“Allah sizi, din
hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik
etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları
sever.” Mümtehine:8
Hiçbir sorun oluşturmayan toplumlarla savaşmadan, nasıl adil
bir şekilde yaşamamız gerektiğini Rabbimiz anlatmaktadır. Allah’ın hükmü
kesindir. Allah’ın Resulüne atfedilerek, o birçok toplumlarla İslam’ı yaymak ve
onlara dini götürmek için savaştı anlayışları; tamamıyla tarihi mitolojik
masallardan oluşmaktadır. İslam’ın anlatılası için savaşlar asla yapılmamıştır.
Allah kendisini kabul etmiyorlar diye zorla bir topluma kendisini kabul etmesi
için ordu gönderip onlara kılıçlarla kendisini kabul ettirmez. Bu Allah’ın
şanına hakarettir. Allah, insanlara irade vermiştir, dileyen iman eder dileyen
küfreder. Zorla bir dini kabullendirmek varsa, o zaman imtihanın ne anlamı
kaldı. Cehennem boşuna mı yaratıldı. Allah’ın Kitabını ve Resulünün neden
geldiğini bilmeyip sadece tarihi masalları dinleyerek din öğrenenler, İslam’ın
esenlik barış ve rahmet olduğunu asla anlayamazlar. Çünkü Tarihi birçok cinayetler,
Allah’ın emriymiş gibi anlatılarak geldi ve onların doğruluğunu kanıtlamak için
de ciltler dolusu iftira sözler oluşturularak, Allah’ın resulüne atfedildi.
Ondan sonra da Peygamberin sözlerine şimdi inanmıyor musunuz diyecek kadar
beyinden oksun, Allah’a iman ettiğini sanan şeytanın askerleri ortalığı
doldurdu. Tüm bu olumsuzluklar ve bilerek din konusunda yanlış yönlendirmeler,
İslam’ın kaderiymiş gibi zorla dayatıldı. İslam tüm bunlardan beridir. Allah ve
onun elçisi, bu uydurma cinayeti hoş görecek kadar gaddar değil, cinayet
şebekelerinin iftiralarından uzaktır ve münezzehtir. Yukarıdaki ayetten de
anlaşılacağı gibi, Müslüman’ın karşılık vermesi gereken eylem sadece kendisine
ve yaşamına kast eden olumsuzlukları bertaraf etmektir. Bunu da yaparken
adaletle davranmaktır.
Allah’ın Resulünün yaptığı tüm gaza ve seriyyeler,
kötülüklere engel olmak ve kendilerine saldırı yapan ya da saldırıya geçmek
için hazırlık yapanlara engel olmak içindir. Mekke fethi denilen olay ise
Yurtlarından çıkarılan bir toplumun yeniden kendi yurtlarını alma savaşıdır. Orada
da öyle ciddi kanların aktığı görülmüyor. İslam’da Cihat, ceht gayret çaba ve
mücadele anlamlarına gelmesine rağmen, sadece kılıç elde savaşmak olarak
tanımlanması ve herkesin zihninde öylece yer etmesi, bilerek bir yanlışın
kabullendirilmesi olduğunu düşünüyorum. Bu süreç Allah’ın Resulünden hemen
sonra başlamış ve Emevi yönetiminde ise zirve yapmıştır. Abbasi, Selçuklu ve
Osmanlı yönetimlerinde de Emevi mantığının ortaya koyduğu anlamı ile
gelenekselleşerek günümüze kadar uzanmıştır. Tarihin yanlış rivayetlerinin, bir
dini kavramın içeriğini ne boyutlara getirdiğini anlamak istiyorsak, Allah’ın
yukarıdaki ayetini idrak etmeye çalışalım.
Din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan
çıkarmayanlara, iyilik yapmaktan ve onlara adaletli davranmaktan Allah sizleri
men etmiyor. Allah’ın men etmediğini nasıl rivayetlerle bir din haline getirip,
o rivayetlerle bir dini yaşamın içini cehenneme çevirdiysek, yeniden Allah’ın
istediği şekilde anlayarak yaşamak ve dünyayı cennete çevirmek zorundayız.
Allah’ın men etmediğini ve bir sakınca görmediğini kim, kim adına niçin
sakıncalı gösterebilir. Allah en güzel bir yaşamı bizlere göndermesine rağmen,
o yaşamın temel kutup başları ile oynayarak onun genetiğini değiştirip,
hormonel bir din piyasaya sürenler Allah’ın gazabının kapsamı içindedirler.
Allah’ın gazabını hak eden bir toplumu, aklı başında ve rabbinin emirlerini
onun istediği şekilde yaşayan kullar dost edinmezler. Beyin fonksiyonları henüz
işlevini kaybetmemiş olan, her bir Müslüman, bu yanlış geleneklerin dayatılan
yaşamının dehlizlerinden çıkarak, Kur’an’ın aydınlık ufuklarında yolculuk
yapmak zorundadır. Kur’an’ın aydınlığını, tarihin yanlışlarının karanlığına
kurban edenler şunu bilmeli ki, “Allah
İman edenlerin dostu onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfredenler
(hakikatleri örterek onu gizleyenler)’in ise dostu tağuttur, onları aydınlıktan
alır karanlıklara götürür, onlar ateş ashabıdır ve orada ebedi kalacaklardır.”
