Dünyevileşmiş yaşamlar insanlığı tanımlarken, “kaç paralık adam o” veya “Paran kadar konuş, daha olmazsa kilon kadar para sayarım gibi ifadeleri kullanır; sizler de bunların kullanıldığına çoğu zaman şahit olmuşsunuzdur. Yaşam kültürünün bu olduğu ortamlarda, parasızlık itibarı kaybedilmiş yaşam olarak bilinir ve ona göre bir değer verilir. Bu değer algısının küresel bir salgın gibi yayıldığı ve saatte 500km hızla ilerlediği bir yaşamda değer sistemlerinin baştan aşağı sorgulanması elzemdir.
“Kaç paralık adam” ifadesi aslında
kuşatılmış bir kültür dinamiğinin beyinleri ne kadar da işgal ettiğinin ifadesidir.
Bu ifadenin yediden yetmişe her ortamda kullanıldığı toplumlarda ciddi bir
değer değişiminin yaşandığı muhakkaktır. Önünüze çıkan ve sizinle iletişim
kurmak isteyen kişinin üstünü başını gözleyerek ya bağlantı kurulmasına ya da
dönüp gitmeniz gereken bir kişi olduğuna karar verirken, aslında sizin o
kararınızı belirleyen iç dinamik değil, doğrudan uyarıcıdan aldığınız enerjidir.
Yani uyaranın, sizde kendisiyle alakalı değerli bulacağınız imkân ve donanımlar
varsa durup dinleme ihtiyacı duyuyorsunuz, o imkanların olmadığına inanıyorsanız
bakmadan basıp gidiyorsunuz. Bu da değerlendirme kriterinizin onun hakkında
sahip olmadığınız güven ve eminlikle alakalı bir durum olmaktan çok, sahip
oldukları veya olmadıklarıyla ilgili bir tavır alınmasında etkili olmaktadır.
Kapitalist ve modern yaşam tarzının
insanlarda oluşturmak istediği kültür biçimi, sizin kendi genetiğinizi işgal
etmesine rağmen, bu yaşama ait olmayan ideal değerlerle kendinizi tanımlayarak
o değerlerin oluşturacağı bir yaşamda, kendinize yer belirlemeye çalışmanız, tamamıyla
kokuşmanın göstergesidir. Maddi ölçütleri olan ve niceliksel ölçmenin dışında
insani değerlendirme kıstasınızın olmadığı bir yaşamı, gaibi bir hayatın yönlendirmesini
bekleyemezsiniz. Ne yazık ki bizim toplumu dikkate alarak konuştuğumuz zaman
fakirlik imkânsızlık dendiği zaman itibarsız değerden yoksun bir yaşam algılanmaktadır.
Mesela bu insanların yaşamını devam ettirmesi için onlara verilecek bir imkân
en alt yaşam sınırı dikkate alınarak belirlenir. Nedeni ise çok fazla itibarı
olmamasından ve bir süje olarak görülmek istenmemesinden kaynaklanır. Oysa
yaşamla ilgili belirli ölçütler konulacaksa, öncelikle insanların en üst yaşam
sınırlarının belirlenmesi elzem iken, böyle düşünülmez çünkü üst yaşam sınırı
olamaz; nedeni ise sahip olanların ihtiyaç sınırı olamaz. Âmâ imkânı
olmayanların biyolojik yaşamlarını devam ettirip yani bir hayvan olacak duruma
gelebilmesi için dahi, ihtiyaç sınırı konulur. Nedeni ise bunların herhangi bir
değerinin ve itibarının olmamasından kaynaklanır. Yaşam alanı içinde dikkate
alınması gerekenler olarak sadece imkân sahipleri örneklem grubu içinde ele
alınıp diğerleri için bunlardan yola çıkılarak genel yargılar oluşturuluyorsa,
kaç paralık adam ifadesinin nelere muktedir olduğunu burada rahatlıkla
görebilirsiniz.
Ülkenin Milli gelirinin tanımı yapılırken,
tüm giderleri çıktıktan sonra geriye kalan birikimler, ülke nüfusuna bölünerek
ortaya çıkan sonuç fert başına düşen milli gelir olarak gösterilir. Ancak fakir
fertler hayatlarında böyle bir parayı göremezler. Ama ülkemizin gelir düzeyi
nereden nereye çıktı diye insanların hipnotize edilerek ezberletilmesi
sağlanır. Bakarsınız herkesin dilinde bitmek tükenmek bilmeyen bir söz
nerelerden geldik, milli gelirimiz 3000 dolarlarda iken şimdi 10.000 dolarlara geldik.
Nerede o para dediğiniz zaman istatistikler yalan mı söylüyor diye, bir de sen sahtekâr
olursun, anlamıyorsan bilmiyorsan konuşmayacaksın diye bir de sana mahkûm
muamelesi yaparlar. Evet dostlar, sizlerin değerini belirleyen ve size bir
anlam veren, zenginin parasına para katarak yığması, sen de onun yaşadığı yerde
olduğun için, senin de bir hakkın oluşuyor, (!)bu hak nüfusa bölünen gelirin
rakamlarla anlatılmasındaki, o rakam sadece sana düşen, dolayısıyla senin ne
değerin olabilir. Millî gelirin pay edilmesi safsatası tamamıyla bir kandırma
ve uyutma kuralıdır. Üçüncü dünya ülkeleri bu uğurda tam bir çığır açarlar.
Millî gelirin, sosyal adaleti tesis edecek düzeyde sizlerin yaşam koşullarını iyileştirecek
bir görevi yoksa, siz de adamsınız demek için sarf edilen bir ifadedir. Asgari
yaşam hayattan çıkarılıp onun yerine insani yaşam konduğunda, ayrıca insani
yaşam ücretiyle alakalı görüşmeler değil de insani yaşamın üst sınırı ne olmalı
diye bir ölçü tartışıldığı ve insanların insanca yaşaması için herkese sosyal
adalet reçetesinin uygulandığını görürseniz, işte orada kaç paralık adam
ifadesini göremezsiniz, kilon kaça diyemezsiniz, seni paraya boğarım
çılgınlığını söyleyemezsiniz; orada hayat hakikatler üzerine oturur ve
insanların değer ölçüsü de farklılaşır.
Bu açıklamaları, gelecek yaşam
sürecimizin genç nesiller üzerinden bir değerlendirmesini yaparken, kültür
kodlarımızı yerli yerine oturtamazsak, sağlıklı sonuçlara gidemeyiz de ondan bu
konuları ele aldım. Paranın tek kurtarıcı olduğu ve paranın açamayacağı kapı
yoktur gibi nesilden nesle aktarılan deyimleriniz toplumsal gelenek haline gelmişse,
bunları konuşmak elbette hem gerekli hem de zorunlu olur.
Gençliğin kısa yoldan az zamanda çok
imkanlar elde etmek isteyen bir nesil olduğunu konuşuyoruz. Doğru, böyle bir
talihsizliği yaşadığımız ancak bunların sebeplerini bilmezsek konuşmamızın
hiçbir anlamı olmayacaktır. Öğrenmelerimizin büyük bir çoğunluğunu
gördüklerimizden ve örnek aldıklarımızdan öğreniriz; bunun dışında kalanları da
okumalarımız ve gezmelerimizle elde ederiz. Peki açık yüreklikle soruyorum ve
dosdoğru adam gibi de cevaplarını ortaya koymamız lazım. Genç neslimiz, bizim
ahlak modelimizi mi örnek aldı yoksa hayali bir yaşamı mı örnek aldı. Har vurup
harman savurarak israfta sınır tanımayan, haram helal ver Allah’ım bu kulun yer
Allah’ım, haydi mücahidim yürü mücahidim her yol mubah mücahhhhhhhidim. Diyecek
kadar meşrulaştırma marşları yazacak duruma gelmiş bir ortamın yeni nesli
fiyasko bir yaşama sürgün edilmiş demektir. Ahlaksızlıkta öyle bir sınır
tanımaz hale gelindi ki, yeni nesilden beklenen, Avrupalı gibi planlı programlı
bir iş ama karşılığı ise en ilkel üçüncü dünya ülkelerinin gerisindeki bir hakkı,
hak görmek. Peki böyle bir ortamda insanlar hep paranın kulu kölesi olacak
düzeyde ondan başka bir şey düşünmüyor ve herkes kendisini düşünüyorsa, bunun
sebebini nerede aramak gerekir. Gemisini kurtarıp kaptan olanların çöplüğüne
bakmakta fayda vardır. Gemisini kurtaramayanlar dışlanır, alt tabakadan görülür
sözlerine itibar edilmez, çocuklar böyle babaları ata yerine koymaz çünkü
çocuklar için değerli bir baba, ne olursa olsun nereden olursa olsun, haram
helal demeden bulup buluşturan, kimin hakkı olup olmadığına bakmaksızın,
onların önüne çuvalla imkân sunan ve altına bir araba alıp hatta en iyi model
ve markalardan biri olursa daha iyi olur(!)…
Bugün gelinen nokta itibarıyla baktığımızda,
ahlaki ve dini değer sistemlerinin ciddi bir deprem yaşayan ve yıkılıp enkaza
dönmüş bir belde gibi olduğu muhakkak. Onun yerini yeni ve çağdaş değer sistemi
almış görünmektedir. Bu sistemin değer olmasının tek nedeni var o da sayısal
ifadeyle anlatılıyor olmasıdır. Bir sistem düşünün ki, onun için en kutsal olan,
nereden nasıl bulursan bul önemli değil, önemli olan ondan vergi veriyor
olmandır. “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” ifadesi aslında insanın genetik
ve fıtrata dayanan kodlarıyla oynamaktır. İnsanın fıtrat kodlarıyla oynadığınız
zaman, fıtrat kodlarıyla ilgili bir yaşama hasret kalırsınız. Bugün böylesi bir
hasretin yaşayanı ama özlemle o yaşamın arzulayanlarından olduğumuz kesin. Şunu
anlayalım artık arzuladıklarımıza ulaşabilmemiz bizim kendimizde olanı
değiştirmemizdir.
Sen yaratılan bir varlıksın benim gibi,
senin de benim gibi değerin var, aynı düşünceleri düşünmemiş olsak da düşünen
olarak aynı özelliklere sahip olduğumuzdan dolayı biz değerliyiz. Sen de
değerlisin ben de o da…Bizi değerli kılan sahip olmak için çabalayıp onun yanına
durarak kendimizi anlatmak istediklerimiz değildir. Sen bir öznesin senin değerin,
neden değerli olduğunu anlamak, hayatını değerli kılan uğruna geçirmek ve elde
etiklerinle yeryüzüne huzur ve mutluluk tomurcukları yaymak olmalıdır. Sen
bunları yapmak için ayağa kalktığında insan olarak yaşarsın ve insan olarak bir
değerin ortaya çıkar. İşte, o zaman “Ahsen’i takvim olursun…”Kaç liralık
adamsın senin kilon kadar para vereyim diyenler varsa, o zaman sen bir hiçsin
ve aşağıların aşağısına düşmüşsün ancak yananın kalmamıştır.
Çağdaş ve modern yaşamın yeniden
tanımladığı kültürel kodlara göre bir hayat oluşturmak için harcadığımız
çabaların hepsi boşa gideceğinden kuşkunuz olmasın…İnsan olarak ilminizle,
birikiminizle, duruşunuzla hak ve adaletin şahidi olmanızla doğrudan yana
ortaya koyacağınız tavrınızla bir değeriniz yoksa bir hiçsiniz demektir…Hiçlerin
hiçle çarpımından bir başka hiç çıkar, hiçler yutan elamandır. Hayatınızı yutar,
yutulmadan önce bir değer sahibi olalım…Marks’ın ben Hegel’in diyalektiğini tersine
çevirdim. O Diyalektiğin başını yere ayaklarını yukarı getirmişti, ben ise ayaklarını
yere başını yukarı çevirdim der. İşte ben de diyorum ki, Değer sistemimiz
tarumar oldu bu tarumarlıktan kalan döküntü de olsa yaralı hücrelerimizi bir
araya getirerek yeniden organizmayı ayağa kaldıracak zamanımız hala var, ancak
köprüden önce son çıkışa hızla ilerliyoruz. Son çıkışa girmeden evvel değer
sistemimizi ahlak adalet ve insanın yaratılış fıtratı üzerine oturtalım, yoksa
elimizdeki değer kilomuzu ölçerek ağırlığımızın nereden kaynaklandığını herkese
öğretecek ve sonrasında acılar eşliğinde ahlar vahlar arasında son nefes için
perde açılacak…
Münzevi bir yaşam öğütlemiyorum
aksine tüm münzevilikleri yerle bir edelim, sahip olduklarımızın tanımladığı
bir yaşamı değil, sahip olduklarımızı istediğimiz gibi bizden nasıl yapmamız
gerektiğini isteyen mutlak hükümdarın isteği doğrultusunda yeryüzünde adalete
şahitlik için kullanalım…O zaman herkesin bir değeri olur, yoksa değeri sıfırlanan
insanlığın yeniden kendisini tanımlamak için tartıya çıkarılıp kilosuyla anlam
kazandığını sanan bir nesneye döneriz.
Kaç paralık adam diyebilecek cesaretin
asla olmadığı ve herkese parasal bir değer biçilemeyen yaşama koşalım…Değeri,
kendisinden değerli olanların yaşamı her zaman bir değerdir. Onlar tarih
boyunca örnek olarak anlatılırken kilosu parayla ölçülenler ise hep olumsuz olarak
kınanmıştır. Dünyalıkların insanları cin çarpmışa çevirdiği bir ortamda,
”İnanmıyorsunuz diye sizi Kur’an’la uyarmaktan vaz mı geçelim…”Diyecek cesur
değer sahibi insanlara çok ihtiyaç vardır.
Selam saygı muhabbet ve selamlarımla,
Rabbim isteklerimizi katındaki değerleri
ile daim eylesin ki dünyanın kulları olmaktan uzaklaşalım…Dünya önemlidir ama
ahiret değerlidir. Değerli olanın değerini önemli olana harcamayanlara selam
olsun…
Erol KEKEÇ/30.05.2021/23.47