Bu Blogda Ara

12 Mart 2022 Cumartesi

YARATILAN YARATICI TARAFINDAN BAKAMAZ

 Bir soruyla bu gün yazıma başlıyorum, Hakikaten bu dünya yaşamı bittikten sonra gelecekte çok ciddi bir hesabın olduğuna inananlar, dünya yaşamında günah ve yanlış defterlerinin kabarmasını isterler mi?        

İnsandır olabilir diyenlerin olabileceğini biliyorum ben de size yakın düşünmüyor değilim, çünkü imtihanın bir anlamı olmaz o zaman… Ama şuna kesin olarak inanıyorum ki, yeryüzünde bütün bir evrene zulmeden ve doğanın dengesini bozan bir yaşamın kuşatıcılığından söz edemezsiniz. Yaratıcı yeryüzünde bir canlı yaratacak, o canlı yaratıcının belli bir düzen ve ahenk içinde sistemli olarak yarattığı bu âlemi fesada uğratacak ve düzeni bozacak… Peki, Yaratıcının işi gücü yok sırf iş olsun ve yarattıklarını cehenneme atıp onların yanmasını izlemek için, hem böyle bir âlem yaratacak sonrada bu âlemin düzenini bozacak varlıklar yaratacak, bu düzeni bozanları tutup cehenneme atacak onla mutlu olacak sadist bir Yaratıcı…(!)Yaratıcının böyle bir eyleme ve kendini kanıtlamaya ihtiyacı yoktur. Siz onu takdir ve takdis etmeseniz de o Hamt edilmeye layık tek varlıktır.

Bu örneği vermemdeki amacım, Yaratıcı yarattı bir kader çizdi biz onunla uğraşıyoruz, önceden belirlenenleri oynuyoruz diyebilecek olanların bu tutarsızlığını ortaya koymaktır. Tüm âlemlerin rabbi her şeye muktedir olduğu halde, biz onu tanımlarken yanımızda olan bilgi ile tanımlamaya çalıştığımız için, işin içinden çıkamaz duruma geliyoruz. Yaratıcının bize verdiği bilgilerin tümü bizim bilmemizi istediği kadardır, ondan fazlası bize verilmediği için bu koca kâinat içinde bizim dışımızda bildiklerimizin ötesinde nelerin olduğunu bilmiyoruz. Onları bilmiyor olmamız onların olmadığı veya bizim kafamızdaki bilgi ile uyuşmadığı için inkârını gerektirmiyor.

İnsanın bu inkârı yönünün her zaman devrede olması, onun çok kötü bir tuzak içinde olduğunu da ortaya çıkarmaktadır. Çünkü insana verilen bilgi ve donanımlar, onun ilahlık iddiasında bulunmasının önüne geçecek kadar sınırlı olduğundan insana haddini de bildirmek istemektedir. Ancak insan bu haddi çoğu zaman aşarak, kendisini yaşadığı evrenin tek belirleyen gücü olarak görme gafletine dalabilmektedir. Bu gafletle birlikte kurtuluş imkânı olmayan yanlışlar göletlinden su içmeye başlar bu suyu içtikçe susuzluğu artar ve bir türlü doyuma ulaşmaz hale gelir.

İnsan, ne tarafından bakarsan bak tutarsızlıklar üzerine oturttuğu bir hayatı kendisi devam ettiriyormuş gibi, çılgınlıklarını sürdürmeyi ve onları genişletmeyi bir marifet bilerek yaşar. Ne zaman nerede son nefesini vereceğini bilmediğimiz bir hayatın sahibi biz olmadığımıza göre, bu canlılığımız devam ettiği sürece, yeryüzü bizden sorulur gibi hırsla her şeye sahip olarak yaşamaya bir anlam verebiliyor muyuz? Gerekçe oluşturmaktan bahsetmiyorum, çünkü kendimizi haklı kılmak için her türlü gerekçeyi oluşturup kendimizi savunmak ve akla uygun marifet ortaya koymada üzerimize hiçbir canlı yoktur. Bir taraftan geçici dünya deriz, oysa geçici olan biziz, biz geçici olduğumuz halde onun ömrünün bize göre daha uzun olduğu ortada iken buna rağmen nasıl olurda bile bile, kurulacak ilişkiyi hesapsızca yaparız.45 kiloluk bir insan ağır sıklette güreşen 120 kiloluk bir güreşçi ile güreşerek onu yıkacağına inanması gibi, ömrü insandan daha uzun olan dünya ile bir yarışa giren insan da bu müsabakayı hep kaybeden tarafta yer alacaktır.

Yaratıcıyı yaratılanların görebileceği ve anlayabileceği pencereden bakarak tanımaya çalışmak onun hakkında bütüncü bir bilgiyi bize vermeyecektir. Çünkü biz elimizdeki imkânlarla ve sahip olduğumuz genetik donanımlarımızda yüklü olan yazılımla ancak alabileceklerimizi alabiliriz. Bunun ötesinde neler var neler yok onları bilme imkânımız asla olmayacaktır. Onlara sahip olacak olsak o zaman yaratıcı bizi yaratmış olmaz ve bizler de bir yaratılan değil yaratıcı olmamız gerekir. Oysa bizim doğum ve ölüm çizgimiz belli ve bu durum ne kadar canlı varsa hepsi için geçerli olan bir kanun olduğuna göre, bizim mutlak bilgiye ulaşma imkânımız olmayacaktır. Çünkü yaratıcı değiliz yaratılanız da ondan… Yaratılan tarafta olmamıza rağmen yaratıcı tarafına geçip bizimle ilgili bilgilerin kaynağına ulaşmak istediğimiz zaman haddi aşarak ilahlık taslamaya başlarız ki, bu durum bizim kendi elimizle kendimizi imha edeceğimiz anlamına gelir. “Yeryüzünde birden fazla ilah olmuş olsaydı yeryüzünüm düzeni bozulur ve yeryüzü fesada uğrardı ”ayeti tecelli etmiş olurdu.

Halden hale geçen insan, anlık saniyeleri birbirini tutmuyorken, kendi ruh dünyasının devamlılığını sağlayamıyor olmasına rağmen, kendi dışındaki âleme bir düzen vermeye çalışması sizce de ne kadar tutarlı olur. Kâinatı düzene koyan ancak ve ancak, kendisi doğmamış, doğrulmamış, öncesi, sonrası olmayan her zaman ve her ortamda bulunan ve onda asla bir değişim ve başkalaşma hissetmediğiniz güç olabilir. O güç de yerin ve göklerin Rabbi Allah’tan başkası değildir.

Aklıma deli sorular gelmiyor değil, onları burada ele almak ne kadar mantıklı olur bilemiyorum ancak konumuzun daha net ortaya çıkması açısından bazılarını sorgulamak istiyorum. Haşa yaratıcı zalim mi, yoksa yapacak başka bir şeyi yokta sürekli varlıklar yaratarak inşa ettiği cehennemde onları yakarak mutlu mu olmaya çalışıyor veyahut ta yarattığı varlıklardan bazılarını da cennete koyarak onların rahat yaşamalarından kendi de mi hoşlanıyor… Dünyayı yaratarak burada bazılarını güçlü kılıp, bazılarına imkân verip bazılarına da acı çektirerek bundan ne anlıyor gibi, haşa kafanızda soruların döndüğünü tahmin edebiliyorum… İşte tüm bu soruların cevabını cevaplama merkezi olmadığımı da biliyorum. Yaratılan olarak var olup yaratıcı tarafına geçip sorular sorduğumuz zaman, yaratılanların hiçbirisi yaratıcı tarafından olaylara bakarak onların altından kalkamaz, çünkü yetileri ve sahip olduğu bilgi ve birikimler onu çözebilecek nitelikte değildir.

İnsan, yaratılmışların içinde hem en tepe noktada bulunmakta hem de en alt seviyeye inebilmektedir. Bu iniş ve çıkış tamamıyla kendi marifetlerini ortaya koymasıyla alakalıdır. İlk dönemden bugüne kadar böyle olmuş bundan sonra da böyle olacaktır. Bu sürecin bir dengeye oturması mümkün değil mi o zaman diyebilirsiniz, elbette mümkündür. İnsan kendi yetilerini ve sorumluluk alanının çerçevesini kendisine bahşedilmiş akılla doğru anladığı ve tanımladığı zaman doğru bir yörüngeye oturur; ancak doğru tanımlayamadığı zaman nerede olması gerektiğini anlamadığı için ortaya koyacağı bütün eylemleri hakikatten uzaklaşarak onu ve kazanımlarını ifsat derecesine indirecektir. Dünya hayatında bu karmaşa ve kaosların yaşanmasının temelinde de insanın kendi sorumluluk alanlarını doğru tespit edememiş olması ve hırsını frenleyecek bir mekanizmayı aktif hale geçirememesinden kaynaklandığını görmekteyiz. Dünya kalıcı değil derken, hakikaten onun kalıcı olmadığına inanan ve bir gün kendi iradesiyle bırakıp gideceğini bilen bir varlık, bu kalıcı olmayan hayat için kendisini erişilmesi güç bir ilah olarak sahneye çıkarır mı?

Demek ki insanın içinde, yaratılan olarak kendisini kabul ettiren değerlerden çok, yaratıcı olarak varlığını devam ettirmek isteyen bir güç onu yönetmektedir. Hırs ve ihtiraslar, daima süreklilik arzular ve doyumsuzdur. Doyumsuzluğun temelinde müstağnileşme vardır. Bu müstağnilik, insanın kendisini kendisine yeter duruma getirir. Kendisini yeterli hisseden ve her şeye sahip olacağını ve her şeyin belirleyen gücü olarak kendisine bir rol biçen insan, rotadan çıkmış varlıktır bu durumda bulunacağı seviyenin en altına iner ama kendisine sorarsanız, çok güçlü ve erişilmesi zor bir varlık olup çıkmıştır. Oysa insanın yok oluşa en yakın olduğu zaman, kendisini çok güçlü gördüğü ve insan olma makamının en altına indiği zamandır.

Kâinatın dengesinin bozulmasındaki en önemli etken olarak, insanın varlık sebebi ile yaşam arzusu arasındaki çatışmaların olduğunu görürsünüz. Varlığının gerekçesi belli, bu varlığın yeryüzünde yapacakları da çizilmiş olmasına rağmen, bu varlığın içindeki hırs ve mütekebbirlik arzusu onu bulunduğu ortamdan alaşağı edip onu uçuruma yaklaştıracak bir hayat denklemini ona sunmaktadır. Bu denklemle her türlü sorunların üstesinden geleceğini düşünen insan, hayatı yaşanmaz hale getirip bütün bir âlem için karanlık bir ortamı kendi cinslerine armağan eder. Bunun sebebi olarak arayışlara başlar, çünkü kendisinin burada bir sebep olacağını hiç düşünmez. Ben çocukken nenemin bahçesinde dutlar yeni olmuştu onları aşağıya dökmek için, yerden taş alıp ağacın dalına attığımda taş geri dönüp kafama çarpmıştı ve ben orada kısa bir süre baygınlık yaşadıktan sonra kalkıp etrafa bağırıyordum bu taşı kim attı; beni öldürecektin diye bağırıyordum, tabi ki etrafta kimse yoktu beni duyan benden başka, âmâ sorunun kaynağı benim dışımdaydı, oysa ben kendi attığım taşı yemiştim. İşte insan kendi acziyetini görmeden hırsının esiri olursa, yanlışların odağında olmasına rağmen kendinde asla bir kusur bulamaz ve mutlak doğru olarak yeryüzüne kurtarıcı olarak geldiğine inanır. Bu inanış geniş kitlelerin de desteğiyle acıların altından kalkamaz duruma gelir büyük bir topluluk…

Hırslarının esiri olanlar hesap vermeyi değil, hesap görücü olarak kendilerine bir yer taktim ettiklerinden, attıkları her adım insanlığı biraz daha karanlıklara ve uçuruma yaklaştırır. Yarınlarda hesap var diyerek yeryüzünde bozgunculuk çıkaranların, kendileri yeryüzünün her türlü imkânlarından faydalanırken yaratıcının her canlı için verdiği rızıkları ele geçirerek konforlarını artırırken, zavallı ve zayıf düşenlerin hayatları onları hiç etkilemiyorsa, bunlar asla yarın hesap var sözüne inanmamışlardır. Hesap, hesabı şaşırtır sizi daha ince ve ayık davranmaya götürür. Bir insan, aşağıladığı cinsleri kendisine bir değer vermediği zaman bir hiç olduğunu bildiği halde, neden kendisine değer vermesini istediği varlıklara acı çektirmekten zevk alır?

İnsan diye bildiğimiz varlık, kendi varlık gayesini ve varlığının donatılarını ve nelere sahip olacağını ve neleri elde edemeyeceğini anlamadığı sürece insan değil, ancak biyolojik bir canlı olup aklın ne işe yaradığını idrak edemeyen bir yaratık olur. Onun içindir ki insan olmak öyle kolay değildir. İnsan olmak, önce yaratılan olduğunu ve kendisi için çizilen sınırlar içinde, varlık gayesini anlayarak verimliliğin doruğunda tüm âleme faydalı olarak yaşamak demektir. Bunun için sahip olmaya çalışan bir yaratık değil, değeri kendisinden olan sorumlu bir varlık olarak yeryüzünü imar eder.

İmaratta yer almayan, tek hücreli canlılar gibi amip olarak yaşamak, insanlığın ne olduğunu idrak edememektir. İnsan, yeryüzündeki yaşamın düzene konulması için yaratıcının kendisine bahşettiği akılla, yeryüzü terazisini dengeye getirmek için mücadele eden ve adaletten asla ayrılmayan çifte standartçı olmayan, tüm canlılara yaşam hakkı tanıyan hepsine merhametle yaklaşan yeryüzünde yaratıcının tayin ettiği halifedir. Yeryüzünün hilafet görevini unutanlardan ancak yeryüzünde bir despot zalim ve haydut olur. Haydutların ilahlık yarışına girdiği dünyamızın yeniden aydınlanması ve tüm canlıların huzur içinde yaşaması için, insanı diriltelim ki, insanlık ortaya çıksın, yoksa hepten bizler yeryüzünü parselleyen yerel, bölgesel ve küresel zalimlerin oyuncağı olarak yok olmaya mahkûm olacağız. İnsanlık için geri sayım başladı. Bu sayı dizisinin sonunda insanlık, Yaratıcının tarafına geçip bizleri yönetmek isteyen haddini bilmeyen yaratıkların eliyle şeytanın karargâhında eğitim amaçlı kullanılan bir kadavra olarak tarihteki yerini alacaktır.

Bir coğrafyanın imkânları orada yaşayan tüm canlıların hakkıdır. Onların hepsinin rahat yaşaması gerekir, âmâ yeryüzü ilahları ve onların yakınında olup ilahlara her türlü desteği esirgemeyenlerce gasp edilen bu imkanlar, bunların dışındakilere hayatı yaşanmaz kılarken, onların mutlu olacaklarını sanması, sadece bir halüsinasyon görmedir.

İlahlık iddiasında olmadığını söyleyenlere, gerçek yaşamlarındaki ilahlık makamlarının onları götürdüğü çıkmazları gösterecek aydın kimlik ve kişilik sahibi şahsiyetli duruş ortaya koyan insanlara ihtiyaç vardır. Bunlar da ortalığa çıkmadığı zaman insanlık hepten yok olacağı günü bekleme sürecine girmiş demektir.

Zihin yürek ve yaşam üçgeninde ciddi sorgulamalar yaparak, geleceğin huzurlu ve mutlu nesillerine yeni bir dünya bırakmak isteyen tüm gönülleri selamlıyorum ve herkese selam dua ve muhabbetlerimi iletiyorum…

Erol KEKEÇ/11.03.2022/14.50

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!