Bakara:257
“Siz ortada bir
ümmetsiniz, insanlara iyiliği anlatır kötülükten sakındırırsınız. “Müslüman, tüm insanlık için bir saat
kulesi olmak zorundadır. Saat kulesini bozan ve herkesin anladığı ve kendisine
gelen bir saat ayarlamaya çalıştığı yaşamda hiçbir saat doğruyu
göstermeyecektir. Bir Müslüman’ın herkesin örnek alacağı ve yaşamını kendisine
göre düzenleyeceği bir saat gibi olabilmesi için, bu saatin çalıştıranı ancak
Allah’ın vahyi olmalıdır. Allah gönderdiği hakikatleri bir kenara bırakıp, onun
dışında ne varsa hepsini bir hakikat olarak benimseyenler, hiçbir örneklik
oluşturamazlar. Allah’ın gönderdiği yaşamın örneğinin olmadığı bir dünyanın,
çatışma savaş kan gözyaşı ve acılardan başka nesi olabilir ki…İşte, Müslüman
bunların son bulması ve insanlığın onurunun yeniden dirilmesi ve kendisine
gelmesi için, adaleti gözeten olarak ayağa kalkmak zorundadır. Müslüman’ın,
Müslüman olarak yaşamadığı bir dünya karanlıklara gömülür. Karanlıkların yerini
aydınlığa bırakması, nasıl ki Güneşin doğmasıyla mümkünse, dünyanın aydınlığa
kavuşmasının yolu da, Müslüman’ın, Allah’ın indirdiği dine onun istediği
şekilde inanması ve yaşamasıyla mümkündür. Bu hakikatleri dikkate almayanlar
asla etrafa aydınlık yayamazlar. Aydınlıktan yoksun olanların bir yaşamın nasıl
olması gerektiği gibi, aydınlatıcı ayrımlar yaparak insanlığa temellendirilmiş
bir bilgi aktarmaları da mümkün değildir.
Allah’ın adaleti yeryüzündeki herkes için gerekli ve geçerli
olan evrensel bir adalettir. Bu evrensel adaleti kendi yaşam tarzları ve tarihi
rivayetler ile daraltanlar, Allah’a iftira atarlar. Allah tüm iftiralardan ve
uydurmalardan münezzehtir. Sizinle savaşmayanlara karşı iyilik yapmanız ve
onlara adil davranmanızda bir sakınca yoktur diyen Rabbimizin, bu uyarısını hiç
hesaba katmayanlar, hiç hesaba katılamayacağı günlere hazırlıklı olsunlar.” Çünkü Allah adalet yapanları sever.”
Adalet, tüm yaratılmışlar için gerekli olan
ve acilen yeryüzünde huzura kavuşturacak yegâne sistemin adıdır. Adalet, Yaratıcının
olmasını istediği ve tüm yaratılmışların kendi doğasına uygun yaşama
imkanlarını onlara sunan evrensel sistemdir. Adalet ile Allah’a kulluk bir
arada vurgulanarak geliyorsa, bunun üzerinde etraflıca tefekkür etmek her bir
insan için şarttır. Elçiler insanlar arasında adaleti uygulamak için geliyor,
Allah ancak adil olanları seviyor ve yeryüzünde adaletin şahitliğini gerektiği
gibi yapmamızı istiyorsa, biraz olsun bu hususun açıklanması gerekmez mi?
Allah’ın hak üzere gönderdiği dini kimsenin değiştirme ve
yenileme hakkı yoktur. Çünkü Allah adaletin uygulanması için elçisiyle berber
kitabı ve ölçüyü de indiriyor. Sen onların heva ve heveslerine asla uyma,
aralarında adaletle davran…
Kainat, adalet üzerine ikame edilmiştir. Bir devletin, yönetimin
değerli olmasının ölçüsü insanlar arasında adaleti en güzel şekilde
uygulamasıdır. Adaletten uzak, kendi hegemonyasını sürdürmek için kanunlar ve
kurallar koyan sistemler asla korunmaya değmez. Bu sistemler sürekli ortalığı
karıştırır ve toplumsal huzuru bozmak için her türlü oyunları oynamakta bir
sakınca görmezler. Rabbimiz o kadar ince ayrıntılar veriyor ki, onlara iyilik
yapmanız da ve onlara adil davranmanızda bir sakınca yoktur. “Çünkü Allah ancak
adil davrananları sever.”
Analitik düşünmekten uzak, sistemli bir anlayışı tehlikeli
gören, kümülatif ne olduğu bilinmeyen ciltler dolusu karmakarışık bir saman
çuvalını andıran bilgilerden beslenmekten kurtulup, Allah’ın Kitabının
kuşatıcılığına kalplerimizi açtığımız zaman, kitap bizi hastalıkların her
türlüsünden arındıracak ve bizim biz olmamızı sağlayacaktır. Biz olmamız için
Kur’an’ın yeni bir dünya tasavvurunda buluşmak ümidi ve dileğiyle diyorum…Adil
olalım ve asla adaletten uzaklaşmayalım, adalet hiçbir dünyalık uğruna kurban
edilmeyecek kadar asil ve onurlu bir hayatın dünyadaki provasıdır.” Allah ancak adil davrananları sever.”
Erol KEKEÇ/18.01.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder