Bir tarihin sonuna mı geldik yoksa yeni bir yaşamın başlangıcında mıyız?
Değer sistemlerinin yerini hırs, istek ve sadist
eğilimlerin aldığı anlamlı yaşamın dinamitlendiği, yaşam alanlarının imha
edilerek doğayla savaşların kızıştığı bir yaşamı sırtımıza sardık gidiyoruz, nereye
olduğunu inanın bilmiyoruz ama gidiyoruz öylesine…
Yaşam duvarları kurşunlanırken, yaşam alanlarının
kontrolünü ele geçirmek için çırpınanlar, düelloda ne kadar başarılı
olacaklarını sansalar da karşılıklı kılıçları çekmiş, birbirinin boynunu
uçuracak cengâverler gibi, iki kafanın gitme ihtimali de olabilir, âmâ zarar
görmeyen olmayacaktır. Neden ve niçin böyle karanlık tarih notları almaya
başladık. İnsanların tüm geçmişleri çok mu karanlıktı ki, geldiğimiz noktada
karanlık dönemleri not etmeye başladık… Karanlıklar aydınlığı imha edecek
başlangıçlarda olabilir, karanlığın tam ortasında bir yolculuk da yapıyor olabiliriz,
hatta karanlığın sonunun yaklaştığını haber verecek aydınlıkların açılmasını da
görüyor olabiliriz ama kesinlikle her yönüyle mutlu huzurlu bir yaşamın tüm evreni
kuşattığına dair bir iddia da bulunamayız.
Son üç yıl içinde dünyanın çehresi değişti, yeryüzünün
kodları ile oynandı, canlıların genetik kodları yeniden tanımlandı, insanın
insani özelliklerinin ötesinde ona farklı bir anlam yüklendi… Yeni anlam diye
karşılaştığımız aslında anlamsızlıklar üzerine oturtulmak istenen hayatın
köşebentleri tamamlanmış ve içinde oynayacak bir sirk maymuna ihtiyaç vardı;
bunun adını da alfabenin tüm harflerini imha ederek son harfle adlandırmayı
uygun gördüler adına”Z” nesli dediler. Nesiller, güdümlü bir makine olarak
düşünüldüğünde, aslında dünyanın tüm çehresinin yeniden tanımlanacağı ve bu
tanımın ideal bir tanım olmaktan çok, reel durumu anlatması açısından
kullanılan bir tanım olduğu ve olacağı muhakkaktı.
Yenidünyanın yeni kurmayları, sanal düşlerin gerçek figüranları
olduklarının asla farkında değiller. Onların bu zaaflarını çıkar malzemesi
yaparak onların gafletlerini ranta dönüştürerek, yenidünyanın temeline bunların
rahatlıklarından elde edilen birikimleri aktararak gelecek günlerin sağılmış
inekler çiftliği olmayacağını kim garanti edebilir. Yani diyeceğim o ki, insanların
insan olarak anlam kazanmadığı, akıllı varlık olarak, varlık sahnesinde her
geçen gün değer kaybederek, kendine yeni bir tanımın yapılacağı varlık için,
yeni yaşamın başlangıcına doğru hızla ilerliyoruz. Bu yaşam, bu hayatı
insanlığa reva görenlerin piyonlarının elleriyle gerçekleştiriliyor.
Son yılarlarda tüm yeryüzünde bir tımar edilme evresi başladı.
Tımar, insanlığın rehabilite edilmesine ihtiyaç duyulduğundan değil, rehabilite
edilmeyenlerin oluşturmak istediği cinnet ve vahşet yaşamlara, insanlığı
hazırlıklı hale getirme rehabilitasyonudur. Bu süreç o kadar karmaşık, hızlı ve
yıkıcı ilerliyor ki, hiçbir şey bu yaşama ayak uyduramadığı gibi, doğal
insanlık geni ile de uyum içinde olmadığını görüyoruz.
Küresel grip diye bildiğimiz ama belli kimyasal
oluşumlarla üretilmiş olan biyolojik virüsler, yeryüzünde gerekli ve istenilen
zararı veremediğinden dolayı, dünyayı karartmak isteyenler onun veremediği
tahribatı ve zararı savaşlar çıkararak vermek istediler. Onun ilk fitilinin
alevlendiği yer de Ukrayna oldu. Rusya ve Putin, Küresel cinayet ekibinin
kullandığı ve amaçlarına hizmet eden bir piyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
saldırıyı meşru gerekçelerle tanımlayarak, Rusya’nın, Ukrayna üzerindeki
denetim alanlarını genişletmeye çalışacaklar. Ukrayna’nın batıdan aldığı
destekle yüksek direnç göstermesi, Putin’in sinir katsayılarının artmasıyla
kimyasal silahları devreye sokarak bütün bir insanlığı imha sürecine de
girilmiş olabilir. Bu süreç daha çok Ortadoğu toplumlarından başlayacak gibi hissedilmektedir.
Ortadoğu üzerinde gerçekleştirilmek istenen gecikilmiş planların devreye
sokulmasıyla, hedef yaklaştırılmış ve plan uygulanmış olacak gibi görülüyor.
Küresel salgınla bu savaşlar arasında bir bağlantıyı
nasıl kurduğum merak edilebilir. Putin, Rusya’nın ikinci Stalin’i, yayılmacılık
baskı zulüm onun açısından o kadar olumsuz bir durum değil, şimdiye kadar
ortaya koyduğu tavır, onun bu iş için seçilmiş ve özel ilişkiler kurulmuş biri
olduğunu ortaya koyuyor. Putin, her geçen gün biraz daha gerilim yaşarken, küresel
şebekenin isteklerini de yaklaştırmaktadır. Adı konulmamış savaşlarla insanları
imha etmek yeryüzünde kabul görmeyecek bir eylem olacağı için, böyle bir çılgın
eliyle amaçlarını gerçekleştirmeyi seçtiler. Bunun için tüm alt yapıyı kurdular,
corona salgın sürecinin tamamlanmak üzere olduğu bir aşamada, bu savaşı devreye
soktular. Bu savaş, Putin’in çılgın hedeflerine hizmet edecek düzeyde çekici
hale getirildi ve ortalık gerildi sonrasında bu savaşın fitili alevlendi.
Birinci dünya savaşının tüm koşulları oluşturulmuştu,
amaç hastalanmış olan bir İmparatorluğu ortadan kaldırmaktı, ancak savaşın
nedenlerine baktığımızda hiçte öyle bir durum söz konusu değilmiş gibi görülüyordu.
Ancak savaş sonrasında koca bir imparatorluktan geriye 783.562 km² toprak parçasına sıkıştırılmış ve etrafı leş sürüleriyle
doldurulmuş bir Millet bırakıldı. Herkesin dilinde, Avusturya Macaristan
veliahtının bir Sırplı öğrenci tarafından öldürülmesi savaşın çıkış nedeni
olarak gösterildi. Ancak bu sadece görünen ve asla alakası olmayan bir durum
olmasına rağmen, yıllarca bizler Tarih kitaplarında hep öyle okuduk. Yarın da
bu durumu, Putin’inin çılgın davranışı ve yayılmacı tavrı dünya nüfusunun
yarıya yakının imha olmasına neden oldu diye, sonraki nesiller okuyacaklar.
Küresel akıl, kendi programlarını uygularken hiçbir zaman olayların oluşumunda
ve tetiklemesinde kendi oyunlarının anlaşılmasını istemediği için, kimse onu
gündem yaparak konuşmayı bile düşünmemektedir. Oysa bu savaş aslında Arap
baharı ile yapılmak istenenin gerçekleşmesini bozan Türkiye ile biraz gecikmiş oldu.
Suriye ile yaygınlaştırılmak istendi ve tüm Ortadoğu ve Güney Asya’ya kadar
tırmandırılacak ve ardından uzak doğu Asya’ya kadar uzanacak olan Asya
bozkırlarında Türki cumhuriyetler üzerinde de devam edecekti. Azerbaycan ve
Ermenistan arasındaki savaşta bunlardan birisiydi.
Şunu açıkça ifade etmekte fayda vardır, Yemen Hariç, Suriye,
Libya ve Azerbaycan üzerinde kurulacak oyunların hepsinin bozulmasında Türkiye’nin
büyük bir rolü vardır. Caydırıcı bir işlev üstlenmiştir. Ukrayna’ya Rusların
saldırısında da Türkiye’yi bu işin içine doğrudan çekerek şu ana kadar
gerçekleştirmek istedikleri hedeflerini daha kısa yoldan sonuca götürmeyi
denediler; ama ne yazık ki, şu ana kadar bunların hepsinde başarısız oldular.
Kendi içinde çok olumlu politikalar izlememiş olan iktidar dışarıya karşı
devlet aklını devreye sokarak ciddi bir mesafe aldı. İHA ve Si HA’larla da ben
de varım diyebilecek bir duruşa ulaştı. Avrupa ülkelerinden, İktidara muhalif
kesimlerden aldığım bazı bilgiler bizim hakikaten göğsümüzü kabartmıyor değil…
Tüm Avrupa da Ukrayna saldırısında Ruslara karşı koyan ve onların hava
güçlerine ciddi zarar veren Bayraktar SİHA VE İHA’larının gündem olduğu
anlatılmaktadır. Hatta hepsinin bunları almak için bir an evvel girişimde
bulunacakları anlatılıyor…
Bunları anlatmamdaki amaç, siz ne kadar kendi
ayaklarınız üzerinde durursanız, sizin dışınızdakilerin sizinle alakalı
hesapları da o oranda boşa çıkacaktır. Şükür diyorum Rabbime bize bu düşünme ve
anlama gücünü verdiği için… Küresel gücün tüm oyunlarını bozabilecek dirayetin bizde
olduğuna inanıyorum… Biz Millet olarak bunların altından kalkabiliriz. Yeter ki
Mütekebbirleşmeden, ortak aklı kullanarak istişare ile bunları bir araya
getirip tüm düşüncelerden ve farklılıklardan faydalanmasını bilelim…
Dünyanın başlangıcı yeniden inşa sürecinde, biz bu
sürecin dışında kalırsak kaderimizi başkaları belirleyecek. Başkalarının
belirlediği kader, bizim için yaşanılmayacak düzeyde acı veren bir keder olacaktır.
Sonuç olarak diyorum ki, bu bir Rusya Ukrayna savaşı değil, dünyayı yeniden
dönüştürmek için, ortamı uygun hale getirip nüfusu yeniden ayarlama savaşıdır.
Dünya bu riske girer mi diyebilirsiniz, savaşlar onların yaşam alanlarında
olmadığı için, onlar açısından risk değil, istemediklerini ortadan kaldırma girişimdir.
Her ne kadar yaşamlarımızla ciddi anlamda Allah’ın istediği Müslümanlar olmasak
ta, İsim olarak verilen bu değerle bir savaştır. Büyük kayıplar bizim
coğrafyamız üzerinde hesaplanmaktadır.
Bağımsız özgün erdemli tutarlı ortak akla dayanan
İnsani duruşumuzu, millet ve devlet olarak ortaya koyup kimsenin uzantısı ve tarafında
olmayacağız. Mazlum olanlara insani yardımlarımızı esirgemeyeceğiz, âmâ bu
savaşın çılgınlığının bizi de etkileyecek bir ortam oluşturacağı için, Putin’i
bu savaştan geri çekmeye ikna etmenin yollarını bulmalıyız. Çünkü bu şahıs
dünyayı cehenneme gömeceklere yol açıyor…
Güç kuvvet kendisinde olan Allah’ım sen aziz ve
muktedirsin tüm zalimlerin zulmünü başlarına geçir, mazlumlara katından
destekçiler gönder… Âmin…
Bahadır
Hataylı/06.03.2022/02.06
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder