İnsanların varlık dünyasında nesnelere, mekânlara, zamana ait göstergelere tarihe, şahıslara verdikleri önem, yükledikleri anlam ve kutsallık çoğu zaman bu kavramları önemli kılan asıl gerçekten insanların uzaklaşmasına neden olmaktadır. Bunun en açık örneklerine de yine yaşadığımız ortamlardan örnekler getirerek bu olumsuzluğu ortaya koymak mümkündür.
İslam dünyasının, kutsal zaman mekân
ve tarih olarak, yaratıcı dışında bunların tapınılan bir mabut haline
getirilmesi, yaşamın ne kadar da rotasından çıkarıldığının göstergesidir. Bir
şehri önemli kılan şehrin kendisi değil, o yerde yaşanmış olan anılar ve o
yerde hayata katılan değerlerden dolayı o şehir ön plana çıkmış gibi algılanır.
Oysa maksat o şehir değil, orada yaşanan anlamlı hayat ve oradaki mücadelenin
kendisidir önemli olan; bu algı ne yazık ki tersine dönmüş ve o mekân
kutsallaşmış, o mekânda yapılan fiili eylemlerin amaç ve maksatları
kavranamamıştır. Allah Resulünün doğum gününe naatlar yazılmış, o gün kutsal
gün olarak kutlanmış ancak bu elçinin neden geldiği niçin mücadele ettiği ve
mücadelesinin amacında ne vardı onlar hiç bir anlam kazanmamıştır. Resulün
doğması bir kutsallık değildir. Resule biçilen görevden dolayı onun o görevi
üstlenmesi onun varlığını değerli kılmıştır. O zaman burada asıl dikkate
alınması gereken Resulün getirdiği ilkeler ve onun bizi götürmek istediği gücün
azameti kavranıp, ona kulluk yapılması gerekirken, bizim bunlarla bir ilişkimiz
kalmamış ya da son derece kıytırıktan hale getirilmiş, âmâ folklorik bir yaşamı
kültür olarak devam ettirmek hayatımızın amacı haline getirilmiştir.
Dolayısıyla bu algıyla Allah Resulünün önemi kişiliği ve onun mücadelesinin
değeri bu anlayışlarla kavranamayacağı bilinmelidir. Bu algıların bir din
olarak yaşandığı ortamlardan Allah'ın dini ve Resulün mesajı kaçar, bize bizim
icat ettiğimiz din kalır.
Son iki gün içinde anılan veyahut ta
kutlanan Kadir gecesi gerçeği de bunun gibidir. Kadir gecesini" Ramazanın
son 10 günü içinde arayınız” diye söylenilen sözü Allah'ın Resulünün bir
sözüymüş gibi tarihten günümüze taşımak, Resulün davasının anlamı ve onun
getirdiği hakikatin özüyle uyum içinde olmadığını görmekteyiz. Takdir edilen bu
gecenin takdire şayan olması, gecenin kendisinden kaynaklanan bir olay
olmadığını düşünüyorum. Bu gece, insanlığı karanlıklardan aydınlığa götürecek
olan nur geldiği için, bu güne dikkat çekilerek o nurun önemi
hatırlatılmaktadır. “Bu Kitap sizi ancak doğru yola götürür “İşte bu kitabın
inmeye başlaması o gecenin içinde olduğu için, o gecenin içinde insanlığa gelen
değerin algıda seçicilik oluşturması amaçlanmaktadır. Gecenin kendisi bir
zemin, kitap ise şekildir. Psikolojik açıdan şekil zemin ilişkisinde, zemin
değil burada önem kazanan, şekil anlam ifade eder. Ve insanlık o şekle dikkat
çekilmeye çağrılmaktadır. Ama ne yazık ki bizler hep parmağa takılıp
kalanlardan olduğumuz için, parmakla anlatılmak ve gösterilmek isteneni hep
atladık. Ondan olsa gerek, hayatlarımızda nice parmakları kutsallaştırdık o
parmaklar kırılmadan asıl gerçeği görme basiretine kavuşamayacağız.
Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır,
çünkü bu gecenin içinde Rabbinizin sözü yeryüzüne indi. O sözün tesiriyle
yeryüzünün karanlığı aydınlandı ondan dolayı melekler bile o sözü takdir etmek
için sabahlara kadar Allah'ın izni ile o söz karşısında kendilerinden geçtiler.
Âmâ siz o sözü hiç görmek istemediğiniz gibi, sözün indiği geceye naatlar dizme
derdindesiniz. “Allah iman edenlerin dostu onları karanlıklardan alıp aydınlığa
çıkarır..."İşte, bu hakikat bu gece geldi, siz o geceyle her gün
karşılaşmazsınız ama o gecede inenle her an muhatapsınız. Ama o geceye anlam
kazandıran gecenin içindekileri hayatınızdan kovarak o gece tüm günahların af
edileceğini bekliyorsanız ancak alacağınız karşılık boş beklemek olacaktır.
Kur'an'ın hayata hükmettiği her gece takdir edilmesi gereken bir kadirdir. Ama
hayatımıza Kur'an'ın uğramadığı kadir gecesi olsa da anlamı olmayan bir gecedir.
Onun için bizler öncelikle bu kitabı bize gönderen yaratıcıyı hakkı ile takdir
edebilsek ve ondan hakkı ile ittika edebilsek, Kur’an’ı hakkı ile okuyup, Hakkı
ile rabbimizin istediği yolda mücadele edebilsek, yeniden doğuşumuzun gerçekleşeceğinden
kuşkunuz olmasın... Ancak bunlardan uzak sadece kadir gecesine erişmiş olmak ve
o gecede münzevi bir yaşam oluşturmak bizleri kurtarmayacaktır. Bu kitap en
doğru olana götürtür. Bu kitap o gece inmeye başlayan hakikattir. Bu hakikate
hayatlarında şahitlik yapmayanlara, ne geceler ne de gündüzler anlam
katmayacaktır. Her gelen gece kadir olsa ne yazar... Onun için bizler öncelikle
hayatımızın gaye amaç ve anlamını keşfederek, gönderilen kitabın yeryüzündeki
amacını kavrayarak hayata başlamalıyız ki, hayattan bir beklentimiz olsun ve
geceler kadir olmasa da kadir olarak takdire şayan geçsin...
Hakikatin anlamı, hakikat dışı
objelere yüklendiği zaman, insanların hayatındaki kutsalların sayısı arttığı
gibi, yaşama hükmeden ilahlardan geçilmez olur. Bu ilahları kutsallaştırarak
insanlara bunu din diye dağıtıp, bundan uzaklaşanları da dinden çıkmakla ithaf
edip, bir kaşık suda boğmaya çalışırız.571 yılının kutsallığı yoktur. O gün Allah’ın
beyanını bize getirecek bir elçi dünyaya geldiği için belli bir tarihtir. Ama
günün anlamı Resulün şahsından öte, gelecekte gelecek beyanın bu şahsın eliyle
bizlere ulaştırılmış olması onu değerli kılmaktadır. Yoksa hepimiz et kemik
yığınından farksızız. Onlar hayattan çıktığı zaman, şahısların tek başına
anlamı, Yaratıcının kendi Ruhundan üflediği ilahi bir özellik barındırmasındandır.
Bunun dışında kayda değer bir özelliği kalmıyor. Ancak Bu ruh Yaratıcısını
tanıyarak ondan hakkı ile ittika ediyorsa, onun o duygu ve yaşamı amacına uygun
eylemleri bir anlam kazanıyor. Onun için Rabbimiz der ki, “Kişiye ancak
emeğinin karşılığı vardır."
Şunu anlamak, bizim insan ve sorumlu
bir varlık olarak yaratılış gayemize uygun yaşamamızın göstergesi olur.
Yeryüzünde Hiçbir kutsal tanımadan, Yaratanın bizim için tayin ettiği yaşam
alanı içinde sadece ona kulluk yaparak, gönderdiği beyanı anlayarak hayatımızı
anlamlı kılmamız, her anımızın bir kadir olmasını sağlar. Âmâ bunlardan yoksun
yaşayarak hangi kadir gecesine kavuşursak kavuşalım bizim hayatımız takdir
edilecek bir yaşam olmayacaktır. Onun için kadir gecelerini bekleme yelelim,
oluşturduğumuz kutsallar önünde secde etmek için... Secde edilecek tek varlık
var, o da kadir gecesinde Kur’an’ı bize rahmet olarak gönderen merhametlilerin
en merhametlisi Allah'tır.
Evet, dostlar geçen zaman ve
kaynağından uzaklaşan değerler içine çok farklı karışımlar alarak bize geldiği
için, bunları arındırmak ve hayatımızı yeniden hakikatin rotasına oturtmamız
kaçınılmazdır. Yoksa rotasız bir denizde her gelen dalgaya yem olan aşınan bir
gemi gibi nerede ne zaman hangi dalga ile derinlere batacağımız anı beklemek
zorunda kalırız. Rabbim bizleri Hakikati, Hakikat olarak alıp hakikatin şahidi
olanlardan kılsın... Zaman çok hızlı, o halde Allah dışındaki kutsalları yok
edelim, her şeyin değeri, Allah’ın onu değerli kılmasındandır. Allah’a bizi götürmeyen
ve kendisiyle uğraştırıp aydınlıktan alıp karanlıklara götüren güçler ancak
Tağutlardır. Tağutlaştırdığımız kişi, kurum, yönetici, din adamı, nefislerimiz,
atalarımız tarihimiz bunların hepsinin bizi götüreceği karanlıklardan
uzaklaşarak, Rabbimizin götüreceği aydınlığın kilidi, işte kadir gecesinde inen
Kur’an’dır...
Rabbimizi, her namazda Fatiha ile
önce övgülerle yüceltiriz sonrasında ona kulluk ettiğimizi, ancak ondan yardım
dilediğimizi ve bizi gazaba gidenlerden uzak eylemesini istiyoruz ya, bunda
samimi isek, Rabbimiz bize yolu gösteriyor... İşte, apaçık bu kitap Allah'tan
ittika eden ve hakka yönelmek isteyenler için bir hidayet kaynağıdır..."Bu
kaynaktan doymak bilmeden içenlere ne mutlu… Rabbim bizi buyruklarını anlayarak
yaşayanlardan eylesin ve sadece kendisine bizi kulluğa kabul etsin, tüm
ilahların etkisinden bizi uzaklaştırsın...
Selam muhabbet dua ve iyilik temennilerimle...
Gelecek Olan Bayramın hakikaten mazlumlara öncelikle bayram olmasını rabbimden
niyaz ediyorum... Herkesin bayramını tebrik ediyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder