“O kullar adaklarını yerine
getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.” İnsan:7
Burada vurgulanan nezir kelimesi, geçmişten günümüze kadar
adamak olarak anlamlandırılsa da, burada vurgulanan, verilen sözlerin hakkıyla
yerine getirilmesidir. Yani bir söz verdiğimiz zaman o sözün yerine gelmesi
için her şeyimizi o konuda seferber ederek, tüm imkanları kullanarak onu yerine
getirmektir. Yeryüzünde olması gereken evrensel ahlakın temelinde sözlerin
hakkıyla yerine getirilmesi bulunmaktadır. Sözlerin anlamsızlaştığı ve kimsenin
verilen sözleri yerine getirmeyip çeşitli bahanelerle onun yüklediği sorumlulukları
hiçe sayması ahlakın temelinin sarsılmasıdır.
Yeryüzü yaşamı, tamamıyla ilişkilerin güven temeline oturması
üzerine kurulur. Güvenin olmadığı, insanların aralarında konuştukları ve yarın
ne olacağı hususunda beyinlerinde hep kuşkular yaşadığı bir ortamda, ahlakın
kılcal damarlarında dolaşan kana virüs karışmıştır. Damarlarda dolaşan virüslü
kan, fert dünyasından toplumsal organizmaya bir evrimleşme yaşadığı zaman,
ahlak denen bir kavramın gündemde dolaşması çok sıradan olur. Onlar adaklarını
yerine getirirler diyerek, herkesi bir kurban kesmeye zorlayan anlayış, acaba
sözlerin bir adak olduğunu ve onu mutlaka yerine getirmek için çaba sarf
etmenin, neden önemini anlatmazlar.
Buradaki adak, Allah’a verilen bir sözün gerçekleştirilmesidir.
Adakta asıl vurgulanan, yapılan işte yapılanın içeriği değil, işin gerçekleştirilmesidir.
Yani Allah’a verilen bir sözün ne kadar önemli olduğunu anlayarak yaşamaktır.
Yaşam alanımızda verdiğimiz sözlerin yerine getirilmemesi, insanı mutlak
mahkemede zor duruma sokacağının beyanı vurgulanarak, hep dosdoğru olmak
anlatılmaktadır.
O kimseler, kötülüklerin her yanı kuşattığı, sözlerini yerine
getirmeyenlerin ortalıkta dolaştığı ve hesaplarının çetin olacağı günü
bildiklerinden, Allah’a verdikleri sözlerini hakkı ile yerine getirmenin
gayreti içindedirler. Allah, sizin sözlerinize değer verir, sözleriniz ya
insanların dirilmesine ya da toptan imha olmasına sebep olabilir. O halde
sözlerinizi, Allah’a verdiğiniz adaklarınızı, yerine getirin ve Rabbim sana
inanmayanların, senden uzaklaşmalarına sebep olacak eylem ve sözlerden bizi
uzak tut diyerek hassas davranmaya çalışın…Çünkü dünyada tüm kötülükleri
yapanların ve insanları aldatanların toplanacağı gün gelecektir. İşte o günün
dehşetinden korunmak ve kurtulmak istiyorsanız Allah’a verdiğiniz sözlerinizi
yerine getirin…
“Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o
günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız.” İnsan:10
Bizim bu sözlerimizi hakkıyla yerine getirmek için yaptığımız
eylemler, kimsenin hoşuna gitmesi için değildir. Çünkü biz bizi yaratana karşı
mahcup olmamak için, sözlerimizi yerine getiririz ve o dehşetli günde mahcup
olmak istemiyoruz. Dehşetli bir günde o günün azabından dolayı rabbimizden
korkarız.
“Onlar bollukta ve
darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları
affedenlerdir. Mevla iyilik edenleri sever.”Al-i İmran:134
Allah’ın istediği ahlaka sahip olanlar, hiçbir gerekçenin
arkasına sığınmazlar. Bolluk zamanlarında da darlık hallerinde de Allah için
harcarlar. Öfkelendikleri zaman hemen ahlaki olmayan bir yaşama dönmezler,
çünkü onlar sadece Yaratıcının onlarla ilgili hesabını, hesaba katarak
yaşarlar. Yeryüzünde hiçbir yanlışı referans göstererek onların yaptıklarından
dolayı, onların hak ettiğini düşünerek; aşırı gidip hakkın dışına asla
çıkmazlar. Öfkelenmiş olsalar da, zorlarına gitse de onları yutarlar, büyük bir
günde o hesaplarının görüleceğini bilirler.
Hesabını sadece Allah’tan alacağını düşünenlerin, bu alemde
başkalarından gelebilecek olumlu ve olumsuzlukları hesaba katarak hareket
ettiklerini göremezsiniz. Çünkü onların davranışlarının her noktasındaki
referans, sadece Allah’tan gelen yaşamı nasıl yaşayacaklarıyla alakalıdır.
