mıydınız? İşte böyle bir insanın ağzından bizler şöyle bir söz işitmişsek ”Ne mutlu Türküm diyene ”elbette onun söylediklerine inanacağız. Hayatta kaldığımız sürece de bizler bu yoldan ayrılmayacağız. Bu yol yanlış olsaydı, bu insanlar hiç bizi böyle bir yola sürüklerler miydi? Be oğul insanlar vatanın her karış toprağında düşmanla kapışan insanlar, sizler kaç günlüksünüz de, onları beğen miyorsunuz? Size şunları söyleyeyim, aklınızı başınıza alın, şeytana uymayın, sizin söyledikleriniz doğru olsaydı, bu kesim insanlar sizin bu dediklerinizi yapmazlar mıydı?
Bazı alıntılar şeklinde yukarıda aktarmaya çalıştığımız bu satırlar, şu an yaşayan insanların karayazısı gibi. Bu anlatılanlar, onların beyinlerini ve kalplerini kuşatan gerçeklerden sadece bazıları. Dikkat ediyor muyuz, tarihin farklı zamanlarında yaşayan insanların tavırlarına, yöntem, teknik ve ifadeler aynı olmasına rağmen, isimlerde farklılıklar var.

ELAZIĞ-1993
EROL KEKEÇ

NOT:DEĞERLİ OKUR DOSTLARIM BU YAZIMDA TOPLUMDA VAROLAN BAZI DEĞERLERDEN ÖRNEKLEMELER YAPARAK KONUNUN DAHA İYİ ANLAŞILMASI NOKTASINDA AÇIKLAMA YAPMAYA ÇALIŞTIM,BİZİM ÖRNEKLEMELERİMİZ YARGILAMA MAKSATLI OLMAYIP,SADECE İNSANLARDA SORGULAMA ALARMI BAŞLATARAK YAŞANILAN HAYATIN BİLEREK YAŞANMASINA DAVET ETMEKTİR....

TAKLİDİN MOTORU ZAN!(2)

Statükolar ile taklitçiler arasında da yakın bir ilişki vardır. Statükolar hayatiyetlerini taklitçilerin varlığına borçludur. Statükolar, tarihin bütün evrelerinde, sallantıyla karşı karşıya kaldıklarında, hemencecik taklitçilerin tabularına sahip çıkarak, kendi hegemonyasını korumaya çalışmıştır. Bunun en açık örneğini de Hz. Musa zamanındaki, statükonun sahibi olan Firavunun ağzından çıkan şu sözlerde bunu açıkça görmekteyiz. Ey ahali! “muhakkak ki, Musa’nın sizin dininizi değiştirmesinden ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmasından endişe ediyorum…”diyen Firavunun sözleri halkı hemencecik firavunun kucağına bırakmıştır. Bundan sonra da firavunun diliyle devrin taklit tabularını hedef olarak alan Hz. Musa’nın getirdiği mesajı alt etmek için, zan, tahmin, vehim ve kendi kuruntularıyla, dinlerini harekete geçirerek; demir atması imkânsız olan, hain firavunun gemisine binerek, firavunun sözleriyle gemiden inmeyi düşünecek hiç fırsatları olmaz. Firavunun “muhakkak ki ben sizi en doğru bildiğime götürüyorum. Sihirleriyle büyülenerek çalışan motorları onları kızıl denize kadar taşır.
Taklit, ruhi direncin sonunu, insani değerleri ihtiva eden sayfaların parçalanışını ve üretken yeteneklere düzenlenen komploların açığa çıkışını ifade eder. Taklit, insan ile Allah Arasındaki bağın koparılmasında en etkin bir rol üstlenir. Taklit, hedefi olmayan bir insanın, karanlığa sıktığı merminin patladığı andaki çıkardığı ses gibi çok ses çıkarır. Taklit, mutluluk okyanusuna özlem duyanların, koşu alanlarına kurulan barikatlardır. Taklit, aforozu can simidi olarak bilen sihirli bir tabudur. Taklit, aydınlık yolda yürümeye insanları çağıran, çağırıcıların nidalarından rahatsızlık duyan, karanlık dehlizlerin, yaya yürüyücülerinin şamatalarıdır. Taklit, yokluk ummanının serabını su sanarak hareketlerine ivme kazandıran, zanların görüntülendiği bir hayat ekranıdır. Taklit, sinsi düşüncelerin uygulanması için kurulan darağaçları gibidir. Taklit, din bezirgânlarının, mezar taşı yontucularının, ölü yıkayıcılarının yaşamaları uğruna zavallı kitlelerin sümüklü böcek gibi emilmesini öngören, şartsız fermandır. Taklit, öldürülmek istenen insanın ayağına darbelerin vurulmasını istemeyen, hak ve adaletin gözetleyicisi insanların karşısına dikilerek, yazıktır ama ne yapalım, ayağı kırılınca eline baston veririz diyerek, insanları avutmaya çalışan zihniyetin döl yatağıdır. Taklit, uzun boylu bir masalın tekerleme bölümüdür. Taklit, zavallı koyunlara zulmeden aslanlara alkış tutmayı marifet sanan, bir topluluğun anlayış cambazlığıdır.
Taklit konusunda aklımıza gelen bazı sinsi anlayışları buraya aktardıktan sonra, taklidin toplumsal hareketliliği sağlaması yönünden, fonksiyonunu irdeleyecek olursak, hemen aklımıza Tarde ‘nin taklidin toplumsal işlevini ele alma düşüncesine biraz göz atarak bu konuyu sorgulayalım.
Tarde’nin teorisini üzerine kurmaya çalıştığı taklit, toplumsal yapının bütünlüğünü, işleyişini ve işlevini yerine getirmede önemli faktör olarak göze çarpar. Tarde, taklide belli bir tanım getirmeye çalışırken önemle taklidin anlamlı ve mantıklı bir anlayış bütünlüğünü ifade etmesini öngörür. Tarde’nin bu yönüyle ortaya koyduğu düşünce, şu andaki hayatların temelini sorgulamayan insanlar için belki bir anlam ifade eder. Âmâ hayatlara köklü bir eleştiri getirip, yeni bir mesajla toplumları canlandırmak isteyen insanların mesajlarının içinde taklide bu anlamda hiçbir yer yoktur. Çünkü toplumsal yapıların işlevlerine ve işleyişlerine baktığımızda, taklit önemli bir yere sahip, âmâ kırılması yok edilmesi gereken önemli bir yere sahip, böyle olunca taklide toplumsal düzeyde değil de Hak ekseninde ne kadar önemli bir yere sahip, bu açıdan ele almamız gerekmektedir.
İdealist insanlarla halkın değerleri daima çatışma halinde olmuştur. Âmâ düşünür kabul ettiğimiz birçok insanın düşüncesiyle tolumun düşünce ve yaşamı iç içe olagelmiştir. İş böyle olunca düşünürler, halkın yaşamına açıklama getirirken, ön kabul ettikleri ölçüt, toplumun yapısının işleyişi olmuştur. Toplum yapısının işleyişini ve devamını sağlayan tüm öğeler ele alınır ve tartışılır, âmâ niçin ve neden soruları sorulduğunda, verecekleri cevaplar ancak; taklit tabularını ifade eden değişik tür ve boyutta açıklamalar olacağından, Tarde’nin teorisinin bu anlamda bir karşılığı ortaya çıkmaktadır. Biz taklidi biraz farklı eksende değerlendirmeye çalışalım.
İşte taklit gerçeğine biraz hakikat ekseninde göz atarsak, onu hakikat ekseninin dışında bırakmamız gerektiğini göreceğiz. Âmâ böyle değil de, olur mu canım, yani bunların yaptıkları yanlış mı? Diyenlerin acımaklı sözlerini dikkate alırsak, hakkın yolu olduğunu anlatacak kadar muzdaripleşebiliriz. Oysa şunu hiç unutmamak gerekir ki, insanın hayatını oluşturacak düşüncenin oluşumunda taklitçiliğe kesinlikle bir yer yoktur. “Bilmediğin bir şeyin ardına düşme, çünkü göz ve kulak ondan sorumludur.”Evet bilmediğiniz bir şeyin ardına düşerek yuvarlanıp gitmeyin, neden gidiyorsun bir olayın peşinden? Babalarımızı bu yolda bulduk, bizler de onların yollarını devam ettiriyoruz, diyecek kadar ilkel, hurafelerle iç içe bir hayatın nasıl bir amacı olabilir? Biz babalarımızı bunlar üzerinde bulduk ondandır işte, bizde onlara yöneliyoruz, diyenler aslında kendilerinin bir insan olmadıklarını, insanlığın ne işe yaradığını ve insanın içinde patlamaya hazır bir güç merkezi taşıdığını bilmediklerini ifade etmektedirler. Böyle olunca da onların yollarının doğruluğunu ve yanlışlığını onlara sorgulatacı ifadelerle açıklamalara girişmek, onların dünyalarını sarsar. Denize atacakmışsın gibi direnmelerle karşılaşırsın, ardından tabi oldukları yollarının doğruluğunu haykırmaya ve yeni mesajı bağırmalarıyla boğmaya yeltenirler. Bunlar kalkıp atalarımızın dini olan ilahlarımıza laf atarak ondan yüz çevirmemizi istiyorlar diyerek, bir yığın kuruntuları, kibirleri ve vehimleri oluşturarak, hareketsiz makineyi harekete geçirirler. Bunların hiçbir delilleri dayanakları olmadan sadece kafalarındaki zanlarla atalarının yollarına devam etme de direnirler. Zanları sayesinde boş kaportaya motor takarak uğruna ölecekleri alçaklık batakhanesine yuvarlanırlar.
1993-ELAZIĞ
EROL KEKEÇ

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!