“O’nun varlığının delillerinden biri, sizi topraktan yaratmasıdır. Sonra siz dünyanın her tarafına yayılan insan nesli hâline geliverdiniz.” Rum/20
Hiçbir varlık bu kadar kendinden güvenle bahsedemez, ancak
her şeye hâkim olan bir güç bu kadar güven içinde olabilir. Yarattığı varlığın
yaratılış hamurunu, kendi varlığının bir delili olarak, bizlerin anlaması için
örneklendirecek kadar yegâne merhamet sahibi, ancak Allah olur. İnsan bilmediği
anlamadığı konular hakkında bilgisizce konuşur ve konuştuklarıyla da kendisini
o kadar oyalar ki, çoğu zaman içinden çıkamayacağı dehlizlere kendisini sürükler.
İnsan bazen, Allah ilk yaratılışta aynı ana ve babadan bizleri yarattığına göre,
o halde çoğalmamız kardeşler arasında mı oldu diyerek sorgulama sınırlarını
zorladığını sanır, aslında bu zorlamak değil, bir yere takılıp kalmak ve zihnin
yeni ve farklı yollar düşünemeyecek hale gelmesidir. İnsanın zihinsel kurgu
üretememesi aslında onun kendi zindanını oluşturmasıdır.
Anne ve baba bir tohumdur. Aslımız topraktan geldiğine göre
bu tohumun korunaklı yerde çoğalması için dişi ve erkek, bir türün iki cinsinin
birleşiminin olması kaçınılmaz olmaktadır. Anne rahmi bir toprak olarak
tohumların çoğalması için ekilen yerdir. O yerde bir canlılığın olması için
erkek cinsinin oraya su taşıması gerekiyor. Buradaki çimlenme tohumların
çoğalmasının habercisidir. Bir buğday başağını toprağa ekerek orada çimlenme
gerçekleştirmesi sonrasında, filizlenip boy atması ve hasat zamanı başağa
dönerek taneleri arttırması nasıl gerçekleşiyorsa, insan da bir başak gibi
çoğalarak varlık sahnesindeki yerini alıyor. İnsanın ilk yaratılma ve çoğalma
sürecindeki çimlenerek çoğalmasından yola çıkarak, ilk dönemlerde kardeş
kardeşle mi evlendirildi diye bir eksiklik bulmaya çalışmak ve bu konuyu
insanların beyinlerini karıştırmak için bir ajitasyon malzemesi olarak
kullanmak, aslında insanın geldiği noktayı bilmemesinden kaynaklanmaktadır.
Yeryüzünün her tarafına yayılacak bir tohumun ilk evresinin neden öyle olduğunu
sorgulamak, Allah’ın yaratmadaki varlığının delillerinden habersiz yaşamaktır.
Allah’ın yaratma özelliğini bizim şu an yaşadığımız ve geldiğimiz noktadan
bakarak sorgulamak insanın haddine değildir. İnsanın yaratılma evresi
tamamlandığında ve o tohumdan evrenin tamamına nesiller gönderip evreni
yaşanabilir bir mekân haline getirmek için, Allah’ın bildiği ve bizim
bilmediğimiz konuları biz daha iyi bilecekmişiz gibi temel problem haline
getirerek onlar üzerinde yoğunlaşmak, özgül ağırlığımızın tükendiğini gösterir.
Her varlık kendi özgül ağırlığını bilerek ona göre yaşamalı kendisine taksim
edilen evrende…
Biz hiç yokken, atamızın topraktan yaratılması ve ondan da
bizlerin yaratılması mı tuhafımıza gidip şaşkınlık yarattı. Şaşkınlık yaratması
gereken bir durum varsa, o da bizlerin bunları çarpıklaştırarak düşünmemiz
olmalı değil mi?
