EĞİTİMCİLERİN OKUMASI ÖZELLİKLE TAVSİYE EDİLİR):)
Yönetim sistemleri ile eğitim arasında doğrudan bir ilişkinin olduğunu ve bizim gibi ülkeler için iktidarı ele geçiren her farklı yönetim erkinin kendi hinterlandını genişletmek için eğitimi bir üs olarak kullandıklarına şahit olduk her dönemde…Bu dönemleri yok ederek eğitimin gerçek kimliğine kavuşarak hayata sürekli olumlu yansımalarının olması için belli bir fedakarlığı ve kendimizi yeniden formatlamamız kaçınılmazdır.
Eğitim kurumlarının insan üreten bir kurum olmasını bekliyorsak;
Eğitimi, kendi bekamızı devam ettirecek, bizi destekleyen, bizim ideolojik ve inançlarımızı dayatarak bir manifesto gibi sunmaktan uzaklaşacağız…
Geçmişin süregelen ideolojik algılarının, eğitim kurumlarından temizlenmesinin yolunun, yeni bir ideolojik çılgınlığı dayatmaktan geçmeyeceğini idrak edeceğiz.
Ülkenin tamamı için hazırlanmış müfredat içeriğine göre kapsayıcı bir eğitim anlayışından vazgeçilecek,
Her insanın yetenek ve doğal eğilimlerini dikkate almayan bir eğitim anlayışının, insanları hayata başlamadan onları imha etmeye yarayacağını iyi anlamak gerekir.
Eğitim kurumları tüm bilgi donanımlarını eğitim süresince çocuklara aktarmakla sorumlu bir robot olmaktan çıkarılacak…
Fiziki mekanların iyileştirilmesi ile zihinsel süreçlerin ve dünyayı doğru okuma algılarının birlikte bir gelişme gösterdiğini düşünerek, tamamıyla fiziki mekanların iyileştirilerek zihinlerin pörsümeye terk edilmişliğinden uzaklaşmak zorundayız.
Prosedürleri belirlenen ölçüler içinde uygulayarak doğru bir eğitim verildiğini sandığımız anlayışların çok basit ve insan için ele alındığında insana yapılacak çok büyük bir zulüm olduğunu bilerek onun hayattan uzaklaştırılmasının kaçınılmaz olduğunu kabullenmek…
Toplumsal kültürel doku ve coğrafyanın insan üzerindeki etkisinin etkileme gücünün insanın fıtri donanımlarından daha fazla olduğunu düşünerek, onların daha baskın düzeye çıkarılması için eğitimin içeriğinin şekillenmesinde bunların daha belirleyici olmasını istemek, içinden bir daha çıkılmaz bir sarmalın içine girmek olur. Tüm psikologların ve insanın nörofizyolojik yapısı üzerinde ciddi araştırma yapan bilim adamlarının üzerinde durduğu ortak noktanın, insan zekasının ve buna bağlı olan yetilerinin %75 -80 kısmının doğuştan geldiğinde anlaşılmış olmasıdır. Bu da gösteriyor ki her insanın donanımları kendi yaratılış özü ile doğrudan ilişkilidir. Bu özü dikkate almadan oluşturulacak tüm eğitim anlayışları uygulama safhasına geçmeden iflas etmiş demektir.
Yeni eğitim paradigması, tamamıyla insanı bir fert olarak düşünerek, ferdin kendi bütünlüğünü nasıl tamamlayarak yaşam alanına eksik bir varlık olarak çıkmasın diye, onun bilinmeyen yönleriyle kendisini tanıştırma ve bilinen yönlerini de onun kullanımına sunacak şekilde bilinçli bir varlık olmasına katkı sunmak amaçlı oluşturulmalıdır.
Eğitimin kapsamı, evrensel insan yetiştirme amaçlı olmalı ama içreği tamamıyla kişinin bir fert olarak geliştirilmesini sağlayıcı donatıları ölçü alarak harekete geçmelidir.
Eğitim kurumlarında mesleki alanların ehemmiyeti ve önemi toplumsal yaşamda ekonomik kazanımlarına göre bir prestij oluşturmamalıdır. Mesleklerin prestijini, insanların kendi rollerinde gösterdikleri çaba gayret ve insanlık için sundukları fayda belirleyici olmalıdır.
Çocuklar eğitim ortamlarında serbest ve kendi özgür seçimlerini yapacak koşullarla karı karışa kalırlarsa, toplumdaki mesleklerin dayatmacı dominant cazibe alanı olma durumları da ortadan kalkar ve toplumda mesleki dağılımlarda bir denge oluşur.
Mesleki yönelimlerde toplumsal ve kültürel bir yönlendirme olduğu sürece, insanların kendi kişilik ve kimlik tercihlerine göre bir yaşama yöneldiklerinden de bahsetmek mümkün değildir.
Eğitim kurumları, çocukları bir at yarışında burun farkıyla birbirini geçen atların, ringdeki başarısından mutluluk duyan ve o çocukların başarılarıyla bir özdeşim kurarak geçmişte doyuma ulaştıramadığı bilinçaltı doyumsuzluklarını tatmin etmeye çalışan her bir ailenin övünmesi için onları deşarj eden bir sirk alanı olmaktan çıkmalıdır.
Bir ürünün tercih edilmesi nasıl ki sadece onun ambalajı değilse, eğitim için de kültürel coğrafi ve toplumsal belirleyiciler sadece bir ambalaj hükmünde olmalıdır. Asıl olan o ambalajın içindeki ürünün insan için ne kadar gerekli ve faydalı bir ürün olup olmadığının seçimidir. O ürün faydalı bir ürün ve gerçekten insan doğasını dikkate alan ve tüm yaratılmışlar için her ortamda rahatlıkla bu metabolizmaya sahip olanlar tarafından kullanılıyorsa o zaman ambalaja koyarak insanımıza da rahatlıkla sunabiliriz. Ancak bu ürün farklı toplumlarda ambalajı değişerek uygulanabilir. İşte o zaman şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, eğitim tüm ideolojik bakışların peşinden sürüklenen bir köle olmaktan kurtulmuştur.
Bu söylemlerimin bir ütopya olduğunu düşünüp bunların gerçekleşme imkanının olmadığını düşünenler mutlaka olacaktır, ben de o düşünceye sahip olanlara naçizane diyorum ki, insan sayısı kadar farklılıkları var eden yaratıcı bilmiyor muydu ki, böyle bir yaşam mümkün değildir de(!) haşa böyle bir şeyi var etti…Allah’ın var ettiği her bir zerrenin yeryüzünde bir uygulama gerçekliği mutlaka ve mutlaka vardır. Olmayacak bir şeyi var ederek, yaratıklarına zulmederek sadist duygulardan zevk alan ve hoşlanan bir yaratıcı yoktur, Yunan tanrıları gibi…Yaratıcı mutlak güç ve kuvvet sahibi olarak, merhametlilerin en merhametlisidir. O ancak kullara taşıyabileceği bir sorumluluk yükler onun için herkesi aynı alanda aynı sorumluluklarla mükellef tutan yeryüzü ideolojileri yaratıcının koyduğu bir değeri asla anlayamazlar ondan dolayı da zulmün hiç eksik olmadığı kapkaranlık bir yaşama insanlığı mahkûm ederler.
Bu örnekleri sıralarken insanın yaratılış genleriyle buluşturulmasının en öncelikli bir anlayış olmasının gerekliliğini anlatmaktayım. Bu yaratılış fıtratını dikkate almayan hangi anlayış olursa olsun hatta kendisini İslam diye tanımlayarak kendi mottosunu dogmatik bir yapıya dayandırarak mutlak kurtuluş getireceğini söylesin, asla inanmayınız bunlar ancak zulüm ve göz yaşı ile insanlığı imha ederek kendi zulümlerini baki kılarlar.
İslam dendiği zaman belli bir coğrafi bölgenin kendince oluşturduğu ve kısmi olarakta İslami değerlerden kendilerine belli dokunulmazlık zırhları edinerek kutsadıkları yaşamın adı olmadığını çok iyi idrak etmek gerekir. Çünkü İslam tüm insanlığın kurtuluşu için bir reçetedir. Bu reçetenin tüm insanlık için kapsayıcı olması, onun yaratıcı tarafından kabul gören ve katında başka bir reçete oluşturmamasıyla ilişkilidir. Allah’ın boyası ile boyanın, Allah’tan daha güzel boyası olan kimdir.” “…Sakın İslam’ın yanında başka bir isimle can vermeyin” Bu uyarıları Yerin ve Göklerin rabbi iş olsun diye (haşa) söylemedi.
Bunun içinde aslında bütün bir insanlığın yaşam manifestosunun kılcal damarlarına kadar izahatı yer almaktadır. Bunu idrak edecek olanlar, ancak ve ancak yeryüzünde hiçbir çıkar menfaat gözetmeden ve maslahat diyerek hakkı batıl, batılı hak gibi göstermeden, doğrudan hakkı hak olduğu için tercih ederek bununla insanlığı buluşturmak isteyenlerdir. Bu zümre ortaya çıktığı gün yeryüzün her yanına ısı ve ışığı huzme huzme yayılacak Yaşam Güneşi yeniden doğacaktır. O güneşin kıvılcımlarında neden bizler olmayalım diye tüm bu çırpınışlarım…
Tüm bu açıklamalarıma dikkat edilirse, herhangi bir anlayışın borazanlığını yaparak bir meseleyi anlatmaya çalışmıyorum, doğrudan doğruya yaratılış hamuruyla insanların buluşturulmasının kaçınılmazlığını anlatmaktayım. Bu mantığın yeryüzünde kendisine bir yaşam alanı bulması mümkün olabilir mi diye, karşı tezlerin geliştirilmesi ve iddia edilmesi de mümkündür. Bunlar da olmalı ki daha geniş bir alandan bakılarak insanın fıtri olan eğilimlerinin bilinmeyen ve anlaşılmayan kısımları da ortaya çıksın ki ortaya konacak eğitim manifestosu içinde neredeyse yanlış barındırmayacak düzeye çıksın…Karşıt tezler yaşamın doğru konumlandırılması için mutlaka olması kaçınılmazdır. Karşıtların ortadan kaldırılması ya da kaldırılmak istenmesi yok oluşun habercisidir. Ne yazık ki bizler, hep kendi karşıtlarını imha ederek en doğrunun zirvesinde olacağını düşünen basit sıradan bir varlık olmaktan uzaklaşarak, özgürce iyiliklerin, doğrunun ve güzelliğin zirvesine demir atmayı hiç beceremedik. Bu beceriksizliğimizi yeni ambalajlarla utanmadan piyasaya sunarak miadı dolduğu halde bu anlayışlarımızla insanlığı zehirlemekten de hiç utanç duymadık.
Bu anlatımların satır aralarına dikkat edilirse aslında ideolojik anlayışlarla eğitim yönetimi arasında nasıl doğrudan ilişkilerin kurulduğuna da şahit olursunuz. Eğitim yönetimi olarak piyasada insanların bildiği, aslında sistemin kurulu çarkının bu isimlerle nasılda rahatlıkla sindirilecek hale geldiğinin kanıtıdır. Eğitim yönetimi ne demek sahiden bu kavramı ben sorgulamak ve içeriği hakkında da fazla malumat verme taraftarı değilim…Benim açımdan eğitimin hiçbir aşamasında bu kavrama yer yoktur. Yani anarşizmin savunucusu da değilim ben ilkeleri yaşamın odağına koymuş, konulan kuralların tamamıyla bu ilkelerin kendi içinden doğan kuralların olmasına inanan biriyim. Kendi doğasına ait olmayan bir yazılım yüklenerek bu yazılıma göre çalıştırılan bir aracın bu rotadan çıkmaması için yaptırımı yüksek olan, aforoz etmede bir sakınca görmeyen, anlayışlara ben insan olarak hiç iyi bakan biri değilim. Bundan dolayı anarşist değil, ilkeli ve kurallı, kuralların da kendi realite yasasından çıkmasını savunmaktayım…Buna uyulduğu taktirde toplumların mutluluğu gelişim süreci ve dayanışma duyguları hızlı bir yükselişe geçeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın…
Evrensel içerikli kültürel ambalajlı bir eğitimin kodlarını bir sonraki yazımızda inşallah ele alacağız o zamana kavuşmak ve buluşmak ümidiyle Rabbime hamdolsun ki bize bunları idrak edecek bir idrak ve dirayet verdiği için…
Erol KEKEÇ/04.03.2021/12.30
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder