Din Ticareti Yapanın Dini Olmaz: El Kindi’nin Sözü Etrafında İnsani ve Toplumsal Bir Hesaplaşma
İnsanoğlu, yüzyıllar boyunca dini; rehberlik eden bir yıldız, şaşmaz bir pusula, anlam ve huzur bulduğu bir liman olarak gördü. Ancak bu kutsal alan, bazıların elinde öyle bir hale geldi ki; özünden koparıldı, ruhaniyetinden arındırıldı ve bir ticari metaa dönüştürüldü. Bu yozlaşma, sadece bireylerin maneviyatını kemirmekle kalmadı; toplumsal yapıyı da bir ağaç kurdu gibi içten içe yıprattı.
El Kindi’nin, “Bir şeyin ticaretini yapan, onu satar. Sattığı ise artık kendisinin değildir. Dolayısıyla ‘din ticareti’ yapanın dini yoktur” sözü, yüzeyde basit bir uyarı gibi görülse de, aslında insanın ruhaniyetine ve ahlaki pusulasına yönelik derin bir sorgulamaya çağrıdır.
Bu sözün üzerinde düşünürken, aklımıza şu sorular üstü üstüne gelir: Din satılabilir mi? Satılan din neye dönüşür? Dini ticarete konu eden insanların şahsında, toplum nereye sürüklenir? Bu soruların yanıtları, sadece bir eleştiri değil, aynaya bakışımız olmalı.
Din ve Ticaret- Kutsalın Metalaşması
Ticaret, insanoğlunun çok eski zamanlardan beri hayatının bir parçasıdır. Ancak ticaretin kapsamı, fiziksel mallarla sınırlı kalmaz; bazen fikirler, değerler ve hatta ruhaniyet bile ticaretin konusuna dâhil olur. Din ise bu anlamda çok hassas bir noktadadır. Bir şeyi ticarete konu ettiğinizde, onu satılabilir, alınabilir, pazarlanabilir bir şey haline getirirsiniz.
Din, bir ticari mala dönüştürüldüğünde, kutsiyetini kaybeder. Söylemleri anlamdan, ritüelleri ruhaniyetten yoksun bir hale gelir. Artık o din, vicdanı şekillendiren bir şey değil; banknotlarla tartılan bir ürün, reytingleri artıran bir aracı, siyaseti meşrulaştıran bir maskedir.
Din satıldıkça, dinin alıcısı olan insanlar da müşterileşir. Maneviyat bekleyen insanlar, şirketlerin, sahte dini liderlerin ve politikacıların ‘hizmet alanı’ haline gelir. Allah ile kul arasındaki en samimi bağ, bu aracılar tarafından çıkarlar için suistimal edilir.
Din Ticareti - Modern Bir Skandal
Din ticareti, tarihin her döneminde tartışmalı bir konu olmuştur. Ancak modern çağda, bu mesele daha karmaşık ve trajik bir hal almıştır. Günümüzde dinin ticari amaçlarla nasıl kullanıldığına dair örnekler, sadece bireylerin değil, toplumların da manevi ve ahlaki çöküşüne işaret eder. Her bir örnek, dinin özünün nasıl hiçe sayıldığını, maddi çıkarlar için nasıl bir meta haline getirildiğini açıkça gözler önüne serer.
Medya ve Din Söylemi
Bazı televizyon programlarında dini konuların şöhret ve bağış toplamak için kullanılması, dinin yozlaşmasının modern bir yüzüdür. Vaazlarını sık sık reklamlarla kesip izleyicilerden maddi destek talep eden "din adamları", lüks giyimlerinden, şatafatlı hayat tarzlarından dinin tevazu mesajını yansıtmaktan oldukça uzaktır. Bu tür uygulamalar, dinin manevi gücünü ticarileştirerek halkın gözündeki değerini düşürmektedir. Özellikle, "kutsal su" ya da "mucizevi ürün" adı altında satılan eşyalar, bu yozlaşmanın zirve noktalarından biridir.
Siyaset ve Din Manipülasyonu
Siyaset, dinin en kolay manipüle edilebileceği alanlardan biridir. Dinî referanslar seçim meydanlarında halkın duygularını etkileyip oy toplamak için kullanılırken, seçim sonrası bu kutsal mesajların unutulması sıkça karşılaşılan bir durumdur. Seçim sürecinde sık sık kullanılan "manevi değerler" söylemi, toplumda kutuplaşmayı derinleştirir ve dinin birleştirici rolünü zayıflatır. Bu tür siyasi hamleler, halkın dini anlayışını yozlaştırarak hem bireysel hem de toplumsal ahlakı erozyona uğratır.
Hac ve Umre Turları
Hac ibadetinin astronomik fiyatlarla sunulması, dinin ne kadar metalaştığını gözler önüne seren çarpıcı bir örnektir. Bu kutsal yolculuk, lüks oteller, özel rehberlik hizmetleri ve "VIP ibadet paketleri" ile adeta ticari bir etkinliğe dönüştürülmüştür. Oysa hac ibadeti, İslam'ın özünde, eşitlik ve tevazu mesajını taşır. Ancak modern organizasyonlar, bu mesajı gölgeleyerek ibadeti bir gelir kaynağı haline getirmiştir. Yüksek fiyatlar, sadece zengin kesimlerin bu ibadeti yerine getirebilmesine olanak tanırken, manevi değerden uzaklaşmış bir görüntü sunar.
Toplumsal Sonuçlar - Çürümeye Doğru Giden Bir Toplum
Din ticareti, yalnızca bireylerin manevi dünyasında değil, toplumsal yapıda da derin yaralar açar. Maneviyatın yerini materyalizmin alması, toplumun temel ahlaki değerlerini aşındırır ve bir çürüme sürecini başlatır. Bu yozlaşmanın sonuçları şu şekilde özetlenebilir:
1. Güven Erozyonu
Din ticareti, toplumun dini liderlere ve kurumlara duyduğu güveni zedeler. Bu güvensizlik, bireyleri dinin özünden uzaklaştırır ve manevi bir boşluğa sürükler. Özellikle genç nesiller, dinin ticarileştirilmiş yüzüyle karşılaştıklarında, dinin hayatlarına anlam katma potansiyelini reddetme eğiliminde olabilirler.
2. Ahlaki Çöküş
Maddi kazanç elde etmek uğruna kutsal değerlerin araçsallaştırılması, ahlaki bir çöküşü beraberinde getirir. Din ticareti, bireylere dini değerlerin özünden uzak, yüzeysel ve materyalist bir yaklaşım sunar. Bu durum, toplumun genel ahlaki yapısını da zayıflatır.
3. Eşitsizlik ve Adaletsizlik
Din ticareti, zengin ve fakir arasındaki eşitsizliği daha da derinleştirir. Maddi imkânı olanlar, "daha iyi" dini hizmetlere erişebilirken, fakirler manevi ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanır. Bu eşitsizlik, dinin birleştirici ve eşitlikçi mesajını zedeler.
Çözüm ve Öneriler
Din ticaretinin yarattığı bu derin yaraları iyileştirmek için şu adımlar atılabilir:
1. Bilinçli ve Sorgulayıcı Yaklaşım
Toplumun, dinin özünü anlaması ve dini ticari amaçlarla kullananları sorgulaması gerekir. Maneviyatın metalaştırılmasına karşı durmak, ancak bilinçli bireylerle mümkündür.
2. Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik
Dinî liderlerin ve kurumların şeffaf bir şekilde hareket etmeleri sağlanmalıdır. Bağışlar ve dini gelirler, toplumun bilgisi dâhilinde ve adaletli bir şekilde kullanılmalıdır.
3. Eğitimin Gücü
Din eğitimi, sadece ritüelleri öğretmekle sınırlı kalmamalı, aynı zamanda dinin ahlaki ve manevi boyutunu da aktarmalıdır. Genç nesillere, dinin özünde ne olduğu ve nasıl bir hayat rehberi sunduğu anlatılmalıdır.
Din ticareti, modern çağın en büyük ahlaki sorunlarından biridir. Maneviyatın metalaştırılması, bireysel ve toplumsal düzeyde ciddi sonuçlar doğurur. Bu yozlaşmanın önüne geçmek için bireylerin bilinçlenmesi, liderlerin şeffaflık ve sorumluluk bilinciyle hareket etmesi ve eğitimin manevi değerleri güçlendirecek şekilde düzenlenmesi gereklidir. Dinin özüne dönmek ve onu ticaretin kirli ellerinden kurtarmak, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir görevdir. Maneviyatın yeniden canlandırılması, insanlığın ahlaki ve manevi kurtuluşunun anahtarıdır.
Bahadır Hataylı/24.12.2024/Sancaktepe/İST