Bu Blogda Ara

18 Aralık 2024 Çarşamba

Övgüler ve Arkasındaki Siyasi Hesaplar

Bir çocukluk hatırası gibi başlayan bu anlatım, derinlerde siyasetin karanlık stratejilerini yansıtıyor. İlk olarak, bir kişi ya da toplumu manipüle etmek isteyenler, "sen çok zeki birisin, bunları herkese söylemem" gibi övgülerle yaklaşırlar. Bu türden yüksekten başlayan ama arkasından niyetlerin fark edilmesiyle yerini tehditlere bırakan yaklaşımlar, sadece bireyler arasında değil, uluslararası arenada da karşılaşılan bir gerçekliktir.

Bugün, özellikle Trump gibi popülist liderlerin siyasetteki söylemleri ve "dostane" mesajları, arkasında hangi stratejilerin olduğu konusunda derin şüpheler yaratıyor. "Güçlü bir ordu kurmuşuz, uzun süredir savaşa girmemişiz" gibi satır aralarına gizlenen mesajlar, sadece dostça bir çıkış mı, yoksa gelecekteki bir uluslararası savaş için zemin mi hazırlıyor?

Bu soruları öncelikli olarak irdelemek gerekir. Medyanın bu konuda oynadığı rol, bir yandan toplumu bilgiye ulaştırma görevi üstlenirken, diğer yandan manipülasyon araçlarının bir parçası haline gelmesiyle önemli bir tartışma alanı oluşturuyor. Bu analizde, bahsedilen "yağlama" süreçlerinin altında yatan sebepleri, olası gelecek senaryolarını ve medyanın rolünü sorgulamak önemli olacak.

Geçmişten Bugüne- Övgü ve Şantaj Stratejileri

Manipülasyonun ilk adımı, karşıdaki kişiyi ya da toplumu "özel" hissettirmek üzerine kuruludur. Tarihte de bunun çok sayıda örneğine rastlanır. Örneğin, soğuk savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği, birçok küçük devleti "stratejik ortak" olarak övdüler; fakat çoğu zaman bu övgüler, o ülkelerin bağımsızlıklarını tehdit eden politikalara dönüştü.

Bugün de benzer bir tablo, özellikle ABD'nin Türkiye ile olan ilişkilerinde görülmektedir. Trump'ın bir dönem Türkiye'yi "büyük bir müttefik" olarak övmesi, hemen ardından gelen yaptırım tehditleriyle çelişmiştir. Burada temel strateji, önce övgüyle başlayıp karşı tarafı yumuşatmak, sonrasında ise şartları dikte etmeye geçmektir.

"Sen çok zeki birisin, aptallık yapma" gibi bireysel düzeyde kullanılan bu şablon, uluslara da uygulanır. Çünkü çoğu zaman "şöyle bir fırsatı sadece sana sunuyorum" diyerek çıkan liderlerin, asıl niyetlerinin ne olduğu, zamanla tehdit diline geçmeleriyle ortaya çıkar. "Benim iyi niyetimi yok ettin, bundan sonrasını sen düşün" gibi söylemlerle bireyleri şantajla köşeye sıkıştıran bu zihniyet, devletler düzeyinde "müttefiklik" adı altında ekonomik ya da askeri yaptırımlarla kendini gösterir.

"Güçlü Ordu" ve NATO Planları- Satır Aralarındaki Mesaj

Anlatımın bir başka boyutunda, "güçlü bir ordu kurmuşuz, uzun süre savaşa girmemişiz" gibi övgüler öne çıkıyor. Burada dış politikadaki "mesaj" stratejileri devreye giriyor. Bu övgüler, gerçekten bir teşekkür ya da takdir mi, yoksa gelecekte NATO'nun çıkarları için bir hazırlık mı? Türkiye'nin coğrafi ve stratejik konumu, her zaman çıkar ilişkilerinin odağında olmuştur.

Bu noktada, Trump'ın döneminde Türkiye'ye yönelik övgülerle başlayan, ancak S-400 meselesi gibi konularla sert eleştirilere dönüşen süreci hatırlamak gerekiyor. Bu övgüler, gerçekten "Türkiye'nin başarısını kutlamak" için mi yapılıyor, yoksa bir savaş senaryosunda "bizim için savaşacak bir ortak yaratma" amacını mı taşıyor? Bu noktada, NATO'nun gelecekteki savaş planlarına karşı temkinli olunması önemlidir.

Medyanın Rolü- Gerçekler ve Boşboğazlık

Medya, günümüz siyasetinin en etkili araçlarından biri haline gelmiştir. Bir yandan bilgi akışını sağlayarak toplumu aydınlatma görevi üstlenirken, diğer yandan güç odaklarının manipülasyon mekanizması haline gelebilmektedir. Bu durum, özellikle dış politika söz konusu olduğunda belirginleşir.

Türkiye gibi stratejik bir konuma sahip ülkeler, sık sık medyanın yanıltıcı gündemleriyle karşılaşır. "Güçlü ordu", "büyük müttefik" gibi övgü dolu ifadeler, medya tarafından sıkça öne çıkarılırken; bu ifadelerin arkasındaki gerçek niyetler sorgulanmaz. Bilhassa kriz dönemlerinde medya, manipülatif söylemlerle halkın algısını yönlendirme işlevi görmektedir.

Medyanın bu rolü, sadece yanlış bilgilendirme değil, aynı zamanda kamuoyunu pasifize etmek amacı taşır. Örneğin, "savaşa hazır güçlü bir ordu" söylemi, halkın gururunu okşarken, gerçekte bir savaşın eşiğine sürüklenme ihtimalini göz ardı etmelerine neden olur. Bu nedenle medyanın rolünü sorgulamak ve gerçek bilgiye ulaşma çabasını artırmak, kritik bir uyanışın temel adımlarından biridir.

Gelecek Okumaları-Türkiye'nin Potansiyel Rolü ve Riskleri

Geleceği okumak, geçmişin verilerini doğru analiz etmekten geçer. Bugün Türkiye, siyasi ve askeri olarak büyük bir güç inşa etmiş görünse de, bu gücün nasıl kullanılacağı konusunda dikkatli olunması gerekir. NATO'nun ve Batı'nın Türkiye'yi övmesi, aslında bir ortaklık arayışı mıdır, yoksa bir "taşeron güç" yaratma çabası mı? Bu sorular, gelecekteki riskleri değerlendirme açısından büyük önem taşır.

Türkiye'nin güçlü bir orduya sahip olması, şüphesiz bir avantajdır; ancak bu gücün başkalarının çıkarları için kullanılmasına izin vermek, büyük bir tehlikedir. Bu noktada, ulusal bağımsızlığı ve çıkarları korumak adına, güçlü bir diplomasi ve sorgulayıcı bir akıl geliştirmek zorunludur. "Övgülerin" arkasında yatan niyetleri anlamak, bu bağlamda hayati bir öneme sahiptir.

Kritik Uyanış ve Sorgulayıcı Akıl

Övgüler ve şantajlar, sadece bireylerin değil, devletlerin de karşı karşıya kaldığı manipülasyon araçlarıdır. Bugün Türkiye gibi güçlü ve stratejik ülkeler, "büyük müttefik" ve "güçlü ordu" gibi ifadelerle övülerek bir noktada kendi iradelerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu nedenle, her övgünün arkasındaki niyeti sorgulamak, kritik bir uyanışın ilk adımıdır.

Medyanın rolünü ve siyasi stratejilerin arkasındaki gerçekleri anlamak, halkın bilinçlenmesi açısından büyük önem taşır. Türkiye'nin gelecekteki rolünü şekillendirmek için, güçlü bir sorgulayıcı akla ve bağımsız bir diplomasiye ihtiyaç vardır. "Yağlama" süreçlerine karşı uyanık olmak, ulusal bağımsızlığı korumak için atılması gereken en önemli adımdır.

Bu bağlamda, bireylerin ve toplumların manipülasyona karşı dirayetli durmaları, ancak eleştirel düşünce ve sorgulayıcı bir akılla mümkün olabilir. Övgülerin cazibesine kapılmadan, her sözün ve her stratejinin ardındaki gerçek niyetleri analiz etmek, gelecekteki riskleri bertaraf etmek için şarttır.

Bahadır Hataylı/18.12.2024/02.10/Sancaktepe/İST

Hiç yorum yok:

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?

"SABAH YAKIN DEĞİL Mİ?
Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler.

Popüler Yayınlar

Bitsin Bu Zillet

Bitsin Bu Zillet
Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. KEMAL ATATÜRK

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...

Ağlatıpta gülene yazıklar olsun!...
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

Senin rabbin sana senden yakın.....

Senin rabbin sana senden yakın.....

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!

omuzlarında dünyayı taşıyan küçükler!
Zulüm yanan ateş gibidir, yaklaşanı yakar;Kanun ise su gibidir, akarsa nimet yetiştirir.

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....

Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!....
"Kuşlar gibi uçmasını,balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama insan gibi kardeşce yaşamasını öğrenemedik..."

kelebek gibi hafif olun dünyada

kelebek gibi hafif olun dünyada

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

Kevserin Başında Buluşmak Umuduyla

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!

çöllerden geçerek varılır havuzun başına!