Osmanlı
imparatorluğunu parçalayan güçler, Osmanlının külleri üzerinde mirası devam
ettiren devletin, Osmanlı gibi çok dinli, dilli, özgürlükçü, tüm ulusları ve
etnik kökeni farklı toplulukları bir arada tutan bir sitemin yeniden inşa
edilmesinden, çok korktukları için tüm karanlık oyunları tezgâhlamak için gece
gündüz çalışmaktalar…
Herkes çok iyi
bilir, barış süreci ile ilgili çalışmalar ilk başladığı günlerde, İsrail, Mavi
Marmara’da yaşananlarla ilgili özür dilediğini bildirdi. Akabinde hemen
Suriye’nin Golan Tepelerini bombaladı. Bu olayların peşi sıra birbirini takip
etmesine bakarsak, tesadüf olmadığını göreceğiz. Başbakanın Diyarbakır
çıkarması ve Barzani, Şıvan gibi uluslararası kamuoyuna mal olmuş, isimlerle
Güneydoğuda boy göstermesi, bu bölgelerde sükûneti istemeyen güçleri çok
rahatsız ettiği muhakkak. İşte bu olayların sonrasında zaman gazetesinin, Milli
Eğitim Bakanlığında dershanelerle ilgili bir çalışma taslağı olduğunu ve bunu
sızdırarak kamuoyu ile paylaşmasını bir tesadüf olarak göremiyorum.
Bu ülkeye mal
olmuş, kısa sürede esen rüzgârların hormonel yatay büyüttüğü her toplumsal
oluşumun mutlaka uluslararası güç odaklarıyla göbek bağıyla bağlı olduğuna
inanmaya başladım. Neden böyle bir kanıya vardığımı düşünenleriniz olabilir,
ancak siyasal analizler yaptığınız da birçok oluşumun birbirinden bağımsızmış
gibi görülmesine rağmen bağlantılı olduğunu anlayacaksınız. Siyasal mekanizma
ve ülke genelini aşarak, küresel ölçekte bir genişleme yaşayan hareketlerin,
dünyaya yön vermeye çalışan güçlerin kontrolünün dışında gerçekleştiğini düşünmek,
kendimle alay etmek gibi geliyor bana…
Osmanlıdan
sonra dünyaya hükmeden güçler, dünyanın neresinde olursa olsun o ülke halkı ile
bütünleşme yaşayan sivil ve siyasal hareketlerle doğrudan ya da dolaylı temaslar
kurarak, bu oluşumların yönetim mekanizmalarına müdahale ettiğini görmekteyiz.
Bizim ülkemiz için de durum bundan farklı değildir. Küresel, ekonomik, siyasal
ve teknolojik gücü elinde tutan emperyalist güçler, kontrol edemeyecekleri bir
gücün bu kadar yaygınlaşmasına ve dünyaya meydan okuyacak duruma gelmesine
müsaade etmiyorlar. O halde bizim ülkemizdeki toplumsal ve siyasal örgütlenmeye
dönüşen sivil uhuvvet hareketlerini bu oluşumların neresine monte etmek doğru
olur. Şahsen
ben monte etme taraftarı değilim, çünkü oluşum ve yaygınlaşma şekline baktığım
zaman, tam da odağına müdahale edildiği kanısındayım. Bir hareketin üst
segmentine müdahale varsa, orta ve alt segmentlerin bunu bilmesi ve farkına
varması ancak, beklentileri ile farklı bir yaşamı gördüklerinde ortaya çıkar.
Böyle bir durumun gerçekleşmesi için hayati değişimler söz konusu olmadığı
sürece bunların ortaya çıkması da mümkün değildir.
Cemaatin
Dershaneler sürecindeki direncinin arkasında, sadece masumane dershane
çıkışının olmadığının anlaşıldığını sanıyorum. İktidarın cemaate karşı kendini
kanıtlamak için böyle bir yola başvurduğunu düşünmüyorum. Çünkü iktidar 2003
seçimlerinden sonraki programlarında böyle bir durumun olduğunu hep
vurgulamıştır, ancak bu işi göğüsleyecek ve arkasında duracak cesareti
gösterecek bakanlar olmadığından bu güne kadar uzamıştır. Bu dönemde bu kadar
gündem oluşturmasının arkasında cemaate ait basın yayın organlarının olduğunu
biliyoruz. Tüm dershanecileri de bu eksende bir araya toplayarak sivil bir
başkaldırı olduğunu kanıtlamak için, önceden hesaplı düşüncelerini ortaya
koyduğunu düşünüyorum. Bu kanıya vardığım noktaların başında, Cemaatin iktidarı
öteleme davranışlarının arkasında, AB ile uzaklaşması, i,İsrail’le gerilimli
bir politika izlemesi, İran, Rusya ve Çin gibi ülkelere yakın olduğunu
söyleyerek, düşünce alt yapısını oluşturması gelmektedir. Bu anlayışta olan
cemaatin İktidarı rehabilite etmek için kullandığı çeşitli yöntemlerden sonuç
alamamasından sonra, Sayın Başbakanın 16 Kasımdaki Diyarbakır çıkartmasının
hemen sonrasında, dershanelerle ilgili taslağı gündeme getirerek, iktidara yüklenmesi,
tamamıyla halka karşı kendisini masum göstermek amaçlı bir çığırtkanlık
hareketi olduğunu düşünüyorum.
Böyle karmaşık
gibi görülen denklemde, bilinenleri yerine koyduğumuz zaman bu problemin çözümü
de bir o kadar kolaylaşıyor. Benim bu kitaptan okuduklarımı anlatmamı
isterseniz, kısaca şunları ifade edebilirim.
2003 yılından
bu güne kadar Hükümete destek veren cemaat, milli görüşü hiç desteklememiş
olmasına rağmen, neden acaba milli görüşün içinden gelen bu ekibi destekleme
kararı aldı ve herkesten çok sahiplendiler.2000 yılı öncesinde ABD’ye yerleşen
hoca efendinin yakın arkadaşlarının, isimlerini vermek istemediğim lobilerce,
toplumun ibresinin Recep Tayyip Erdoğan’a kaydığını dolayısıyla bu hareketin
mutlaka kuşatılması gerektiğini, ondan dolayı da sahiplenmelerinin zorunlu
olduğuna inandırılmış olmalarıdır.
Hükümeti
kuşatmayan, sadece çıkarlar ölçüsünde anlaşma yapmanın, iktidara söz geçirme de
etkili olamayacağı düşüncesinin, ortak bir kanı olarak belirmesi…
Dünyanın çok
çeşitli yerlerinde daha hızlı yayılma ve çoğalma da etkili olacak, iktidar
nimetlerinden en iyi şekilde yararlanma ve iktidarın gücünü desteğini arkada
hissettirme…
Milliyetçi
çevrelerin gözünde daha etkili görünmek için Türkçe olimpiyatlarla gündem
oluşturarak, bu kurumları devletin sahiplenmesini sağlamak…
Türkçe
olimpiyatlarla Tüm Türkleri kuşatmak, Hükümete destekle Milli görüşle köprüleri
yeniden kuruyor görünmek, Geziye destek tavırlarıyla, iktidar karşıtlarının
gözünde meşrulaşmak, Yurtlar ve öğrenci evlerinde kızlı erkekli kalmanın
sakıncalı olduğu anlayışındaki tartışmalara karışarak, Kemalistler ve değer
dejenerasyonun öncülerine ışık yakmak gibi birçok eylemleri gerçekleştirdiğini
görmekteyiz…
Dinler arası
diyalog gibi yeni bir din anlayışı ile iğdiş edilmiş bir dinin oluşumuna
katkıda bulunma, Mavi Marmara da, otoriteden izin alınmadan böyle bir işe
girişmek doğru değil anlayışları ile İsrail’in yaptıklarının meşruluğunu, mavi
marmaradaki şehitlerinde otoriteye karşı gelmek ve izin almamakla bir isyancı
sınıfına sokulması tesadüf değildir.
Irak ABD
savaşında İsrail’e atılmış olan birkaç tane füzeden sonra, İsrail deki
çocuklara acıyarak ne kadar hümanist bir hareket olduğunu anlatanların,
Mısır’da Zalim Sisi’nin yaptıklarını eleştiremeyen ve oradaki masum halkın
katledilmesini lanetleyemeyen ve Müslümanların yanında olduğunu açıklayamayan
ya da kıytırıktan ifadelerle geçiştirenlerin, yaptıkları sanırım tesadüf
değildir…
Başbakanın
Diyarbakır gezisi ve orada verdiği mesajların hemen akabinde Cemaat, dershane
gibi bir sorunun hemen gündeme gelmesi tesadüf olmasa gerek. Ben buradan şunu
çıkarabilirim, bu ülkenin sorunsuz yaşamasının bir mucize olduğunu artık görmek
zorundayız. Çünkü Orta doğuda Kürt realitesini anlayan ve sorunlarını çözen
ülke Orta doğunun cazibe merkezi haline geleceğini anlayan küresel güçler, bu
sorunun gündem dışı kalmasını sağlamak ve başka meselelerle milleti uğraştırmak
için böyle bir sorun yaratmış olmaları muhtemeldir… Merhum Fehmi Şinnavi’nin
deyimiyle”İslam Ümmetinin yetimi Kürtler’”in sorunsuz bir toplum olmasını
istemeyenlerin, bir yön değiştirme politikalarının uzantılarının başlangıcı
olduğunu okuyorum… İnşallah Milletin gözünde bir değer ifade eden hizmet anlayışı,
girdiği bu karanlık dehlizin karanlıklarını bir an evvel anlar diyorum…
Yukarıdaki tüm
açıklamalarım kimseyi suçlamak ya da töhmet altında bırakmak için yazdığım bir
yazı değildir bunun bilinmesini isterim. Son günlerde farklı dillerde yazılan
bu toplumsal eylem kitabını okuduğumda geçmişteki uyaranlarla
bağlantılandırdığım zaman benim lügatimde bu kitabın tercümesini böyle
okuyorum…
Rabbimin bir
ayeti ile konuyu sonlandırarak, nefislerimizin zebunu olmaktan rabbim bizleri
kurtarsın ve şeytana uşaklık yapmaktan korusun…”Rabbim bizi ve içimizdeki
aşırılıklarımızı bize bağışla bizden önce yaşamış Müslüman kardeşlerimiz için
kalbimizde bir kin bırakma…”Haşr:10
SOSYOLOG-EROL KEKEÇ
27.11.2013 (20.15-21.30)
Çengelköy/İST