"Ey toplumum! Sebep ne ki; ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz."
"Siz beni, Allah’a nankörlük
etmeye ve hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyi O’na ortak koşmaya
çağırıyorsunuz. Bense sizi o Aziz ve Gaffar olana davet ediyorum."
"Sizin beni çağırdığınız şeye,
ne dünyada ne de ahirette asla ve asla dua edilemez/onun dünyada ve ahirette
çağrı hakkı yoktur. Dönüşümüz-varışımız Allah’adır. Aşırılığa sapanlarsa
ateş halkının ta kendileridir."
"Size söylemekte olduklarımı
yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Allah, kullarını iyice görmektedir. "Mümin/41-44
Ey Rabbim! Bizleri sadık olan ve
hakkaniyetle bütünleşmiş, ruhlarını sadece sana teslim eden kullarından eyle…
Rabbim biz, kurtuluşa çağıranların, çağrılarını yok etmek için elimizden geleni
yaparız. Onların mesajları anlaşılmasın diye hemen yüksek sesle onları boğmak
isteriz. Toplumsal geleneğimiz bu bizim. Bağırarak çağırarak hakikati
anlatanlara karşı koyup, onu bastırmak isteriz. Velid Bin Muğire’nin, Allah’ın
Resulünün ağzını kapayarak anlattıklarının başlarına geleceği endişe ve
korkusunun etkisinden kurtulmak için yaptığı eylemin aynısını yaparak, devekuşu
gibi kafamızı kuma gömerek yaşamayı, gelmekte olandan bizi koruyacağını
sanırız.
Alışılmış yaşamlarımızın vermiş
olduğu nefsani hazlarına, hakikati tepeleyip geçmeyi tercih ediyoruz. Ondan
olsa gerek hakikatin kıvılcımlarının yansıdığı ortamlardan gözlerimizi kapayarak
hızlıca geçmeyi yeğliyoruz. Rabbimiz biz bizi unuttuk, çünkü seni unuttuk, seni
unutunca sen bize bizi unutturdun… Rabbim kendisini unutmuş olan bu biçare aciz
nefsinin peşinde koşmaktan yorulmayan, ama hakikat için attığı ve atacağı her
adım için nefes nefese kalan bizler nasıl edelim ki, gelmekte olan gazap ve
bizi sarmakta olan ateşin kuşatıcılığından beri olalım…
Rabbimiz, biz yaşadıklarımızı bilerek
yaşayanlardan değiliz, çıkarlarımıza ne uygunsa onu alıp kutsallaştırırız,
çünkü çıkarlarımızı korumanın adının hakikati korumak olduğuna inanarak bu
günlere geldik… Bu günlerimizi kaybedersek biz bu kazanımlarımızı bir daha
nasıl elde ederiz. Onun için sen bizim bu çıkarlarımızı da katında hakikat
eyle(!)Be hey zavallı nefis, senin bu kadar çukura indiğin ve çıkarlarını korumayı
hakikat olarak savunup başkalarının da bu çıkarları savunduğunu görünce avazın
çıktığı kadar bağırmaktan ve yırtılmaktan vazgeçmezsen sen hep aşağılanan ve
çukurdan çıkamayan bir zavallı olarak kalacaksın… Yaşadıklarını Vahiymiş gibi
sahiplenip onları korumak için de, bir köpek gibi her tarafa saldırınca seni
Yüce Rabbimiz nasıl tanımlar ey çukura düşen nefis, ”Onun üzerine varsan da
ondan uzaklaşsan da onun durumu dilini sarkıtıp soluyan köpek gibidir.”
Ey toplumum sizin sebebiniz nedir
yahu, sizi kurtuluşa çağıranları siz ateşe çağırıyorsunuz? Kendinizi yakarken
bırakın bari sizin kurtuluşunuzu isteyenleri yakmayın… Kendi nefislerinizin
kazandıklarını taşımaktan aciz iken, bir de hakikate şahitlik edip elinizden
tutanları da bataklığınıza taşımak isterseniz, kurtuluşunuz olmaz ve ateşin
sizi kuşatması zorunlu hale gelir.
Rabbimiz, biz hakkında hiçbir bilgimiz
olmayan şeyleri sana ortak koşmaya ve sana karşı nankörlük yapmaya alıştık, bu
alışkanlıklarımızı terk etmek ve sadece sana kul olarak gelmek o kadar zor ki
bedel istiyor… Biz bunların altından nasıl kalkalım, çağırıcılar bizi gafur ve
rahim olan tek güç sahibi sana çağırıyorlar, âmâ biz o günün nerede ne zaman
vuku bulacağını bilmiyoruz. Oysa inatlaşıp savunduklarımızın karşılığını
yaşarken de hemen alabiliyoruz. Peşin alımları biz çok seviyoruz, bir verip on
almak bizim tabiatımızda var… Manevi olarak kazançlar hep yarınlarda geleceği söyleniyor,
âmâ bizler gözlerimizle gördüklerimize inanıyoruz, sen de gözle görülmüyorsun,
bize hatırlatanların söyledikleri de ya olmazsa deyip burada tıka basa üstümüze
başımıza dökerek götürmek istiyoruz. Dünyaya bir defa geliyoruz o halde tüm hazları
burada tadalım diyoruz.
Herhâlde doğru düşünüyoruz değil
mi(!) ?
Ya bir daha bunlara kavuşamazsak diyoruz,
yanlış anlaşılmasın biz ahirete cennet ve cehenneme de inanıyoruz zaten, amenna
ve sadakana(!) Bunların hepsini bilgi olarak biliyoruz çünkü atalarımız da
bizlere bunları anlattı, hatta onlar bizim kadar bu dünyaya sarılmıyorlardı,
ancak onlar yanlış yapmış olabilir diyerek, biz dört elle sarıldık. Allah güzelliklerin
hepsini Müslüman kulunun üzerinde görmek istediğini bildiğimiz için, yaptığımız
malikânelerin tuvaletlerinin musluklarını en ala altın kaplamalı yaptırdık…
Seccademizi otomatik yaptık, Tekbir getirmek için kıbleye yöneldiğimizde hemen
seccade geliyor, karşımıza Kâbe resmi geliyor, tam bir huşu içinde ibadetimizi
yapıyoruz(!) tüm bunları sen bizim üzerimizde güzellikleri gör diye yapıyoruz
başka amacımız yoktur. Zaten cennette bunların en güzeli yine bizi bekliyor…(!)
Rabbimiz senin elçilerin bizi, gafur
ve rahim olan sana çağırdılar, biz de aslında iyilikleri düşünüyorduk ama
nankörlük ve şirk olduğunu bilmeyerek sana ortak koşmaya onları çağırdığımızı
bize söylediler. Peki, bizim yaptıklarımız şirk olsa bu kadar insan bunları
yapabilmek için çabalar mı, acaba diyorum yoksa bizi çağıranların imkânları
olmadığından ya da bizim sahip olduklarımıza sahip olmadıklarından bize öyle
şeyler anlatıyor olabilirler mi(!)? Ne bileyim insanın kafasına takılıyor işte,
biz o kadar çabaladık bunlara sahip olabilmek için, gecemizi gündüzümüze kattık,
şimdi zekâtımızı da vermiyor değiliz; kimse bize karışamaz en lüks olanları
tabi ki yaşarız… Biz böyle öğrendik şimdi bu kadar mezhep imamları yanlışta
bunları bize anlatan bunlar mı doğru?
Rabbimiz bizler böyle bir din bezirgânlığı
ile karşına gelmek ve huzurunda bulunmaktan hayâ ediyoruz. Bizi nankörler ve
bilmediğimiz konularda sana şirk koşan, asi olan kullar topluluğundan uzak eyle…
Rabbimiz biz dünya ve ahirette asla
kendisine çağrılmayacak nesneleri putlaştırdık ve bunları putlaştırdığımızı
bile anlamadık, sana kulluk yapıyor gibi onlarla haşir neşir olduk. Onların
bağımlısı haline geldik, onlar olmazsa veyahut ta onları kaybedersek yaşayamayacağımızı
sandık. Ondan dolayı onları kutsallaştırdık, onun yanında başka kutsallar nasıl
oluşturabiliriz ki, ya yeni söylenenler bizim bu imkân ve kazanımlarımızın
tekrar elimizden gitmesine neden olursa, o zaman biz perişan oluruz ondan
dolayı bunları bizden alma rabbim bunlarla birlikte bizi kabul et…(!)Rabbimiz
maymun iştahlı doymak bilmeyen nefislerin elinde paçavraya dönen kullar
olduğumuzu bilmeden, bir de kalkıp senin dinin adına yaşadığımızı, yaşadığımız
pislikleri de insanlara din diyerek satmaya başladık, insanlığın senin dininden
uzaklaşmasında başrol oynadık, sonra bu işler neden böyle oluyor diye sorumlu
aramaya kalktık diyememenin vicdani sorumluluğuyla kendimizi rahatlatmak için
polyanacılık oynayarak yeni bir yaşam tarzı tanımlamaya başladık… Rabbim sen
bizleri affet bağışla ateş azabnı bizden uzak eyle… Rabbim bizleri idrak eden bulunduğu
halden dönmeden Allah’a yakın olmanın imkânsız olduğunu anlayan, basiret ve
vicdan ehli kullarından eyle… Rabbim sen bizi hakikate ulaştırmazsan bizler
ancak cehennem odunu olarak bu dünya hayatını tamamlar ama cennette baş köşkte
yer alacağını sanan tüm amelleri boşa giden ve senin lanetine uğrayanlardan oluruz.
Sen bize acı Allah’ım bizim halimiz perişan…
Rabbimiz senin katından gelen mesajı
net olarak aktaran kullarına biz kulplar takarak, onların temiz kalmak isteyenlerden
olduğunu söyleyerek bizleri bölüp parçalıyorsun diyecek kadar da onlara
saldırıyı kendimize bir görev bildik. Yavan aşımızda yağ yokken, tadından
yenmiyor bunları yerseniz şifadır diyen gibi, bizler de masallar, mitolojiler
uçtular kaçtılar mucizeler kerametlerle transa girip manevi olarak rahatlarken,
böyle bizi düşündüren bu kullar hakikaten bizi rahatsız etmeye başladı.(!) Allah
her şeyi affeder diyoruz, onlar bize hayır Allah bilmediğiniz bir şeyin ardına
düşmeyin diyor, biz bunları nasıl öğrenelim hocalar şeyhler babalar dedeler,
sofiler anlatıyor biz de onlardan öğreniyoruz biz onların yalancısıyız şimdi
biz bundan nasıl sorumlu olalım…(!)
Rabbimiz biz gerekçe ve bahane
üretmede üstümüze kimseyi tanımıyoruz, biz de çözüm çok her şeye verilecek bir
cevabımız vardır. Demek ki dini çok iyi biliyoruz. Mesajları veren
yaşamlarımızla acaba yaptığımız zalimliklerden nasıl kurtulup kendimize geleceğiz.
Rabbim biz kendi nefsimize zulmettik… Hakikati bile bile yamulttuk,
menfaatlerimize uygun hale getirmek için, zamanın koşulları farklı diye yeni
bir tali din oluşturduk. Zamanın dini bizim dinimizi alıp götürdü. Öyle bir sel
gibi geldi ki tali bir yol değil de sanki otoban gibi tüm araçlar oradan
yolculuk yaptı. Biz de hasbel kader kendimizi onun içinde bulduk, ondan sonra
nasıl yapalım da en azından fazla kaybetmeyelim diye, değişik fren sistemleri
oluşturmaya başladık. Ramazanda yardımlar yaptık, oruçlarımızı fakir fukaranın
evinde açtık, Namazlarımızı kıldık, her kurumun başına bir ilahiyatçı getirdik,
okullara seçmeli Kur’an dersleri koyduk, İmam Hatiplerin sayısını arttırdık,
camileri çoğalttık yani dinimizin emirlerini her ortama taşıdık bunun yanında
ufak tefek hatalarımız da olmadı değil, bal tutan parmağını yalamasın mı, ama
besmeleyle yaladılar,(!) insanlarımız bir denizin içinde yüzerken herkes orada yüzüyorsa,
tabi ki kardeşlerimizde yüzdü ama onlar gemiyi karaya çıkarmayı başardılar. Her
şeyi insanlık için yaptık… Mesela adamın 1000 metre kare arsası var, birinin de
700 metre kare var, ama arada çok büyük fark var, o ancak onu yapabilecek
durumda ise ona 5 kat imar verdik, âmâ 1000 metre kare olana 5+5 verdik kötü mü
ettik; adamın fazladan iki dairesi olurken bize de 3 daire kaldı. Müslüman zengin
olmalı, yeminle söylüyorum kendimiz için bunu yapmadık, sırf Müslüman zengin
olmalı düsturuna uymak için yaptık…(!)
Herkes bizim kurumlarda, elden para
aldığımız iddiasında bulunuyor doğru olabilir, âmâ bir sorun bakalım biz onları
almazsak bir başkası mutlaka onu alacak nerede harcayacağı belli değil, hiç
olmazsa biz alıp onları hayır Kurumlarında, hayır işlerinde harcıyoruz, kötü mü
yapıyoruz elbette değil, ama gel bunu bazı haktan adaletten bahsedip başka bir
şey bilmeyenlere anlat, adamlar anlamıyorlar ki, sanki biz dini bilmiyoruz
elbette biliyoruz ama bunlar gerekli… Biz bunların hepsini yaparken yeminle
söylüyorum besmelesiz asla yapmıyoruz Allah’ım sen bizleri affet(!)
Usulsüz bir şeyler yaptığımız iddia ediliyor,
doğrudur usulsüz olabilir, âmâ biz Müslüman iş adamları oluşturmak zorundayız,
onların lehine bir dosyayı imzalarken asla abdestsiz ve besmelesiz imza atmadık…
Allah bunların hepsini görüyor…(!)
Rabbim biz dinden bunu anladık
anlamadıklarımızı da dinden olmayabilir diye tepki gösterdik onları bir kaşık
suda boğmaya çalıştık. Çünkü bir şey anlaşılmıyorsa çok tehlikelidir. Bu
anlaşılmayanları herkes anlamak isterse o zaman biz bunlarla nasıl baş edebiliriz,
onun için onların anlaşılmasının önüne geçip, bölücü hain ve vatan bayrak
düşmanı diye onları yok ederek işimizi kolaylaştırdık… Allah’ım tüm bu
yaptıklarımızı sen hayırlara vesile kıl, biz her şeyi Milletimiz için yaptık(!)
"Sizin beni çağırdığınız şeye,
ne dünyada ne de ahirette asla ve asla dua edilemez/onun dünyada ve ahirette
çağrı hakkı yoktur. Dönüşümüz-varışımız Allah’adır. Aşırılığa sapanlarsa ateş
halkının ta kendileridir."
"Size söylemekte olduklarımı
yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Allah, kullarını
iyice görmektedir."
Rabbimiz gözlerin ve gönüllerin sana döneceği
günde biz kullarını hüsrana gidenlerden eyleme… Sen bize acı, bize merhamet et
bu ramazanın içindeki tüm hayırları sana gönülden yönelen dualarda seni anan ve
eylemleri ile hakka şahitlik edenlere, mazlum ve mahrumların üzerine yağdır…
Biz nefislerimize zulmettik Allah’ım, nefislerini arındıran kullardan eyle
bizleri mutmain kullar olarak katına kabul et…Amin…
Bahadır Hataylı/18.04.2022/01.54
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder