Zulüm her dönemde, ideolojik saplantı ve dini bağnazlıkların
katkılarıyla devam etmiştir. Bu sömürü yolu tercihlere göre değiştirilmiş ya da
aynen ilerlemiştir.
Geçmiş yıllarda Üniversitede okurken, Stalin’in 40 milyon insanı katlettiğini
ve insanlık için büyük bir zalim ve despot olduğunu söylediğimizde, sol
cenahtan arkadaşların itirazları ve savunma refleksleri hemen harekete geçerdi.
Oysa şunu söyleyebilirlerdi, bu zalimliği kim yapmışsa biz bu zalimleri ve
ortaya koydukları acıları silerek insanlara aydınlık yarınlar bırakmalıyız.
Ancak bunu diyemediler hemen Stalin’in 40 milyon değil 25 milyon insanı
katlettiğini ve kendi ideolojisini egemen kılmak için onların da gerekli
olduğunu anlatmaya kalkarlardı. Ben bu arkadaşlara çok üzülürdüm, nasıl olur da
özgürlük, insan, ahlak, yaşama hakkı ve toplumların kendi kaderini tayin etme
gibi yüce değerlerden bahsedip böylesi bir karanlıkta dolaşmalarını
anlayamazdım. Ama ne yazık ki ideolojik körlük insanı hem kör hem sağır
ediyormuş bunu öğrenmiştim.
Dini bağnazlıklar da bu ideolojilerden farlı değil, hatta
şiddete meyil etme açısından ideolojilerden daha etkilidir. İdeolojiler kahramanlık
destanları ile taraftarını büyülerken dinler şehitlik ve öbür tarafta daha
güzel bir hayat onları beklediğini söyleyerek bir an evvel insanların ölüme
yelken açmalarını sağlarlar. Yine aynı dönemde Üniversitede doğudan bazı
arkadaşlar vardı, Hizbullah denen gruba yakınlardı, grupsal aidiyet kimlikleri,
bireysel özgür ifade ortaya koymasından daha öncelikli gelirdi. Özellikle
Diyarbakır ve Batman gibi ilerimizde ölümlü vakalar yaşanıyordu, hatta aynı
inanca sahip olanlar egemenlik kurmak için birbirlerini öldürebiliyorlardı.
Böylesi acıların yaşandığı ortamda, eğer bu insanlar Müslüman ise neden
Müslüman olduğunu söyleyen birini öldürür…Haksız yere bir insanı öldürmek Allah’ın
ve meleklerin lanetine uğramaktır. Bunun hiçbir meşru gerekçesi olamaz, bir
canı öldürmek için gelmedi din, ölüme mahkûm edilenleri hayata kavuşturmak için
geldi…Diri diri toprağa gömülen kız çocuklarını ölümden kurtarması da bunun
açık göstergesidir dediğimde, hayır sen yanlış biliyorsun din öyle değil,
ululemre itaat farzdır. O bölgede bir cihat hareketi başlamıştır, bu kararı
veren lider vardır, bu lidere biat etmeyen etrafta konuşan kim olursa fitnecidir
ve katli vaciptir. Hatta bunları öldürdüğünde sevap kazanırsın, fitnenin
ortadan kalması için çalışıyorsun diye cevaplar almıştım. İnanın bu söylenenler
karşısında küçük dilimi yutmuştum.
Bu zavallı beyinlere böylesi bir anlayış din ve Allah’a yakın
olmak adına yerleştirilmişti. Bunları sömürmek ve kendine bağımlı kılarak Stalin’in
tavuğu yapmak için, efendiler tebasını böyle kuşatmıştı…Onların anlama
yorumlama muhakeme idrak mekanizmalarını işgal ederseniz, o kafalar sadece
geleni olduğu gibi alıp sorgulamadan nasıl uygularız diye bir canavara dönüşüyorlar.
Din, Vahyi bilmeyen akledemeyen idrak yoksunu bilinç karanlığı ve akıl tutulması
yaşayanların hayatına egemen olmak için gelirse, bunlar dine egemen olur ve dini,
canavarlıklarını meşrulaştırmak için bir tatmin aracı haline getirirler.
Ne yazık ki tarihin her döneminde dinler böylesi bir zulüm
aracı olarak hep kullanılmıştır. Orta çağ Avrupa’sında, Katolik algı bunu aynen
yapmış, hatta Marks’ın deyimiyle üretim araçlarına sahip olan burjuvanın
sömürdüğü ve köle olarak kullandığı proleter insanların bu acılarını unutturmak
için hahamlardan papazlardan yardım alarak halkı uyuttuğu bir gerçektir. Çünkü
halk kendilerine acı veren baskı zulüm ve sindirme operasyonlarının altında
inim inim inlerken, kiliselerde onlara anlatılan vaizlerle, öbür dünyada rahat
edecekleri oranın buradan daha iyi olduğu anlatıldı ve o insanlar acılarını
dinsel uyuşturucularla kısmen hafiflettiler bu acıları sinelerine atarak
rahatladıklarını sananlar, dinsel otoritelerin bir kullanım ve etkileme aracı
haline geldiler. Burjuvayı eleştiren ve onların sömürü çarklarını yok etmek
isteyenlerin karşısına dikilerek, işleyen bir sistem var buna karşı olursanız
devlete karşı gelirsiniz, devleti karşınıza aldığınızda Tanrı size kızar,
tanrının kızdığı insanlar gazabı hak ederler burada cezalandırılır, öldükten
sonra da cehennemde yanarlar şeklinde aforoz teknikleriyle, itiraz edenleri yok
etme operasyonları başlattılar. Burada devlet mekanizmasının korumaya aldığı
burjuvanın zulmü devlet adına kilise tarafından meşrulaştırılarak, itiraz
edenlerin canlarının ve mallarının talan edilmesinin helal olduğu fetvaları
yayıldı. Yani anlayacağınız zulüm, din burjuva ve devlet üçlüsü eliyle tarihin her
döneminde kendisini korumayı başarmış ve kendine kayıtsız şartsız uyacak
tebasını yaratmıştır.
Zulmün en tehlikelisi, yaptığı zulmü dini bir kılıfa büründürme
gerekçesi oluşturanıdır. Din ve mezhep savaşlarında akan kan, hiçbir dönemde
akmamıştır. Abdullah bin Zübeyir’in Mekke’de halifeliğini ilan etmesiyle,
Emevilerin tehlikeye girdiği bir dönemde, Haccac’ın hangi gerekçe ile Mekke’yi istila
ederek orada yaşayan insanların namusları ve canlarını talan edilmesi dini bir
gerekçe uydurularak yapılmıştır. Zulmünüzü dinle ifade edip buna sahip çıkan
bir kitle oluşturduğunuz zaman, bu zulümlerin devamının tescili, zulme uğrayan
halka yaptırılır. Üstelik kendilerinin kurtuluşunun ancak bu ellerle
gerçekleşeceği anlatılarak.
Özellikle İslam dünyası diye bilinen topraklardaki zulümlerin
hepsi, dini bir kabuğa bürünmüştür. O kabuk olmasa zulmün çatırdadığına şahit
olursunuz ancak o kabuk sürekli olarak kalınlaştırılmaktadır. Bu kabukların
kırılması ve onu insanların anlaması da o kadar zorlaşmaktadır.
Müslüman olmak demek, bir gruba ait olup ona aidiyet kimliği
ile göbekten bağlanıp göbekten beslenmek değildir. Çünkü İslam, bir tercihtir.
Bilinçli ve özgür irade ile yapılan bir seçimdir. Oysa zulümlerini devam
ettirecek olanların zulümlerine giydirdikleri dini kimlik ait olmaya dayanan
bir kimliktir. Ondan dolayı da bu kimlikle anılan Müslümanım diyenlerin tamamı,
İslam’ı ortadan kaldırma ve zalimlerin zulmünü devam ettirme aparatı olarak vardırlar.
Müslüman bir duruş sahibi olmak zorundadır, bu duruş Tevhidi bir duruştur. Tevhidi
duruşta Allah’tan başkasının kullandığı güç hiçbir zaman eleştirilemez
değildir. Yanlış olduğu anda duman edilir. Dolayısıyla Müslümanın bir gruba
düşünceye katılımı ile, duruşu olmayan aidiyetleri ile var olanların katlanması
aynı şey değildir. Bugün Müslümanım diyenler de artık katlanma serüveninin
ortağı olmaya kararlı görünüyorlar. Ondan dolayı da zulüm katlanarak devam
ediyor. Hakkın ve adaletin şahidi olmayı beceremeyen ve öyle bir derdi ve
endişesi olmayanların, zulmün bir aparatı haline gelerek, tevhidi duruş ortaya
koyanları ikna çabası başlamışsa, orada zulüm toplumsal genleri kuşatmış demektir.
Toplumsal genlerin ve dokunun zulme din adına katlandığı toplumlarda, halk
kendi sömürüsünün tescilini kendisi yapar ancak bunun farkına varması öyle
kolay olmaz.
Din adına sömürenlerine doğum günü partileri yapanlar ve
onlara iyilik temennilerinde bulunanlar, sömürünün kaynağından daha
tehlikelidirler. Çünkü bir zulüm, sömürü, onu alkışlayanların ve ne pahasına
olursa olsun buna katlanmak zorundayız diyenlerin bu eylemleri ve düşüncesi
sayesinde ömür sürer. Sömürü çarkının işlemesine katkı sunan din ve o dine inananların
yapacağı her eylem ve davranış piyasa da sömürüye kar elde ettirirken, özgür
kulların varlığını ortadan kaldırmaya bir adaydır.
Hakikaten dindar ve bir fikir sahibi olup idealleri olan
herkese çağrım, sömürenlerin sömürülerine alet olmayın ve sizi bir manivela
gibi kullanıp işine yaradığınız oranda size bir kıymet verdiklerini bilerek
hareket edin. Böyle bir anlayışın ve sömürünün son bulması ve zulmün kendi
kendisini imha etmesinin yolu, sömürülenlerin sömürenlerin isteklerini
onaylamamaları ve sömürü mukavelesine imza atmamalarıdır. Bunu gerçekleştirecek
yürekler var olduğu zaman, hayat anlam bulur ve yaşam yeniden başlar; öyle
olmadığı zaman da inleyerek stres ve acılarla öleceğimiz günü beklemek zorunda
kalırız.
Her şeye rağmen yaşamak güzeldir diyerek ayağa kalkan ve
inandığı idealler uğruna mücadeleden kaçınmayanlara selam olsun…Selam saygı
muhabbet ve iyilik dileklerimle kalın sağlıcakla…
Erol KEKEÇ/14.07.2023/15.07/Namazgah-İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder