“Ahlak dinin kabıdır,
kabı olmayan din olamaz, derdi Rahmetli babam…Ahlakı olmayan bir dinin demek ki
hayatlarda olumlu izler bırakması düşünülemez. Ahlak insanlığın toplum olarak
yaşamaya başladığı ortamlarda geçerli olan temel hukuk kurallarının ilk kıvılcımlarıdır.
Ahlak Hukukun temelini oluşturur. Ahlaktan yoksun bir toplumda hukuk
kurallarının da bir anlamı olmaz, onlar sadece bir kural olarak varlıklarını
anlatırlar ama bağlayıcılıkları ve caydırıcılıkları çok zayıf olur.
Bir toplumda hukuk kurallarının işlevini yerine
getirmediğinden herkes şikayetçi olur ve dert yanar ama neden böyle bir
basitliğin yaşandığını insanlar merak etmez. Herkes yönetici erkin yargı kurumuyla
alakalı olduğunu düşünür ve onun ötesine geçmeyi aklına getirmez. Oysa Hukukun
işlevini yerine getirip getirmediği toplumsal ahlakın kökleriyle doğrudan ilişkilidir.
Çünkü ahlakın dejenere olduğu ve ahlaksızlığın günbe gün genişleyerek yayıldığı
ortamlarda hukuk doğrudan yara alır. Ahlak bir davranışın olumlu olumsuz ve
insanlığın faydasına olup olmadığını, yüz kızartıcı boyutlarının ne olduğunu
küçük yaşlardan başlayarak fertlere özümsetmeye çalışır. Bu davranış
kalıplarını özümseyerek gelişim gösteren fertler ileri ki yaşlarında hukukla
olan ilişkilerini de denetim altında tutarak ne özgürlüklerine prangaların
vurulmasını isterler ne de başkalarının yaşam alanlarını ihlal ederek hukukla
ceza almayı düşünürler. Azerilerin dediği gibi,” az yiyerem hekime gitmirem,
düzgün gidirem hâkime gitmirem…Yani insanlar dosdoğru bir hayatın nasıl
yaşanıldığını küçük yaşlarda özümseyerek içselleştirmiş olsalardı, Hukuk sorunları
çözmede ne yetersiz kalırdı ne hukuka bu kadar ihtiyaç hasıl olurdu.
Dinin öğütleri ile davranışların frenlenmek istemesi tamamıyla
dış kaynaklı bir motivasyondur. Yani dışarıdan gelen bir pekiştireçtir.
Davranışların özendirilmesi ve kontrollü devam etmesinin istenmesindeki
kurallar dini ve manevi yönü ağır basan kurallarsa, orada mutlu huzurlu ve
insanlık kitabının genel değerlerine göre yaşayan insanlar bulmakta zorlanırsınız.
İşte, ahlak genel insanlık değerlerinin, herkesi ilgilendiren genel geçer
evrensel davranış kalıplarını oluşturur. Bu bir içselleştirmenin alenen yaşam
alanlarına damga vurmasıdır. Ahlakın yaşama damga vurmadığı bir ortamda hangi
güçlü ve manevi değerlerle insanlığı nizama koymaya çalışsanız da asla başarılı
olamazsınız. Onun içindir herhalde Rahmetli babam, oğlum ahlak dinin kabıdır.
Ahlakı olmayan bir insandan ne dindar olur ne de hâkim olur derdi.
Güzel örnek olmayan bir eylemin hangi dinden olup olmadığına bakılmaksızın,
insanların vicdanlarında bir karşılık bulmayacağı muhakkaktır. Vicdanların
çıkar ve menfaat zarlarıyla kuşatıldığı bir ortamda vicdanın konuşmalarının ve
haykırmalarının da bir anlamı olmayacaktır. Vicdan, insani ve fıtri olarak
gelen özelliklerini evrensel insani değerler sistemi ile beslenerek devam ettiriyorsa
orada her daim hakka şahitlik yapacak fertler azınlıkta olsa da mutlaka ortaya çıkacaktır.
Ancak geldiğimiz noktada insanların dini mitosların baskın dayatmalarıyla yüz yüze
kaldığı bir çağda, herkes insanların dinden uzaklaştığını anlatmaya çalışmaktadır.
Bunun kadar doğal bir şey olabilir mi, Hakka ait olan tüm insani özelliklerin
imha edildiği ahlak dışı bir yaşamın egemen olduğu ortamda mitolojik dinin
insanlar üzerinde etkisinin olup olmadığını sorgulamanıza gerek var mı, tabi ki
insanlar bir nebze akıllarını kullanmayı becerdiklerinde böyle bir yaşamın
zilleti altında can vermeyeceklerdir.
Bir kabın param parça olduğu ve içinde ne varsa etrafa
saçıldığı herkesin üzerinden tepeleyerek geçtiği bir yerde dini konuşmak sadece
bir nefret tepkisi oluşturur. Bu nefret tepkilerinin de geometrik bir artışla
düzgün doğrusal bir grafik çizerek süreklilik kazanması, din tüccarlarının ve
ahlaki çöküntüye neden olan bir grup ahlak yoksunlarının sistematik çabalarıyla
oluşur. Bu davranışlar yaşam alanlarından uzaklaşmadığı ve ahlakın temel
insanlık öğreticisi olarak vicdanları eğitmediği ortamlar, adı ne olursa olsun hangi
coğrafyada vuku bulursa bulsun karanlık bir yaşamı insanlığa armağan eder.
Öncelikle su taşıdığımız testinin kırıklarını onaralım ya da yeni bir testi
inşa edelim ki içine koyacağımız sıvı ne ise onu döküp saçmadan taşıma imkânımız
olsun.
Babam hep bunu anlatırdı, oğlum insanın dini imanı namazı
yaptığı diğer ibadetleri, adı ne olursa olsun seni aldatmasın, ahlak yoksunu
bir din asla Allah’ın gönderdiği din olamaz. Çünkü Kur’an baştan sona ahlak
yoksunu olan toplumların, bozulan ahlakını yeniden tesis etmek, kimseye
haksızlık yapmama, yalan söylememe, zina etmeme, başkasının hakkına tecavüz etmemek,
en önemlisi de basitleşerek insanların önünde eğilip, yaratıcıya başaklarını şirk
koşmamak adına vurgular yapar. Böyle bir dinin müntesiplerinin hayatında yalan
dolan hırsızlık, vurgunculuk, rüşvet, adam kayırma, adaletsiz davranma,
insanların haklarını öteleme kendisine ait olandan asla taviz vermemek gibi bir
eylem beklemek mümkün müdür. Âmâ yaşadığımız ortamlarda bunlar fazlasıyla var
ise burada din kapsız kalmış demektir. Kapı olmayan bir dinin içine ne
karıştırsan karıştırabilirsin o zaman o din de saf ve arılığını kaybeder. Arı
duru olmayan bir din asla insanlara huzur getiremez. Bir dinin inancın ve hukukun
insanları mutlu etmesinin yolu ahlakla birlikte olduğu zaman ortaya çıkar,
diğer durumlarda sadece ölüm gelinceye kadar insanlar kendilerini aldatarak
vehim ve zanları ile yaşayarak giderler adına inanç derler. İyi dinle evladım
bir daha bunları anlatmayacağım can kulağınla dinle, ahlak neden dinin kabıymış
anladın mı, anladıysan bunları ömrün yettiğince başkalarıyla paylaşmaktan da
asla tereddüt etme…Çünkü Gerçek din hakka şahitlik yapmayı gerektirir, o halde
hesabını sadece Allah’a vereceğini düşünerek yaşa ki, rabbinin huzurunda mahcup
olmayasın…
Evet, işte babamın bana anlattığı nasihatlerinden bir duygu
sağanağımı bugün sizlerle paylaştım ben payıma düşeni almaya çalışıyorum,
ihtiyacı olanlarda inşallah alırlar selam ve dua ile….
Erol KEKEÇ/27.12.2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder