Bu Blogda Ara

6 Haziran 2022 Pazartesi

“EY İMAN EDENLER ALLAH’A VE RESULÜNE İMAN EDİN”

“Şu kendilerine Kitap'tan bir pay verilmiş olanlara bak, aralarında hüküm vermesi için Allah'ın Kitabı'na çağırılıyorlar da içlerinden bir zümre yüz çevirerek dönüp gidiyor.”Al-i İmran/23

“Bunun sebebi onların, "Ateş bize sayılı birkaç gün dışında asla dokunmayacaktır" demeleridir. Uydurmuş oldukları yalanlar, dinlerinde kendilerini aldatmaktadır.”

Al-i İmran/24

“Peki, o kendisinde kuşku bulunmayan günde, onları bir araya topladığımız vakit halleri nice olacak! O gün her benlik, kazandığının karşılığını tam almıştır. Onlar, hiçbir zulme uğratılmazlar.”Al-i İmran/25

Rabbim bizleri, beyanını hak üzere anlayanlardan eylesin, hakka hizmet etmeyecek sözleri dilimizle söyletmesin…

Bu ayetlere tüm bağımlılıklarımızı ve zihnimizin kararmış tortularını bir yana koyup, yüreğimizin derinliklerinden anlamaya çalıştığımızda, yaşadığımız hayatın ne kadar anlamsız ve kendimizi helak edenler olduğumuzu idrak edeceğimizi sanıyorum… Bu ayette kitaptan kendilerine pay verilenler ifadesini gördüğümüz an, hemen Muhammed (as) öncesi kitap verilenler diye noktayı koyup, tefekkür etmeyi düşünmeyiz. Oysa ayetin derinliğine tefekküre daldığımız zaman, bu ayetin doğrudan muhatapları olduğumuzu görürüz.

Kitaptan bir pay verildiği zaman kendimizi günahsız ve kurtulanlardan görerek, olumsuzlukların içinde yer alacağımızı hiç düşünmek istemeyiz. Oysa Allah’ın gazabına uğrayanlar, tüm amelleri boşa gittiği halde kendilerini doğru yolda sananlardır. Kitabı biraz anlamak için elimize alıp okumaya başladığımız zaman, kendimizi her şeyi bilen ilim deryası olarak görüyoruz. Oysa Kitaptan küçük bir nasip olduğunu bilsek, Allah’ın Kitabı için bir arada olmamız gerektiğini idrak ederiz ve Kitabı aramızda hükmetmesi için tek hakem olarak görürüz. Kitabın hükmünü hayattan uzaklaştırıp kendimizi hayatın odağına koyduğumuzda; Allah, bizi damgalar ve bir daha kendimize gelemeyiz.

Nefislerimizin öyle bir kuşatması altına girmişiz ki, kuşatılmış olduğumuzu da idrakten yoksun yaşamaktayız. Buna rağmen Allah’ın azabından belli zamanlarda kurtulacağımızı iddia ederiz. Sanki bu bilgileri bize aktaran bir kitap var gibi. Çok az verilen kitaptaki nasibimizi, hep olumsuzluklarımızı meşrulaştırmak için kullanmayı tercih ederiz. Yaşadığımız onca olumsuzluğun bize uğramayacağını düşünür, kendi hezeyanlarımızı din olarak görür onu yaşarız. Yani yaratıcının gönderdiği beyanı değil, kendimize göre oluşturduğumuz algıyı din ediniriz, o algıya göre de bir Tanrı yaratırız o tanrıya tapar, Allah’a ’taptığımızı sanırız. Allah’ın dininde azabın sayılı günlerde bize dokunacağına dair bir bilgi olmamasına rağmen biz onu kendimize göre taksim ederiz. Demek ki bu taksimatı bize yaptıran din kendi oluşturduğumuz dindir. Peki, bu dinle Allah’a yakın olmayı nasıl düşünüyoruz. Bu konuda hiç mi bize verilen bu akıldan faydalanmayı düşünmeyiz.

İçinde yaşadığımız çağda ki din ve Tanrı insanların kendi oluşturduğu din ve Tanrıdır. İnsan eliyle oluşturulan bu dinin evrensel bir din gibi insanlığa dayatılarak bu dinden uzaklaşanları da Allah’ın dininden uzaklaşıyor gibi görüp kendimize biçtiğimiz yerin, hakikaten hak üzere olan bir yer olduğuna inanıyor musunuz? İnsanın kendi oluşturduğu dinin hükmünü de kendisinin inşa ettiği, ceza ve sevap günlerini bu dinin içeriğine göre belirleyip, gönderilmiş bir dinin emri gibi bunu savunmaya geçip, mutlak kurtuluş reçetesi gibi sunmak, hakikaten bizlerin kurtuluşunu imha etmeye dönük olduğuna inanıyorum…

 Geçmiş dönemdeki ilahi kitapların hükümlerinin neden geçersiz olduğunu anlamayanlar, her zaman yeni dinler ihdas etmede yarış halinde olacaklardır. Nasranîlere ve İsrail oğullarına gelen kitapların hükmü niye kalktı diye sorulduğunda, cevabımız hazır, kitabı değiştirdiler. Nasıl değiştirdiler, diye düşünmeyi hiç istemeyiz. Onlar Kitaptan kendilerine verilen o küçük nasipten dolayı, her alanda konuşma ve kitaba eklemeler yapabilecek oldukları vehmini onlarda oluşturdu. Zamanla konuştukları her şeyi kitaptanmış gibi konuşarak kitaba eklemeler yapmaya başladılar ve kendi sonlarını hazırladılar. Rabbimiz onların bu çarpık algılarını imha ederek yeni bir elçi ve kitap gönderdi. O kitap tamamlanmış ve ona kimsenin bir ekleme ve onun paralelinde farklı ikinci bir bağlayıcı kaynak oluşturma hakkı yoktur. Dinin sahibi din de eksik bırakmaz. Allah, kendi dinini açıklamaktan ve ona ekleme yapılacaksa yapmaktan aciz değildir. Kimse Kalkıp Allah’ın gönderdiği elçisini ona denk tutarak veyahut ta onun adına sözler dizerek dine yeni bir kaynak oluşturma hakkına sahip değildir. Allah’ın dinine, Allah’ın gönderdiği elçi bile olsa ek bir kaynak atfetmek, o dine, dinin Rabbine ve Rabbin gönderdiği elçiye en büyük hakaret ve iftira olur. Resule ait olduğu söylenen sözler, ona ait olsa bile, o sözler Allah’ın koymadığı bir kanunu koyamaz, koyarsa o zaman elçi ile Allah savaş halinde anlayışı ortaya çıkar. Bu Resulullah’a övgü değil onu Allah’a eş koşmaktır. Peki, sen mi bunları bana şirk koşmaya çağırdın değinde, Resul, Rabbim sen münezzehsin ben böyle bir şeyi asla demedim dediğinde halimiz nice olur. Ben şuna yakinen inanıyorum ki, Allah’ın kitabına ekleme yapamayacağını anlayan sinsi beyinler, Resulullah’ı yüceltiyormuş gibi göstererek, Kur’an’a paralel bir dini kaynak oluşturmak için ciltler dolusu kitaplar bastılar. Ondan sonra Kur’an da bulamazsanız filan yere, orada bulamazsanız şuraya şeklinde kurumsallaşmış ve belli hiyerarşik bir din kaynağı oluşturuldu. Bunların tamamı ilahların mertebelerini belirleme ve o mertebeye göre onları göklere çıkarma düşüncesini insanlarda oluşturdu. Buna itiraz edecek ve sorgulayacak bir beyin ortaya çıktığında da hemen tecrit ederek, insanların hakikate ulaşmak için sorgulama yapmalarının önüne geçmeye çalıştılar.

Yani bu tavır ile önceki toplumların kitaba ekleme yapması arasında hiçbir fark yoktur. Ha kitaba ekleme yapıp aslını değiştirmişsiniz, ha değiştiremediğiniz kitaba denk olacak yeni kaynaklar oluşturmuşsunuz hiçbir fark yoktur. Bu söylemim Allah’ın elçisini hafife almak ve onu sıradanlaştırmak değildir. Allah’ın Resulüne ait olmayan asılsız eklemelerle dinin aslını hayattan uzaklaştırmak olduğunu ortaya koymaktır. Günlük yaşamın içinde bile çokça şahit oluruz, yeni bir program olduğunda o programı yazanlar içlerinden birini gönderirler ve o programı öğrenecek olanlara onu anlatırlar. Ancak o program dışından programa yeni eklemeler yaptığına şahit olamazsınız. Programı tanıtmak için gelen kişi, programı kendine göre yeniden tanımlarsa program aslından uzaklaşmış olur. Onun içindir ki, Allah’ın elçisine atfedilerek Resulün ağzından inşa edilmek istenen din, Allah’ın dinine paralel oluşturulmak istenen dindir. Bu anlayış dinin aslını ortadan kaldırır. Dolayısıyla kitaba ekleme yapmak ile Kitaba yardımcı hüküm koyacak kaynaklar inşa etmek aynıdır. Onun içindir ki, Bugün yeryüzünde egemen olan dinlerin hepsi sorgulamayı gerektirir. Sadece Yahudi ve Hristiyanlara gelen kitap değiştirilmedi. Müslüman olduğunu söyleyen topluluklarda Allah’ın kitabının yanına koydukları her kaynak, kitabı aynı düzeye indirmiştir. Onun için yeniden Allah’a ve Resulüne iman etme günüdür.

“Resul size neyi getirdi ise onu alın neden sakındırdı ise ondan sakının kendi heva ve hevesinden size bir şey söylemez. “Bunun anlamını önce doğru anlamak zorundayız, Resule atfedilen her şey hak demek değildir. Resul ise, bu hak olan kitabın dışında bir şey söylemez demektir. O halde Resule atfedilen ve bunları yaptı diyerek Dini rotasından çıkaran anlayışların hepsi varlığını gözden geçirmediği sürece, önceki toplumların değiştirilmiş tahrif edilmiş dini ile ortalıkta İslam diye gezen dinin hiçbir farkı kalmayacağı bilenmeli diye inanıyorum.

Allah’ın Resulünü göklere çıkararak, sen olmasaydın ben bu âlemleri yaratmazdım gibi bir sözü Allah’a atfederek ve adına da hadisi kutsi diyerek inşa edilen anlayış ile İsa Allah’ın oğlu anlayışı arasında nasıl bir fark olabilir, konum itibarıyla… Bu sözlerim hiçbir zaman Resulullah’ın şahsına yönelik bir basitleştirme değil, Allah’ın dini olarak bilip yaşamak istediğimiz dinin, ne kadar Allah’ın dini olduğunu sorgulamaya dönüktür.

Bu kanıya nereden ulaştım dersiniz, Birleştiren, kaynaştıran barış, adalet huzur düzen ahlak ve kardeşlik dini ancak belli sinsi katılımlarla bu kadar hayattan uzaklaştırılabilir. Kur’an’ın karşısına çıkarılacak ve kitabın dışından alınacak sözlerin referansı o kadar güçlü ve güvenilir olmalı ki, insanları kandırma gücünüz olsun. Dikkat ediyor muyuz, hadis yazımları, Allah’ın resulünden 150 yıl sonrası yani Emeviler döneminde oldu. Demek ki, Emeviler Dinin aslına dönük ciddi bir manipülasyon yapmışlar, o günden başlayan algı yönetimi hala tüm Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda çok ciddi bir aldatma aracı olarak varlığını sürdürmektedir. Olumlu ve güzel işaretler koyarak, sahte bir yaşama insanları taşıma yolları imha edilmediği sürece, dinden biraz nasiplenmiş olanlar insanlığı hep kandıracaktır.

Bir elçi gelecek, kendisini elçi olarak gönderenin vermiş olduğu buyrukları eksik bırakacak ve onun verdiği kaynakta olmayan hükümler koyacak ve sonrasında da gönderenin, gönderme amacına uygun yaşamış olacak… Peki, böyle davranan bir elçi (haşa) gönderene isyan edip kendine buyruk yaşamış olmaz mı? Resulullah’a yapılan bu iftiraların karşılığı tüm insanların toplanma gününde önünde dökülecektir.

“Peki, o kendisinde kuşku bulunmayan günde, onları bir araya topladığımız vakit halleri nice olacak! O gün her benlik, kazandığının karşılığını tam almıştır. Onlar, hiçbir zulme uğratılmazlar.”Al-i İmran/25

Gelin Allah’ın kitabını aramızda hakem yapalım ve onun huzurunda muhakeme olalım o bize şahitlik yapsın ki, dosdoğru olma imkânımız doğsun… Yoksa Kitaptan biraz pay sahibi olanların oluşturduğu dini, Allah’ın dini olarak yaşayıp kendi sonlarımızı hüsran edeceğiz. Allah’ın dininden uzaklaştırmak için paralel kaynak oluşturanların hepsinin yeri cehennem olacağından kuşkum yoktur. Elçilik gelmeden Muhammedül Emin olan bir insanın Nübüvvet öncesindeki hayatına baktığımız zaman, zaten İslam olarak yaşadığı için, Allah onu elçi olarak seçti. Peki, onun hayatından bizim hayatımıza dokunan ne var? Erdemli insanlar topluluğu örneği nerede…” Eğer Allah’ı seviyorsak Onun elçisine uyalım ki, Allah’ta bizi sevsin…”Ciltler dolusu paralel kitaplar oluşturarak Allah’ın Resulüne değer verdiğimizi sanıp onu ilahlaştırarak, Allah’a eş koşmak onu sevmek olduğunu düşünmüyorum kendimize zulmetmek olur. Ondan dolayıdır ki, biz kime iman ettiğimizi bilseydik Rabbimiz “Ey iman edenler Allah’a ve Resulüne iman edin” der miydi? Bir yerde sorun var o sorunu doğru tespit etmeden doğru bir rota tayin edemeyiz ve doğru yolda gidemeyiz…

Rabbim, bizleri akleden, idrak eden ve dosdoğru sana yönelen kullarından eyle… İslam âlemini içine düştüğü bu karmakarış din algısından uzaklaştır, sadece sana yönelttiğin kullarından eyle…

“Peki, o kendisinde kuşku bulunmayan günde, onları bir araya topladığımız vakit halleri nice olacak! O gün her benlik, kazandığının karşılığını tam almıştır. Onlar, hiçbir zulme uğratılmazlar.”Al-i İmran/25

Selam muhabbet ve dualarımla…

Erol KEKEÇ/05.06.2022/23.17


"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!