İnsan, bir tohumun neslini çoğaltmak istediğinde, laboratuvar
ortamında tohumları çiftleştirerek, ondan farklı özelliklerde yeni tohumlar
üretmede kendisindeki bu beceri ve ilgiyi ve onun nasıl olduğunu sorgulamayı
bırakıp, Allah’ın insanlığı çoğaltmadaki yaratma özelliğini sorgulamaya
başlaması ne kadar sağlıklı sizce? Allah’ın yaratmasında bir eksiklik ve
çarpıklık bulamazsınız, o her şeyi mükemmel ve en üst düzeyde son model olarak
yaratmıştır. İnsan yaratılışın zirvesinde var edilmiştir. Ancak bu zirvedeki
hali onu gurur ve kibrin içinde boğmuş, ondan dolayı kendisini bir yaratıcı sanmıştır.
İnsan kedi yerini bilmiş olsaydı kendisini yaratanın yaratma vasfında bir sorun
aramazdı. Çünkü kendisini bu kadar mükemmel bir donanımda yaratan Allah’ın,
onun hayal edemeyeceği özellikte ve asla ulaşamayacağı güzellikte yaratma
vasfının olduğunu bilmesi gerekirdi. Ne yazık ki, insan kendi yaratılma
sürecini düşünmek ve bilmek istemediği için, kendisini kâinatın belirleyici ve
her şeye gücü yeten muktedir varlığı olarak adlandırmıştır. İnsanın bu hadsiz
çırpınışları ve kıvrak kurnazlığı onu geldiği yerden uzaklaştırarak, kendi
yarattığı zindana hapsetmiştir. İnsan, yaşadığı bu zindanı kendisi oluşturduğu
için, kâinatın odağında bu zindanın ve kendisinin olduğunu kabullenmeye
başlamıştır. Bu süreç insan ile Allah arasındaki bağı koparmış, insan köksüz ve
zavallı yeryüzü ilahı haline gelmiştir. Yeryüzü ilahı ister istemez kendi
yaratılış sürecine bakmadan, kendisinin yaratılmasında yaratıcının yaptıklarını
sorgular hale gelmiştir. İnsanın bu aymazlığı, onu hakikatin odağından
uzaklaştırmıştır. Hakikatle arasındaki bağları bilerek ya da farkında olmadan
koparan bu varlık, evrendeki her şeyin kendi ekseni etrafında dönmesini arzular
hale gelmiştir. Hatta ilkçağ düşünürlerinden Protagoras der ki:” İnsan her
şeyin ölçüsüdür. “Bir şeyin ne olup olmadığını anlamak için insanın ortaya
koyacağı ölçü esas alınmalıdır. İnsanın kendi yaratılış terazisindeki
ağırlığını idrak etmeden her şeyin ölçen varlığı haline gelmesi, onun kendi
kendini imha eden kudurmuş bir canavara dönüşmesi olur.
Toprağa düşen tohumun, su ile buluşmadan önceki durumu ne ise,
insanın kendi yaratılış gerçeği ile yüzleşmesi gerçekleşmeden ortaya koyacağı
her algı ve anlayışta öyledir. Onun için, insan öncelikle kendisi hakkındaki
gelişim ve zirveye çıkma sürecini, kendisi dışında ona anlam veren ve onu
tanımlayan Yaratıcının buyruğuna ve tanımlamasına bakarak ancak anlayabilir.
İnsan, bu yaratılış sonrasındaki gelişim ve yayılma süreçlerini dikkate
almazsa, İnsanın ortaya koyacağı açıklamalar ya köksüz ya özden koparılmış ya
da alakası olmayan alanda boşa emek tüketmesi olur.
İnsanın topraktan yaratılması o kadar önemli bir uyarı ki,
insan buradaki sırrı çözdüğü zaman, kendi yaşamıyla alakalı bilmek
istediklerine de vakıf olacaktır. Toprak, yaratılmış olanların özüdür. Toprağın
en önemli özelliği ise biri tohumu çoğaltma arttırma yetisine sahip olmasıdır.