Böyle bir hayatın içinde, önemli ve birbirinden bağımsız sürekli kırılmaların
ve çözülmelerin olduğuna şahit olamazsınız. Şayet bir hayatın dünü ve bugünü
arasında ahlaki açıdan önemli değişimleri ve farklılaşmaları görüyorsanız,
orada yaratıcının hesaba katıldığı bir hayatı bulamazsınız. Allah, ahlaki
ölçüleri insanların vicdan kodlarına yerleştirmiştir. Bazı ortamlarda bu
kodlara ulaşmak çok kolay olmasına rağmen, bazı ortamlarda bunları ortaya
çıkarmak hayli zaman alabilmektedir. Bunun temel sebebi de insanları yaşadığı
ortamın olumsuzlarından ve alışılagelen yanlışların etkisinden arındırmanın
kolay olmamasıdır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, insanın vicdan genlerine yerleştirilen
bu kodlamalar bir gün insanlığın yaşamına egemen olacaktır.
Dünyalık lezzetlerin ve hazların her türlüsüne ulaşan
varlıkların, bunun ötesinde ulaşacağı bir farklı noktanın kalmadığına inananların
da, belli yaşlara gelenlerin nefsi ve cinsel arzulardan elinin eteğinin
çekildiği gibi, bu yaşama veda ederek kendi genlerindeki kodlara döneceği
günler gelecektir. İşte o gün ahlaki devrimlerin her ortamda gerçekleştiğini göreceksiniz.
Geldiğimiz noktadan dünyaya baktığımızda her toplumda iyiliğin yaygınlaşmasını
isteyen ve insanca yaşamanın gerekliliğine inanan farklı dinlerden birçok
yaşamlara şahit olmaktayız. Yeryüzünde farklı inanışa sahip olsalar da herkesin
içinde iyilik genlerinin hareketlendiğini görmek mümkündür. Bu da gösteriyor
ki, ahlak evrensel ve tek bağlayıcı bir değerdir. Kendilerine herhangi bir
elçinin gelmediği toplumlar doğrudan yaratıcıyı tanıdıklarında ve ona şirk
koşmadan yaşadıklarında ahlaki eylemlerinden dolayı yaratıcıya hesap vereceklerdir.
Kuran’a bakarsanız, ibadetlerden daha çok ahlaki davranış kalıpları ve bunlara
uyulması gereken öğütler anlatılmasına rağmen, İslam adına söz sahibi
olduklarına inanılanlar hep ibadetlerle yaşamı sınırlayarak, ahlak dışı bir
hayatın din olarak yaşanmasına öncülük etmişlerdir. Oysa Allah’ın dini tamamıyla
ahlak ve adalet üzerine bina edilmiştir. İbadetler bireylerin kendileriyle
alakalı olan içsel muhasebe araçlarıdır. Oysa adalet ve ahlak bizim dışımızdakilerle
alakalı olan hayatın gerçek yönüdür. Bunlara dikkat etmeyen ve ibadetlerle dini
sınırlandırıp ahlaksız bir yaşamı miras bırakan her anlayış Allah’ın huzurunda
hesap vermekte zorlanacaktır.
Müminlerden, yani emin olanlardan bahsederken, onların
ibadetlerinde titiz olduklarını ve Allah ile aralarındaki bağların sağlam
olduğunu, tefekkürlerini daim her ortam da yatarken yürürken, konuşurken semayı
izlerken eksiksiz yaptıklarını ve onların boşuna yaratılmadığını, mutlaka bunun
bir anlamının olduğunu idrak ederek yaşadıkları anlatılmaktadır. Bu hayatın
anlamlı kılınması ise, yeryüzünde şahitliğin gereği gibi yapılmasıyla ilişkilidir.
Rabbimiz şu ibadeti yapan cennete girer demiyor, âmâ hayatın rotasını en güzel
şekilde onun belirlediği yönde devam ettirenlerin, altından ırmaklar akan
cennetlere gireceğini anlatmaktadır. Yani demek istediğim odur ki, namaz kılmak,
oruç tutmak hacca gitmek vs. Allah’ın katında mutlak kurtulanlardan olmanın bir
kanıtı değildir. Ancak mutlak kurtulanların hayatında bu amelleri görmek mümkündür.
Yolun kendisi hakka giden bir yol ise, o yolun üzerinde tüm bireysel ameller
yapılmamış olsa da, o yolun belirlediği kurallara uyan kulların tamamı Allah’ın
razı olduğu kullardan olduğunu idrak ederek yaşamak gerekir. İşte yaratıcının
yeryüzündeki yolu mutlak tevhit ve ahlaktır. Mutlak tevhidin evrensel adalet
olduğunu idrak etmeyen anlayışlar hiçbir bireysel ferdi amelleri ile Allah
katındaki hesabını veremeyecektir.
Şu yetin anlamını derinliğine bir tefekkür ettiğimiz zaman hakikatin
ne olduğunu daha iyi anlamış olacağız. “İşte onların mükafatı Rab’leri
tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedi
kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükafatı ne güzeldir!” Al-i
İmran:136
Fazla uzatmadan şunu ifade ederek noktalamak istiyorum,
evrensel adaleti uygulayan, ahlaki olarak insanların yaşamlarında çığır açan ve
Allah’tan başkasına yalvarmayanların varacağı yer ne güzeldir. Onlar orada
ebedi kalacaklardır. Rabbim bizleri hakkı hak olarak tanıyıp, hakka gereği gibi
şahit olan adil kullarından eylesin…
Erol KEKEÇ/22.01.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder