Bu Blogda Ara

7 Ocak 2025 Salı

Siyasi Testler -Sabır Masalları ve Çözüm Beklentileri

Son zamanlarda ülkenin politik, ekonomik ve sosyal atmosferinde dikkat çeken gelişmeler yaşanıyor. Bir yandan halkın alt kesimleri artan ekonomik sıkıntılarla mücadele ederken, diğer yandan siyasi gündem adeta bir hayal tiyatrosu sahneliyor.

Bir sabah uyanıyorsunuz ve "Etrafımız sarıldı" manşetleri ile karşılaşıyorsunuz. Ülke gündemi anında tehlike moduna giriyor. Düşman olarak çizilen haritalar ekranlarda beliriyor, mesafeler ölçülüyor, "tehdit"in ciddiyeti anlatılıyor. Bu ortamda "birlik ve beraberlik" çağrıları yükseliyor. Mesaj açık: Zorluklar karşısında dayanışma göstermeli, acıya katlanmalıyız. Ancak bu durumun perde arkasında, halkı mevcut ekonomik buhranın "olağanüstü şartların doğal bir sonucu" olduğuna ikna etme çabası saklıdır. Alt gelir grubu için anlatılan hikâye net: "Fakirliğe sabredin, cennette ödüllendirileceksiniz."

Yalnız bu kurgunun gerçek hayatla ilgisi ne kadar? Hadi gelin, bu meselenin derinlerine inelim. Birkaç hafta geçiyor, tehdit gündemi yerini tamamen farklı bir tartışmaya bırakıyor. Birden bire, ülke içinde bölünme meselesi ele alınıyor, "terör örgütüyle masaya oturabiliriz" gibi söylemler telaffuz ediliyor. Aynı ülkede "bütünlüğü koruma adına" alt gelir grubu sabır gösterirken, belli lobiler ve çıkar çevreleri bir kez daha ekonomik pastadan büyük dilimler almanın planlarını yapıyor.

Sonra gündem yeniden değişiyor. Bu defa Suriye. Sözde "rejim devriliyor", muhalifler zafer kazanıyor, rejim yıkılıyor. Herkesin dilinde "Emevi Camii'nde namaz" hayalleri. Kimileri, "Türkiye Ortadoğu'nun lideri olacak," demeye başlıyor. Ama sonra anlaşılıyor ki, işler hiç de sanıldığı gibi değil. Mezhep çatışmaları alevleniyor, ülkede kaos hâkim. Tüm bu kargaşanın arasında ise Türkiye'nin nerede durduğu sorusu cevapsız kalıyor.

Bu noktada şu soruyu soruyorum: Sahiden bizim yerimiz neresi? Halkın alt kesimleri bu denklemde neye dayanarak zorluklara sabretmeye devam etsin?

ALT GELİR GRUBU- GÖRÜNMEYEN KAHRAMANLAR

Bir an düşünelim, bu insanların günlük yaşantısını. Asgari ücretliler ve emekliler. Hayatlarını sürdürmek için yalnızca en temel ihtiyaçlarına yetecek kadar gelir elde ediyorlar. Ancak mevcut düzende onlar için dahi sürdürülebilir bir yaşam inşa edilemiyor. Artan kira fiyatları, enflasyonla birlikte yükselen gıda fiyatları ve enerji giderleri... Her geçen gün bu yük omuzlarına biraz daha fazla çöküyor. Bunun aksine; üst gelir grupları, refah seviyelerinde her geçen gün artan bir iyileşme yaşıyor. Bu dengesizlik yalnızca ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda insan onuru ve eşitlik ilkelerinin sistemli bir şekilde çiğnenmesi anlamına geliyor.

Asgari ücretle çalışan bir insan, sabahtan akşama kadar alın teri dökerken aldığı maaşın neredeyse tamamını kiraya, geri kalan faturalarına ve diğer zorunlu harcamalarına ne harcayacak . Elinde ne kalıyor? Kocaman bir hiç! Ama bu kişilerden, "sabır" bekleniyor. "Fakirlikte keramet vardır" masalları anlatılıyor. Bunları duyan kişi doğal olarak şu soruyu soruyor: "Fakirlik, gerçekten bir lütufsa, neden zenginler bunu tercih etmiyor?"

İDARE ETMEK Mİ, YOKSA GERÇEK ADIMLAR ATMAK MI?

Halktan sabır bekleyen bir yönetim anlayışı, gerçekte hangi sorunu çözebilir?

  • Adalet kavramının yerleşmediği bir toplumda sabır ne işe yarar?

  • Alt gelir grubu, sistematik olarak yalnızca "idare etmeye" mecbur bırakılırken üst gelir grubu daha fazla imtiyazla donatıldığında bu düzen hangi gerekçeyle sürdürülebilir?

  • İnsanlara refah ve adalet sözü verilirken aynı anda zengin-yoksul arasındaki uçurumu derinleştiren politikalar nasıl açıklanabilir?

Burada yönetime bir eleştiri getirelim. Sorunun farkında olmak, çözüm üretmek değildir. Ekonomi politikaları yalnızca güçlüleri daha güçlü, zayıfları daha zayıf hale getirecek şekilde düzenleniyorsa, bu yönetim zaafıdır.

ÇARE NEDİR?

Toplumu ayakta tutan temel direkler eşitlik, adalet ve refah paylaşımıdır. Eğer halkın geniş kesimleri temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyorsa, bu direkler çöker. Burada şunları vurgulamalıyız:

  1. Adil Ekonomik Dağılım: Adaletin temeli, herkese hakkı olanı vermektir. Vergi sistemi, gelir adaletini sağlamak üzerine kurulmalı. Lüks tüketim üzerinden alınan vergiler artırılmalı, düşük gelirli gruplara destek artırılmalıdır.

  2. Gerçek Asgari Ücret: Asgari ücret sadece "geçinmek" için yeterli olmalı değil. Aynı zamanda bireylerin sosyal yaşama katılmalarını, geleceğe dair hayaller kurmalarını sağlayacak seviyede olmalıdır.

  3. Refah Paylaşımı: Bütçe yönetiminde halkın geniş kesimlerini etkileyen projelere öncelik verilmelidir. Yollar ve köprüler kadar önemli olan, halkın cebini rahatlatacak projelerdir.

  4. Adalet Mekanizmasının Güçlendirilmesi: Hukuk sistemi herkes için eşit adalet sunmalıdır. Ekonomik ve sosyal sınıf farkı gözetmeksizin hak, hukuk, adalet ilkesine uygun davranılmalıdır.

  5. Eğitim ve Bilinçlendirme: İnsanları "sabır" kavramını sömürerek kandıran anlayışın karşısında bilinçli ve hak arayışında olan bireyler yetiştirilmelidir. Eğitimde eşitlik sağlanarak alt kesimin sosyal hareketliliği artırılmalıdır.

HALK İÇİN ÖNERİLER

Halkın kendi refahını ve geleceğini temin etmesi için örgütlü ve bilinçli bir mücadele içinde olması şarttır. Pasif bekleyiş, mevcut sorunların katlanarak artmasına yol açacaktır. Ezilen kesim, hak arama bilincini geliştirmelidir. Bu noktada öneriler:

  • Örgütlü Mücadele: Sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarına katılarak hak arayışını organize bir şekilde sürdürmek.

  • Bilinçlenme: Haklarının farkında olmak, doğru bilgiye ulaşmak ve sorgulayıcı bir yaklaşım geliştirmek.

  • Birlik ve Dayanışma: Bölünmeden, ortak haklar etrafında birleşerek güçlü bir halk hareketi oluşturmak.

Bu tablo, hem yönetimin hem de halkın üzerine düşen görevleri açıkça göstermektedir. Adaletsizlik sürdüğü müddetçe toplumsal huzur sağlanamaz. Halk, "sabır masalları" ile avunmaya devam ettiği sürece zengin-fakir arasındaki uçurum daha da derinleşecektir. Yönetim ise ekonomik ve sosyal politikaları köklü bir şekilde değiştirip halka eşit refah sağlamakla yükümlüdür.

Gerçek bir değişim, samimi ve köklü adımlarla mümkündür. Halk ayağa kalkarsa, yönetim de bunun gereğini yapmak zorunda kalır. Unutmayalım: Değişim, asla tepeden gelmez. O, her zaman halkın kalbinden doğar.

Bahadır Htaylı/07.01.2025/Sancaktepe/İST

Ekonomik Adaletsizlik

 


Sevgili dostlar,

Biliyor musunuz, bu ülkenin hikayesi çok eski; ama günbegün yazılan bölümleri akıl alır gibi değil. Bugün konuşmak istediğim konu, hepimizin derin derin iç çektiği, sinirden ellerimizi yumruk yaptığı bir mesele: Para nereye gidiyor? Kimlere gidiyor? Kimlere yok? Haydi, gelin hep beraber konuşalım, adım adım irdeleyelim.

Bakın, bu KKM denilen hesaplar var ya, hani Kur Korumalı Mevduat diyorlar; işte o hesaplar, bu memleketin bankalarına devlet eliyle akıtılan paranın en büyük kapısı oldu. Nasıl mı? Diyelim ki bir vatandaş, yastık altındaki dolarını bozdurdu, bu hesaba yatırdı. Hükümet de dedi ki, "Merak etme kardeşim, döviz artarsa farkı ben öderim." Oldu mu sana garanti? Banka rahat, vatandaş rahat; ama o farkı kim ödüyor? Siz, biz, hepimiz. İşte o para, bizim alın terimizden çıkan vergilerle ödeniyor.

Köprüden geçmeyen arabalar var bir de. Bu nasıl bir iş biliyor musunuz? Devlet garantisi diye bir şey icat etmişler. "Şu kadar araç geçmezse aradaki farkı öderim," diyor. Yani siz köprüden geçseniz de geçmeseniz de müteahhit kazanıyor. Geçmeyen arabaların parasını kim ödüyor? Yine siz, biz, hepimiz. Köprüden geçerken de ödüyoruz, geçmezsek de ödüyoruz. Bu işler kimin aklına geldi, bu garantiler kime hizmet ediyor, artık siz düşünün.

Peki, ya hastaneler? Gelmeyen hasta için bile hastane sahiplerine para var. "Şehir hastaneleri" dediler, övdüler, yere göğe sığdıramadılar. Halbuki işin aslı, gelmeyen hastanın bile yükü bizim cebimize yazılıyor. Özel şirketlerle yapılan anlaşmalarda diyorlar ki, "Şu kadar hasta gelmezse farkını öderiz." Yani o hastaneye gitmeseniz de bir şekilde parasını ödüyorsunuz. Hasta olmasanız bile müteahhit yine kazanıyor.

Havaalanları... Aman Allah'ım, bir de bu var! İnmeyen uçak için bile para var! "Şu kadar yolcu gelecek," diyorlar, "Şu kadar uçak inecek." Ama gelmeyen yolcunun, inmeyen uçağın parasını kim ödüyor? Bildiniz, yine biz! Memleketin dört bir yanına devasa havaalanları yaptılar. Yolcu yok, uçak yok, hareket yok; ama para akıyor. Kimden? Bizden.

Tasarruf diyorlar, değil mi? Hani, "Enflasyon var, kemer sıkmamız lazım" diyorlar. Ama ne hikmetse, lükse harcamaktan tasarruf edilmiyor. Saraylar yapılıyor, lüks arabalar alınıyor, her köşe başına bir şatafat dikiliyor. İtibar deniyor, tasarruf yok deniyor. Ama emekliye gelince, asgari ücretliye gelince, "Para yok" diyorlar. Bu nasıl bir matematik? Bu nasıl bir vicdan?

Bir de milletvekillerine, bakanlara verilen paralara bakalım. Her ay alınan maaşlar, üstüne eklenen yolluklar, tazminatlar... Yetmiyor, bir de "hizmet" adı altında ödenen özel harcamalar var. Devlet memurlarına zam yaparken kırk dereden su getiriyorlar, ama milletvekillerine gelince tıkır tıkır işlem tamam. Nasıl bir adalet bu?

Diyanet imamlarına verilen paralara ne demeli? Her köyde bir imam var, tamam, güzel. Ama bu kadar maaş, bu kadar kaynak neden? Cemaat azalıyor, camiler boşalıyor, ama bütçesi büyüyor. Neden? Devletin başka işleri yok mu? Eğitime, sağlığa, bilim ve teknolojiye yatırım yapmak yerine, neden böylesine tek bir yere yığma yapılıyor?

Elektrik, su, doğal gaz... Faturalarınızı bir düşünün. Her ay gelen o kabarık rakamlar sadece sizin tükettiğiniz için değil. O faturalara, okuma şirketlerine verilen komisyonlar da ekleniyor. Yani bir sayaç okuyucusunun masrafı bile bizim cebimizden çıkıyor. Elektrik okuma, gaz okuma, su okuma derken, faturalar şişiyor. O para nereye gidiyor? Düşündünüz mü hiç?

Belediyeler deseniz, taşeron şirketlere kaynak akıtıyor. İhale üzerine ihale... İsraf diz boyu. Sokakta görmediğiniz hizmetlerin parası bizim vergilerimizden çıkıyor. Bir çöp konteyneri, bir kaldırım taşı, bir tabela için ödenen rakamlar dudak uçuklatıyor. Belediyelerin işi hizmet etmek değil mi? Hizmet nerede? İsraf ve çirkef ise almış başını gitmiş.

Ve sıra geldi asgari ücretliye, emekliye. İşte en acı tablo burada. Ay sonunu getiremeyen milyonlarca insan var. Çarşı pazar el yakıyor. Ama emekliye, asgari ücretliye "kaynak yok" diyorlar. Bu ülkenin zenginlikleri sadece belli bir kesimin mi hakkı? Emeklinin, işçinin, çalışanın yüzü ne zaman gülecek?

Harç bitti yapı paydos, dostlar. Bu millet artık yoruldu. Sadece bir avuç zenginin değil, herkesin refah içinde yaşayabildiği bir düzen istiyor. Hak, hukuk, adalet arıyor. Şimdi soruyorum size: Bütün bu israf, bu lüks, bu çarkın dönmesi sizin vicdanınıza sığıyor mu? Hadi gelin, bu adaletsizliklere hep birlikte dur diyelim. Sesimizi yükseltelim, hakkımız olanı isteyelim. Çünkü artık külahımıza anlatılan masallara karnımız tok. Harç bitti, yapı paydos!

Bu yazıyı okuyan herkesin aklında şu sorular kalsın: Biz ne zaman adil bir düzen göreceğiz? Bu memleketin zenginlikleri hepimizin değil mi? O zaman neden eşit bir şekilde paylaşılmıyor? Ve en önemlisi: Biz ne zaman sesimizi daha gür çıkaracağız?

Bahadır Hataylı/05.01.2025/Namazgah/İST

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!