Aydınlanma dönemi olarak tanımlanan dönemler,
hakikaten karanlıkların eksik olmadığı dönemlerdir bu da böyle bilinsin.
Karanlık dönem olarak tanımı yapılan günlere baktığımızda, tarih bize o
günlerin bu günlerden daha aydınlık olduğunu göstermektedir. Toplumların
kimliksiz yaşadığına ve toptan sömürüldüğüne rastlamıyorsunuz. Ya bireyler
bazında gücü yetenler güçsüz olanları ortadan kaldırmış, ya da topraklar
parsellenmeden herkes özgürce kâinatın tüm nimetlerinden yararlanmak için sınır
tanımadan istediği gibi özgürce yaşamıştır. Özgürlüğümüzü aydınlanma döneminden
sonra ve toplumların kendi kaderlerini tanımlama dönemi olarak takdim edilen
1789 Fransız ihtilalının gösterilmesi tam bir yutturmanın kanıtıdır.
Milliyetçilik akımları ile beraber, toplumlar kendileri
için çizilen çizgilerin içinde bir mahkûmiyete maruz kaldılar. Bu mahkûmiyeti
ulusların özgürlüğüne kavuşması olarak tanımlamak, tüm ulus devletlerin ipini
elinde tutan cambazın bir oyunudur. Bu sömürgeci emperyal cambazlar, uluslar
için bu farklı sınırları belirleyip onları o sınırlara hapsetmeseydiler,
istedikleri emellerine kavuşamayacağını çok iyi biliyorlardı. Sömürge
mantıklarını gizlemenin ve o insanları sömürmenin en güzel oyunu, sömürülen
toplumlarca benimsenen bir masalla işe başlamaktı o tuttuğunda çok kolay
istenilen hedeflere varacaklardı, bunu da başardılar. Başarı, Milliyet temeline
dayalı dünyayı parselleyerek her parsele farklı bir ulusun adı ile kurulan
zindanlar olursa, ancak o zaman aydınlama olarak adlandırılabilirdi. Aksi
takdirde toplumlar, özgürce yaşanılan topraklardan bir kısmına gidememeleri ve
özgürlüklerinin ortadan kalkmasından dolayı buna karşı durabilirlerdi. Bunu
bilen sömürgeci zihniyet bu hain tuzaklarını gizlemek için Milli devletlerin
kurulmasını ve sınırların çizilmesini, büyük bir ilerleme olarak tanımladı. Her
parseli sahiplenen uluslar bu parsellerini koruma adına yeryüzündeki kan ve
gözyaşının debisini arttırdı, o gündür bu gündür bu debinin artışı çok büyük
bulanık göletleri oluşturdu.
Geldiğimiz döneme bakarsanız hep kan üzerine kurulmuş
devletler ve insanların gözyaşları ile çizilen haritalar görürsünüz. Bu
haritalar, sanal dünyada oyun oynayan kişilerin, ekran kapandıktan sonra
oyunlarının sona ereceğini bile bile, o oyunu sahiplenmeleri gibi bir kuruntu
komedisinin adıdır. Bu komediye son verilmezse tüm insanlığın yaşamı sanırım
farklı yaratıklarca bir komedi oyunu olarak bizden sonra yeniden
sahnelenecektir. Bu kâinatın sahibi “sizi farklı kabilelerde yarattık ki,
birbirinizle tanış olasınız” derken, sizin için belli sınırlar çizdik her
ırk(kabile-ulus)o sınırların dışına çıkmasın yoksa helak olursunuz diye bir
tanımlama yapmamıştır. Allah’ın yapmadığı bu paylaşımı, yaratılanların
kendisini hangi hakla bu paylaşımı yapma görevinde gördüğünü doğrusu çok merak
ediyorum. Allah yerlerin ve göklerin tek hâkimidir. Tasarruf yetkisi sadece ona
aittir. Hiç kimse aydınlanma adı altında yeryüzünde yaşayan halklarda yanlış
bir algılama oluşturarak, Vatan, Devlet ve toprak gibi yeni putlar yaparak
onlara tapmasını sağlayamaz.
Görüyor musunuz adı aydınlanma olan dönemlerin,
insanların algı dünyasını nasıl karattığını ve hayatlarda ne kadar çok putlar
oluşturduğunu. Sınırları belirlenmiş her ulusun bir defa vatan diye bir putu
var, ondan sonra ki putlar bu putun zihinlere yaptığı basınç oranında
değişmektedir. Vatan putunun etkisi çok yüksekse, bu büyük putun korunması için
küçük ölçekli, satrançtaki piyonlar, at vezir gibi birçok farklı putlara da
ihtiyaç duyarsınız. Bu putlarla boğuşurken bir de kalkar insanlıktan dem vurursunuz,
sonra modern aydınlanma döneminde yaşıyoruz diye horon tepmeye başlarsınız. Ama
göremediğiniz bir gerçek var ki, o da horon teperken, çıkan tozlardan gözünüz
görmez olur, bir ışık tutanı kovalarsınız, havayı temizlemek isteyeni keyfinizi
bozuyor diye, hain ilan der peşine takılırsınız, engizisyon mahkemelerini
yeniden kurarsınız, neden biliyor musunuz, hayatınızdaki keşmekeşlikten
kurtulmanız için size bir uyarı yaptığı için…
Evet, Ulus
hapishaneleri o kadar çok zindan oluşturdu ki, bu zindanların tamamı insanlığın
yaşamına yönelik tehdit içeren dinamitlerle döşeli, bu dinamitleri kaldıramazsınız,
olur ki, F hücresinde ki bir mahkûm bir gün E tibi yarı açık ya da yarı kapalı bir
cezaevine geçmek isteyebilir. İşte ulus devletler için çizilen çizgiler ve
oluşturulan haritalar tamamıyla böylesi bir manevranın içyüzünü gizlemek için
ortaya atılan karanlık tuzaklar olduğunu bilmek gerek. Bu karanlık tuzaklar şu
anda Adı İslam âlemi olarak bilinen zavallı topluluğun yaşamının olmazsa olmazlarındandır.
Hiçbir Müslüman Allah’ın ayetlerinin tahrip edileceğini savunmaz, peki ne
oluyor da yeryüzünde tasarrufu sadece kendisine ait olan kevni ayetleri kendi
aramızda parçalamışız sonrasında da herkes kendi yanında olanın en iyi olduğunu
savunarak, Allah’ı ilah olmaktan çıkarıp, yerine toprak ilahını koyuyoruz. Bunu
anlayan biri varsa anlatsın da anlayalım.
Aydınlanmanın kazandırdığı kazanımlara bakarsak, şayet
bunun adı bir kazanımsa, öncelikle insanların hayatındaki korunmaz kalelerden
ilahları kazandırdığı(!) muhakkak. Her Müslüman hangi ırkı temelden gelirse
gelsin, yaşamlarımızdaki bu ilahların mutlaka hayattan çıkarılması gerektiğini bilmeli,
Allah’ın arzında herhangi bir sınır tanımadan, Allah’ın sınırlarını tanıyarak
herkesin Allah’a kul olacağı özgür bir dünyanın oluşumu için mücadele etmelidir.
Bizim bu yaklaşımımızı çok uç olarak görebilirsiniz, ancak bu anlayış bir uç
olsaydı Allah’u Teâlâ”Yeryüzünde gezin dolaşın, sizden önceki yalanlayanların,
sonu nasıl oldu bir görün “der miydi. Demek ki, ulusal korunaklı duvarlar yok
rahatlıkla gezebiliyorsunuz, yoksa Allah Kuluna zulmeder mi? Yine başka bir
ayeti kerime de Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: Melekler onların canlarını almak
için sırtlarına vurarak, neden siz Allah’a yönelmediniz dediklerinde, bizler
zayıf kullardık, gücümüz kuvvetimiz yoktu, biz sadece bu kadarını
yapabiliyorduk,(diyerek gerekçe ileri sürdüklerinde)Melekler onlara derler ki,
Allah’ın arzı geniş değil miydi, evet genişti, o halde sadece rabbinize kulluk
yapacağınız bir yere gitseydiniz derler ve onları yüzün kuylu cehenneme atın
denir.”
Fazla sizleri yormadan sorgulamalarımı burada keserek
bir gerçeği dile getirip bu satırlardan ayrılacağım. Allah Kâinatın kimse
tarafından parsellenmesini istememektedir. Öyle bir durum olursa, Allah’ın bazı
toplulukları yaşattıkları ortamlarda buz dağlarının olduğunu, kimini yaşattığı
yerde sıcakların beyni parçaladığını görürsünüz, bu da Allah’ın adalet sıfatına
ters olur. O halde Allah mutlak adil olduğuna göre, Yeryüzünü parsel parsel
dağıtarak kendisine şirk koşulacak yeni ilahların oluşmasını beklemek, bu dinin
özüne en büyük bir ihanet olur.”Yerlerin ve göklerin tümü Allah’ındır, onlar
Allah’ı hakkı ile takdir ederken, bizim gibi zavallılar Allah’ı hakkı ile kadir
edemediğimiz gibi, onun adına konuşmayı da marifet sayarak, yeni ilahlarımızla
avunmayı kendimize bir marifet biliriz…
Bizleri karanlıklara gömen, bu aydınlanma döneminin
gayri meşru doğan fikirlerine elveda ederek, tüm bünyeleri saran algı
kirliliğinden kurtulmak dileğiyle, sizleri rabbime emanet ederek ayrılıyorum…
24.04.2013-(15.10-16.40)
Sosyolog-EROL KEKEÇ
ESENEVLER/ÜMRANİYE-İST