Bugün burada sağlık sektöründe yaşanan çöküşü, bu çöküşün sebeplerini, sonuçlarını ve insan hayatı üzerindeki yıkıcı etkilerini açık yüreklilikle konuşmak için bulunuyorum. Bu mesele sadece bir sektörün meselesi değildir; bu, hepimizin meselesidir. Çünkü sağlığın ticarete, insanların ise istatistiklere dönüştüğü bir yerde kaybeden yalnızca hastalar değil, aynı zamanda toplumun vicdanı ve geleceğidir.
Sağlık sistemindeki bu yıkımın kökenine indiğimizde, bunun sadece bir tesadüf ya da plansızlık olmadığını, aksine yanlış politikaların, yozlaşmış uygulamaların ve etik değerlerden sapmanın bir sonucu olduğunu görüyoruz. Özellikle 2005 yılında sağlık sektöründe yapılan köklü değişiklikler bu sürecin başlangıç noktasıdır. Özlük haklarının göz ardı edilmesi, performansa dayalı ücretlendirme sisteminin getirilmesi ve döner sermaye modelinin yaygınlaştırılması sağlık sektörünü adeta bir silindir gibi ezip geçmiştir.
Performansa dayalı ücretlendirme sistemi, ilk bakışta verimliliği artırmak için düşünülmüş bir reform gibi görünse de, aslında sağlık sektörünü ticarethanelere dönüştüren bir mekanizma haline gelmiştir. Doktorlar ve sağlık çalışanları bu sistemle ne yazık ki hastaları iyileştirmek yerine, daha fazla hasta bakmak, daha fazla tetkik yapmak ve daha fazla gelir elde etmek zorunda bırakılmıştır. Bu durum, sağlık hizmetlerinin amacını kökünden sarsmıştır.
Bir düşünün: Sağlıkta performans artışı, daha fazla hasta görmek, daha fazla tetkik yapmak, daha fazla reçete yazmak mı demektir? Yoksa hastaları tedavi edip sağlığına kavuşturmak mı? Ancak gelin görün ki, performans artışı adı altında sağlık sistemi, hasta sayısını artırmayı hedefleyen bir mekanizmaya dönüştü. Bu mekanizma, devletin kaynaklarını sömürdü, doktorları etik ikilemlere sürükledi ve en önemlisi, insanların sağlığını tehdit etti.
Öyle bir dönemden geçtik ki, sağlık hizmeti verenler için hastalar altın yumurtlayan bir tavuk gibi görülmeye başlandı. Daha fazla tetkik, daha fazla işlem, daha fazla hasta döner sermaye gelirlerini artırdı. Ancak bu süreçte asıl kaybolan şey insan sağlığı oldu. Çünkü hasta sayısı arttıkça kalite düştü, tedaviler yetersiz hale geldi ve sağlık sistemine olan güven zedelendi.
Son yıllarda dikkatinizi çekmiş olabilir: Ülkemizdeki özel hastaneler mantar gibi çoğaldı. Daha da ilginç olan, sağlık bakanlarının ve üst düzey yetkililerin bazı hastane zincirleriyle doğrudan veya dolaylı ilişkilerinin ortaya çıkmasıdır. Peki, bu kadar kısa sürede bu kadar büyük sermaye birikimi nasıl sağlandı? Devlet hastanelerindeki hasta garantili projeler ve özel hastanelere hasta yönlendirme politikalarıyla.
Hastane inşaatlarının şatafatlı binalar ve avizelerle süslendiği bir dönemde, sağlık hizmetlerinin niteliği sorgulanmadı. Hastalar, iyileştirilmek yerine hastalıklarının daha da ilerlediği bir döngüye mahkûm edildi. Bu durum, sağlık sektörünün ne yazık ki insan hayatı odaklı değil, kâr odaklı bir ticarethane haline geldiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Bir düşünün: Sağlık gibi bir alanda hasta garantili projelerden bahsediyoruz. Hasta garantili hastaneler, sağlık hizmetlerini bir ticari sözleşmeye dönüştürmüş durumda. Oysa sağlık hizmetlerinin amacı insan sağlığını korumak ve hastaları iyileştirmektir. Ancak mevcut sistemde bu değerler arka plana itilmiş, yerini mali kazanç odaklı yaklaşımlar almıştır.
Son beş yıl içinde sağlık çalışanlarının yurtdışına göç etmesi hız kazandı. Bu, sadece daha iyi ücret ve çalışma koşulları arayışıyla açıklanamaz. Aynı zamanda sağlık sektöründeki yozlaşmış uygulamalardan kaçma isteği de bu göçün temel nedenlerinden biridir. Eğitimli ve tecrübeli sağlık çalışanlarının yerini, bu alanlarda yeterince yetkin olmayan kişilerin alması ise sağlık hizmetlerinin kalitesini düşürmüş, hatalı uygulamaları artırmıştır.
Bir ülkede sağlık sektöründe çalışanlar mesleklerini severek ve hakkıyla yapamıyorsa, bu bir ulusal krizdir. İnsan hayatının söz konusu olduğu bir alanda, çalışanların motivasyonu ve ahlakı hayati öneme sahiptir. Ancak ne yazık ki performansa dayalı ücretlendirme sistemi, sağlık çalışanlarını işlerinden soğutmuş, bu meslekleri ahlaki bir değer olarak değil, maddi bir kazanç kapısı olarak görmeye zorlamıştır.
Sağlık sektörü, kapitalizmin "daha fazla tüketim, daha fazla kazanç" formülünden nasibini almıştır. Sağlık hizmetleri, tıbbi bir ihtiyaçtan çok ticari bir ürüne dönüşmüş, insanlar müşteri gibi görülmeye başlanmıştır. Bu durum, yalnızca sağlık hizmetlerini değil, sağlık sektörünün temel ahlaki değerlerini de çökertmiştir.
Bir sektör ticarethaneye dönüştüğünde, amacınız insan sağlığına hizmet etmek değil, daha fazla kâr etmek olur. Böyle bir sistemde doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık çalışanları işlerini ahlaki değerlerle değil, maddi kazanç hedefiyle yapmaya zorlanır. Bu da toplumsal güvenin sarsılmasına, sağlık hizmetlerinin kalitesinin düşmesine ve en önemlisi insan hayatının değersizleşmesine yol açar.
Sorunun Çözümü Nedir?
Sorunun çözümü, sağlık sektörünü tekrar insani değerlere ve etik ilkelere uygun hale getirmekten geçiyor. Bunun için yapılması gerekenler:
Performansa Dayalı Ücretlendirme Sisteminin Gözden Geçirilmesi: Performansa dayalı ücretlendirme sistemi, sağlık çalışanlarını maddi kazanç peşinde koşmaya zorlamaktadır. Bu sistem yerine, sağlık hizmetlerinin niteliğini artırmaya yönelik bir model benimsenmelidir.
Sağlık Çalışanlarının Özlük Haklarının İyileştirilmesi: Sağlık çalışanlarının işlerini severek yapmaları için özlük hakları iyileştirilmeli, çalışma koşulları insani hale getirilmelidir.
Özel Hastaneler ve Devlet Hastaneleri Arasındaki Dengelerin Yeniden Düzenlenmesi: Özel hastanelerin sağlık sektöründeki ağırlığı azaltılmalı, devlet hastanelerine daha fazla yatırım yapılmalıdır.
Etik Değerlerin Güçlendirilmesi: Sağlık sektöründe etik değerler yeniden öncelik haline getirilmelidir. İnsan sağlığı, maddi kazançtan önce gelmelidir.
Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Sağlık sektöründeki tüm uygulamalar şeffaf hale getirilmeli, yapılan harcamalar ve projeler denetlenmelidir.
Sonuç olarak, sağlık sektöründeki bu sorunlar sadece bir sektörün değil, tüm toplumun sorunudur. İnsan hayatı bu kadar değersizleştirilemez, sağlık hizmetleri ticari bir faaliyet gibi görülemez. Hep birlikte bu sorunların çözümü için mücadele etmeliyiz, çünkü sağlıklı bir toplum ancak etik değerlere ve insani ilkelere bağlı bir sağlık sistemiyle mümkündür.
Teşekkür ederim.
Bahadır Hataylı/Kasım-2024/Sancaktepe/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder