Bir zamanlar A.comte’un “İnsanlık düşüncesinin gelişim evresi” olarak savunduğu iddiasını yerden yere vuranlardandım ve hala da öyleyimdir. Ancak içinde bulunduğumuz dönemleri gördüğümde ve yaşananlara şahit olduğumda böyle bir düşüncenin, benim açımdan saçma sapan olsa da bütün bir insanlığı pençesine alıp sömüreceğini bilemezdim.90 yıllarda okuduğum Bilim Kutsal Bir İnektir, Bilim Kilisesi, Bilim Dedikleri, Bilimsel Bilginin Sosyolojisi ve bu yaklaşımların daha farklı versiyonları aslında bazı ipuçlarını veriyordu ancak bu kadar yakın zamanda bunların yaşanacağını ve yaşadığımız çağdaki insanlığın da küresel Bilim laboratuvarlarının denekleri olacağını doğrusu pek düşünmedim. Onları çok uzaklarda gördüm ya bizden önce ya bizden çok sonra olacağını hep değerlendirdim(!)
2000 sonrası Milenyum çağı olarak
kaydedilen bu çağ içinde öyle evreler barındırıyor ki, aynı ayın evrelerine
benziyor.(!)Hakikaten bu çağın insanlığı pençesine alarak bir ahtapot gibi önce
şiddetli bir saldırıyla korku yaydığına, sonrasında zihin, beyin ve yürekleri
uyuşturduktan sonra, canlı canlı üzerinde operasyon yaptığına şahit olduk. İşte
bunları görünce A.Comte’dan bahsetmemek mümkün mü? Comte’un düşünce dünyası
herkesin malumudur. Ona göre, İnsanlık düşünce ve pratiğinin gelişim
evresi,Teolojik,Metafizik ve Pozitif süreçten geçerek olgunlaşacaktır.
Ayrıntılara inmeyeceğim, ancak insanlık için en önemli ve olmazsa olmaz olan
dönem pozitif evredir. Çünkü bu dönem tamamıyla Bilimin egemen olduğu ve yaşam
hakkındaki tüm değerlendirmelerin doğa yasalarıyla açıklandığı Bilim evresidir.
Bu döneme geldiğimiz de din inanma boyutundan çok örenme ve pozitif yönüyle öne
çıkacak ve Bilim insanlığın yeni dini olacaktır. Felsefe de metafizik konuları
sorgulama alanı olmaktan çıkaracak ve doğrudan bilimin felsefesini yaparak
Bilimsel felsefe haline gelecektir derken bu günleri nasıl da öngörmüş olabilir
dersiniz(!).
Comte kendisini bir din kurucusu
olarak görür ve bu dini de Sosyoloji olarak izah eder. Sosyolojiyi tüm
bilimlerin üstünde bir yere oturturken, toplumu ele almasından dolayı böyle görür.
Çünkü yaşamda karşılığı olacak her oluşum ve eylemin toplumsal yaşamın
oluşumuyla ancak sonrakilere aktarılacağını düşünür bundan dolayı karşılığı
olmayan bir değerin de bilimin kapsamında olmayacağını dolayısıyla toplumsal
yaşamı en önemli faktör olarak gördüğü için sosyolojiyi toplumu ele almasından
dolayı bilimlerin en üst noktasında kabul eder. Bundan dolayı da kendisini yeni
dinin kurucusu olarak ifade eder.
İnsanlık düşüncesinin geldiği süreci
dikkate aldığımızda bilimsel açıklamaların ve bilimsel kanunların yaşamla
ilgili tüm sorulara cevap veriyor olması, çağımızın dininin Pozitif bir din
olmasının gerekliliğini vurgularken, bu dinin de bilimle anlatılacağını söylemektedir.
Dolayısıyla bu dinin peygamberleri de Bilim adamlarıdır.
Bu kısa özetlemeden sonra asıl
meselemize gelelim. Günümüzün en baskın dininin günümüzde bilim olmadığını
söylemek cesaret ister. Bilime(Kilisenin bilimine) karşı geldiğinizde hemen karşınıza
bilim kilisesinin engizisyon mahkemelerinde verilen kararın uygulanması için Sezar’ın
kılıcıyla karşılaşırsınız, onun için konuşurken seçeceğiniz her kelimeye dikkat
etmek zorundasınız. Bu kiliselerin aldığı kararları küresel bir baskı unsuru
haline getirmek için kitle iletişim araçları son derece görevlerini iyi yapıyorlar.
İnsanları önce korkutarak başlıyorlar, sonrasında tedirginlik ve endişe
başladığında yeni dinin peygamberleri devreye giriyor, ancak insanlığı geldiği
noktadan geri döndürecek olanın yeni din olduğu anlatılıyor, sonrasında imanda
tam sadakat gösterildiği görüldüğü anda herkesten günah çıkarma seansları başlıyor.
Bu günah çıkarma seanslarında telef olanlar olduğunda o da bilimin yeni
beklentilerini gerçekleştirmek için deney kaybı olarak tutanaklara geçiyor.
Denebilir ki böyle bir durum var mı sahiden? Son iki yıldır yaşadığımız süreç
böylesi bir dinin cin olup çarpma evresi olarak tarihe not düşülecektir.
Bilim kiliselerinden alınan akademik
kariyer ölçer uzmanı olmaya hak kazandıran diplomalarınızla toplumun karşısına
çıkarsınız her akşam yeni dinin geldiği aşamayı ve insanlığı ne kadar doğru bir
yola götürdüğünü anlatırsınız herkeste ağzı açık sizi dinler çünkü kendinden
geçmiş korkuyla yaşamaktansa ne olacaksa bir an evvel olsun olacak olan ne olur
bizi kurtarın diye sanki bu kariyer ölçerlere yalvarır gibi televizyon
ekranlarına bakarak dalıp giderler bir anda Nirvana’ya yükselirler. Bütün bir
insanlığı Nirvana’ya çıkaran din pozitivizm yani bilim dinidir. Bilim dininin
egemen olduğu peygamberlerinin aktif çalıştığı ve dini çalışmaları bir görev
bilinciyle yapmanın vermiş olduğu hazzı alarak çalışıldığında herkesi
büyüleyerek hipnotize alanınıza almanız zor olmuyor. İlahi din ile Bu dinin en
belirgin farkı aldatma üzerine kurulmasıdır. Bu din baştan aşağı
yeryüzü ilahlarının isteklerinden oluşan bir manifestoya sahiptir.
Peygamberleri nasıl bir görevde olduğunu pek bilmez ancak insanlık için
çalışıyorum algısından dolayı hizmette kusur etmez. Ondan dolayı biraz darda
kaldıklarında Küresel İbadethaneden gelen bir ibadet kültürü hemen aktarılır ve
bağlayıcılık yanı ballandırılarak anlatılır ve sizin gönlünüz fethedilir. Yani
anlayacağımız bu yeni din önce insanlığa cehennemi inşa eder sonra da bu
cehennemden insanları çıkarmak için kendisinin tek kurtarıcı olduğunu anlatır
durur. Oysa Cehennemi yaratanın da kurtarmak isteyenin de kendisi olduğu kimse
tarafından idrak edilmez. İşte bu din bu kadar cambazlıkları kendi bünyesinde toplarken,
İlahi din tamamıyla güven ve doğruluk üzerine oturur. İlk çağrısı korkulardan kurtarmaktır.
Güven duyacakları bir yaşama bütün bir insanlığı taşımaktır. Peygamberleri ne
için görevlendirildiğini çok iyi bilir ve kendi görevinin insanlığı mutlak
kurtuluşa taşıyacağına mutlak güven içindedir. İnsanların kendi elleriyle
oluşturdukları cehennem ateşini söndürmek için su taşır ve burada yaşanılmış
acıların dindirilmesi ve insanların rahatlaması için onlara cenneti vadeder.
İşte, Günümüzün Pozitif bilimsel dini, yaratıcının gönderdiği dinin karşısına geçerek,
senin görünmeyen cennetini ben burada göstereceğim diye çılgınlaşarak, önce
cehenneme sokuyor bütün bir insanlığı sonra onun beyin ve yürek sinir uçlarını
orda iyice törpüleyip duyarsız kıldıktan sonra cennet diye cehennemin ateşine
dayanacak bir yaşamı insanlığa armağan ediyor.
Yeni din mensupları çok çabuk hazmetme
becerisine sahiptir. Ondan dolayı yeni din adına verilen tüm gıdalar rahatlıkla
sindiriliyor. Önce cehenneme çevrilen bir dünyada acaba ateş bize ne zaman
gelir diye korkuyla yaşayanlara hemen tüm ortamlarda peygamberler devreye
giriyor ve yeni dinin nimetlerinin onları çabucak koruma kalkanı oluşturacağını
anlatıyorlar. Bakıyorsunuz arkasından herkes bu kalkanlara sahip olmak için
günler öncesinden randevu alarak dine girmek için sıra bekliyorlar. Hangi din
kendisini kabul edecek mensuplarıyla randevulu sistemle çalıştı. Ancak Bilim
dini böyle bir beceriye ulaşabildi. Yani dinlerin evrimleşme sürecinde nelerle
karşılaşılacağını da böylece öğrenmiş olmaktayız.(!)
Geçenlerde bir haber izlemiştim,
büyükbaş hayvanların çıkardığı gazların atmosfer tabakasını delerek küresel
ısınmaya büyük etkilerinin olacağı anlatılıyordu. Bilim adamları böyle bir
çalışmaya imza attığı ve bir buluş gerçekleştirdikleri döne döne deklare ediliyordu.
Bu ısınmanın önüne geçmek için de laboratuvarlarda gece gündüz çalışmaların hız
kesmeden devam ettiği açıklanıyordu. Kırmızı et alma isteği geninin tespitinin
yapıldığı bu genin isteklerine daha kısa yoldan yapay etler üreterek bu
isteklerin doyurulacağı hatta normal büyük baş bir dana etinden daha sağlıklı
olduğu hem de çok ucuz olacağı vurgulanıyordu. Bu çalışma hayata geçince, en
fazla bir yıl içinde de uygulanacağını bu etlerin piyasaya çıkacağı söyleniyordu,
büyük baş hayvan beslemenin çok anlamlı olmadığı atmosferdeki hava kirliliğine
neden olmasından dolayı bunun da önüne geçileceği ballandırılarak anlatılıyordu,
ben ise bu olay karşısında küçük dilimi yutmuştum. İnsanların bu konudaki görüşü
sorulduğunda onlar bunu dünden bekliyorlarmış, en azından daha ucuz bir parayla
kırmızı et ihtiyaçlarını karşılayacak duruma gelebilirlermiş…Sahiden soruyorum
hangi din bu kadar kısa zamanda insanların hem isteklerini hem de ihtiyaçlarını
belirleyecek kadar geniş kapsamlı bir yaşam ağı kurabilir.(!)
Bu salgın döneminde yeni din zirve
yaptı hiç jübile yaparak sahadan ayrılmayı düşünmüyor, hep zirvede kalmak için
yeni arayışlarıyla çalışmalarına da hız vermektedir.Blim kurulundan yapılan
açıklama demiyorlar mı sanki tüm cinler çevremi kuşatıp beni dansa kaldıracakları
hissini bende uyandırıyor. Bilim kurulu başkanı ne diyor hemen dinleyelim sesi
kesin diye evdeki yaşlılar çıkış yaptıklarında ne kadar da etkili olduğunu
hemen anlıyorum. Allah doğrudan seslense bu kadar etkili olacağını sanmıyorum.
Çünkü sizi rahatlığa ve sükunete çağıran bir mesaj kolay kolay anlaşılmaz ve
karşılık bulmaz. Ancak sizin beyin yürek ve fiziki metabolizmanızı allak bullak
edip sizi oradan kurtaracağını söyleyen mesajlar daha çabuk algılanır ve hemen
oraya yönelir insan. Cehennemi gösterip sonrasında umut vadedenlerin hepsi
yalan sahtekâr ve insanlığı sömürme dinleridir. Bu dinlerin neden var olduğu ve
kimlerin bu dinin ilahları olduğu bilinmezse insanlığı sömürme evresi sürekli
gelişerek devam edecektir. Günümüzde bilim olarak,ethik bir anlayış
kazandırılmak istenen çabaların büyük bir kısmı kendisi etik olmayan bir dinin
ne kadar da kendisiyle tutarlı ve çelişkisiz olduğunu da göstermez mi?(!)
Onun için diyorum ki, dünyayı cehennem
yaptıktan sonra yeniden cennet dağıtan anlayışların tamamı sömürü yanıltma ve
ikiyüzlü bir yaşamın ortaya koyduğu cibilliyetsiz bir yaşamdır. Bilim bu
küresel insanlık imhacısı dinin elinde bir manivela olmaktan çıkarılmadığı sürece,
bizi her zaman kapana sokan bir araç olacaktır. Bu aracın miadının dolduğunu düşünüyorum,
dolayısıyla miadı dolmuş her ilaç sizi iyileştirmeyi bırakın daha bir imha edecektir.
İşte günümüzde manivela olarak kullanılan bilim ve bilim kurullarının küresel
muktedirlere hizmet etmenin ötesine çıkacaklarına ihtimal vermiyorum. Çıkabilir
mi, birey olarak çıkabilirler ama anlayış ve sistem olarak çıkabileceklerini
kesinlikle düşünemiyorum.
Comte, şimdi uyansa kendi mirasının
kendisinin tahmin edemediği düzeyde bu kadar farklı olduğunu görse acaba nasıl bakardı.
Tarih boyunca dinlerde tahrifatlar olduğu gibi Comte’un dininde bunları
beklemek ve görmek elbette mümkün(!)…
Tüm bu açıklamalardan sonra son nokta
olarak şunu söyleyebilirim, yaratılış felsefesi daha çok kazanmak ve daha çok
egemen olmak ve muktedirliği herkese hissettirmek olan bir anlayışın, insanlık
yararına ve onları mutlu edecek bir bilim anlayışını oluşturacağına ve bilime
öyle bakacağına inancım kalmadığı için, yaşadığımız tüm olumsuzlukları bu
çerçevede değerlendiriyorum.
İnsanlık için amasız sadece yeryüzünü
huzurlu ve mutlu bir yaşam alanı haline getirmek ve insanlığı yaratılış
yörüngesinde tefekkür ederek yaşayacak kapıları aralayacak anlayışların bir an
evvel ortaya çıkması dileğimle…Selam saygı ve dualarımla!
Erol KEKEÇ/19.05.2021/06.53