Toprak, çoğaltan bir yaratılan varlık ise, insanın da buradaki özellikleri
bünyesinde taşıyarak çoğalacağı muhakkaktır. Dokunabildiğiniz cismi olan
varlıkların hepsinin hamurunda toprağın olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla
toraktan yaratılmış olan varlıkların toprağa atılan bir tohumun çoğalması gibi
çoğalma özelliğinin olduğu bilinmelidir. İlk tohumlar çoğalırken onlar
arasındaki yakınlığı dikkate alarak onları korumaya çalışır ve toprakla buluşturmazsanız,
onların çoğalmasının önüne geçersiniz. Ancak Allah, yarattıklarının çoğalmasını
istediği için onları birbiriyle çiftleştirmiştir. Tohum ne zaman ki çoğalmaya
başlamış, ondan sonra arazi yapısı, içtiği su ve iklim koşullarına göre belli
bölgelerde belli tohumların yaşamasını sağlamış ve böylece canlılar aleminde
bir farklılaşma meydana gelmiştir. Bunların tamamında Allah’ın kudreti
egemendir.
İnsan nesli de çoğalmaya başlayınca, aynı başakta olan
tanelerin birlikte öğütülmesine gerek kalmadığı gibi, değişik tanelerle
öğütülebilecek ortamlar doğmuştur. Bununla birlikte birincil yakınlık onların
çiftleşmesinin önüne geçmiş daha verimli ve sağlıklı yaşamlar için değişik
ortamlardaki tohumlar gibi insanlar arasındaki ilişiklilerde bir dönüşüme
uğramıştır. Bu değişim aslında yaratılmanın zirveye giderken ki bir evrimleşme
sürecidir. Yaratılmış olan ne varsa bir evrimle yaşamını devam ettiriyor. Bu evrim
bir varlığın başka varlığa dönüşmesi şeklinde değil, bir varlığın kendi
içindeki oluşum sürecini tamamlamasıdır. İnsan bu oluşum ve kendi yaratılış
sürecini tamamlama aşamasında bu gerçekliklerle karşılaşmıştır. Ancak bu
Allah’ın yaratmasının tecrübeye dayanan bir yaratma olduğu olarak anlaşılmasın.
Allah ilk yaratma halinde eksiksiz yaratmasına rağmen, yarattığının
özelliklerinin belli aşamalarda ortaya çıkmasının kararını verdiği için
öyledir. Bu durum insanın bir yaratıcı değil, yaratılan olduğunu idrak etmesi
için büyük bir rahmettir aslında…Kendi yaşamındaki bu oluşum ve gelişim
sürecine katkı sunamayacak bir varlığın haddini bilerek yaşaması için Allah’ın
ona gösterdiği güzel örnektir topraktan yaratılmanın ifadesi. Daha sonra yaygın
hale gelmesi ise sürekli gelişen bir varlık olduğunu doğrudan görmesini
sağlamaktır.
Bu örnekleri vermekten kaçınmayan bir yaratıcı ancak mutlak
hâkim, mutlak kudret sahibi ve tüm varlıkların sahibi olabilir. O halde her
şeyin sahibi olan bir yaratıcının bu yaratma vasfını sorgulamak yaratılmış
bizim gibi varlıkların ne haddinedir. Ey insan yaratılmış olarak yerimizi
bilelim ve kâinatın sahibi gibi davranıp mutlak hâkimin yaratmasında eksik ve
çelişki aramayalım, yoksa yaşamımız çelişkilerden kurtulmaz.
Rabbimin uyarılarını anlayarak, hikmetine vakıf olan
kullarından olmamızı diliyorum…Haddimizi bilerek yaşayıp hamdeden kullar olmak
dileğimle selam muhabbet ve hayır dualarımla…
Kalın sağlıcakla….
“O’nun varlığının delillerinden biri, sizi topraktan
yaratmasıdır. Sonra siz dünyanın her tarafına yayılan insan nesli hâline
geliverdiniz.” Rum/20
Erol KEKEÇ/16.06.2023/15.17/Namazgah/İST
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder